Bu Blogda Ara

24 Haziran 2020 Çarşamba

O İyi Kitaplar Olmasaydı - Emin Özdemir

Yıllar var ki kütüphaneye gitmemiştim. Geçen hafta yolum düştü Aydın İl Halk Kütüphanesine uğradım. Üyeliğim duruyormuş. Artık kart sistemi yok. Alınan kitap bilgisayara kaydediliyor. Kütüphanenin ödünç kitap raflarını şöyle bir dolaştım. Eskiye nazaran daha modernleşmiş ve daha yeni kitaplar var. O kitapların arasında sessizlikte dolaşmak insana huzur veriyor. Kitaplar arasından Emin Özdemir' in "O İyi Kitaplar Olmasaydı" adlı kitabını seçtim.

Emin Özdemir' in "O İyi Kitaplar Olmasaydı" adlı kitabından edebiyata dair bazı alıntılar ve yorumlarım;

Jose Ortega Gasset'in bir sözünden bahsediyor yazar, "İnsan, Don Kişot' u en az üç kez okumalıdır; kahkahanın kolayca dudaklara fırlayıp harekete geçireceği gençlikte, mantığın  egemen olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından baktığı yaşlılıkta.."

Ben de öyle hissederim. Gençlikte okuduğum kitaplardaki olaylara ve kahramanlara bakışımla, aynı kitabı bu yaşımda okuduğum arasında düşünce ve görüş farklılıkları oluşur. Genç bir adam gözüyle değerlendirmemle olgun bir adam olarak değerlendirmem arasında çok fark görürüm. Hiç bir değerlendirme farkı olmasa da lise yıllarında zorunluluktan okunan bazı klasiklerden tat almadığınızı bunları yeniden zevk için, yalnızca kendiniz istediğiniz için okuduğunuzda ne kadar farklı bir haz duyduğunuzu belki denemişsiniz ve bu duyguya şahit olmuşsunuzdur. Romanda anlatılan olay örgüsünü yalnızca anlatıldığı şekilde gözünüzde canlandırırken bunun arka planında anlatılmak istenen asıl düşünceyi sezmek için orta yaşlara gelmek gerekiyor sanırım.
Nobel ödüllü yazar Mario Vargas Llosa, bireysel bağlamda da olsa kitapların, insanı, insanca olmayan kimi niteliklerden kurtardığını dile getiriyor. "Okuduğumuz o iyi kitaplar olmasaydı, şimdikinden daha kötü durumda, daha uzlaşmacı, dah kötü durumda olurduk; ilerlemenin motoru olan eleştirel ruhun esamesi bile okunmazdı."

Emin Özdemir, Herman Hesse'nin bir yazısında okurları safdil okur, ununu elemiş eleğini asmış okur ve avcı okur olarak kümelendirdiğini anlatıyor.  "Safdil okurlar sabırsız, inişi çıkışı olan, dolambaçlı, derinlikli yartılardan hoşlanmazlar. Bol diyaloglu anlatımları severler" diyor ve örneği kendisinden veriyor: " Safdil okurluk dönemimde Esat Mahmut' un Allahaısmarladık' ını ya da dağları Bekleyen Kız' ını okurken bir sayfadan ötekine soluk soluğa koştuğumu hatırlıyorum. Oysa Peyami Safa' nın Matmazel Noralya' nın Koltuğunu, Yakup Kadri' nin Kiralık Konak' ını atlayarak, duraklayarak okumuştum. Okumayı öğrendikçe, okurluk birikimim zenginleştikçe anlamıştım ki o romanları roman kılan yönler, benim atlayarak geçtiğim betimlemelerde, öyküleme ve ruhsal çözümlemelerde gizliydi büyük ölçüde..."

Kitabın 'Yapıt ve Yaratı Adları' isimli bölümünde bazı yapıtların adlarının nereden geldiği ile ilgili örnekler veriyor:
"...Steinbeck' in 'Fareler ve İnsanlar' yapıtı adını Robert Burns' un 'Bir Fareye' adlı şiirinden almıştır. Ernest Hemingway' in 'Çanlar Kimin için Çalıyor' romanı da adını bir şiirden alır. Şair John Donne, bir kilisede şiirselliğin ağır bastığı vaazlar veriyor. Şöyle diyor bir vaazında: '...Ölünce bir eksilirim ben; çünkü insanoğlunun  bir parçasıyım, işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını, senin için çalıyor...."

"Reşat Nuri Güntekin, 'Kahveler' adlı bir yazısında, ' Kahveleri dolduran bu insanların çoğu okuryazar takımı. Niye bunlar, evlerinde türlü kitaplar okuyup bilgi eksikliklerini gidereceklerine kahvelere gidiyorlar?' sorusunu sorar.  Ardından da şöyle yanıtlar bu soruyu: ' Bu insanlar niye kitap okumuyorlar demek, niye piyano çalmıyorlar demek gibi bir şeydir. Kafayı kitap okumaya alıştırmak, parmakları piyano çalmaya alıştırmaktan kolay değildir. Ona göre yetişmek ona göre hazırlanmak gerekir."

Emin Özdemir; Canan Tan, Elif Şafak, Ayşe Kulin gibi yazarları yığınsal roman yazarları olarak nitelendiriyor. Yani popüler roman yazan yazarlar. "Yığınsal roman yazarları, kitaplarının çok satmasına, okurların büyük ilgisine karşın yazın çevrelerinde önemsenmez, ciddiye alınmazlar. Bunu, romanları çok satmayan yazarların kıskançlığına, eleştirmenlerin yanlı tutumuna bağlıyor, yakınıyorlar" diyor.


"Yazar, Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğrenci iken hocası ünlü Edebiyat Tarihçisi Mustafa Nihat Özön'e okuması ve değerlendirmesi için bir şiirini götürür.
Hocası okur ve:
'Şiir, yazınsal türlerin en güğç olanıdır. Çok emek ister. Sözcüklere yeni anlamlar, duygular giydirmeyi gerektirir, yoksa şiir, cümleleri bozup sözleri gelişigüzel sıralamak değildir. sen bunu yapmışsın. Sana diyeceğim şu: 'Kötü bir şair olmaktansa iyi bir okur olmaya bak' İyi bir okur olmak iyi bir şair, iyi bir yazar olmak kadar önemlidir."

12 Haziran 2020 Cuma

Gülünesi Aşklar - Milan Kundera

Uzun zamandır Milan Kundera okumamıştım. İlk okuduğum romanı "Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği" ni bundan belki 25 yıl önce okumuş olabilirim. Karantina günlerinde bir arkadaşımdan gelen "Beraber seçtiğimiz bir kitap okuyalım sonra onu telefonda görüntülü tartışalım" önerisi üzerine bu kitaba başladım. Kitapta birbirinden farklı yedi öykü var. Bunlar Hiç Kimse Gülmeyecek, Sonsuz Arzunun Altın Elması, Otostop Oyunu, Kolokyum, Yaşlı Ölüler Yerlerini Genç Ölülere Bıraksınlar, Dr. Havel Yirmi Yıl Sonra ve Edward ile Tanrı adlarını taşıyorlar. hepsi birbirinden güzel, ilişkiler ve aşk üzerine kurulmuş öyküler. 


Kitaptan alıntılar ise şöyle:

"Şimdiki zamanı kat ederken gözlerimiz bağlıdır. Çok çok yaşamakta olduğumuz şeyleri sezebilir ve tahmin edebiliriz. Ancak daha sonraları, gözlerimizin bağı çözüldüğünde ve geçmişi incelediğimizde ne yaşamış olduğumuzu fark eder, yaşadıklarımızın anlamına varırız."


"Sana bir öğüt vermemi istersen şu sözümü kulağına küpe et: Gelecekte dürüst ol ve yalan söyleme, çünkü bir kadın yalan söyleyen bir erkeğe saygı duyamaz."


" 'Doğanın tuhaf bir yasası bu' dedim Martin'e 'çirkin kadın daha hoş olan arkadaşının parıltısından yararlanmayı umuyor ve hoş olan da arkadaşının çirkinliğinin yarattığı fonda daha büyük bir parıltıyla parlamayı umuyor."


"Hayatta önemli olan, herkesten daha çok sayıda kadına sahip olmak değildir, çünkü bu yalnızca görünüşte bir başarıdır. Daha çok insanın kendi beğenisini eğitmesi söz konusudur, çünkü insanın kişisel değeri bu beğenide ifadesini bulur. Şunu unutmayın ki dostum, gerçek bir balıkçı küçük balıkları suya geri atar."


"Benim bir kadın koleksiyoncusu olduğumu söylüyorlar. Gerçekte, ben daha çok bir sözcük koleksiyoncusuyum."


"Erotizm yalnızca bedene duyulan arzu değil, buna eş ölçüde, onura duyulan arzudur. Bizden hoşlanan ve bizi seven, sahip olduğumuz bir yatak arkadaşı, bizim aynamız olur, önemimizin ve değerimizin ölçüsüdür o."