Bu Blogda Ara

30 Ağustos 2019 Cuma

Ihlamur Günlükleri - Başak Buğday

Ot Dergisinde bölümler halinde her ay okuduğum Başak Buğday'ın dizeleri, sözleri bir arada toplanmış "Ihlamur Günlükleri"nde. 

"İşte aynen öyle hissediyorum, Sanki ben yazmışım gibi" deyip altını çizdiğimiz tüm o " şeylerin bir araya geldiği kitap" diyor arka kapakta. Aynen öyle.

Kitaptaki hoşuma giden satırlardan bazıları:

"Mektup işin bahanesi.
Adını yazmayı özledim."

"Karanlıkta söylenen yalanlar
Sahiplerini tanıyamaz
Belki de o yüzden öpüşürken
gözlerimizi kapatıyoruz."

"İyi ki gidiş yolundan vermişim gönlümü sana.
Sonuca baksaydık halimiz harapmış."



"Beni asıl üzen şey,
kuşun  uçup gitmesi değil de;
gittiği yerde mutsuz olma ihtimali."

"Unutmaya çalıştıkça güçlenen anılar,
kestikçe daha gür çıkan saç gibi...
Evet, kökü bende!"

"Şimdi seni seviyorum ya;
geldiğimden çok,
olduğumdan az'ım."

"Bir şehrin en yüksek ve güvenli yeri,
babamın omuzlarıdır."

Kültür Üzerine Düşünceler - Hasan Ali Yücel

Değerli Mili Eğitim Bakanlarımızdan Hasan Ali Yücel'in 1952-1957 yılları arasında mevcut eğitim sistemini sorgular eleştirir yazılarından oluşan, eğitime, kültüre dair yazılarının toplandığı bir kitap "Kültür Üzerine Düşünceler"

Kendi Bakanlık dönemi ile Menderes hükümetlerinin bakanlıkları dönemlerinin bir karşılaştırılması da yapılmış bazı yazılarında. Eğitim sistemimizde yapılması gerekenler, yapılanlar ama kıymeti bilinmeyenler anlatılmış.

İnanın geçen onca yıla rağmen değişen hiçbir şey yok. 

20 Kasım 1953 tarihli yazısında "Atatürk Gençliğine sesleniyor Hasan Ali Yücel;

"Unutmıyalım ki, (orjinal metinde yazım bu şekildedir) Atatürke bağlılık, onun fikirlerine bağlılık demektir. Onun başlıca fikirlerinden biri de çalışmak, kendini kıymetlendirmek ve böylece başarıya varmaktır. Gençlerimiz hocaları onları köprü geçirir gibi sınıf atlatsalar bile, bir şey öğrenmedikçe bu kolay yükselmeyi gerçek bir ilerleme bellemezler. Hala içimizden mesela Nobel mükafatı kazanmış bir bilgin, bir şair, bir filozof, bir diplomat çıkmadı. Milletlerarası takdire yücelmiş insanlara hasretimizi dindiremedik. Ümidimiz, gençlerde; biz olmadık; onlar olurlar diye...Şimdi bu bakımdan sevgili Atatürk gençliğine sesleniyoruz:
İş başına!..." 

Denememeler - Ferhan Şensoy

Selçuk Aydemir'in bir yazısında övgüyle bahsedilen kitabını, Datça'da "Haziran Hareketi" isimli "ihtiyacı olan alsın" kitap oluşumunun tezgahında görünce hemen atladım aldım. Haziran hareketi, Datça sahilde yaz aylarında kurulan bir etkinlik. Küçük bir standı var. İsteyen kitap yardımı yapıyor, isteyen de buradaki kitaplara ücretsiz sahip olabiliyor.

İşte ne zamandır almayı planladığım ama bulamadığım "Denememeler" e burada rastladım. Hemen okumaya başladım. 90'larda yazılmış mizah unsuru yüksek denemeler'den oluşan kitap 61 kısa yazıdan oluşmuş.Anı, deneme karışık anlatılar var. Bazıları çok hoşuma gitti, bazıları değil. Ferhan Şensoy'un kendine has anlatımı,  kelimelerle oynaması yazılara kendince Ferhan Şensoy anlamı katmış. Başka yazılar arasında bu Ferhan Şensoy'un yazısıdır diyeceğiniz bir karakter oluşmuş yazılarda. Bu tarz yazılar sevenler için okunması gereken kitaplardan. 

İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına - Furüğ Ferruhzad

İranlı Şair Furüğ Ferruhzad'ın şiir kitabıdır İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına. Aynı adı taşıyan uzun bir şiirle başlayan kitabında yıllarca gördüğü kötü deneyimler, eziyetler, yalan ve dolan karşısında kendini her zamankinden daha çok yalnız hissediyor ve soğuk mevsimin başlayacağına inanıyor. Kış, soğuk ve ölüm. Bunların üçü de mevsimlerin sonudur. Tabiat mevsimlerinin sonu kış, yaşam mevsiminin sonu ölüm. 

"İnanalım
İnanalım soğuk mevsimin başlangıcına
İnanalım hayali bahçe harabelerine
İşsizliğin baş aşağı düşmüş oraklarına
Ve tutsak tohumlara
Bak, nasıl kar yağıyor."

"Sevgi sözlerinin arasındaki sessizlikler kadar çıplağım
Ve aşktandır benim bütün yaralarım" diyor.

"Kuş Ölümlüdür" çok bilinen başka bir şiiridir.
Onda da şöyle diyor Ferruhzad:

"Uçmayı hatırla
Kuş ölümlüdür." 

Ne çok anlam içeren iki satır.

Uzun şiirlerinin arasında göze çarpan, akılda kalan, yüreğe ok gibi saplanan çok güzel satırları var şairin. Kolay okunan, düşündüren şiirleri var. Güzel şiirler. Okuyun. 

29 Ağustos 2019 Perşembe

Dans Ediyor Bir Hane - Orçun Türkay

"Orçun Turkay birbirine bağlı 23 kısa metinle kurduğu anlatıda, mekan, eşya ve cansızmış gibi duran insan betimlemeleriyle yaşanmışlıkların karakalem izlerini sürüyor. Bütün zamanları şimdiki zamanda toplayarak evlerin ve eşyanın evreninde baş döndürücü ve kederli bir yolculuk yapıyor" diyor kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında. 

Ben bu 23 öyküyü okudum. Ancak, daha arka kapakta yazan tanıtımdaki anlatımın ne anlama geldiğini anlayamamışken öyküleri ve birbiri ile bağlantısını kitabı bitirdikten sonra da çözemedim.

Okuma Gözlüğü - Öner Ciravoğlu

Okuma Gözlüğü, edebiyatçı, denemeci, araştırmacı Öner Ciravoğlu'nun edebiyatın çok çeşitli alanlarına yayılmış denemelerini bir araya getiriyor. Romanlar, öyküler, şiirler, folklor araştırmaları, incelemeler, bütün bunları yazıp çizenler, okuyanlar konuk oluyor kitaba. 

Kitapta yer alan yazılar Remzi Kitap Gazetesinde yayınlanan yazılarını bir araya getiriyor.
Okuması keyifli güzel anılar ve anlatılar. 

28 Ağustos 2019 Çarşamba

İki Dirhem Bir Çekirdek - İskender Pala

İskender Pala'nın alışılmış romanlarının dışında, günlük hayatımızda kullandığımız deyimlerin nereden geldiğinin tarihsel  hikayesi anlatılmış. İki dirhem bir çekirdek, İpe un sermek, abayı yakmak, ağzından baklayı çıkarmak, balık kavağa çıkınca ve daha nice deyimlerin komik hikayeleri. Okurken eğleneceğiniz bir derleme olmuş. Belki de bazı deyimleri ilk kez duyacaksınız. Yanlış bildiklerinizin de doğrusunu öğreneceksiniz.

Kitaba adını veren deyimin ise açıklamasından kısa bir bölüm:

"Eski devirlerin en kıymetli parası olan bir Osmanlı altını, toplam iki dirhem ve bir çekirdek ağırlığa sahiptir. Bu durumda süslenmiş kimselere, iki dirhem bir çekirdek yakıştırmasında bulunanlar, mecaz yoluyla onlara altın demiş olurlar ki bizce pek zarif bir nüktedir.

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Yüzbaşının Kızı - Puşkin

Puşkin'in bu kitabı bir subay ve yüzbaşının kızı ile arasında geçen aşkı anlatıyor. Rusya'nın savaşlarla,çetelerle,baskınlarla uğraştığı bir dönemde bir babanın oğlunu geçmişte tanıdığı bir yüzbaşına göndermesiyle başlayan roman heyecanlı gelişmelerle devam ediyor.Hem askerlik yapmak hem de olgunlaşmak amacıyla ziyarete giden subayımız yüzbaşının kızıyla yakınlaşır ama bu kıza aşık başka bir erkeğin varlığı iki askeri birbirine düşürür,sürekli karşı karşıya gelirler. Çatışmalar sırasında kahramanımızın başına bazı sıkıntılar gelse de geçmişte iyilik yaptığı bir adam sayesinde aksiliklerin bazısını atlatmayı başarır.


Altını çizdiğim cümleler ise şöyle:

"Elbiseni yeniyken, şerefini gençken koru."

"Benden daha iyisini bulursan beni unutursun,

Benden daha kötüsünü bulursan beni hatırlarsın."

"Bir gün bu yazdıklarım eline geçerse, en yararlı, en köklü değişikliklerin, ancak ahlakların düzelmesi yoluyla, hiçbir zorlayıcı sarsıntı olmadan gerçekleşenler olduğunu unutma."


"Barışın kötüsü kavganın iyisine yeğdir."

İnsancıklar - Dostoyevski

Kötü bir olay yaşamış ve bundan saklanmaya çalışan Varvara Aleksiyevna  ile Varvara'ya sahip çıkmaya çalışan, iyi bir hayat yaşaması için tüm imkanlarını kullanan, kötülüklerden korumaya çalışan ve saf sevgi ile seven uzaktan akrabası, fakir ve orta yaşlı bir memur olan Makar Alekseyevich'in  mektuplaşmasını konu alan bir kitaptır. 
Mektupların içeriği, günlük yaşantılarındaki olayları, bu olayların kendilerinde bıraktığı izleri ve birbirlerine karşı hissettikleri duyguları içermektedir. Ayrı zamanda Makar'ın saygılı ve çekimser bir üslup ile Varvara'ya duyduğu aşkı anlatmaktadır.
Burada anlatılan kişiler, olaylar aynı zamanda dönemin Petersburg hayatına da ayna tutmaktadır. Geçinme derdi, yaşam koşulları, yoksulluk gibi olaylar iyi işlenmiştir.
Dostoyevski'nin 1846 yılında yazmış olduğu bu roman yazarın ilk romanı özelliğini taşımaktadır. Ayrıca Dostoyevski'nin edebiyat dünyasına sağlam bir giriş yapmasına vesile olmuştur. İlk Rus toplumsal romanı sayılır.

Altını çizdiklerimden:

"Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Zavallı ve mutsuz insanlar daha kötü olmamak için birbirlerinden uzak durmalıdırlar."

"Acı, tatlı anlar hep üzüntü kaynağıdır, en azından bana öyle gelir ama bu üzüntü bile tatlıdır. Kalbim ağırlaştıkça, içim sıkıldıkça, hüzünlendiğimde, tıpkı sıcak bir günün ardından gelen nemli gecede çiğ tanelerinin, güneşte kavrulan zavallı, solmuş çiçeği tazeleyip canlandırması gibi anılar da kalbi canlandırır ve tazeler."

16 Ağustos 2019 Cuma

İtiraflarım - Lev Tolstoy

Benim anladığım, bir Ortodoksluk ve hristiyanlık eleştirisi kitap İtiraflarım. Kısa ve büyük anlamlar içeren bir kitap. Allah'a, inanca, ölüme ve yaşama dair düşünceler var. Tolstoy'un aklından geçenlerin yansıması var. Bu itiraflar belki de aklından geçenleri cesurca söylemleri. Çok net çok anlamlı sözler içeren cümleler, düşünceler var kitapta. Rus edebiyatı, özellikle Tolstoy sevenlerin öncelikle okuması gereken bir kitap. İşte o cümlelerden bazıları: 

"Geçmişte olduğu gibi, bugün de Ortodoksluk inancını benimsediğini söyleyen kimselere, çoğunlukla kendini son derece önemli sayan, ruhsuz, acımasız kimseler arasında rastlanır. Oysa akıl, doğruluk-dürüstlük, yufka yüreklilik ve ahlaklılık çoğunlukla kendini inançsız ilan eden insanlarda görülüyor."

"Hayat, genel olarak ilerleme yoluyla gelişmektedir. Bu gelişmede en büyük pay fikir adamlarına  aittir ve fikir işinin erleri arasında en büyük etkiyi yaratanlar da, sanatçılar ve şairlerdir."

"Oysa akıl, doğruluk-dürüstlük, yufka yüreklilik ve ahlaklılık çoğunlukla kendini inançsız ilan eden insanlarda görülüyor."


"Her inancın özelliği, ölümün yok etmediği bir mana vermektir yaşama."


"Her insan, Tanrı'nın iradesiyle dünyaya gelmiştir. Ve tanrı insanı öyle yaratmıştır ki, her insan  ruhunu mahvedebilir ya da kurtarabilir. İnsanın hayattaki görevi, ruhunu kurtarmaktır. Ruhunu kurtarmak için insanın Tanrı'ya benzer yaşaması gerekir. Hayatın bütün zevklerinden kurtulması, çabalaması, alçak gönüllülük göstermesi, sabretmesi ve merhametli olması gerekir."


"Hayatın anlamını kavramak için, kendimi akıldan kurtarmalıyım, hani bu anlam olmadan var olmayan akıldan."


"Yanılma yok bunda. Her şey boş. Doğmamış olana ne mutlu. Ölüm, hayattan daha iyi, hayattan kendini kurtarmak gerek."


"Maddi hayat bir derttir ve yalandır. Bu yüzden maddi hayatın yok edilmesi, bir mutluluktur ve biz bunu dilemeliyiz" der Sokrates.


"Kader kimseye ayrıcalık tanımıyor, hakpereste neyse, tanrısıza da öyle; iyiye, temize neyse, kötüye de öyle; kurban kesene neyse, kesmeyene de öyle. İyinin keyfi neyse, günahkarın da öyle. Yeminini bozanla yeminden korkan bir. Yeryüzündeki bu hal, kötü bir şeydir. Bu yüzden de insanların kalbi kötülük dolu, yaşadıkları sürece kalplerinde çılgınlık var, sonra da ölüm geliyor."


"Kalbim çok şey öğrendi ve yaşadı. Ve bu sayede bilgeliği, deliliği, akıllılığı öğrendim. Fakat anladım ki, bu da zor bir iş; çünkü bilgeliğin olduğu yerde fazlaca üzüntü var. Çok öğrenmek isteyen kişinin çok acı çekmesi gerek."


"Sokrates, kendini ölüme hazırlarken "Hayattan uzaklaştığımız ölçüde gerçeğe yaklaşırız"der. "Biz, hakikati sevenler hayatta neye koşarız? Bizler kendimizi vücuttan ve vücudun hayatından kaynaklanan her türlü beladan kurtarmaya uğraşırız. Eğer durum buysa, ölüm bize gelirken niçin sevinmeyelim?" Bilge kişi hayatı boyunca ölümü arar, bu yüzden de ölüm ona korkunç değildir."


"Soru:'Ne için yaşıyorum?' Cevap:'Sonsuz büyük mekanda, sonsuz zaman içinde, sonsuz küçük parçacıklar, sonsuz küçük bileşimler içinde değişirler ve sen eğer bu değişimlerin yasalarını kavrayamamışsan, yeryüzünde ne için yaşadığını da kavrayamazsın' "

"Hayat, genel orak ilerleme yoluyla gelişmektedir. Bu gelişmede en büyük pay fikir adamlarına aittir. ve fikir işinin erleri arasında en büyük etkiyi yaratanlar da sanatçılar ve şairlerdir."    

4 Ağustos 2019 Pazar

Ana - Gogol

Ana romanında, Pavel adlı bir işçinin anası olan Pelage'nin kişiliği ve hayatı  etrafında  1905  yıllarındaki 1917  Ekim Devrimi öncesi  Rusya'sının  ekonomik, sosyal  ve toplumsal panoraması  ortaya konulmaktadır.
Maksim Gorki’nin  bu romanı  dünyada sosyalizm, işçi sınıfının mücadelesi ve  işçilerin yaşantısını ele alan ilk kitap olma özelliği taşımakta, adeta Ekim Devriminin geleceğini haber veren ilk roman olma niteliği taşımaktadır.  
Kocasının ve toplumun  üzerinde uyguladığı baskı ve şiddete sesini çıkarmayan, hakkını arayamayan bir kadının, oğlunun ve çevresinin etkisiyle insanların acısını algılayan ve onları uyarmaya, uyandırmaya çalışan bir savaşçı haline gelmesi  romanın konusunu oluşturur.
Nilovna adında  kadının  içki içip karısını dövmekten başka özelliği olmayan, kocasının ölümüyle başlar. Nilovna,  devrimci oğlu Pavel ve onun arkadaşlarıyla yaşamaya başlar. Oğlu  Pavel çalıştığı fabrikadaki eylemlere  önderlik ettiğinden ve hapse girer. Çıktıktan sonraysa 1 Mayıs gösterilerine katılır ve tekrar hapse girer. Uzun süre tutuklu kaldıktan sonra yargılanıp sürülür. Nilovna ise bu ortamda hakkını arayan ve sorgulayan bir kadın haline gelir.
 Roman, ihtilale hazırlanan devrimcilerin nasıl olması, neler yapması nasıl davranması gerektiğini ortaya koyan devrim hazırlıklarının manifestosu şeklinde yazılmış, dünyadaki  devrimcilere örnek teşkil etmiştir.

Kitaptan küçük alıntılar:

"Hırsızlık edenleri atıyorlardı içeri, şimdi de doğruyu söyleyenleri atmaya başladılar."

"Yüreğin yarısında sevgi, öbür yarısında nefret..." dedi Andrey. "Buna yürek mi dayanır?"

"Ey insanlar birleşin...Bir araya gelin ve kuvvetli olun. Hayatın anlamı kin ve nefret değil, sevgi ve aşktır."

'' Gerçeğin ateşini hiçbir güç söndüremez! ''

'' Güzelim, yaşamda bütün insanlar için yeterli ışık bulunduğunu, bir gün o ışığı herkesin göreceğini, onu bütün şenlikleriyle kucaklayacaklarını bilmek, ne güzel şey! ''

" Gün gelecek..." diyordu. "Bütün ülkelerde emekçiler başlarını kaldıracak ve biz artık böyle yaşamak istemiyoruz, diyecekler. O zaman açgözlülerin aldatıcı gücü yıkılacak, toprak kayacak ayakları altından ve tutunacak hiçbir dayanak bulamayacaklar..."

"Aklının zincirlerini koparan kimseler, gerçek insanlardır."

"Analarda, her şey için yeterince gözyaşı bulunur... Her şey için !"

"Gerçek kanla boğulmaz, gerçeği kanla saklayamazsınız."

"-Ben inanıyorum, bir zaman gelecek ki insanlar birbirine değerlendirici gözlerle bakacak, herkes birbirinin gözünde bir yıldız gibi parlayacak. Herkes birbirinin sesini güzel bir müzik gibi dinleyecektir. O gün gelecek.
     Yeryüzünde özgür insanlar, özgürlükleriyle yüzelmiş kişiler yaşayacak, herkesin yüreği açgözlülük ve ihtirastan arınmış olacak. İşte o zaman yaşam iğrenç bir şey değil, insanlığa gösterilmiş bir saygı olacak, insanlığın yüceliklerle süslü yüzü gelecek, pek çok yükselecektir. Çünkü özgür ve serbest insanlar için çıkılamayacak yer, yetişilemeyecek doruk yoktur."
    işte o zaman bütün insanlar özgürlük, eşitlik içinde bir güzellik, olgunluk amacına yönelerek yaşayacaklar. 

"Bilseniz, dedi. Ne tuhaf duygular uyanıyor kalbimde. Nereye gitsem bütün insanları arkadaş, hepsini doğruluk ateşiyle tutuşmuş, hepsini iyi, hepsini uysal, heosini sevinçli bulurum. Hepsi birbirinin isteğini gözlerinden anlar, kimse komşusunu kırmaz, kimsenin kimseye ihtiyacı yoktur. Bütün dünya, bir bütün, bir uyum içinde yaşıyor, her kalp kendine özgü ezgiyi mırıldanıyor, bu ezgiler de birer ırmak gibi bir noktada birleşerek en sonra bir ışık denizine, özgür, mutlu bir yaşayışın aydınlık ülkesine, serinkanlı, görkemli atılıyor."

"Halk ne zaman serbest olursa o zaman kendisi için hayırlı olanı düşünür."

"Her şeyden önce şunu anlamak gerekir ki boyunduruk ne kadar dar olursa iş o kadar yorucu olur."

"..Onlar bizim bildiğimiz, inandığımız dini de değiştirdiler! Düşmanlarımız ellerinde güç adına ne varsa bize karşı kullanıyorlar! Bugün bize kilisede din diye gösterdikleri korkunç bir şeydir. Bu dini değiştirmeli analık, değiştirmeli, tasfiye etmeli, Onu yalanla, iftira ile süslemişler. Bizim maneviyatımızı öldürmek için onun yüzünü bozmuşlar."

"İnsanı tutsaklıktan kurtaran yalnız akıldır."

"Onlar insanın ruhunu ezerler, vücudunu değil. Oysa kirli ellerle ruhuna dokunulduğunu duymak işkence görmekten daha acı ve korkunçtur, diye mırıldandı."

"Yalnız, mademki Tanrı var. Neden bizi böylece terk etti? Neden onun büyük tanrısal şefkati bizi korumuyor? Neden böyle insanları acı içinde bırakıyor, herkesin kahra, zulme karşı boynunu eğmesine razı oluyor, neden bu zulümlere, işkencelere, vahşete göz yumuyor?"