Bu Blogda Ara

Rıfat Ilgaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rıfat Ilgaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mart 2023 Salı

Karartma Geceleri -Rıfat Ilgaz

Yıl 1944… İkinci Dünya Savaşı sınırlarımıza kadar dayanmıştır. Hitler faşizminin tüm Avrupa’yı ateşe attığı günler… Türkiye bu savaşa dâhil olmamak için dirense de etkileri tüm ülkede hissedilecektir. Ekmek, şeker, yakacak gibi temel ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmış, dışarıdan gelebilecek ani baskınları önlemek amacıyla geceleri her yerde karartma uygulaması başlamıştır. Ülkenin aydınlarına da baskı uygulanan bir dönemdir bu aynı zamanda.
Rıfat Ilgaz, Karartma Geceleri’nde işte bu kapkaranlık günleri anlatır. Bir aydın, şair ve edebiyat öğretmeni olan Mustafa Ural, yazdığı ve toplatılan şiir kitabı nedeniyle aranmaktadır. Sağlık problemleri vardır, bu nedenle de hemen teslim olmak istemez. İstanbul’un soğuk ve karartılmış sokaklarına, eş dost evlerine sığınır. Tutuklandığı zaman savaş bitmiştir, ama savaş yıllarının Türkiye’de bıraktığı izler uzun süre silinemeyecektir.
Rıfat Ilgaz, Mustafa Ural’ın kaçış öyküsünü anlatırken, savaşın etkisindeki ülkemizin 1940’lı yıllarına da ışık tutuyor. Yurdumuzda ve uluslararası yarışmalarda birçok birincilik ödülü alan Karartma Geceleri’nin filmi de romanı kadar büyük bir ilgi görmüştür.
"İstiyorum ki halk, kendi çektiklerinin ayrımına varsın. Bir kez halk yoksulluğunun ayrımına varırsa... Daha doğrusu halk, kalk olarak kendi gücünün ayrımına varırsa... Kaderine öyle razı olmuş görünüyor ki."

Çok güzel alıntılar var kitaptan:

"Özgürlük içinde yaşayan bir ülkenin şairi olarak yazdıklarımdan kuşkulandılar mı, kendimi savunmak için aydınca bir hesaplaşma olurdu mahkemeye çıkışım. Toplum karşısında açık açık hesap verme olurdu. Gördüğüm tepki, bana öğretirdi yazdıklarımın anlamını, sanatçı olarak görürdüm şiirimin başarısını, ya da yerine oturmadığını. Bugün beni çağıranlar bana bu olanakları vermek için çağrıda bulunmuyorlar ki. Başımı ezmeye karar vermişler. ibret olsun diye. İşkencelere ne kadar geç katılırsam onların utkularını o kadar geciktirmiş olacağım. Şu halimle bile kendime güvenim artacak."

"Bilsem ki kimsenin parmağı yok
Bu sürüp giden işkencede,
Kılım bile kıpırdamadan bir sabah
Çekerdim daracına kendimi
Bilsem ki suç bende!"

"Bir gün gelecek suçlamalardan başka konularda da şiir aranacak. Ama henüz böyle toplumlar yok. Sorunlarını, bütün sorunlarını çözümlemiş toplumlar henüz yok. Sanatçı hangi toplumda olursa olsun bu sorunları bulup çıkarmakla görevli kişidir. Ben de her görevli gibi topluma hesap vermek zorundayım."

"Mustafa  babası kapıya çağırdığı bir akşam, masanın üstündeki bardağa yapışmış, dudaklarını değdirerek bir denemecik bile yapmıştı. Gerçekten insanın yüzünü buruşturacak kadar zehir zemberek bir şeydi bu. Bir zoru vardı ki içiyordu bu zıkkımı? Acırdı babasına. Erkek olmak bu kadar zordu demek! Bu rakıyı içip Fikret'in şiirlerini okumak demekti erkek olmak!"

"Alman ırkının üstünlüğüne inanan bizim yerli ırkçılarımız, kendi ırklarına bile güvenmedikleri halde nerden alıyorlardı bu coşup taşma hızını? Biz yeryüzünde üstün ırk tanımıyor, kendi ırkımızı değil de kendi ulusumuzu hiçbir ulustan üstün görmesek bile, hiçbir ulustan aşağı görmüyorduk. Eğer bir ulus bugün başka bir ulustan daha üstünse bunun nedeni de kafa çevresinde ne de kanındaki alyuvarlardaydı. Bu, bir ulusun egemen olma tutkusundan ileri gelmiyor muydu? Afrika'yı, Asya'yı, biraz da Avrupa'yı sömürü düzenine zorla sokmuş bir ulusun kölesi olmaya özenmek övünülecek bir şey miydi?"

  "   '-Bak abi şunu söyleyebilirim. Silme bir cahilin doğru yola girmesi çok daha kolay...Bunu biraz daha geliştirirsek, memleketin büyük bir gerçeği de çıkar ortaya. Halkımızdan gelişmeler istediğimiz zaman , onu alfabesiz bırakan yetkililer bile rahatça şöyle diyebiliyorlar: Ne yazık ki cahil...Ondan olgun davranışlar bekleyemeyiz' Sonra da bu halkı sözüm ona olgunlaştırmak için bir sürü uydurma kurslar, okullar, cemiyetler, değil mi? Onlara paradoks da olsa söyleyeceğimiz gerçek şu: Bereket versin ki halkımız cahil."

"Hocam! dedi. 'Benim öyle büyük laflara aklım ermez. Ben iktisatçı olmak için yola çıktım. Bak.'işletme'ye çalışıyorum. Şu var ki, sabah kimileri için çoktan oldu. Sen halkın uyanmasını bekliyorsun, oysa o namussuzlar, geceyi uzatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu yüzden derim ki geceler çok uzun olacak buralarda. Savaşın sonu görünür gibi oldu. Bizim aracılar, savaş sonrası ürünlerinin kendilerine gönderilmesini bekliyorlar, keselerini şişirmek için...Halkı, yalnız kendi adlarına soysalar canım yanmaz! Başkalarının hesabına yapıyorlar ki bu işi, daha çok!"

" '-Yani sen sanatçıdan bekliyorsun uyarma görevini!'                             'Bekliyorum ama, gerçek sanatçıdan. Fikret bize hiçbir şey vermiyor artık. O babamı yetiştirmiş o kadar. Bu mavi gök size bir gün acır, diyen sanatçıya inanmak biraz zor! Bu mavi gök, bu güne kadar kimseye acımadı. İsa'sına bile. Hem halkın acınacak nesi var ki, hele emeğiyle uygarlıklar kurmuş halka acınır mı hiç! Uyansın da kendi sırtından gökdelenler kuranlardan alsın hakkını."

"  'Eğer, iş şairlerimiz, romancılarımızla olacaksa, çook Nazım'lar gerekecek bize' dedi. Çok aydınlar çok sanatçılar, romancılar..'  "