Bu Blogda Ara

Zülfü Livaneli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Zülfü Livaneli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2024 Perşembe

Kaplanın Sırtında - Zülfü Lİvaneli

Sansürcü, baskıcı Sultan Abdülhamid'i bir başka gözle anlatan bir roman olmuş.  Selanik'e sürülen Sultan ve ailesinin doktorunun gözünden Sultan Abdülhamid'in hatıralarını Zülfü Livaneli çok güzel kurgulamış ve ona başka bir gözle bakmamızı sağlamış. Okuması kolay anlatımı sade, ben sevdim. 

“Kaplanın Sırtında Livaneli’nin edebiyat hayatında ilginç bir çıkış. Sultan II. Abdülhamid devrine aynanın öbür tarafından bir bakış… Sürgün Padişah’ın perspektifinden sürükleyici bir anlatım… Dikkat çekici bir üslup…” İlber Ortaylı

"Otuz üç yıl süren bir saltanat, ardından bir gece yarısı gelen Selanik sürgünü… Tahttan indirilişinin üzerinden bir asırdan uzun bir zaman geçmiş olan II. Abdülhamid’in yaşamının en ilginç evresi Livaneli’nin çağdaş anlatısıyla gün yüzüne çıkıyor. Devrik padişahın, ihtilalci fikirlerin filizlendiği Selanik şehrindeki günleri hem bir vicdan muhasebesi hem de yoğun bir psikolojik gelgit dalgası. Türk edebiyatının kuşak bağı Zülfü Livaneli, II. Abdülhamid’in tahtını kaybettikten sonra yaşadıklarına odaklanırken, bireyi, toplumu, devleti ve iktidarı sorguluyor. Selanik sürgünü boyunca Sultan’ın ve maiyetinin hususi doktoru olan Tabip Yüzbaşı Atıf Hüseyin Bey’in hatıratından hareketle vücut bulan bu tarihi romanda, iktidar kavramına çarpıcı bir bakış açısı sunuluyor." Arka Kapaktan.

Alıntılarım ise şöyle:

"Zaten devleti padişah yönetmez, devlet adamları yönetir. Onlar iyiyse sana iyi derler, kötüyse kötü."

"İnsanoğlu çiğ süt emmiştir ifadesini hatırladı. Kaynar süt içse ne değişecekti ki, insan insandı işte."

"Haklısınız ama bizim memlekette şeriatı aşmak kolay değildir. Şeyhülislamlar, hocalar, müderrisler, tarikatlar, şeyhler öylesine güçlüdür ki padişah nefes alıp da istediği şeyleri yapamaz."

“Sevdiğinden ayrı düşmüş aşık sanma ki rahat olur.Neler çeker bu gönül; söylesem şikayet olur.”

"Doğar doğmaz kaplanın sırtına koymuşlar beni."

"Doktor Bey, ben okumadan yaşayamam."

"Adamlar bize öğretilmiş olan düzgün İslam'a uygun davranıyorlar, bizse bozulduk. İslam'ı tekrar, en baştan başlayarak onlardan öğrenmemiz lazım."

"Kazı izni isteyen yabancılara, altın, mücevher çıkarsa benim ama taşları götürün dediği için Avrupa ülkelerine vagon vagon tarihi eser gitmişti."

"Hiçbir şey değişmiyor gibi görünüyor ama zemin altımızdan kaymakta."

"Ah şu bizim miskin ve mistik, üzerinde asırların yorgunluğunu taşıyan, dünyadan habersiz keyif düşkünü Şark dünyamız."

"Bu devirde hiçbir taç sahibinin başı, omuzlarının üstünde sağlam durmuyor."

8 Eylül 2023 Cuma

Balıkçı ve Oğlu - Zülfü Livaneli

 
Toplumsal konulara duyarlılığı ile tanınan edebiyatçı ve fikir adamı Zülfü Livaneli, bu kez Ege balıkçılarının ve hayal kurmaktan bile mahrum bırakılan göçmenlerin kaderine eğiliyor. Usta edebiyatçı Livaneli, Balıkçı ve Oğlu ile son yılların en can yakıcı ve büyük dramı “göçmenliği” balıkçı Mustafa, Mesude ve Samir bebek üzerinden anlatıyor. O güne dek sıcak evlerinde televizyondan izledikleri haberlerden aşina oldukları ölü insan bedenleri ve yarı ölü bir bebek evliliklerinin tam ortasına düşerek bir bomba etkisi yaratıyor; aile ilişkilerini bambaşka bir çehreye büründürüyor. Balıkçı ve Oğlu, Ege’nin tarihinden bugününe, balık çiftliklerine ve rant hırsıyla dağlara, kıyılara saldıran şirketlerin yarattığı ekolojik yıkıma dair çok şey söylüyor. Bunun ötesinde göçmenlerin bir bilinmeze doğru göze aldıkları yolculuğu, hayatta kalma çabalarını ya da ölümü; kısacası “deryaya yakın, dünyadan uzak” yaşamlarını odağına alıyor. Livaneli’nin belki de en şiirsel romanı olan Balıkçı ve Oğlu; aile, aşk, ebeveynlik, evlat, kadın dayanışması, dostluk, göç, doğa üzerine çağdaş bir epope. 
Değişik bir konu, incelikli detaylar var. Ben sevdim.

" İnsanlığın her anlamda can çekiştiği bir noktadayız.! "

"Çiçeğe dokunuşu çiçekten güzeldi."

"Keşke insanlar da yunuslar kadar iyi olsaydı."

"Zaten köyleri, derinlere dalıp çıkardıkları süngerler gibiydi. Acıyı da üzüntüyü de sevinci de felaketi de içine çeker, sindirir, hayatına devam ederlerdi. En garip olayı bile “Tabii” diye anlatırlardı. Tabii o da öldürmüş karıyı, dam çökünce altında kalıp
ölmüş tabii, oğlan da kızı kaçırmış tabii. Bu “tabii”lerin, her
olayı doğal görmelerin sonu gelmezdi. Hiçbir şey hayret verici
değildi, her şey doğaldı."

"Kadın ona baktı.Bakıştılar.Kadın kadını anladı, kadın kadını hissetti, kadın kadını sezdi.  .... İki kadın tek kelime edemeden her şeyi konuşmuşlardı."

"8 milyara yakın insan, hepimizi köleleştiren bir kapitalist diktatörlüğün saldırısı altındayız. Daha önceki çağlarda köleler ayaklarındaki prangadan köle olduklarını anlıyordu. Modern köleler ise kendini özgür sanıyor, çünkü beynine geçirilmiş prangaları göremiyor. Dünya, kapitalistlerin, halkını soyan diktatörlerin, yolsuz bürokratların korkunç hırsına engel olamazsa, göçler de sürecek, terörizm de, isyanlar da."

9 Nisan 2021 Cuma

Edebiyat Mutluluktur - Zülfü Livaneli

Yazarın Vatan gazetesinde yer alan edebiyata dair yazılarının yer aldığı deneme tarzında bir kitap "Edebiyat Mutluluktur" Kitapta ayrıca "Benim Gözümle Yaşar Kemal" ve "Edebiyat Üzerine" adlı konuşmalarından oluşan bir bölüm var. 

Zülfü Livaneli son zamanlarda biraz ticari kaygılar gütse de, okuması kolay, romanları akıcı sevdiğim yazarlardan oldu her dönemde. Doksanlarda daha aklı başında tespitleri ve yorumları varken biraz da uluslar arası alandaki ünü dolayısıyla edebiyat dünyasında rolünü biraz daha büyüttüğü söylenebilir. Yine de güzel bilgiler edindiğim, güzel alıntılarımın olduğu bir kitap oldu Edebiyat Mutluluktur. Bence okunmalı. 

"Üslup konusuna en çarpıcı biçimde yaklaşan yazar Stendhal olmuş. Diyor ki: 'En iyi üslup, zabıt katibinin üslubudur.' "

"Ey sevgili okur! Eğer bir kitap kendini okutamıyorsa, ilerlemiyorsa, o zaman derhal o kitabı kaldırıp atmak ve dünyada okunmayı bekleyen nitelikli eserlere yönelmek en iyisi. kapitalizmin kafa karıştırıcı ürün pazarlama tekniklerinden kurtulmanın tek yolu, kendi okuma zevkinize güvenmektir."
 
"Tanrı bile insanlara kitaplar yoluyla seslendi. Darwin, Marx
 Freud, Einstein dünyayı kitaplarla değiştirdi."
 
"2009'da ilginç bir edebiyat skandalı gündeme geldi. Birisi oturup, ünlü yazar Jane Austen'ın az bilinen bilinen bir romanını daktilo etmiş  ve kendi adıyla otuzdan fazla yayınevine göndermiş. İnanır mısınız, yayınevlerinden hiçbiri kitabı basmaya değer bulmamış. Aynı deney birçok büyük yazar için tekrarlanabilir ve büyük bir ihtimalle sonuç aynı olur. Çünkü modaya uygun yazmak, iyi yazmanın önüne geçmiş durumda."

"Eğer bir kitabı okumaktan hoşlanıyorsanız, harika. Hoşlanmadıysanız okumayın. Edebiyat, size dikkatinizi çekecek başka yazarlar sunacak kadar zengindir."

"...Ama büyük işler yapmayı deneyecekseniz, kolaya kaçamazsınız. Faulkner'in bir sözü var. 'Bir yazarın başarısı, göze aldığı başarısızlıkla ölçülür' diyor. Garanti yollarla, küçük başarılarla yetinmezseniz, büyük başarısızlıkları göze alırsanız, ancak o zaman, büyük işler yapmayı deneyebilirsiniz. Sadece yazarlıkta değil, bütün sanatsal çalışmalarda dikkate alınması gereken bir söz bu."

"Bizde Osmanlı'nın yıkılışı, Cumhuriyet'in kuruluşu, sol ve sağ akımların doğuşu gibi önemli olaylara filozoflar değil şairler öncülük etmiştir."

"Bizde ezberinde çok şiir bulunan insanlara hayranlık duyulur.  Batıda ise, bildiğiniz gibi bilimsel verilerle düşünmek ve kanıtlanmış bilgilerden yola çıkan analizler yapmak daha fazla kabul görür.
Günümüzün Türkiye'si ne yazık ki artık şiir yoluyla da düşünmüyor, dizelerle heyecanlanmıyor. Has şiir kendi içinde büyük bir derinlik taşıdığı için hiç olmazsa estetik ve edebi bir düzey sağlıyordu."

"Bugün bile yazılarıma bazı öztürkçeci okurlardan itirazlar gelir ve niye kelimelerin Türkçesini kullanmadığımı sorarlar.
Cevabı gayet basit: Yazdığım dili yoksullaştırmak istemiyorum da ondan. Bir yazar metinlerinde ne kadar çok kelime kullanırsa o kadar değerli sayılır. Fransız edebiyatında Victor Hugo'nun kullandığı kelime sayısına hiç bir yazar erişemiştir."

"Atatürk dile çok önem veren, Osmanlının son döneminde zirveye yükselmiş olan dili ustaca kullanan (o devrin tabiriyle) bir münevverdi. Dilin ahengine, tadına tuzuna dikkat ederdi. Hatta 'muhakkak' kelimesini  ses olarak yetersiz bulup 'muhakkaka' olarak değiştirdiği ve vurguyu artırdığı bilinir."

"..Bir de kitap ne kadar zor okunursa derinliği o kadar fazla olur anlayışı egemen. Bu yanlıştır. Buna karşı hepimiz mücadele edelim."

"...Çünkü edebiyatın malzemesi doğrudan doğruya hayattır ve edebiyat sıkıcı bir şey değildir, bir zevk meselesidir. İnsanlar zevk aldıkları için kitap okurlar."