Bu Blogda Ara

28 Nisan 2021 Çarşamba

Deprem - Zeyyat Selimoğlu

 
Zeyyat Selimoğlu, ilk baskısı 1976 yılında yapılan bu romanı için arka kapakta: "Uykusuz kaldığım bir gece, içinde yaşadığımız şu büyük kentin bir deprem bölgesi olduğu düşüncesi kafama takıldı. İşte 'Deprem'in çekirdeği böyle oluştu. Sürüp gitmekte olan bu büyük kent depremi, her gün yüzlerce insanı sarsar, bozar, çökertir. Fazılzade ile Sefer de kurtulamazlar bu depremden, hem de en uçlarda yer almış iki insan olmalarına karşın... İnsanın dramı beni hep etkilemiş, beni yazmaya zorlamıştır." diyor.

Rize'nin Mitari köyünden Sefer'in hikâyesidir anlatılan.Sefer; delişmen, babayiğit, delikanlı bir adamdır.Ekmeğinin peşinde kendini İstanbul'a atar.Türlü türlü işler gelir başına.

Güzel bir öykü, her Zeyyat Selimoğlu öyküsü gibi.

"Bu yosma kent her şeyini satıyor, her şeyini; kadını da satışa çıkarmıştır bu kent demek bu böyle, diye düşünüyor Sefer fırındaki ekmek tezgahına dönerken. Kadın eti satılıyor bu kentte, bacak ve kol ve göbek satışa çıkarılmış, kiralık!"

"..Kardeşimi yoksa bu adam? İnsanlar çifttir, derler, ikizdir. Bu da onun ikizi olsa gerek, bu ne benzemek? Oysa, kafadaki düşüncedir iki insanı birbirine benzeten ve eş tutan, sefer onu bilmiyor. Kafada üretilen her neyse, yüze vuran da odur."

"Öyledir da, günahı büyük olanın camisi de ona göre olmalı. Günah işlemeyenler camiyi ne edecek?."

"İstanbul, ki gözlerini göstermeden görmeyi iyi bilmiş, yüze gülmüş, arkadan çukur kazmış, nice adama tuzak kurmuş yosma bağrında, Sefer'in yola çıktığını çok önceden görmüştür."

"Geceler uzadıkça uzuyor. Hani o geceler ki kadınsız geçecektir, geçmek bilmiyor: Sefer kadın istiyor. Od, ocak, kömür değil, bir kadın kalçasından yayılan sıcaktır erkeğin odasını ısıtan."

"Ne var ki, benim için ilginç değildi artık. Uygarlık dediğimiz, yarım yamalak girdi mi bir ülkeye, doğayı yozlaştırmakla kalıyor, uygarlık tam gelmiyor, ama doğa geriliyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder