Bu Blogda Ara

30 Nisan 2021 Cuma

Aziz İstanbul - Yahya Kemal Beyatlı

İstanbul, İstanbul şiirleri eşliğinde bundan güzel anlatılamazdı. Fethedilişinin öncesinden başlayarak tarihi yapıları, önemli olayları  ve başta Fatih olmak üzere tarihsel kahramanları ile Aziz İstanbul çok güzel anlatılmış.

İstanbul denince ilk akla gelen yazardır benim için Yahya Kemal.

"Türkiye Türklerinin yeryüzünde başka bir eseri olmasaydı; tek başına, yalnız bu eser şeref namına yeterdi." diyor İstanbul için.

Topkapı sarayı için yaptığı nitelemeler de ilginç;
"Bazı yerler vardır ki ruh eser" derler. Topkapı sarayı'nda bir gün geçiren insan, bu sözün kuvvetini derinden derine duyar. Son iki buçuk senenin üzüntülü günlerinden birkaçını Topkapı Sarayı'nın odalarında; sofalarında; bahçelerinde geçirdim. Her ziyaretimde ruhum bu saraydan, soğuk bir demir, kızgın ateşten nasıl çıkarsa öyle çıktı." diyor yazar.

Kitap yazarın İstanbul'a dair şiirleri ve İstanbul resimleri ile de bütünleşmiş.

"Gelmek'çün ikinci bir hayata
Birgün dönüş olsa ahiretten;
Her ruh açılıp da kâinata
Keyfince semada bulsa mesken;
Talih bana dönse nazikâne
Bir yıldız verse malikâne
Bigâne kalır o iltifata
İstanbul'a dönmek isterim ben."
 
Okuduğum baskı İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından 1974 yılında basılmış bir kitap. Bu yüzden orjinal dili nedeniyle biraz fazlaca Osmanlıca kelimenin olması kitabın okunmasını güçleştirdi yalnızca. Bir de o yıllara has bir alışkanlık mı bilmiyorum gereksiz noktalama işaretleri, örneğin virgüller ve noktalı virgüllerin fazlaca kullanımı dikkatimi çekti. 

28 Nisan 2021 Çarşamba

Deprem - Zeyyat Selimoğlu

 
Zeyyat Selimoğlu, ilk baskısı 1976 yılında yapılan bu romanı için arka kapakta: "Uykusuz kaldığım bir gece, içinde yaşadığımız şu büyük kentin bir deprem bölgesi olduğu düşüncesi kafama takıldı. İşte 'Deprem'in çekirdeği böyle oluştu. Sürüp gitmekte olan bu büyük kent depremi, her gün yüzlerce insanı sarsar, bozar, çökertir. Fazılzade ile Sefer de kurtulamazlar bu depremden, hem de en uçlarda yer almış iki insan olmalarına karşın... İnsanın dramı beni hep etkilemiş, beni yazmaya zorlamıştır." diyor.

Rize'nin Mitari köyünden Sefer'in hikâyesidir anlatılan.Sefer; delişmen, babayiğit, delikanlı bir adamdır.Ekmeğinin peşinde kendini İstanbul'a atar.Türlü türlü işler gelir başına.

Güzel bir öykü, her Zeyyat Selimoğlu öyküsü gibi.

"Bu yosma kent her şeyini satıyor, her şeyini; kadını da satışa çıkarmıştır bu kent demek bu böyle, diye düşünüyor Sefer fırındaki ekmek tezgahına dönerken. Kadın eti satılıyor bu kentte, bacak ve kol ve göbek satışa çıkarılmış, kiralık!"

"..Kardeşimi yoksa bu adam? İnsanlar çifttir, derler, ikizdir. Bu da onun ikizi olsa gerek, bu ne benzemek? Oysa, kafadaki düşüncedir iki insanı birbirine benzeten ve eş tutan, sefer onu bilmiyor. Kafada üretilen her neyse, yüze vuran da odur."

"Öyledir da, günahı büyük olanın camisi de ona göre olmalı. Günah işlemeyenler camiyi ne edecek?."

"İstanbul, ki gözlerini göstermeden görmeyi iyi bilmiş, yüze gülmüş, arkadan çukur kazmış, nice adama tuzak kurmuş yosma bağrında, Sefer'in yola çıktığını çok önceden görmüştür."

"Geceler uzadıkça uzuyor. Hani o geceler ki kadınsız geçecektir, geçmek bilmiyor: Sefer kadın istiyor. Od, ocak, kömür değil, bir kadın kalçasından yayılan sıcaktır erkeğin odasını ısıtan."

"Ne var ki, benim için ilginç değildi artık. Uygarlık dediğimiz, yarım yamalak girdi mi bir ülkeye, doğayı yozlaştırmakla kalıyor, uygarlık tam gelmiyor, ama doğa geriliyor."

10 Nisan 2021 Cumartesi

Neruda Vakası - Roberto Ampuero

Şili'li şair Pablo Neruda'nın hayatından bir kesit Devlet başkanının Salvador Allende olan Şili'yi darbeye götüren süreç eşliğinde anlatılıyor. Ölümcül hastalığına şifa arayışındaki şairin, doktorunu bulması için bir dedektif tutması ve dedektifin ağzından olayların gelişimine şahit oluyoruz. Neruda'nın asıl aradığı kanserine çare olacak doktoru mudur yoksa bizi sürprizler mi beklemektedir?

Pablo Neruda'nın son günlerine de ışık tutan kitapta Neruda'nın aşkları, şiirleri ve hayatındaki hatalarıyla yüzleşmesini zevkle okuyoruz.

İlginç bir kapağı olan kitaptan bolca alıntılarım var:
  
"Tepeleri inip çıkmaya alışkın liman şehri sakinleri için varoluş, şehirleri gibiydi: Bazen insan dalganın köpüklü tepe noktasında keyif ve güvenle seyahat eder, bazense kederli ve sıkkın bir şekilde uçurumun dibinde yatardı. Her zaman yükseliş ve düşüş yaşanabilirdi. Hiçbir şey sonsuza kadar kesin değildi. Hiçbir durum sonsuz değildi. Varoluş, belirsizlikleri beraberinde getiriyordu ve sadece ölümün çaresi yoktu."

"Aşk sorunları her yerde aynı iklime sahip"

"Çünkü şiir seni cennete götürüyorsa, polisiye roman sana hayatı olduğu gibi gösterir; ellerini kirletir ve güneye giden trenlerin kazan dairelerinde kömürün çalışanlara yaptığı gibi yüzünü karartır. Polisiye hikayeyi icat eden ve büyük bir şair olan Poe'yu okumanı tavsiye etmem, ya da Sherlock Holmes'un babası Conan Doyle'u. Neden biliyor musun? Çünkü onların dedektifleri fazlasıyla aykırı ve entelektüel. Kaotik Latin Amerika'mızda en basit davayı bile çözemezlerdi."

"İçki ve yemekten anlamayan şair, şair değildir."

"Bazen kendini, yanında bir kadın olmadan, daha doğrusu, anlaşamadığı ve hiç var olmamasından da kötü olan bir kadının eşliğinde, kıtanın güneyinde kaybolmuş tembel bir köpek gibi hissediyordu."

"-Şiirlerinizi daktiloda mı yazıyorsunuz?
 -Sen deli misin? Kimse klavye kullanarak iyi dizeler yazamaz. Şiir elle, kurşun kalemle yazılır dostum. Dizeler, Chiloe Adası'nın sahillerindeki gelgit gibi beyinden süzülerek çıkar, vücuttan ellere doğru akar ve kağıda dökülür."

"Bu Walt Whitman, Kuzey Amerikalı muhteşem bir şair.
-Yaşıyor mu?
-Yaşamaya devam ediyor diyelim Büyük şairler asla ölmez Cayetano"

"Babam kadınlar flüt gibidir derdi, onlara gösterilen özene ve okşayışa bağlı olarak sesleri değişir."

"Kulağa muhteşem geliyor, ama aslında değil. Sadece vücutlarının içine girdim, asla ruhlarına değil. Anlıyor musun? O narin ve gizemli kadınların fethedilmez duvarlarının önünde, güçsüzleşmiş bir kazazede gibi yenik düştüm"

"Bizim mutluluğumuzun yol açtığı ölümler korkunçtur Cayetano. Ama kişisel mutluluğa giden yol, diğerlerinin acılarıyla döşenmiştir."

"Ölümsüzlüğü sana çocuklar sağlıyor Cayetano, kitaplar değil; kan sağlıyor, mürekkep değil; deri sağlıyor, basılmış sayfalar değil. Bu yüzden Beatriz'in kızının benim olup olmadığını öğrenmen gerek. Küba'ya gidip Beatriz'i bulmak ve tırpanlı ihtiyar yakalamadan önce bana gerçeği getirmek zorundasın dostum."

"Valparaiso'da yürüyüş yaparlarken, sadece sosyalizmin sanat ve edebiyata yaygın bir önem vereceğini, sadece sosyalizmde insanların yazar ve sanatçıları adanmışlıkla izleyeceğini ve bu yüzden hükümetlerin entelektüelleri gözetlediğini söylemişti. Kapitalizmde, tam tersine, herhangi bir sanatçı istediği her şeyi söyleyebilirdi, çünkü çok az kişi dinlerdi."

" 'En iyisi çocukları unutalım Matilde,' diye önerdim. 'Ben sadece kendi çocuğum olan şiirlerimin babası olmak istiyorum' " 

Daha Güzel Bir Dünya - Sadun Tanju

İnsanlık sorunlarını, mutluluğa layık insanı anlatıyor Sadun Tanju kitaptaki yazılarında. ahlaktan, cinselliğe, doğadan mistik kavramlara kadar her şey var. Yazıldığı tarih ve kitabın baskısının yapıldığı 1970'li yıllardan bu güne de değişen bir şey olmamış gibi.  Sadun Tanju'nun yazılarında insanları mutluluğa götürecek reçeteler var olanları ve olması gerekenleri anlattığı. 1976 basımlı kitapta bazı kelimelerin değişik yazılışlarını ve kullanımlarını da göreceksiniz. Dilin o yıllardaki kullanışı mıdır doğru olan şimdiki mi bilemiyorum. "Mutlanmak" kelimesi mesela. Kitabı ben çok severek okudum. Siz de okuyun derim.  

"Bebekleri insan yapma işiydi yaşam. Ve ne kadar başarılı olduğumuz, toplumsal yaşamımızdan belliydi."

"Uzun bir ömür dileğimizin kapsamına giren, uzun bir ihtiyarlıktır."

"Yaşamın amacı dünyada en uzun kalmak değil, kaldığı sürece doyumlu yaşamaktır."

"Bir Kazah yazarı olan Kerimoğlu Nurpeissov, bir Fransız gazetecisine konuşma sırasında bir kaç defa kendi halkının Tanrı nergisi özelliklerinden söz edince, Fransız 'Tanrı mı?' diye sorar. Yani der ki, sen komünist düzenin bir yazarısın, akılcısın, bu mistik anlatım da ne oluyor?
     Cevap verir Nurpeissov, ben Tanrı dediğim zaman doğayı düşünürüm."

"Aslında, dünyanın hiçbir yerinde insanın insandan korkmadan yaşayabildiği bir köşe yoktur. Çünkü böyle bir öğreti yoktur."

"İnsanları tek tek veya kitle halinde öldürmenin hiç bir trajedyada tekrarlanmayacak sahneleri karşısında içinden lav gibi bir öç alma duygusunun fokurdaması belki uygarlığa ters düşmez, çünkü bu yüzyıl uygarlık adına kitle cinayetlerinin en yaygın olduğu bir tarih dönemidir. Ama çağa ters düşmez demek haksızlıktır. Çağ, insan düşüncesinin vardığı noktadır, yaşamın vardığı nokta değil."

"Yaşamın vardığı noktada, düşüncenin açtığı ufukları göremezsek, insanlığı birikmiş kirlerinden arındıramayız."

"Bütün devrimciler, büyücü gibi, falcı gibi, gelecekten haber verirler." 

"Aslında mutluluk, yaşam nasıl gelmişse bize, onu kendi ellerimizle öyle yaptığımızdandır diyebilmektir."

"Her yerde gençler bozuk düzene karşı tepki gösteriyorlar, iktidarı ellerinde tutanların insanca bir yaşama sağlama konusundaki duyarsızlıklarına öfkeleniyorlardı. Okullarda ve üniversitelerde yaratılmak istenen 'insan' olmayı reddediyorlardı. ..Öğrencileri kendilerine siyasal rakip görmenin ötesinde, devlet düşmanı gibi göstermeye kalkanlar öylesine kıyıcı kesildiler ki, sonu dayanılmaz acılara vardı yıldırıp ezmelerin."

"Ne olur, taşlara, betona, demire gösterdiğiniz sevgi ve hayranlığı insanlardan esirgemeseniz? İnsanları okşasanız bütün duyarlığınızla ve unutmasanız..."

"Bu yüzdendir ki İsveçli kadın 'Kadın hakları ne demek? Böyle bir ayrıcalık bizim hala özgürlüğümüzü kazanmadığımızı göstermiyor mu?' diye ateş püskürüyor. Doğanın yarattığı farklılaşma bile unutulmalıdır diyor, İsveçli kadın. O da erkek gibi serbestçe aşk yapabilir, çocuğunun doğmasında kendi iradesini kullanır, istediği gibi yaşar ve bunlar doğal haklarıdır, yasalarla korunur. Bunları kadına verilmiş özgürlükler gibi görmek, İsveç toplumunda kadının özgür olmadığını kanıtlamaktır diye düşünüyor zamane genç kızı."

"Bizim işimiz budur. İçeri atamadıkları zaman, içimizdeki mapusanelerde zincirlerimizi şangırdatarak dolaşır dururuz."

"Dünyaya başka bir ahlakı egemen kılmadıkça, ulusal bağımsızlığın ve egemenliğin kazanılması dünyaca ortak bir amaç olmadıkça, güçlü güçsüzün haklarını parçaladıkça; insanın bağımsız, egemen, kurtulmuş yaşam ahlakı kurulmadıkça, savaş, kan, acı, umutsuzluk önlenemez."

9 Nisan 2021 Cuma

Evlilik Şirketi - Bekir Yıldız


1976 yılına ait bir kitaptı okuduğum. Cem yayınlarından Bekir Yıldız'ın Evlilik Şirketi kitabı.Bekir Yıldız kitaplarında aile, evlilik kavramı ve toplumsal değerler üzerinde incelikle duran bir yazar. Dönemi ile günümüz arasında ahlaki bakış değişse de hala geçerliliğini koruyan toplumsal yasalarımız var. Kitapta, evli bir çiftin evliliklerinin dokuzuncu yılını doldurdukları gece  birbirlerine karşı  geçmişte yaşadıklarını yalansız, dürüst ve o güne kadar birbirlerinden gizledikleri şeyleri anlatmaya karar vermeleriyle başlıyor hikaye. Birbirlerine ve yalansız, dürüst bir geçmişe ne kadar tahammül ediyorlar onu da kitaptan okuyalım. 
 
Kitaptan alıntılarım var: 

"Aramızda hiç bir sır kalmamalı. Ben de anlatacağım her şeyi. Saklayan, dürüst olma fırsatından yararlanmayan, en azından, kendisine haksızlık etmiş olur."

"Yanlış anlama, dedi kadın. Bu kez erkekler için hayvan diyorum ben. Çünkü annem ve bütün komşu teyzeler böyle öğretti bana, yıllarca. Hem de kulağımı çekerek, saçlarımdan tutup yerlerde sürüyerek. Dal gibi bir sevgilinin özlemini çektiğim için. İsmini bilmediğim, görüp de dil döndüremediğim sevgililerin özlemini çektiğim için...Oysa doğa bile bir yılda dört kez gönül değiştiriyordu."

"Bir genç kız için, hiçlenmenin anlamı başka da olabilir. Ruh aldanırken, beden de ceremesini çekiyor."
 
"Olamaz diye başını salladı adam, Çıkar karşılığında saklanmış sevginin anlamı olur mu dersin? Baksana, gerçekleri birbirimize anlattıkça, batağa biraz daha saplanmıyor muyuz?"

"Yuvarlanırken kopmuş, ama bitmemiş yeşeriklik. Susuz olmak...Damla damla içmek sonunda. Hiç içememekten daha çok susamak..."

"Sen ve ben...Karı-koca olarak ikimiz...Evliliğimizin ürününü paylaşıyoruz böylece. Katletmek sanatı. Şöyle ya da böyle."

Edebiyat Mutluluktur - Zülfü Livaneli

Yazarın Vatan gazetesinde yer alan edebiyata dair yazılarının yer aldığı deneme tarzında bir kitap "Edebiyat Mutluluktur" Kitapta ayrıca "Benim Gözümle Yaşar Kemal" ve "Edebiyat Üzerine" adlı konuşmalarından oluşan bir bölüm var. 

Zülfü Livaneli son zamanlarda biraz ticari kaygılar gütse de, okuması kolay, romanları akıcı sevdiğim yazarlardan oldu her dönemde. Doksanlarda daha aklı başında tespitleri ve yorumları varken biraz da uluslar arası alandaki ünü dolayısıyla edebiyat dünyasında rolünü biraz daha büyüttüğü söylenebilir. Yine de güzel bilgiler edindiğim, güzel alıntılarımın olduğu bir kitap oldu Edebiyat Mutluluktur. Bence okunmalı. 

"Üslup konusuna en çarpıcı biçimde yaklaşan yazar Stendhal olmuş. Diyor ki: 'En iyi üslup, zabıt katibinin üslubudur.' "

"Ey sevgili okur! Eğer bir kitap kendini okutamıyorsa, ilerlemiyorsa, o zaman derhal o kitabı kaldırıp atmak ve dünyada okunmayı bekleyen nitelikli eserlere yönelmek en iyisi. kapitalizmin kafa karıştırıcı ürün pazarlama tekniklerinden kurtulmanın tek yolu, kendi okuma zevkinize güvenmektir."
 
"Tanrı bile insanlara kitaplar yoluyla seslendi. Darwin, Marx
 Freud, Einstein dünyayı kitaplarla değiştirdi."
 
"2009'da ilginç bir edebiyat skandalı gündeme geldi. Birisi oturup, ünlü yazar Jane Austen'ın az bilinen bilinen bir romanını daktilo etmiş  ve kendi adıyla otuzdan fazla yayınevine göndermiş. İnanır mısınız, yayınevlerinden hiçbiri kitabı basmaya değer bulmamış. Aynı deney birçok büyük yazar için tekrarlanabilir ve büyük bir ihtimalle sonuç aynı olur. Çünkü modaya uygun yazmak, iyi yazmanın önüne geçmiş durumda."

"Eğer bir kitabı okumaktan hoşlanıyorsanız, harika. Hoşlanmadıysanız okumayın. Edebiyat, size dikkatinizi çekecek başka yazarlar sunacak kadar zengindir."

"...Ama büyük işler yapmayı deneyecekseniz, kolaya kaçamazsınız. Faulkner'in bir sözü var. 'Bir yazarın başarısı, göze aldığı başarısızlıkla ölçülür' diyor. Garanti yollarla, küçük başarılarla yetinmezseniz, büyük başarısızlıkları göze alırsanız, ancak o zaman, büyük işler yapmayı deneyebilirsiniz. Sadece yazarlıkta değil, bütün sanatsal çalışmalarda dikkate alınması gereken bir söz bu."

"Bizde Osmanlı'nın yıkılışı, Cumhuriyet'in kuruluşu, sol ve sağ akımların doğuşu gibi önemli olaylara filozoflar değil şairler öncülük etmiştir."

"Bizde ezberinde çok şiir bulunan insanlara hayranlık duyulur.  Batıda ise, bildiğiniz gibi bilimsel verilerle düşünmek ve kanıtlanmış bilgilerden yola çıkan analizler yapmak daha fazla kabul görür.
Günümüzün Türkiye'si ne yazık ki artık şiir yoluyla da düşünmüyor, dizelerle heyecanlanmıyor. Has şiir kendi içinde büyük bir derinlik taşıdığı için hiç olmazsa estetik ve edebi bir düzey sağlıyordu."

"Bugün bile yazılarıma bazı öztürkçeci okurlardan itirazlar gelir ve niye kelimelerin Türkçesini kullanmadığımı sorarlar.
Cevabı gayet basit: Yazdığım dili yoksullaştırmak istemiyorum da ondan. Bir yazar metinlerinde ne kadar çok kelime kullanırsa o kadar değerli sayılır. Fransız edebiyatında Victor Hugo'nun kullandığı kelime sayısına hiç bir yazar erişemiştir."

"Atatürk dile çok önem veren, Osmanlının son döneminde zirveye yükselmiş olan dili ustaca kullanan (o devrin tabiriyle) bir münevverdi. Dilin ahengine, tadına tuzuna dikkat ederdi. Hatta 'muhakkak' kelimesini  ses olarak yetersiz bulup 'muhakkaka' olarak değiştirdiği ve vurguyu artırdığı bilinir."

"..Bir de kitap ne kadar zor okunursa derinliği o kadar fazla olur anlayışı egemen. Bu yanlıştır. Buna karşı hepimiz mücadele edelim."

"...Çünkü edebiyatın malzemesi doğrudan doğruya hayattır ve edebiyat sıkıcı bir şey değildir, bir zevk meselesidir. İnsanlar zevk aldıkları için kitap okurlar."