Bu Blogda Ara

11 Mayıs 2019 Cumartesi

Nigahdar - Başak Sayan

Oyuncu ve aynı zamanda genç bir yazar olan Başak Sayan'ın Nigahdar kitabı tasavvur, tarih ve polisiyeyi harmanlayan bir kitap olmuş.
Kitabın başlarında doğu mistizminden girdik, Amerika'ya uzandık, Bağdat, Hindistan Türkiye derken bayağı bir dolaştık yazar sayesinde. Farklı zaman dilimlerinde geçen Hallac-ı Mansur'un Enel-Hak temalı tasavvuf öğretisi ile Türkiye'de geçen bir polisiyeyi birlikte okuduk kitapta. Aslında 536 sayfalı kitaptan bir tasavvuf bir de polisiye ayrı ayrı çıkarmış. 
Kitabın konusuna gelince Hallac-ı Mansur'un  kutsal el yazmaları ve gizli risalelerini koruyan Nigahdar'ın (Kitap boyunca hep dilime Mihmandar takıldı nedense) öldürülmesi sonrası sonrasında, Amerika'da okuyan kızı Şirin ve Türkiye'de bir üniversitede hocalık yapan Algan Ataman'ın kayıp risaleleri bulmaya çalışmaları sırasında yaşadığı olaylar konu ediliyor.
Konu güzel, değişik. Yalnızca diyaloglar gereğinden fazla uzatılmış gibi geldi bana. Tekrarlar tekrarlar. Kitap kolaylıkla bir yüz sayfa daha kısa olabilirmiş. Bir de Hallac-ı Mansur'la ilgili bölümlere gereğinden mi fazla yer verilmiş bilemedim. Hallac-ı Mansur bölümleri ile polisiye bölümler arasında bir bağ kurulabilseydi eğer iki ayrı kitabı bir kitapta okuyor gibi olmaz o bölümleri de atlamadan okurduk diye düşünüyorum. Neyse güzel kurgu ama çok karışık değil. Ebced hesabı bölümünde fazla gereksiz karmaşaya girilmiş gibi geldi bana. Tabi ki hepsi benim fikrim. Güzel kitap, vaktiniz bolsa okuyun.
Bu kitaptan, daha önce bilmediğimiz neyi öğrendik? 
Dualarımızın sonunda dediğimiz "amin" kelimesinin Mısır'lı bir firavun olan Amenhotep'in her duadan sonra kendi adının söylenmesini emretmesi üzerine halkın her duadan sonra "Amen" demeye başlamış olmasını, İslamdaki "Amin", Yahudilik ve Hristiyanlıktaki "Amen" kelimelerinin de buradan gelme olduğunu öğrendik.

17 Mart 2019 Pazar

Kuşatma - Füruzan

Füruzan'ın ta ortaokulda okuduğum Parasız Yatılı adlı kitabından sonra okuduğum ikinci kitabı. 1971 yılında yazılmış, Tokat bir bağ içinde, Kuşatma, Ah Güzel İstanbul, Kırlangıç Balıkları ve Redife'ye güzelleme isimli öyküleri içeren Füruzan kitabı. 

Zevkle okunan öyküler arasından en çok Ah Güzel İstanbul'u sevdim. Kadın ağzından yazılmış kadın öyküleri. Okunması gereken kitaplar arasındadır.

16 Mart 2019 Cumartesi

Ağır Roman - Metin Kaçan

Metin Kaçan'ın doksanlı yıllara damga vurmuş, filmi de çekilmiş meşhur romanı "Ağır Roman". Okumaya yeni fırsat bulabildim. Roman Mahallesi Kolera'da yaşananların anlatıldığı kitap gerçekten adını ve ününü hak ediyor.
Bu tür kitaplar yeraltı edebiyatı olarak nitelendiriliyor. Galiba Ağır Roman' da bunun en iyi örneklerinden biri. 
Berber Ali, oğulları Gıli Gıli Salih, Reco ile Gaftici Fethi,Tina, İmine romanın baş kahramanlarındandır.
Roman, Gıli Gıli Salih'in bitirimliğe adım atması ve mahallede cinayetler işleyen katili bulması ve sevgilisi Tina ile olan aşk hikayesi ve bu aşkın hazin sonunu arka mahalle ağzıyla çok güzel anlatıyor. Okan Bayülgen ve Müjde Ar'lı kadrosuyla filminin kitabı kadar güzel olmadığı söyleniyor. En yakın zamanda da onu izlemek istiyorum.


"Reco, Kolera’nın sınırından ayrılmadan kahveci Orso’nun söylediği ”Şu hayattan zevk almadan bir günümün geçtiğini anlarsam o akşam kendimi düşünerek öldürürüm,” deyişini beynine kazıyıp yırtık sokaklardan şehre düştü."


"Manitalar gece güzelleşir."

"Ölümüne tav oldum kevaşeye."


"Zamanı kim okşayabilir ki?" 

Kitaptan aklımdan kalan sözlerden.

Mekanım Datça Olsun - Can Yücel

"Mekanım Datça Olsun" tam da Can Yücel'in  mekanında 23 Ağustos 2018 de Datça Knidos'ta okuyup bitirdiğim bir şiir kitabı. Can Yücel'le özdeşleşmiş olan Datça, Can Yücel'in bu güzel şiir kitabındaki şiirlerle kağıda bürünmüş. 
Penisula, Güler'in Datça'daki son Marifetleri, Papatyanın Patagonyası, Datça'dan Gara Galemler kitabın bölümlerini oluşturuyor.  Kitabın başında Can Yücel'in eşi Güler Yücel'in bir önsözü  var. Şöyle diyor:


"Her mekanda Can'la beraber yaşadık, ama bu Eski Datça'daki son mekanımızda Can durmadan şiir yazdı, Ben de resim yaptım. İşte bu kitap böyle bir mekanda ve kaybolan bir zamanda doğdu."
Kitapta bazı şiirlerin el yazması örnekleri de var. Hoşuma giden şiirlerden bazılarından alıntılar yaptım:  

"Datça olacak Datça
Kadınların yarımadası...
Boşuna değil o dediğim
Burası Afrodiça..."

"..Sanki bir bademağ'cıyım
Benim çağlalarımı yiyin
Bir kadeh rakıyla
Dünyada Can'ın yaşadığını hatırlamak için
Şerefinize"

"Senden ayrılınca anımsadım
Dünyanın bu kadar kalabalık olduğunu..."

"Açtı mıydı bil ki
O bakmaya kıyılmaz
O zeburdan kalma
O göbeklerinde bir damla ateş
O balmumundan bir şamdan
Mum çiçekleri,
Üç günlük ömürleri ya var ya yok
Ama şanınla
O kadarcık yaşamak da
Yeter adam olana..."


Ayrıca kitabın başında eşinin çizdiği resimlerden örnekler çok hoş ve ilginç.


8 Mart 2019 Cuma

Abisi Olmak Halkının-Ahmed Arif - Şeyhmus Diken

Onu şarkı haline gelmiş,  Hasretinden Prangalar Eskittim, 33 Kurşun, Oy Havar, Ay Karanlık, İçerde, Maviye Çalar Gözlerin gibi şiirlerinden tanırsınız onu. Genelde Ahmet Kaya seslendirmiştir şiirlerini. En çok da Hasretinden Prangalar Eskittim'i severim.

 Şeyhmus Diken bu kitabında Ahmed Arif'in yaşamı, şiire başlaması, hayatı boyunca yediği kazıklar, mutlulukları ve daha nice anılarını anlatıyor. Değerli bir ozan olan Ahmed Arif güzel şiirlerini çilekeş hayatı ve  güzel insanlığı ile tamamlıyor. 

Kitabın yazarı Şeyhmus Diken kitabın başında "Niye Yazdım" dediği bölümde şöyle diyor:

Okumakta olduğunuz Ahmed Arif: Abisi Olmak Halkının kitabı, şiiriyle birlikte her anısı, her sözü, kelamı adeta aforizma halini almış usta şairin bilinenlerinin yanında kimi dostlarının dağarcığında kalmış, belki de unutulayazmış anılarının bir kez daha dile getirilişi. Bu bir biyografi değil de satırlarında Ahmed Arif' in sesini duyacağınız bir anılar manzumesi. 


"Hasretinden Prangalar Eskittim" Ahmet Kaya'nın sesiyle tanıdığımız güzel şarkının yazarı Ahmed Arif.

"Soyumla değil, ancak halkımla öğünebilirim."diyor. Halkımdan gayrısını övgüye layık görmem..Bir de sevgiliyi.." demeyi de ihmal etmiyor.

Hasretinden prangalar eskittiği içerde, cıgarası karanfil kokarken dağlarına bahar gelmiştir memleketinin Ahmed Arif'in. 

Onuru ve gururu bir de şöyle ifade eder. "Ahmed abisi olmak halkımın. Başka bir şeyim yok. Başından beri bu kalenderliğim var, ta çocukluğumdan beri."

Kitaptan ilginç bir bilgi ise şöyle "22 Eylül 2012'de Ahmed Arif'in çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği Urfa'nın Siverek ilçesinde 30 bin kişinin bir rekor denemesi yaparak Siverek stadyumunda Ahmed Arif'in "Anadolu" şiirini okuması hayli ilginç olmuş.

Çok kıymetli bir Ozandı Ahmed Arif. 



1 Mart 2019 Cuma

Kişisel Edebiyat Atlası - Ali Lİdar

Stefan Zweig’dan Oğuz Atay’a, Franz Kafka’dan Yukio Mişima’ya yirmi yazar. Kıta Avrupası’ndan Uzakdoğu’ya, Anadolu’dan Latin Amerika’ya uzanan yirmi edip.  Edebiyata yön veren yirmi ulu çınar. Şiir, öykü ve anlatılarından tanıdığınız Ali Lidar’dan kişisel bir edebiyat kanonu; çevirdiğiniz her sayfada yazarın patikasını takip ederek ayak izlerinin ardında kaybolacağınız bir yazar atlası…

Yazar, "Bugüne kadar yayımlanan kitaplarımdan çok daha farklı oldu Atlas. Temel amacım da şuydu: Özellikle öğrencilerimden ve genç arkadaşlardan sık sık kimleri okuyalım, hangi kitabı tavsiye edersiniz gibi sorular aldım ve almaktayım. İşte bu kitap tüm bu sorulara toplu bir cevap mahiyetinde değerlendirilebilir. Hangi yazarları sevdiğimi, hatta o yazarların özellikle hangi kitaplarını sevdiğimi ve bunun nedenlerini aklımın ve dilimin yettiğince anlatmaya çalıştım.” dediği kitabında Ahmet Hamdi Tanpınar, Kafka, Camus, Harper Lee, Knut Hamsun gibi yazarlar ve eserlerini kendi penceresinden incelemiş. Güzel bir başucu kitabı. 


28 Şubat 2019 Perşembe

Tanrı Belki Esirger Aşkı - Yehuda Amihay

Yehuda Amihay'ın (Amichai) adını bir dergide okuduğum yazıda duydum. 1924 isimli şiiri beni çok etkiledi.Çok hoşuma gitti. Bu şiirin  İsrailli şairin "Tanrı Belki Esirger Aşkı" adlı kitabında olduğunu öğrenince hemen kitabını alıp okudum. 
Amihay, modern İsrail şiirinin en büyük ismi. Yapıtlarında  savaşları, ayrılıkları, acıları ve en çok da aşkı konu ediyor.

“Ve yalnızlık,/ seninle hiç birlikte bulunmadığımız / bir yerde / bulunmaktır” 

Onur Behramoğlu'nun güzel çevirisi ile şiirler daha da güzel hale gelmiş.

1924 şiiri ise şöyle:

1924'te doğdum. Benim yaşımda bir keman olsaydım
en iyilerden biri olmazdım.Şarap olsaydım ya birinci kalite
ya sirke olurdum. Köpek olsaydım çoktan ölmüştüm. Kitap
olsaydım şimdiye kadar ya çok pahalanmış ya da fırlatılıp atılmıştım.

Orman olsaydım genç; makine olsaydım gülünç olurdum.
İnsan olarak ise, yorgunum, ölesiye.

1924'de doğdum. İnsanları düşündüğümde,
sadece benimle aynı yıl doğanları düşünüyorum,
hastane ya da karanlık evlerde, her neredeyse artık,
anaları benimkiyle beraber doğum sancısı çekenleri.

Bugün, doğumgünümde,
vakur bir dua okumak isterdim sizlere
umutlar ve hayal kırıklıklarının yüküyle
hayatları kararmış olanlara,
hareketleri git gide küçülen ve tanrıları katbekat büyüyenlere-
umutlarımın kardeşlerisiniz hepiniz, kaderimin
yoldaşları,

Sonsuz huzur dilerim,
yaşayanlara hayatta, ölülere
ölümlerinde.

Ve çocukluğunu herkesten iyi hatırlayan
kazanacaktır,
kazanılacak olan neyse.