Bu Blogda Ara

14 Mart 2017 Salı

Ne Şikesi Memleket Elde Gidiyor - Lube AYAR

   Fethullah Gülen cemaati iktidarın sınırsız gücü ve desteğini arkasına aldığı dönemde, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı tutuklarken, belli ki Fenerbahçelileri öfkelendirmenin  sonucunu hiç hesaba katmamıştı. Fenerbahçeliler Türkiye'ye dalga dalga yayılan ve Cumhuriyetin kalelerini tek tek deviren bu güçlü düşmana karşı harekete geçtiler.Önce sokağa çıktılar, coplandılar, biber gazına boğuldular, hakarete uğradılar ama yılmadılar.Taraf olmaktan ve öfkelerinden aldıkları cesaretle ülkeyi çevreleyen o korku eşiğini aştılar.Bir kaç yıl sonra büyük kitleleri meydanlara çekecek olan güdünün ateşleyicisi oldular.

       Lube Ayar bu kitabında 3 Temmuz sürecinin öncesi ve sonrasındaki mücadeleyi açık ve anlaşılır bir dille anlatmış.Tarafsız değil tabii ki taraf ama gerçekleri anlatmış.Duygular da var nasıl olmasın ki
            Peki cemaat kafayı neden Fenere taktı? Çünkü sarı lacivertli renklerin 109 yıllık mazisi, bu ülkeyi yönetme iddiasındaki her gücün, Fenerbahçe'yi de yönetme hevesine kapıldığını gösteriyordu.Bunun nedeni ise basitti. Fenerbahçe, Türkiye Cumhuriyetinin en eski ve en güçlü lalelerinden biriydi, Türk Halkının Fenerbahçe'ye duyduğu sevgi ve bağlılık, kulübe stratejik bir konumda kazandırıyordu.Bu yalın gerçek"Cemaat Fenerbahçe'yi neden ele geçirsin ki" sorusunun da en kısa cevabıydı.
               Hükümetin kandırılmışlığı bu operasyonda da kendini gösterdi ve olan tabi ki Fenerbahçelilere ve Aziz Başkana oldu. Cemaat tam anlamıyla amacına ulaşamadı ama hükümet belki bu sayede cemaatin gerçek yüzünü öğrenmiş oldu.
                        İki söz var birincisi Aziz Başkan'ın mahkeme salonunda savunmasını yapmak için ayağa kalkınca söylediği, "Adalet topaldır, ağır ağır yürür, fakat gideceği yere er geç ulaşır düşüncesiyle sekiz ay sonunda sayın mahkemenizin huzurlarındayız" ve  Aykut Kocaman hocanın "Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma gibi bir huyu vardır" sözü. Aziz Başkan'ın "Ne şikesinden bahsediyorsunuz kardeşim Memleket elden gidiyor" diyerek gerçekleri çok önceden görmüş olması da  kitaba adını veren bir öngörü. 
                       Bir de kitaptan sadece bu olay için değil buna benzer olaylarda izlenen mahkeme soruşturma ve gözaltı süreçleriyle ilgili izlenen Özel Yetkililerin cep rehberi adlı bir bölüm var ki her soruşturmaya uyar.
                          Sözlerimi Balyoz kumpasıyla Hasdal Cezaevinde bulunan emekli Tuğgeneral Soner Polat'ın "Bir Galatasaraylı gözüyle Fenerbahçe" yazısından alıntıyla bitirelim: Ne mutlu ki; Türk Bayrağı ile sarı lacivert renkler ve diğer tüm renklerin coşkuyla, gururla yükskelerde dalgalandığı daha mutlu, daha özgür, daha huzurlu ve daha adaletli bir Türkiye için Fenerbahçenin yanındayız. Sevgili Fenerbahçeliler yalnız değilsiniz! Türkiye'nin her yerinde sizin için çarpan kalpler var..  
Teşekkürler Lube Ayar.Gerçekleri görmemize yardımcı olduğun için. 

8 Mart 2017 Çarşamba

Neden Dersen-Müjdat Gezen

Müjdat Gezen'den sarsıcı bir kitap.Neden dersen?Sanatçı bugüne ve yarına dair endişelerini ve kızgınlıklarını anlatırken; "Nasıl bir Türkiye'de yaşamak istiyoruz?", "Hangi değerlerle varolmak istiyoruz" sorularının cevabını arıyor... Ve Mustafa Kemal Atatürk'ten Aziz Nesin'e, Savaş Dinçel'den Münir Özkul'a, Bülent Ecevit'e kahramanlarını bir hikaye tadında anlatırken sizleri de keyifli bir yolculuğa çıkartıyor. Kemerlerinizi bağlayın.diyor arka kapakta.
Soru-cevap şeklinde kurgulanmış, Atatürk, gündelik siyaset, sanat, sinema yazıları  ve Müjdat Gezen'in Türk sinemasının değerli büyüklerinin, Türk mizahının duayenleri ile ilgili anılarının da anlatıldığı güzel akıcı hoş bir kitap olmuş.Kimilerine göre ayı oynatıcısı Müjdat Gezen'in yaşadığı hayatı, fikirleri ve sanatçılığını siz ancak evinizde oturur televizyondan seyredebilirsiniz.Benim gözümde büyük bir sanatçı iken bu kitabı ile daha da büyük bir de yazar olmuştur. Yerleri doldurulamayacak insanlardandır kendileri.

Boyun Eğme-Levent Üzümcü

Avrupa Yakası dizisinden çoğu kişinin tanıdığı Levent ÜZÜMCÜ. 1999 yılında İstanbul'da benim kısa dönem askerlik yaptığım Hasdal kışlasında O asteğmen olarak askerliğini yapıyordu.O zaman tanışma fırsatı bulmuştum kendisi ile.Açıkçası bu kadar donanımlı bir sanatçı olduğunu düşünmemiştim. Yetenekli bir oyuncu olduğu kadar, siyaset bilgisi, vatan sevgisi ve vicdanı merhameti üst seviyede bir insan.Kişilik sahibi, beyefendi olarak sıfatlandırılabilir aynı zamanda.Okuduğum bu kitabında da bundan izlere rastladım.Kaliteli bir insan.Önce kendisini tanıtarak oyuncu olmaya nasıl karar verdiğini sonrasında Gezi Parkı sürecinde yaptığı ropörtaj ve konuşmalarından dolayı Devlet tiyatrosundaki memurluğundan nasıl çıkarıldığını kendisine gelen yazıları ve dava sürecini  paylaşıyor..Akıcı bir kitap.Ben sevdim.
Kötülükler ve haksızlıklar olsa olsa sebep olur direnmeye.
Boyun eğme
Tek sormamız gereken, "Dünyada bunca şey değişirken on yıllık periyotlarda, örneğin bizi yönetenler bu kadar zengin olurken ben neden 14 yıldır ve hala kömüre makarnaya muhtacım?" olmalı. Sadece bu soru bile bize aslında hiçbir şeyin değişmediğinin sadece ve sadece yalan dolan ile kandırıldığımızın kanıtıdır. 

Mutsuz Çocuklar Ülkesi-Özgür Bacaksız

Daha önce okuduğum doksanlar kitaplarının yerini tutmaktan çok uzaktı. Gerçi benim beklentim bu kitabın anlatımının başka şekilde olması yönündeydi ama.Yani kapağına ve ismine bakarak aldığımda bir çocukluk anısı kitabını aldığımı düşünmemiştim. Arka kapağa bakmadın mı kardeş derseniz haklısınız.Ama ben yine de doksanlarda geçen başka bir ezilmiş, mutsuz, sömürülmüş bir çocukluk romanı beklemiyor değildim.Olsun.Geçmişe gitmek her zaman güzeldir.Özgür Bacaksız da bunu gerçekleştirmiş oldu.Sayesinde kendi çocukluğumdaki bazı anılar gözümde canlandı. Anlatılan konular çoğunda sona bağlanmadan bitmiş.Belki yazar böyle olsun istemiştir.Ama sonuçsuz kalmış.Havada kalmış.Bir çırpıda okudum bitti. Kitapta benim çok altını çizdiğim şeyler yok.Anne ile ilgili bazı satırlar var:
*Annem ağlarken ben yeniden doğarım hep.
*Pencere diplerinden gelen soğuk havayı bile dert edip üşümemizi istemezdin. Rahat, derin, telaşlı uykundan vazgeçerdin... Fazla beklentisiz, fazla iylikseverdin. Sağ ol anne !
*Çocukluktan sonraki tüm çabalar delik bir balonu şişirme uğraşı kadar boş ulu Tanrım.

*Renkli topaçlar yok, leblebi tozu yok, Eti Puf kokan marketler yok, terden ıslanan çocuk tişörtlerinin sıcaklığı yok, seksek oynadığın tebeşir izleri yok, iyi orta açan bir sağbek yok, vicdan yok, bilmişlik çok vicdan yok, nicedir girmedin bir bahçeye, yeşil yok.

Umut yok, gelecek yok, geçmişe özlem çok. 

*Hiç itiraz etmedim lisede ona, psikopatın teki olmasına rağmen, değişik binlerce huyu olmasına rağmen o benim dostumdu, bilirim ki dostluk, aynı zamanda iyi veya kötü şeylere katlanmaktır.

25 Şubat 2017 Cumartesi

Havva'nın Üç Kızı-Elif Şafak

Elif Şafak bu romanında birbirinden farklı olan üç genç kızın hikayesini anlatıyor. Münkir, mümin ve mütereddit diye adlandırdığı Şirin, Mona ve Peri.

Peri'nin 1980-2016 yılları arasını kapsayan hayat hikayesi üzerinden ülkemizin problemleri, insanların hüzünleri, korkuları ve hep bir arayış içinde oldukları anlatılmış.
Bir tarafta Allah ve inanç,diğer tarafta bilim.Doğu ile batı arasında yüzyıllardır devam eden bir tartışma,inanç ve inançsızlık bu hikayenin ana konusu diyebilirim.

Elif Şafak'ın röportajında,  bu hikayeyi içinde biriktirdiğini, daha fazla içinde tutamayacağını ve bu nedenle yazdığını söylemiş. Aynı zamanda kitabı ilk önce İngilizce yazıp, sonrasında çevirmenler tarafından Türkçe'ye çevrilmiş.Kitabın ismini neden Havva'nın Üç Kızı koyduğunu da açıklamıştı o röportajında."Adem ile Havva'nın hep oğulları,yani Habil ve Kabil konuşuldu.Ama onların kızları da vardı ve şimdiye kadar onlardan hiç bahsedilmedi."diyor.
Kitabın başlarında Türkçe'de ilk kez duyduğum kelimeler de oldu.Mesela "Bigane" İlgisiz, kayıtsız, yabancı demekmiş.Alicenap, esriklik, zinhar. Başlarda bu kelimeleri görünce herhalde kitabın genel dili biraz bu şekilde olacak diye düşünmüştüm.Ama sonra başkalaştı.Kitabın dili ağır falan değil, gayet de anlaşılır.
"Havva'nın Üç Kızı kitabının iki kapağı var.Her ikisinin de hikayesi aynı.bu kapaklar üç farklı illüstrasyon birleştirilerek hazırlanmış.Dostluk ve kız kardeşlikte bütünleşen,farklı dünyalara rağmen yan yana gelen üç kadın.Üç yüzün farklı olması,hikayenin kahramanları olan kadınların arasındaki uyumsuzluğu anlatıyor."

Kadın sorunlarını ele almak amacıyla bir roman yazmak istemiş, arada İslam ve Kadın tartışmaları, 12 Eylül'den alıntı, 11 Eylül, fundamentalistleşen İslami Örgütler, Türkiye'nin muhafazakarlaşan toplumsal yapısına sığ eleştiriler, bugüne kadar alışık olmadığımız bir hikaye örgüsü, Elif Şafak'ın olmazsa olmaz dostları; Cinler, ama yine de arada o bildiğimiz kırgınlıklarıyla insan hikayeleri
Kitap ciddi anlamda çok fazla altı çizilecek yer kapsıyor. Tespitleri güzel bence tam yerinde. Olay örgüsüne gelecek olursak çok fazla merak uyandırıcı değil bildiğimiz türden. Olaylarla ilgili sonradan kafanızda soru işareti kalabiliyor. 

Kitaptan alıntılara gelince;

-Büyümek demek, anne babanın kusurlarını görmeyi öğrenmek demekti.
-Kendini nasıl gördüğün,bir müddet sonra hakikatin olur.
-Adresin değil, sadece ayak izlerin olsun bu dünyada.
-İnsan hangi noktada suça ortak olurdu acaba? Aktif şekilde içinde rol aldığında mı, yoksa pasifçe bilmezden geldiğinde mi?
-Başkasi için dua eden ne kadar az kişi var farkında mısın? İllaki kendilerine. Zaten o kadar çok dua birbirinin kopyası ki. Beni koru, beni kayır, beni yükselt... Her şey ben. Onlara sorsan "dindarlık" derler adına, bense "kılık değiştirmiş bencillik " diyorum.
-İki tür erkek vardır:kırıp dökenler ve tamir edenler.Birinci gruptakiler sırılsıklam abayı yakar,aşık oluruz ama ikinci gruptakilerle evlenip yuva kurarız.
-Dinden hazzetmem ama Tanrıyı yine de pek severim; neden biliyor musun? "Yalnız çünkü pericim, tıpkı benim gibi... Senin gibi, O da yalnız" dedi.
-"Devrimci, bütün çocukların oyuncakları olmasını ama hiçbir çocuğun aşırı oyuncağı olmamasını isteyen kişiye denir."
-Bütün ömür boyu damla damla biriktirdiğimiz hüzünlere, kederlere sonradan tek bir kişinin sebep olduğunu sanmak ne büyük yanılsamadır. Ama insan beyni, kendini aldatmakta ustadır.
-"Yarı geleneksel, yarı modern. Domuzun görüntüsüne tahammül edemez ama şaraba -ya da votka, tekila- kesinkes 'hayır' demez...Anladın işte. Ramazana gelince gevşektir, orasında burasında oruç tutar, bazen atlar. Dinden vazgeçmez, zira ölümden sonra hayat varsa işini sağlama almak ister. Ama özgürüklerden feragat etmek de istemez. Azıcık ondan, azıcık bundan. Çağımızın müthiş birleşimi, Latince ismiyle, 'Muslimus Modernus'..."
-"Demokrasi olan memlekette bir adam sarhoş oldu mu, 'Ah ne oldu benim güzel sevgilime?' diye ağlar. Demokrasi olmayan yerde ise, bir adam sarhoş oldu mu, 'Ah ne oldu benim güzel memleketime?' diye ağlar."
-"Anne dediğin, bütün huzurlu vadilerini, durgun göllerini ve yüce dağlarını avucunun içi gibi bildiğin, keşfedilmiş bir toprak parçasıydı."
-Bazı insanlar dünyayı değiştirmek istiyor, bazıları eşlerini ya da arkadaşlarını. Kendini değiştirmek isyeyense çok az.

20 Ocak 2017 Cuma

Öyle Miymiş - Şule Gürbüz


Şule Gürbüz'ün ismini ve kitabını, onunla ilgili övgüleri duyduktan sonra okumaya karar verdiğim bir kitaptı. Başladım.Devamı geldi.Ama kitap bittiğinde aklımda kalan birbirinden bağımsız cümleler oldu.Yazarın kafasında anlatmaya yada anlatmamaya çalıştığı ile okuyucunun kafasındaki düşünceler farklı olunca böyle kesişimsizlikler olabiliyor belki de. Ne yalan söyleyeyim kitapta geçen kimi cümleleri kesip bir torbaya atsanız sonra onları tombala çeker gibi karıştırıp tekrar çekip sıraya koysanız kitabın anlatımında çok değişiklik olmayacakmış gibi geldi bende.Çünkü cümleler birbirinden o kadar bağımsız ki. birbirini takip etmeyen bir anlatım.Arada cımbızladığım güzel sözler ve altı çizilesi cümleler tabi ki var.O kadar da gömmeyeyim yazarımızı.Bu kadar güzel sözleri biraraya getirmek kolay iş değil.Akılda kalması zor bir kitap.


Güzel alıntılar var kitaptan, işte bir kaçı:

İnsan şeytan ile uğraşmaktan daha Allah'a hiç sıra gelmedi.Hiç yakınlık kurmadan Allah' a inanan adam güneşe tapandan hallicedir sanma.

İrade babanın arabasıdır.Alır almaz kaza yaparsın.

Dünyayı kime şikayet edeceksin, koyunları koyunları öldürene mi sürüteceksin, her şeyin bir sebebi varmış ama Hızır ile gezmiyorsun ki nereden bileceksin, beterinden sakınmak için ölenin ardından öldüreni öveceksin, ervahileri ürkütmeden sen de suspus öleceksin.

"Allah vaadine ters düşmez" vaadi vaat, sahici vaat.Peki. Ama bu sahiciliği bilecek göz kimde?.Gözü de veren O.Burada, dünyada yani her şey var ama her şey hayal.Her şeyi verdi ama bir hayal verdi.Orada da verecek, yine bir hayal verecek, her şey bir hayalden başka bir hayale devrilecek.Kim " Bütün bunlar yine hayal" diyecek? Buradaki hayalin misline cennet mi denecek? Bir serabtan bir seraba, bir susuzluktan bir su içiyor sehabına gidip gelinecek.Yokluk büyük sonsuz unutuş, kainatın kendini unutuşu, derin karanlık sükunet nerdesin, kaçıncı katta nerdesin, bana unutuşu özletip kendini herşeyi ile hatırlayacak yerde misin?

Tanrının insana karışmaması değil insanın insana karışmaması acı olan.Ne kadar birleşilse değil mi yüzyıllardır akraba olunamadı, Adem kimin kardeşi bulunamadı.

19 Ocak 2017 Perşembe

Kod Adı Mürted- Saygı Öztürk


15 Temmuz darbe girişimi sonrasında darbenin iç yüzü ile ilgili okuduğum ilk kitap.Ancak daha altı ay önce yaşananlar için yazılanları okuyunca ve zaten bu gelişmeleri hergün takip ettiğim için biraz sıkıcı gelmedi değil. Sadece medyada yazılmayan şeyler ilgimi çekti.Bazı şeylerin doğrusunu, karargahlarda yaşananları ayrıntılı olarak bu kitaptan öğrendim.Paşaların ifadelerini, darbe gecesi eş zamanlı yaşananları bu kitapta görmüş oldum.Dediğim gibi yakın tarih yazmak için erken bir zaman.Yorum katılmadan yaşananların yazıldığı bir kitap. Bazı askerleri gözümde büyütürken bazılarını da gözümde yok eden olayları daha iyi anlamamı sağladı.
"Hainleri unutma!"15 Temmuz darbe girişŸiminin merkezi olarak kabul edilen Akıncı Ãœssü'nün eski adı Mürted'di. Osmanlı padişŸahlarından Yıldırım Bayezid ile Timur'un ordusu burada karşŸı karşŸıya gelmişŸti. BaşŸlangıçta Yıldırım Bayezid'in yanında olan bazı komutanlar saf değişŸtirmişŸ ve bu da savaşŸın kaderini belirlemişŸti. Bayezid kendisini yarı yolda bırakan komutanlar için "mürted" demişŸti. Bunun anlamı açıktı: "Hainleri unutma!"Aradan yüzyıllar geçtikten sonra aynı yerde başŸka bir ihanet yaşŸanıyordu. FETÖ'cü darbe girişŸimcileri, esir aldıkları Genelkurmay BaşŸkanı'nı ve diğer komutanları burada alıkoydular. Planlarını burada hayata geçirdiler. Ve Türkiye tarihinin en kanlı gecelerinden birine imza attılar... AraşŸtırmacı gazeteciliğin önde gelen isimlerinden Saygı Öztürk bu kitapta o ihanet gecesi yaşŸananları ve sonrasını, tartışŸma yaratacak tanıklıklar, ifadeler ve belgeler ışŸığında yeniden değerlendiriyor.