Bu Blogda Ara

25 Nisan 2018 Çarşamba

Yılkı Atı- Abbas SAYAR


Yılkı Atı, Yaşar Kemal romanları tarzında güzel bir roman olmuş. Doru kısrağın gözünden anlatılıyor olaylar. Güzel bir at olan doru atın, kendisini çok seven sahibinin onu yerel geleneklere uyarak yılkıya bırakması sonucu kışın zor şartları altında sahipsiz, çaresiz, aç ve ne yapacağını bilemeden, yaşadığı duruma anlam veremeyerek ve arkasında tayını bırakarak geçirdiği günler, diğer atlarla birlikte yaşadıkları, bir kısrağa gönül verişi, at sürüsüne saldıran kurtlara karşı mücadeleleri, sevdiği kısrağın ölümü, daha sonra bir köye sığınması ve kendisine sahip çıkılması sonrasında yaz geldiğinde yine eski yuvasına dönüşü ve tayını eski sahibinin elinden kaçırarak özgürlüğe bu kez kendi isteğiyle dörtnala koşuşu. Akıcı bir anlatımla anlatılmış romanda.

Yılkı, tabiatta serbest dolaşan yabani atlar anlamındadır aslında. Ancak yılkı bizdeki anlamıyla at, eşek gibi yük taşımakta kullanılan hayvanların kışın beslenme masraflarından kurtulmak isteyen sahipleri tarafından doğaya bırakılması olayına verilen addır. Kış sonunda ise eğer at hayatta kalmışsa tekrar sahiplenir bu hayvanlartı açıkgöz köylüler. Hayvan bilmez sahibinin kendisini neden salıverdiğini, hayvan masumiyetiyle yine döner yuvasına, kışın geçirdiği kötü günleri, açlığını unutarak.


Tuhaf bir gelenek yılkı. Tabi ki bunun da temelinde maddi imkansızlıklar var. Ama ne olursa olsun yapılmaması gereken bir davranış. Nasıl evladını veren Allah rızkını da verir diye inanıyorsan, O Allah senin ekmek kapın olan atın da rızkını mutlaka verecektir.

Çok beğendiğim bu romandan  sözler;

-İyi bir gavurluktur tokluk, kini azaltır, hoşgörürlüğü arttırır.
-Allah acı bir tokat olmalı, her kim kötü bir amel peşinde indrimeli şamarı.
-İki türlü yılkı atı olur. Hatta üç türlü. İki türlüsü can yongası, bir türlüsü gözden çıkmışı, hesaptan düşülmüşü, defterden silinmişi...
-Her işin ivazsız olanı güzeldir. Huzur ve mutluluk ivazsızlıktan doğar.
-Tanrı ahiretimizi kara yazmasın. 
güzel bir dua olarak kaldı aklımda.

Nasıl Bir Türkiye- İlker BAŞBUĞ


Efendi ve kibar duruşuyla alıştığımız asker modellemesine uymayan komutanın düşünceleri ile de alışıldık asker kafasının dışında olduğunu gördüğümüz kitabıdır.
Açık, doğrudan ve korkusuzca konuşuyor. 6-7 Eylül olayları Türkiye'ye nasıl zarar verdi? ABD, Türk Ordusuna bir ders verilmesine hangi olaydan sonra karar verdi?-Çuval Olayı Türk Ordusunda neden bir travmadır?-Türkiye ile ABD hangi olayda çatışma noktasına geldi?-Balyoz Davası sürecinde Hükümet ve MİT'le yapılan görüşmeler? -Hangi yanlışlar yapıldı? Başbuğ hangi tavrı konusunda üzgün?-Hükümet-Cemaat ilişkisi buraya nasıl geldi?-Cemaat, İlker Başbuğ'u hangi olaydan sonra hedefe koydu?-Silivri günleri nasıl geçti? Neye sevindi, neye üzüldü?-Özgürlüğüne kavuştuğunda hangi Genelkurmay Başkanı ona moral verdi?-12 Eylül'de Diyarbakır Cezaevi'nde yapılanlar neden yanlıştı?-Kürt kökenli vatandaşlara yapılanlar Türkiye'ye nasıl zarar verdi?-Kürtçenin yasaklanmasını neden yanlıştı? -ABD "Kürt Açılımı"nda TSK'yı neden hedefe koydu?-12 Eylül sola büyük darbe vurunca, bundan en çok hangi siyasi örgütler yarar sağladı? -Bugün din dersi nasıl ele alınmalıdır ve "Zorunlu Din Dersi" uygulaması neden yanlıştır?-Şike komplosu neden düzenlendi? Amaç Fenerbahçe'yi ele geçirmek miydi? -Gezi olaylarını nasıl değerlendirmeli, bu konuda kim hangi yanlışı yaptı? -Atatürk 1920'lerde muhtariyet (özerklik) konusunu neden gündeme getirdi?-Terör neden bitmiyor ve hangi yanlışlar yapılıyor?-IŞİD nasıl ortaya çıktı, arkasında kimler var?-Irak ve Suriye'nin bölünmesinin Türkiye'ye faturası ne olur? -21. yüzyılın ulus devletleri hangi temelde yükselmeli? -İlker Başbuğ siyasi, ahlaki ve kültürel olarak "Nasıl Bir Türkiye" arzuluyor?-Türkiye'nin kuruluş felsefesi ve Atatürk'ün bugünkü önemi nedir?-Türkiye'yi bekleyen tehlikeler ve fırsatlar nelerdir?-Türkiye, sorunlarını nasıl ve hangi yöntemlerle çözmelidir? -Asker-sivil, devlet-yurttaş ilişkisi nasıl olmalıdır?-Atatürk ve Cumhuriyet Devrimlerinin bugünkü anlamı nedir? sorularının karşılıkları bu kitapta anlatılmış. Ayrıca özel hayatı ve çocukluğu, gençliği ve okul yıllarına ait anılar da var.


Kitabın sonunda  ise "Nasıl Bir Türkiye?" şu şekilde tanımlanmış.
Cevap net ve kısadır diyor.
Ulus devlet, üniter devlet yapısına sıkı sıkıya sarılmış; laiklik ilkesini tam özümsemiş, dine saygılı, ancak dinin ve din duygularının siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfus sağlamak amacıyla kullanılmadığı, insanların dindar ve dindar olmayanlar ayrımına tabi tutulmadığı, ahlaki erdemliliğe sahip vatandaşların oluşturduğu bir Türkiye.
Nasıl Bir Türkiye?;
Kuvvetler ayrılığına tam saygı gösterilen, hukuk devletinin değil hukukun üstün olduğu; temel hak ve özgürlüklerin çoğunluğa karşı da güvence altına alındığı ve her şeyin herkese açık olmasını sağlayacak fırsat eşitliğine imkan tanıyan bir demokrasinin olduğu bir Türkiye.
Nasıl bir Türkiye?
Vatandaşlarının refah ve saadetini hedefleyen, sosyal adaletin gerçekleştiği ve okullarında temel eğitimin laiklik prensibine bağlı olarak ve en geniş şekilde verildiği bir Türkiye.
Nasıl bir Türkiye?
Toplumun her bireyinin "Ankara'da hakimler var" düşüncesine yürekten inanacağı ve hukukun üstünlüğünün bütün uygulamalarına tanıklık edeceği bir Türkiye.
Nasıl bir Türkiye?
"Yaşamın tüm alanlarında; devletin yapısı ve uygulamalarında, fikir hayatında ve ekonomide çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmaya çalışan,
Birbirini empati yaparak anlamaya çalışan,
Devamlı farklılıklarını öne çıkararak yapay ayrılıklar yaratılmasına çalışmayan,
Ülkü birliği (güvenli, huzurlu, ekonomik olarak güçlü ve saygın bir ülke olma) ortak paydasında birleşen bir Türkiye"

15 Nisan 2018 Pazar

Şiirin Gizli Tarihi - Refik Durbaş

          Şiirin Gizli Tarihi, Refik Durbaş' ın şairlerimizin hayatlarından kesitler, anekdotlar ve hatıralara yer verdiği gazete köşesinde yazdığı yazılarından derlenmiş güzel bir kitap. Sıkmadan kısa kısa bölümlerle anı ve araştırma şeklinde anlatılara yer verilmiş. 
Kitap;  Bir zamanlardı bu gamhanede bir dem vardı, Ağlamayın ölmeyecekler, Şiiri aşka düşürenler, Rakı şişesi, balık ve şair, Kelime şiiri resmetmeye borçlu ise, İnsanın şair hali, Şiirin gör dediği, Şiirsel materyalizm ve Gündelik hayatın aguşunda şiir gibi bölümlerden oluşuyor.
Kitapta Orhan Veli, Sait Faik, Orhan Akbal, Yahya Kemal, Edip Cansever, Feti Naci, Nazım Hikmet, İlhan Berk, Can Yücel, Salah Birsel, Ece Ayhan, Melih Cevdet Anday ve daha birçok  şairin ilginç özelliklerinden, şiiri yalnızca yazarken değil hayatlarında da yaşadıkları, şairliğin ruhunu hayat felsefelerine de yansıttıklarını görüyoruz.
Şair bu kitabın meydana gelme sürecini de şöyle özetliyor Cumhuriyet Gazetesi internet sayfasındaki bir ropörtajında; 
          Elli yıla yaklaşan bir edebiyat ve gazetecilik hayatım var. Bu hayat, elbet bir birikimin de harcını oluşturdu. Çalıştığım gazetelerde ara sıra bu tür yazılar yazıyordum. Hatta Tarık Dursun K. “Bu tür yazıların gazete sayfalarında sararıp solacak, onları ileride bir kitapta toplayacak gibi yaz” derdi.


2011’de Sabah gazetesinden atılıp BirGün’de yazmaya başlayınca bu öneri geldi aklıma. Ayrıca BirGün dahil bütün yazılı basında edebiyat yazan kalmamış gibiydi, herkes politika yazıyordu. Bugün de öyle… Oysa gazeteciliğe başladığım yıllarda gazetelerde mutlaka birkaç şair, yazar bulunurdu. Gazetelerde sanat-edebiyat sayfaları yer alırdı. Politik yazılar yanında edebiyat yazıları az da olsa mekân bulunca dikkat çeker oldu. Yazılar çoğaldıkça okurlardan da olumlu tepkiler aldı. Birkaç yayınevi bu yazıları kitap olarak basmak istedi. Bu sırada sevgili arkadaşım Cem Erciyes, Doğan Kitap’ın başına geçmişti. İnternetten bu yazıları indirmiş, “Bunları basalım” dedi ve kitap süreci başladı. Yukarıda da değindiğim gibi amaç, şairin hayatının şiire dahil olduğunu araştırmaktı diye özetlenebilir. Konuşmanın tamamı için: 

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kitap/640137/Refik_Durbas_tan__Siirin_Gizli_Tarihi_.html
            Kitaptan küçük bir alıntı olmazsa olmaz:
            Orhan Veli ile Sait Faik'in işi gücü yoktur. Can sıkıntısından Eftalikus Kahvesinde oturup her gün birer Cumhuriyet Gazetesi alarak bulmazalarını çözerler. Bulmacayı kim önce bitirirse ötekine rakı ısmarlayacaktır. Fakat Orhan Veli her gün Sait Faik'i yenmektedir.
             Sonunda Sait Faik isyan bayrağını çeker. "Nasıl beceriyorsun lan, her gün rakıyı bana ısmarlatıyorsun*" der demez Orhan Veli sakin biçimde yanıtlar:
             "Çünkü Cumhuriyet'in bulmacalarını ben hazırlıyorum."