Bu Blogda Ara

28 Şubat 2019 Perşembe

Tanrı Belki Esirger Aşkı - Yehuda Amihay

Yehuda Amihay'ın (Amichai) adını bir dergide okuduğum yazıda duydum. 1924 isimli şiiri beni çok etkiledi.Çok hoşuma gitti. Bu şiirin  İsrailli şairin "Tanrı Belki Esirger Aşkı" adlı kitabında olduğunu öğrenince hemen kitabını alıp okudum. 
Amihay, modern İsrail şiirinin en büyük ismi. Yapıtlarında  savaşları, ayrılıkları, acıları ve en çok da aşkı konu ediyor.

“Ve yalnızlık,/ seninle hiç birlikte bulunmadığımız / bir yerde / bulunmaktır” 

Onur Behramoğlu'nun güzel çevirisi ile şiirler daha da güzel hale gelmiş.

1924 şiiri ise şöyle:

1924'te doğdum. Benim yaşımda bir keman olsaydım
en iyilerden biri olmazdım.Şarap olsaydım ya birinci kalite
ya sirke olurdum. Köpek olsaydım çoktan ölmüştüm. Kitap
olsaydım şimdiye kadar ya çok pahalanmış ya da fırlatılıp atılmıştım.

Orman olsaydım genç; makine olsaydım gülünç olurdum.
İnsan olarak ise, yorgunum, ölesiye.

1924'de doğdum. İnsanları düşündüğümde,
sadece benimle aynı yıl doğanları düşünüyorum,
hastane ya da karanlık evlerde, her neredeyse artık,
anaları benimkiyle beraber doğum sancısı çekenleri.

Bugün, doğumgünümde,
vakur bir dua okumak isterdim sizlere
umutlar ve hayal kırıklıklarının yüküyle
hayatları kararmış olanlara,
hareketleri git gide küçülen ve tanrıları katbekat büyüyenlere-
umutlarımın kardeşlerisiniz hepiniz, kaderimin
yoldaşları,

Sonsuz huzur dilerim,
yaşayanlara hayatta, ölülere
ölümlerinde.

Ve çocukluğunu herkesten iyi hatırlayan
kazanacaktır,
kazanılacak olan neyse.

6 Şubat 2019 Çarşamba

Karanlık Oda - Osman Balcıgil

Güzel bir Osman Balcıgil kitabı daha. Şimdiye kadar okuduğum bütün kitapları çok beğendim. Karanlık Oda' da diğerleri gibi güzel kurgulanmış bir kitap.

Büyükada’daki bir evin karanlık odasında, soluk kırmızı ışığın altında, 61 yaşındaki gazeteci Osman Balcıgil ve ondan yedi yıl önce doğan 25 yaşındaki delikanlı Deniz Gezmiş, memleketin siyah beyaz klişelerine bakıyorlar.

Yazar Büyük Ada'da ki evinde film banyosu yapmak için bir karanlık odaya giriyor. Bunu aklına getiren tozlar içinde kalmış eski bir fotoğraf makinesi. Bir anda yanında birden uzun boylu bir delikanlı beliriyor. Bu delikanlı Deniz Gezmiş. Gün ağarana dek Deniz Gezmiş ve yazar sohbet ediyorlar. Ülkenin geçirdiği yıllardaki olaylar, Deniz Gezmiş'i idama götüren süreç, karşılıklı sohbet şeklinde süren diyaloglara yazarın görüşleri eşlik ediyor.

Bir çırpıda biten güzel bir kitap. Kutlukhan Perker'in çizimleri de ayrıca çok harika.
Tavsiye ederim. 

Aile Çay Bahçesi - Yekta Kopan

Kitabın başkahramanı Müzeyyen, doğumundan itibaren sevmediği ve annesinin ölümünün tek suçlusu gördüğü kız kardeşi Çiğdem, başka kadınlarla olan birlikteliği ve ailenin babası olamayışından dolayı sevmediği ve ölümüne kadar nefret ettiği babası, çok sevdiği yakın dostu Özlem etrafında gelişen olaylar. 

İsmini çok duyduğum ve arka kapaktaki  "Aile Çay Bahçesi' nin çoğu kadının kendinden izler bulacağı unutulmaz bir kahraman var: Müzeyyen…Aile yaşamının gizli şiddetine başkaldıran, kardeşinin doğumuyla kendi varlığının silinmeye başladığını hisseden bir kadın…'' cümlesi ile bende merak uyandıran ve beklentilerimi yükseğe çıkaran kitap beklemediğim bir sonla bitince biraz hayal kırıklığı yaşamadım değil.

Ne abartıldığı kadar muhteşem ne de kitap inceleme sitelerinde yerildiği kadar kadar kötü.

Kitaptan güzel altı çizgili cümleler var.  

"Sevmedim; toprağı da, insanı da.

Ortalarından kestiğim, taşlarla ezdiğim solucanlar kadar nefret ediyordum insanlardan."


"Kötü olmak, iyiymiş gibi davranan bir sahtekar olmaktan daha kötü değildir."


"Ben geçip gitmek isterdim hayattan, o iz bırakmak için uğraşırdı. O tadına doyum olmaz bir şiirdi, ben taslak halinde bir roman"


"Herkesin sırları vardır. Benim de var. Doğrularım da oldu, yanlışlarım da, sırlarım da. Ama aklını başından alacak bir hikayem yok kızım. Doğdum, yaşadım, ölüyorum."

"Her kız çocuğu babasına aşık değildir Özlem. Ve bil ki, nefret aşktan çok daha güçlü bir duygudur."

"Kimseye çekmemiş. Sadece çektirmiş. Tanıdığı, tanımadığı herkese çektirmiş."

"Karşıdaki incir ağacına baktım. Ağaçları, kuşları adlarıyla bilmeyen bütün insanlara okkalı bir küfür savurdum içimden. Ağaç değil onun adı; zeytin, çınar elma, kavak...Kuş değil onun adı; güvercin, serçe, karga, saka... İnsan değil bizim adımız; yalancı, katil, ikiyüzlü, rezil..."

"Zaman kendi bildiğince geçip gitsin. Önce yazıları silsin, sonra da beni. Mezar taşında zamana direnen harfler, zihnimde bana direnen anlar kalsın sadece. Ne kadar yerinden sökmek istese de babaannemin görüntüsünü kazıyamasın."