Sağır Soba, yaşantımızdaki toplumsal sağırlıkları anlatırken Mustafa Kemal Atatürk' e yazılan bir mektupla başlar.
"Sevgili Atatürk,
Senin hilafeti ve saltanatı kaldırdığın günlerde, şeriat, hilafet ve saltanat yanlılarının sayısı bugünlerden daha fazlaydı.
Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası gerçekleştirdiğin " Türk Devrimini izleyen günlerde bizlere " Türk, öğün, çalış, güven" demiştin ya, biz bunun ne demek olduğunu anlayamadık.
Sen öğün dedin,
Toplumun bir kesimi, gerçekleştirdiğin devrimler ile onları yaşatmak ve geliştirerek övüneceğimiz yerde, Osmanlıdan kalan senin gerçekleştirdiğin atılıma ters düşen geçmişle öğünmeye başladı.
Sen "Çalış" dedin
İş olanakları yaratarak çalışma ortamı oluşurmak yerine, işsiz milyonlarca insanımız yurt dışına gönderildi.Yurt dışında çalışan insanlarım, holdingler aracılığıyla, Fener ışığı altında dolandırıldı, soyuldu.
Sen "Güven" dedin.
Bazıları güvenilmesi gerekenin ne olduğunu bilemedi.Senin güvendiğin Türk halkına değil, başka ülkelerin başbakanlarına , yöneticilerine güvenmeye başladı.
"Sen çağdaş medeniyet düzeyine ulaşmak gerekir" dedin, bazıları özenmeyi çağdaşlık, özentiyi bir kültür sandı.
Yaşantımızın birçok aşamasında karşılaşıyoruz sağır soba tavrıyla.
Siyaset sağır, siyasilerin büyük bölümü duymaz, duymazlıktan gelir durumda.Yerel yöneticilerin durumu farklı değil.Kimi siyasetçilerin söylediklerini kendi kulakları duymuyor.Bir gerginlik politikasıdır sürüp gidiyor.Sosyal devlet yapısı sallanıyor.Devletin toplumu yakından ilgilendir
en kurumları isteyerek , istenç ve irade ile bir plan içinde sağırlaştırılıyor." düşüncesine kapılıyor insan.
Türkiye'de bir şeyler sağır soba gibidir.
Adaletin sağır soba konumuna düşürülmesi acı vericidir.Geç kalmış adalet ne ısıtır ne de yakar.Sadece acı verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder