Bilim Kurgu türü romanın atası konumundaki H.G. Wells'in okuduğum ilk kitabı "Doktor Morea'nun Adası". Bir çok filme konu olmuş distopik bir roman. Gemisi batan Edward Prendick'in düştüğü ısız bir adada karşılaştığı tuhaf yaratıklar, Doktor Moreau'nun çeşitli hayvanlar üzerinde yaptığı insanlaştırma, çeşitli uzuvlarını yok etme ya da ekleme, kalıtımsal izler bırakmaya çalışma gibi deneylerin ürünü olduğunu öğrenmesi, gördüklerini önce hayvanlaştırılan insanlar sanması ama gerçeği öğrenmesi ve sonrasında bu ıssız Pasific adasında yaşananlar kitabın konusunu oluşturmaktadır. Kitap bu anlatımıyla ilk yayınlandığı 1890' lı yıllar da dikkate alındığında bir çok öngörü ve en az yüz yıl sonrasına dair mesajlar içermektedir.
Roman, yazıldığı dönem büyük sansasyonlara yol açmış, özellikle Avrupa ve Amerika'da çok ilgi çekmiş ve hayvanlar üzerinde deneyler yapılmaması konusunda ciddi tartışmalar ve hatta siyasal çalışmalar başlatmıştır.
Doktor Monreau'nun ada halkına, dönüşmüş yaratıklara koyduğu kurallar ve yasaklar ile kendine adeta bir tanrıymış gibi göstermesi ise başına ne işler açacak bu güzel bilim kurguyu sıkılmadan okuyun görün.
Kitaptan akılda kalan bazı cümleler de var:
"İnsan dostlarıma bakıyorum. Ve korkuya kapılıyorum. Bazıları capcanlı, hayat dolu, bazıları donuk, tehlikeli, bazıları kaypak, içtenliksiz yüzler görüyorum."
Bizi hayvandan çok insan kılan her ne ise, teselliyi ve umudu, sanırım, insanların gündelik kaygıları, günahları ve dertlerinde değil; maddenin uçsuz bucaksız, sonsuz yasalarında aramalı."
"Sanki dünyadaki bütün acılar bu çığlıkta ses bulmuş gibiydi."
"Galiba var olan her şey rengini içinde bulunduğumuz ortamın ortalama renk tonundan alıyor."
Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
8 Ekim 2019 Salı
İthal Edilmiş Korkular Ülkesi - Candaş Tolga Işık
Posta Gazetesi yazarlarından Candaş Tolga Işık'ın "İthal Edilmiş Korkular Ülkesi" kitabının adını duyduğumda köşe yazılarından oluşmuş bir kitap olacağını düşünmemiştim. Peki ne düşünmüştüm. Siyasi bir hiciv kitabı olabileceği ya da buna benzer hayali bir ülke üzerinden günümüze göndermeler yapılan yazılar içeren bir kitap düşünmüştüm aslında. İnternetten içeriğini düşünmeden aldım. Yeni bir kitap değil. Yazarın Posta Gazetesindeki köşesine hiç rastlamamışım. Ben onu KAFA Dergisi ve oradaki yazılarından biliyordum. Kafa 'daki yazılarını beğendiğimden 2013 yılında basılmış bu kitabı sipariş ettim.
Kitap, yazarın 2009-2013 yılları arasında Posta Gazetesinde yayınlanan yazılarından oluşuyor. Kalın bir kitap. 554 sayfa kadar. Zaten ilk 60 sayfasında yazar hakkında çeşitli gazeteci ve yazarların düşünceleri kaleme alınmış ve sanki biraz kitapta buna ayrılan sayfalar abartılmış gibi geldi bana. Açık söylemek gerekirse yakın tarihlerde yazılan köşe yazılarından oluşan kitapları okumayı çok sevmiyorum. En son 2012 yılında yayınlanmış yazılardan 2013 yılında kitap yapmak da ne bileyim tuhaf geldi bana. Gazete yazılarından oluşan bir kitap olduğunu ve içeriğini görsem alır mıydım? Bilmiyorum.
Kitap, yazarın 2009-2013 yılları arasında Posta Gazetesinde yayınlanan yazılarından oluşuyor. Kalın bir kitap. 554 sayfa kadar. Zaten ilk 60 sayfasında yazar hakkında çeşitli gazeteci ve yazarların düşünceleri kaleme alınmış ve sanki biraz kitapta buna ayrılan sayfalar abartılmış gibi geldi bana. Açık söylemek gerekirse yakın tarihlerde yazılan köşe yazılarından oluşan kitapları okumayı çok sevmiyorum. En son 2012 yılında yayınlanmış yazılardan 2013 yılında kitap yapmak da ne bileyim tuhaf geldi bana. Gazete yazılarından oluşan bir kitap olduğunu ve içeriğini görsem alır mıydım? Bilmiyorum.
28 Eylül 2019 Cumartesi
Allı Turnam - Erdal Öz
Erdal Öz'ün 1976 yılında o günkü adıyla Sovyetler Birliği'ne yaptığı on beş günlük bir geziden kalan ve onda derin izler bırakan öykü tadı da katılmış bir anlatımı "Allı Turnam"
Sosyalist Rusya'nın ekonomik yapısı, kültürü, alışkanlıkları ve günlük yaşantısını gözlemlemiş yazar.
Anlatılanların bazıları günümüz dünyası gözüyle değerlendirildiğinde anlamsız ya da saçma gelebilir. Ancak anlatılanların 70'li yıllara ve sosyalist bir düzene ait olduğu düşünüldüğünde çok da saçma değil.
Bir gezi kitabı gibi okunabilir.
Sosyalist Rusya'nın ekonomik yapısı, kültürü, alışkanlıkları ve günlük yaşantısını gözlemlemiş yazar.
Anlatılanların bazıları günümüz dünyası gözüyle değerlendirildiğinde anlamsız ya da saçma gelebilir. Ancak anlatılanların 70'li yıllara ve sosyalist bir düzene ait olduğu düşünüldüğünde çok da saçma değil.
Bir gezi kitabı gibi okunabilir.
26 Eylül 2019 Perşembe
Defterimden Portreler - İlber Ortaylı
Türkiye'nin önde gelen tarihçilerinden İlber Ortaylı bu sefer defterini okurlarıyla paylaşıyor. Okuduklarını, tanıdıklarını, hocalarını kendi gözünden okuyucularıyla paylaşıyor. Tarihe yön veren kişiler, günümüzün tanınan, tartışılan, konuşulan isimleri Ortaylı'nın kaleminden yeniden canlanıyor.
Kitabın ilk bölümü dünya tarihinin büyük tarihi şahsiyetlerini bir araya getiriyor.
Tarihten...
Sezar, İmparator Augustus, Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, V. Şarl, Kanuni ve Hürrem, Mimar Sinan, Evliya Çelebi, Beethoven, Kösem Sultan, III. Selim, Çariçe II. Katerina, Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Tolstoy, Puşkin, II. Abdülhamid...
İkinci bölümde çağdaş Türkiye'den portreler yer alıyor. Bu kişilerin çoğu İlber Ortaylı' nın bizzat tanıdığı kişilerdir.
Günümüzden...
Latife Hanım, Kazım Karabekir, Osman Ertuğrul Efendi, Neslişah Sultan, Mehmed Akif Ersoy, Bülent Ecevit, Cemil Meriç, Halil İnalcık, İsmail Cem, Recep Yazıcıoğlu, Yahya Kemal, Attilâ İlhan, Hüseyin Hatemi, Yılmaz Öztuna, Reşad Ekrem Koçu, Irene Melikoff, Oktay Aslanapa, Özdemir İnce, Sureyya Faruki...
Zevkli bir anlatım.
25 Eylül 2019 Çarşamba
İstanbul'un Antika Tipleri - Mahmut Yesari
Usta yazar Mahmut Yesari'nin 1928 yılından 1940' lı yıllara kadar İkdam ve diğer dergi ve gazetelerde yayınlanmış yazılarından oluşan kitabın ilk bölümünde "İstanbul'un Antika Tipleri" başlığında kaleme alınan dizi yazılar yer alıyor. Bu tiplerin hepsinin ayrı bir özelliği var. İkinci bölümde yazarın ailesi ve çevresinde bulunan, konaklarına girip çıkanlara yer verilmiş. Üçüncü bölümde ise "Aramızda Yaşayanlar" başlığı altında toplanmıştır.
Gerek kurguya dayalı gerekse gazetecilikten hareketle gözleme dayalı eserlerinde daha çok halk yaşantısı üzerinde duran Yesari, İstanbul'un Antika Tiplerinde topluma göre bilinmeyen ünlüleri anlatmıştır.
Bunlardan bazıları: Gazelhun Nimet Efendi, Baba Saffet, İmam Sadrettin, Mardik Efendi, Koço Bey, Palavra Hasan gibi tiplerdir. Kitaptaki dipnotlardan yayın yılı itibari ile kullanılan Arapça kelimelerin Türkçe anlamlarına da yer verilmesi okumayı kolaylaştırmıştır.
Gerek kurguya dayalı gerekse gazetecilikten hareketle gözleme dayalı eserlerinde daha çok halk yaşantısı üzerinde duran Yesari, İstanbul'un Antika Tiplerinde topluma göre bilinmeyen ünlüleri anlatmıştır.
Bunlardan bazıları: Gazelhun Nimet Efendi, Baba Saffet, İmam Sadrettin, Mardik Efendi, Koço Bey, Palavra Hasan gibi tiplerdir. Kitaptaki dipnotlardan yayın yılı itibari ile kullanılan Arapça kelimelerin Türkçe anlamlarına da yer verilmesi okumayı kolaylaştırmıştır.
20 Eylül 2019 Cuma
Anne Frank'ın Günlüğü - Anne Frank
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazi zulmü altında iken ailesi ile birlikte yaklaşık iki yıl küçük bir çatı katında yaşamak ve saklanmak zorunda kalan ve yaşadıklarını Kitty ismini verdiği günlüğüne yazarak, savaş yıllarından sonra bu günlüğü kitaplaştırılan onüç yaşında Anne Frank isimli bir kızın anılarıdır bu kitap.
Kitabın arka kapağında Anne Frank'ın bir sözünü paylaşmak isterim:
"Savaşların yalnız büyükler, yönetenler ve kapitalistler tarafından var edildiklerini sanmıyorum. Hayır, sokaktaki adam da savaştan yana. Aksi halde, uluslar çoktan savaşa karşı baş kaldırırlardı. İnsanoğlunda yok etmeye, öldürmeye, katletmeye ve kudurmaya yönelik bir dürtü var ve istisnasız bütün insanlık bir değişim geçirmediği takdirde savaşlar sürecek, yapılan, yetiştirilen ve özenle bakılan her şey yeniden yıkılacak, koparılacak, yok edilecektir. Ondan sonra da her şey yeniden başlayacaktır."
Okunması gerekli kitaplardandır.
Kitaptan bir de altını çizdiğim yerler var:
"Ailemden giderek bağımsızlaşıyorum. Genç yaşıma rağmen, hayatta annemden daha cesurum ve ondan daha sağlam bir hak bilincim var. Ne istediğim biliyorum, bir hedefim, kendime özgü fikirlerim, bir inancım ve bir sevgim var. Kendi kendim olmama izin verin, o zaman mutlu olurum! Bir kadın olduğumu biliyorum, manevi gücü ve bol cesareti olan bir kadın!
Tanrı eğer yaşamama izin verirse, annemin yapabildiklerinin çok daha fazlasını başaracağım. Önemsiz biri olmayacağım, dünya ve insanlar için çalışacağım.
Cesaret ve neşenin her şeyden önemli olduğu biliyorum artık."
"Gökyüzüne gözlerini korkusuzca kaldırabildiğin, içinin temiz olduğuna inandığın sürece mutluluk yitirilmiş değildir."
"Herkes uyumadan önce her gece o gün başından geçen olayları bir sıradan geçirip hangilerinin yanlış olduğunu düşünseydi kim bilir dünya ne kadar daha güzel, daha yaşanası bir yer olurdu."
"Hep aynı şarkı. Hiç kimse tehlikeyi görmek istemiyor, kendi bedeninde hissetmeden önce."
"Düşündüm de bu güneş ışığını, bu bulutsuz gökyüzünü gördüğüm sürece kendimi talihsiz bellemem saçma."
Kitabın arka kapağında Anne Frank'ın bir sözünü paylaşmak isterim:
"Savaşların yalnız büyükler, yönetenler ve kapitalistler tarafından var edildiklerini sanmıyorum. Hayır, sokaktaki adam da savaştan yana. Aksi halde, uluslar çoktan savaşa karşı baş kaldırırlardı. İnsanoğlunda yok etmeye, öldürmeye, katletmeye ve kudurmaya yönelik bir dürtü var ve istisnasız bütün insanlık bir değişim geçirmediği takdirde savaşlar sürecek, yapılan, yetiştirilen ve özenle bakılan her şey yeniden yıkılacak, koparılacak, yok edilecektir. Ondan sonra da her şey yeniden başlayacaktır."
Okunması gerekli kitaplardandır.
Kitaptan bir de altını çizdiğim yerler var:
"Ailemden giderek bağımsızlaşıyorum. Genç yaşıma rağmen, hayatta annemden daha cesurum ve ondan daha sağlam bir hak bilincim var. Ne istediğim biliyorum, bir hedefim, kendime özgü fikirlerim, bir inancım ve bir sevgim var. Kendi kendim olmama izin verin, o zaman mutlu olurum! Bir kadın olduğumu biliyorum, manevi gücü ve bol cesareti olan bir kadın!
Tanrı eğer yaşamama izin verirse, annemin yapabildiklerinin çok daha fazlasını başaracağım. Önemsiz biri olmayacağım, dünya ve insanlar için çalışacağım.
Cesaret ve neşenin her şeyden önemli olduğu biliyorum artık."
"Gökyüzüne gözlerini korkusuzca kaldırabildiğin, içinin temiz olduğuna inandığın sürece mutluluk yitirilmiş değildir."
"Herkes uyumadan önce her gece o gün başından geçen olayları bir sıradan geçirip hangilerinin yanlış olduğunu düşünseydi kim bilir dünya ne kadar daha güzel, daha yaşanası bir yer olurdu."
"Hep aynı şarkı. Hiç kimse tehlikeyi görmek istemiyor, kendi bedeninde hissetmeden önce."
"Düşündüm de bu güneş ışığını, bu bulutsuz gökyüzünü gördüğüm sürece kendimi talihsiz bellemem saçma."
17 Eylül 2019 Salı
Adem'den Önce - Jack London
İçinde Darwinsel ilkeler, biraz ilkel bilim kurgu içeren insanlığın ilk devirlerini kurgusal olarak bizim türümüz olan Homo Sapiens'den önceki türün gözünden anlatan bir kitap.
Jack London "Adem'den Önce" kitabında rüyalarında insan-maymun arası atalarından birinin hayatını yaşayan bir adamın ağzından kaleme almıştır. London, bu kitabı yazarken biyoloji ve antropoloji alanında ciddi araştırmalar yapmış. Bunun bir kanıtı da, bu kısa romanın yıllar boyunca ABD’de antropoloji eğitimi veren üniversitelerde yardımcı kitap olarak okutulmasıdır.
Romanda bir ilkel insanın doğumundan itibaren yaşantısını ve hayat tecrübesi, diğer türdeşleriyle kurduğu ilişkiler, kabileler arası mücadeleler, bir ilkelin yaşamında aile kavramının şekillenmesi gibi bir çok konuyu işliyor. Jack London'ın klasik tarzına alışkın olanlar için kendi türü dışında yazdığı nadir eserlerinden biridir.
Kızıl Göz, Koca Diş, Tez Ayak, Kılıç Diş, Ateş Adamlar, Ağaç Adamlar kitapta adı geçen karakterlerdir.
Kitaptan altını çizdiğim bazı kısımlar:
"Düşler, yalnızca gündüz görülenlerin, geceleri şu ya da bu şekilde ortaya çıkmasıdır."
"En sık görülen kalıtımsal düş, yüksek bir yerden düşmektir. Uykuda görünen kişilik, bireylerin çoğunda sadece bu anıyı korumuştur."
"İlkel insanların çoğu, yaşamını bu şekilde yitiriyor ve hemen hemen hepsi ağaçlardan korkunç şekilde düşüyor, hızla yere yuvarlanırken ölümden kurtulmak için dallara tutunuyorlarmış.
İşte böylesi bir düşüş, -ölümcüllüğünü yitirmişse- çok ciddi organik bozukluklara yol açıyor ve beyin hücrelerindeki moleküllerin değişimlerini belirliyormuş. Bu değişimler, kuşaktan kuşağa düşünce hücrelerine iletilerek ırksal anıları oluşturuyormuş. Yani, siz ya da ben uyuyakaldığımız zaman, ya da uyuklarken, boşluğa yuvarlanıp tam yere değecekken bir çeşit baş dönmesiyle kendimize geldiğimizde, yalnızca, ağaç üstünde yaşayan atalarımızın duyduğu ırksal kalıtım anısıyla iletilmiş duyguları yeniden yaşamış oluyormuşuz.."
"Yeniden doğuş söz konusu değildir. Zaman zaman kendimi, daha genç bir dünyanın ormanlarında dolaşırken görürüm; aslında, bu görüntülerde gördüğüm kendim değil, benliğimle belli belirsiz bütünleşmiş olan bir varlıktır."
“Erkeğin eşini öldürdüğü tek hayvan türü insandır.”
Jack London "Adem'den Önce" kitabında rüyalarında insan-maymun arası atalarından birinin hayatını yaşayan bir adamın ağzından kaleme almıştır. London, bu kitabı yazarken biyoloji ve antropoloji alanında ciddi araştırmalar yapmış. Bunun bir kanıtı da, bu kısa romanın yıllar boyunca ABD’de antropoloji eğitimi veren üniversitelerde yardımcı kitap olarak okutulmasıdır.
Romanda bir ilkel insanın doğumundan itibaren yaşantısını ve hayat tecrübesi, diğer türdeşleriyle kurduğu ilişkiler, kabileler arası mücadeleler, bir ilkelin yaşamında aile kavramının şekillenmesi gibi bir çok konuyu işliyor. Jack London'ın klasik tarzına alışkın olanlar için kendi türü dışında yazdığı nadir eserlerinden biridir.
Kızıl Göz, Koca Diş, Tez Ayak, Kılıç Diş, Ateş Adamlar, Ağaç Adamlar kitapta adı geçen karakterlerdir.
Kitaptan altını çizdiğim bazı kısımlar:
"Düşler, yalnızca gündüz görülenlerin, geceleri şu ya da bu şekilde ortaya çıkmasıdır."
"En sık görülen kalıtımsal düş, yüksek bir yerden düşmektir. Uykuda görünen kişilik, bireylerin çoğunda sadece bu anıyı korumuştur."
"İlkel insanların çoğu, yaşamını bu şekilde yitiriyor ve hemen hemen hepsi ağaçlardan korkunç şekilde düşüyor, hızla yere yuvarlanırken ölümden kurtulmak için dallara tutunuyorlarmış.
İşte böylesi bir düşüş, -ölümcüllüğünü yitirmişse- çok ciddi organik bozukluklara yol açıyor ve beyin hücrelerindeki moleküllerin değişimlerini belirliyormuş. Bu değişimler, kuşaktan kuşağa düşünce hücrelerine iletilerek ırksal anıları oluşturuyormuş. Yani, siz ya da ben uyuyakaldığımız zaman, ya da uyuklarken, boşluğa yuvarlanıp tam yere değecekken bir çeşit baş dönmesiyle kendimize geldiğimizde, yalnızca, ağaç üstünde yaşayan atalarımızın duyduğu ırksal kalıtım anısıyla iletilmiş duyguları yeniden yaşamış oluyormuşuz.."
"Yeniden doğuş söz konusu değildir. Zaman zaman kendimi, daha genç bir dünyanın ormanlarında dolaşırken görürüm; aslında, bu görüntülerde gördüğüm kendim değil, benliğimle belli belirsiz bütünleşmiş olan bir varlıktır."
“Erkeğin eşini öldürdüğü tek hayvan türü insandır.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)