Bu Blogda Ara

17 Ağustos 2017 Perşembe

Afet-Mehmet Anıl


Umduğumla bulduğumun farklı, ama değişik konusuyla ve dikkat çekmek istediği konuyla sevdiğim bir kitap oldu Afet. Afet'in tanıtım afişlerini İzmir Kitap Fuarına gittiğimde duvarlarda görmüştü.Kafamda 'ki kitap kapağının da bunda etkisi büyüktür' güzel bir kadının belki de bir hayat kadınının  aşk hikayeleri yada bunu anlatan bir erkeğin romanı olabilir diye düşünmüştüm. Bu beklentiyle almadım  ama. Kitap bana üyesi olduğum ve her ay bana düzenli olarak kendi seçtikleri kitapları gönderen www.kitapkulübü.com.tr' nin Haziran ayı paketinden geldi. Aslında almayı da düşünüyordum.

Kitaptaki anlatılanlar günümüzden 20 yıl ileride bir zaman diliminde geçiyor. Kısaca kitabın özeti ise şöyle:

Romanın kahramanı Muzo hayatını anlatmaya cezaevinden başlıyor.Buraya nasıl düştüğünün hikayesini. Afet babasını elinden aldığını sandığı kadın, Bir de erken yaşlanma (Progeria Sendromu) hastası bir kızkardeşi var Muzo'nun. Bir Sadaka şirketinde çalışıyorlar. Evet 20 yıl sonrasından bahsediyoruz.  Günahlarını hafifletmek isteyenlerin sadakalarını toplayan ve bunu yaparak sadaka verenlerin vicdanlarının rahatladığını düşünmelerini sağlayan bir şirket burası.Tabi ister istemez yaşlılık hastalığına yakalanmış olan ve yaşamı çok uzun sürmeyecek olan  Peri de bu şirketin vazgeçilmezlerinden oluyor.Modern dilencilik gibi bir şey. Konu bu şirketten kazandıkları paralar ve babasını arama macerası ile devam ederken birden Muzo'nun para kazanmak için yaptığı bir nevi jigololuk işine dönüveriyor.Ama bu bildiğiniz türden bir jigololuk değil.Toplumda sandığımızdan daha fazla olan engelli kadınların, kızların, gençlerin cinsel ihtiyaçlarını karşılayan bir genç olarak karşımıza çıkıyor Muzo. Evet değişik bir durum ama böyle de bir ihtiyacın olduğu ve bunun karşılanmaması durumunda psikolojik sıkıntılı bireylerin daha da kötüleştiğini öğreniyoruz.Bu cinsel birleşme bazen psikolog eşliğinde bazen de aile gözetiminde neredeyse bir terapi şeklinde yapılıyor.Tabi ki zengin aileler ve bunların  kızları için. Muzo bu kızlardan birine aşık oluyor. Sonra Afet' i buluyor ve öldürüyor.

Konu içinde konu başka başlayıp başka biten  bir anlatım. Değişik. Tabi kitaptan ne anlaşıldığı kişiye göre değişebilir. Yaşlılık hastalığı hakkında verilen bilgiler, bunlar için yapılması gerekenler ve bu durumda olanlara yardımda bulunan toplumsal kuruluşların tanıtımı, engelli ve psikolojik sorunları olan bireylerin yaşadığı ve bizim hayatta hissetmediğimiz ve bilmediğimiz sorunlarına dikkat çekiliyor. Tabii ki cinsel anlatımlardaki biraz abartının olması beni rahatsız etmedi değil.Bir de kitapta vicdanla ilgili bölümler var ki o kısımlar da ayrı bir hiciv içeriyor. Farklı konusuyla severek okuduğum bir kitap oldu.
Bu arada Uluslararası Progeria Araştırmaları Vakfı PRF'nin internet sayfası adresi :https://www.progeriaresearch.org/  

Kİtaptan alıntılar tabi ki var.

-"İnsanın sevdiklerini sevmesi onun iyi biri olduğunu göstermez teyze! Kediyi köpeği, taşı toprağı, yoldan geçeni de seveceksin."
-"Atlatılmak istyendiğini bir dilenciden iyi kim bilebilir.Sadakanın yarısı acındırmaysa, diğer yarısı ısrarcılıktır."
-Telefonu açmayı kendime yediremiyorum. Böyle beklemek, cevap vermeyecek bir telefondan çok daha fazla umut barındırıyor."
-"Çünkü bilirsiniz kimi engeliler, sağlıklı bireylere karşı, mutsuzların mutluluklara duyduklarına benzer önü alınamaz bir öfke duyarlar."
-"Yaşım küçük, kederim o kadar büyüktü ki, kardeşimi zaman yitirmeden toprağa vermekten başka şey düşünmüyordum.Acı süreci bitsin, alışma süreci hemen şimdi başlasın diye. Bir anca unutmaya çalışmak, sanılanın aksine kaybettiğimiz kişiyi ne çok sevdiğimizi gösterir."
-"Uluslararası Progeria Araştırmaları Vakfı PRF'nin internet sayfasına göz atarsanız, sık sık progeria sendromlu çocukları bir araya getiren projeler hayata geçirdiğini görürdünüz. Her yıl başka bir ülkede, masrafları hükümetler ve bağışçılar tarafından bu etkinliklerde dünya üzerindeki hasta çocukların benzerleri ile zaman geçirerek farklılıklarını  unutmaları hedefleniyor. PRF Türkiye'deki faaliyetlerini Türkiye Özürlüler Eğitim ve Dayanışma Vakfı aracılığı ile yürütüyor."
-"Engelli bir çocuğun her anne baba için üzüntü kaynağı olduğuna birinci elden tanığım.Aklınızı sürekli kurcalayan, ama çekilemeyen ağrılı bir diştir o."
-"Mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır."  
-"Herkesin vicdanı vardır Pericim, en gaddar canilerin bile"
-"Hem biliyor musun, herkesi vicdanı enikonu aynı boyuttadır",dedim "kalp, karaciğer, safrakesesi gibi bir organdır o da. Kişiye göre az çok değişse de sonuçta, eh, aynı işi görür"
-"Vicdanın, tıpkı bağırsaklar gibi içinde  pis ve kötü şeyler barındırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Suçluluk duygusu, günah, utanç gibi bünyeye zararlı maddelerle tıka basa dolarsa, bağırsakların boşalması gibi vicdan taşar ve içindeki bütün pisliği artık garezi kimeyse suratının tam ortasına püskürtür.İşte bu kadar!"
-"Eğer vicdan safra kesesi gibi dolarsa, gel ona vicdan kesesi diyelim, patlar ve içindeki pislik moral peritonite yol açıp bünyeyi zehirlemeye başlar.Beynimiz buna fırsat tanımamak için, tıpkı bağırsakları boşaltması gibi, vicdan kesesini küçük bir delikten, anatomide buna 'cavitas oris proprium' diyoruz balım yani bildiğin ağız, karşısındakinin suratına püskürtür.Artık kime ne kötülük ettiyse."
-"En acımasız sandığın insanların vicdanı aslında en çok mesai yapan vicdandır.Bu hınzır organ çalışırken hayli şamata çıkartır. Vicdanın sahibi de gürültüyü bastırmak için bağırmak zorunda kalır.Bütün mesele bu!"
-"Ne varki allah tarafından vücudumuza yerleştirilen bu yalan makinesini kandırmak çok kolay değildir.Doğal olarak açma kapama düğmesi de bizim değil onun elindedir."
-"Kural değişmiyor:Eski tanışlar acıyarak acıtır, yeniler olduğu gibi kabul eder."
-"Görkemli kalenin surları yükseldikçe, fethindeki heyecan da bir o kadar artıyordu."
-"Gerçek ruh yüceliği başkalarının felaketine sevinmek değil başarısına sevinmektir."

  





12 Ağustos 2017 Cumartesi

Ne Yapabilirim-Gündüz Vassaf


Rüyalarımız tekdüzeleştir, Böl-yönet düzeninde 
Birey yüceltilip bencilleştirilirken, Aidiyetlerimizin gönüllü köleleri,Belirlenmiş seçeneklerin kalebentleriyiz. Her gün yeni felaket haberiyle uyanıyorum. Ne yapabilirim? Vicdanın sızlarken sen ne yapabilirsin?Biz ne yapabiliriz?
Gündüz Vassaf, Ne Yapabilirim? Geleceğe Kartpostallar'da bir harekete, örgüte, partiye, hatta ideolojiye bağlı olmayanlara sesleniyor. Kötümserliğe kapılıp edilgenleşmeye, değişimin ertelenmesine, değişimi kendimizden başka yerlerde aramaya karşı çıkıyor. Okurunu, çaresiz çırpınışlarda tükenmeden "ne yapabilirim"i düşünmeye davet ederek yeni bir yaşam ahlakını tartışmaya açıyor..."Düş gücünün avukatı" Gündüz Vassaf'tan barışa, özgürlüğe, haksızlıkları vurgulamaya, düşlemeye, değişime, birlikteliğe, geleceğe dair şiirsel bir kitap...Rüyalarımız, her yerde, her koşulda. Darwin'in eksiği, evrim teorisinde umuda yer vermemiş olması. İnsandan başka yarını yaşayan tür var mı?
Gündüz Vassaf kitaplarıyla ilk tanışmam "Cennetin Dibi" ile olmuştu.Belki 20 yıl önce okumuştum.Çok sevmiştim.Daha sonra "Cehenneme Övgü"yü okudum.Şimdi de bu kitabı "Ne Yapabilirim" Çok beğendim bir kitap oldu.Günümüz dünyasına ait tespitler.


Kitaptan altını çizdiklerimden bazıları şöyle;

-"Kahramanlaştırılmanın ibret vericiliğini, Galileo, Becht'in ağzından şu sözlerle ifade eder: "Ne yazık, kahramana ihtiyacı olan memlekete."
-"Eylemlerin ön saflarında devleşip tarihe geçmeye can atanlar takdirle karşılanıyor.Kendimizi öne sürdükçe, sırtımızı sıvazlayanlar peyda oluyor."
-Tarihimiz boyunca gençlere "öteki" diye baka gelmişiz.Platon onlar için "Vahşi yaratıkların en zor ehlileştirileni" der.
-Churchill: "Yirmibeşine kadar sosyalist olmayanların vicdanı, otuzundan sonra sosyalist olanların kafası yoktur" der. Düzenin sigortası, Churchill gibi emperyalizm ustalarına atfedilen yukarıdaki sözlerde.
-Oscar Wilde: "Tarihte ilerleme itaatsizlikle mümkün"
-"Gülen Türkiye dempkrasi, gülmeyen Türkiye totaliterizm demek."
-"Çevrende, sofranda şikayetle yetinip dırdırlanan kim varsa sustur!
"Ne yapabiliriz?" diye sor.
Ellerini iki yana açan varsa vicdanını çöpe atsın
Umutsuz olmaya hakkımız yok
Umutsuzluk,zavalılığı benimseyip saygımızı yitirmemiz demek.
Dünyanın kötüye gittiği, daha kötüye gideceği beklentimizi gerçekleştireceğiz demek
Neye inanırsak onu gerçekleştiririz.
Barış, laf salatasıyla değil, barışa inanarak gerçekleşir."
-"Tarihte hiçbir savaş "Biz istiyoruz" diye başlamadı.
Tarihte birçok savaş "Biz istiyoruz" diye bitti."
-"Çünkü bir yardım,ne alanı küçük düşürmeli, ne de veren için bir öğünme nedeni olmalıdır"Murat Bardakçı.İşte Son Sadaka Taşı.
-Çinli ve Amerikalı iki öğrenci özgürlükler konusunda ülkelerini karşılaştırmakta.
Amerikalı: "Okulda 'Kahrolsun Amerika' diye bağırsam kimse kılıma dokunmaz"
"O da bir şey mi? der Çinli, "Beijing'de meydana çıkıp, 'Kahrolsun Amerika' diye bağırsam, omuzlarında taşırlar."
-1968 Prag baharından:
Biz değilse kim?
Şimdi değilse ne zaman?
-Canlı cansız ayırımında kalıplaşmadan, ötekileşmeden, günümüzü, geleceğimizi hepimizi düşünerek oluşturalım.
Hayal kurma mı diyorsunuz?
Küçücük bir örnek.
7 Aralık 2015 tarihli Radikal Gazetesinden
Yer Japonta
Kaplumbağalar için güvenlik önlemi; Tren raylarına mini tüneller.
"Tren yoluna kaplumbağaların geçebileceği mini tüneller inşa etmeye karar veren yönetim, bölgenin okyanus yakınında olmasından dolayı kaplumbağa nüfusunun çokluğuna dikkat çekti." Bu yöntemle kaplumbağa ölümleri %10 azaldı.
-"Eski kocam", "eski sevgilim", "eski karım" sözleri dilimize yerleşmişken, geçmişte kaldı anlamında kullanılan, "eski arkadaşım" diyeni duymadım pek. Ender rastladığımızda , tekrar görüşmeye niyetimiz olmadığını bile bile, "görüşelim" deyip sırtımızı geçmişe çevirsek de o hala "arkadaş"
Kitapla ilgili güzel bir incelemede şurada var. https://meltemburada.com/2016/09/

6 Ağustos 2017 Pazar

Düzyazdım-Sina akyol

Nisan ayında İzmir Kitap Fuarından aldığım Sina Akyol'un Düzyazdım adlı kitabı. Şiirleri ile öne çıkan Sina Akyol'un geçmiş yıllarda Öküz, Kitap-lık, Varlık  vb. dergilerde yayınlanan düz yazılarından oluşuyor kitap.  Birbirini takip etmeyen gündelik yazılar. Anılar, yaşadıkları. Akıcı bir dil. Kolay anlaşılır.Güzel bir kitap.
Kitabın önsözünde yani kendine göre adını verdiği "Girizgah" ında şöyle diyor;
"Bir yazımda -Evet, yazıyoruz.Seviyoruz çünkü yazmayı.İyi, güzel öyleyse devam edelim.Ama şunu da bilerek: Dünyanın en önemli işini eylemiyoruz. Mutlak surette yapılması gereken bir şey de değil yaptığımız.Öyleyse sakinleşelim.Çünkü şunu bilelim: Bir şair, bir yazar, sözgelimi bir doktor, bir hemşire, bir hastabakıcı  kadar fayda sağlayamaz toplumsal hayata. demiştim hala da böyle diyorum diyor"
"Bir diyeceğim daha var: Noktalama işaretlerine getirilen kuralların ilgili kuruluşlarca dahi aşağı yukarı onar yılda bir değiştirildiği, dahası  bunun  ilan da  edildiği şu tuhaf eğitim öğretim hayatımızda; hiçbir şeyin vazedilmemesi gerektiğine inanan bir kişi olmamdan dolayı, 'ilgili kuruluşlarca ' habire değiştirilerek dayatılan kurallar, asla bağlamadı beni. Tarif edilmiş ve çoğunluk tarafından benimsenmiş kurallara (verili kurallara) zerre kadar iltifat etmedim. Bırakalım şiiri, düz yazıda dahi kural dışı yaklaşımlar getirme ve noktalama imlerini kural dışı kullanma özgürlüğüm olduğuna samimiyetle inanıyorum" diyor. Ve ekliyor. "Özellikle de üslupçu bir yazarın, gerek yazının ezbere alınmış kuralları, gerekse noktalama imlerinin kullanılması konularında, gerçekten de sınırsız bir özgürlüğe sahip olması, hatta kendi kurallarını ve kendi noktalama imlerini üretmesi gerektiği kanısındayım.Çünkü yazı ancak böyle gelişir." 
Sözünü ettiği özgürlüğü de okuyacağınız kitapta tepe bayır kullandığını belirtiyor.

Kitaptan alıntı kısmında ise şunlara yer veriyorum beğenerek;
"Emeklilik konusunu kafamda evirip çevirdiğim günlerdi."Sakın demişti Enver Ercan."Sakın ha, yoksa ölürsün"
Demiştim ki Enver'e : " Merak etme küt diye ölmem ben, okuyacağım dünya kadar kitap var....Muradım şuydu: Savaş ve barış'tan Suç ve Ceza'ya Devrim Öncesinden Budala'ya Karamazof Kardeşler'den, Yüzbaşının Kızına Küçük Köpekli Kadın'dan Babalar ve Oğullar'a bir koşu 'götürfüğüm' onca kitabı şimdiki 'akıllı' aklımla bir yeniden okuyacak, mümkün olursa bu 'yeniden okuma'ya Oblomov 'la başlayacak, olabildiğinde az yazacak..." 

Kitaptan öğrendiğim yeni kelime ise "Dulda"
"...Ben de o yeşilliğin duldasına yayılıp ziyadesiyle sevineyim dedim.
"Dulda: yağmur, güneş, rüzgâr ve soğuğun etkisinden uzak, kuytu, korunaklı yer.
(soğuklarda) güneşin iyi ısıttığı, rüzgârsız duvar dibi.

23 Temmuz 2017 Pazar

Dönüşüm - Franz Kafka

        Gregor Samsa bir sabah uyandığında kendini bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Kitap 1915 de yayınlanmış. Kısaca konusu şöyle: Bütün hayatını, ailesini rahat ettirebilmek para kazanmak için çalışıp didinerek geçiren Gregor Samsa bocege dönüştüğü gunden sonra rutin sorumluluklarını yerine getiremeyecek, insanların karşısına çıkamayacak, işinden olacak ve bir başına kalacaktır.
        Annesi ve babası ilk başlarda durumu kabul etmek istemese de sonunda oğullarının bir bocege dönüştüğü gerçeğini idrak ederler ve Gregor tekedilmisligin acısını fazlasıyla yaşamaktadır.
         Klasikler arasında Kafka çok sevdiğim yazarlardan değildir. Dönüşümün konusunu biliyordum ancak yeni okudum. Bilemiyorum, kendince anlatmak istediklerini ama ben asıl anlatılanın dışında birşey anlayamadım.Kitabın konusuna farklı anlamlar yükleyemedim. Tabii ki verilen mesajlar var ama kitabın bu denli meşhur olmasını sağlayacak türde olduğunu düşünmüyorum açıkcası. Böcek burda bir simge ailenin bakış açısı, çocuklarının bu halini kabullenmeyişleri, toplumun hoşgörüsüzlüğünü anlatmak istemiş olabilir. İşe yaramayan insan ailesi tarafından da sevilmez, dışlanır, görüşü de var belki de. Kısa bir kitap, Dava kadar uzun değil. Dava da belki bu kadar kısa yazılabilirmiş bence. Ben bir de böceğin boyutlarını tahmin edemedim.İnsan boyutunda mı yoksa gerçek böcek boyutunda mı.Belki de benim eksikliğim, yazar anlatamamış olamaz.
Altı çizili cümlemiz şu olabilir:
"Herkes beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor"
  Ama okuyun.Kitap okuyucusu olup "Dönüşüm" ü okumamak olmaz.

21 Temmuz 2017 Cuma

Yeşil Mürekkep-Osman Balcıgil

Sabahattin Ali'nin hayatının romanlaştırılmış bir şekilde anlatıldığı muhteşem bir kitap olmuş. Kitapta Nazım Hikmet, Nihal Atsız, Aziz Nesin.Sabahattin Ali'nin hayatındaki bir şekilde yer etmiş yazarlar.Hepsi bu kitapta yerini almış Osman Balcıgil'in anlatımı ile Sabahattin Ali'nin gözünden. Sabahattin Ali'nin iç dünyası, yaşadıkları, romanlarını hangi ruh hali ile yazdığı kısacası hayat hikayesi. Kitapta yıldızla işaretlenmiş alt bilgiler ayrı bir hazine niteliğinde. Hapis hayatı, okul hayatı, gazete, dergi günleri çok güzel anlatılmış.Sabahattin Ali çok değişik karakterli bir aydın. Türkiye şartlarına fazla bir insan.Günümüzde yaşasaydı nasıl bir durumda olurdu düşünemiyorum.

-Sabahattin Ali,Nazım Hikmet'e yazdığı mektuplardan birinde şöyle demiş:"Şuan inan ki,senin dostun olmakla değil,sadece seninle aynı devirde yaşamış olmakla övünüyorum."
-Ancak muhteşem hayatlar yaşayan insanlar, muhteşem yapıtlar ortaya koyarlar.
-Der Prozess'i okurken, not defterine Wertheim'den yenisini almış olduğu yeşil mürekkeple "suç, "özgürlük, yabancılaşma, sorumluluk, otoriteye karşı çıkma" gibi kavramları not aldı.Bütün bu kavramların Türkçe karşılıklarını buldu, karşılarına yazdı.

KİTAPTAN NELER ÖĞRENDİK:
--Bağa: çerçeveli gözlük
Henüz plastiğin icat edilmediği yıllarda, deniz kaplumbağasının kabukları sıcak su ve bor yağında eritilip, gözlük çerçevesi ve başka amaçlarla kullanmak üzere bağa elde edildiğini,
--28 Kasım 1928 tarihli Cumhuriyet Gazetesinin Latin harfleri ile basılan ilk gazetelerden biri olduğunu,
--Memleketim Aydın'da Sanat Mektebinde öğretmenlik yaptığını, sonra da şu anda Tahir Paşa Konağı olarak bilinen eski cezaevinde bir dönem hapis yattığını,
--Gençlik aşkı Nahit Gelenbevi Fıratlı Damar'ın resimlerini internetten incelediğimde ne kadar da güzel bir kadın olduğunu, hakikaten de Cemal Süreya'nın dediği gibi Cumhuriyet gibi kadınmış,
--Nüfus memuru isimleri soyadı olarak vermediklerini söyleyince,  o halde "i" harfini kullanmayın onun yerine "ı" harfi koyun Alı olsun dedi ve nüfus kütüğünün soyadı hanesine Alı yazdırdı yani kırmızısı anlamında,




20 Temmuz 2017 Perşembe

Kendine Ait Bir Oda-Virginia Woolf


Virginia Woolf, kadın hareketinin en önemli temsilcilerinden. Feminizm denince dünya edebiyatında akla gelen ilk isimlerden. Woolf'un feminizm konusunda yazdığı iki kitaptan biri Kendine Ait Bir Oda.Woolf, bu kitabını kadınlara yeni açılacak olan Aslında bu kitabı yazma düşüncesi 1928 yılında kapılarını kadınlara yeni açmakta olan Cambridge Üniversite'sindeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşma üzerine şekillenmiştir.Ne acı ki, kadınların sosyal yaşamdaki yeri yer, zaman, coğrafya farketmeksizin hep aynı. Woolf, kitabında oldukça önemli bir noktaya deginiyor: Neden  kadın yazarlarımız yok...
Virginia Woolf kadın hareketinin öncülerindendir. Bir çok kadına örnek bir karakterdir.
Bu eserinde neden kadın yazarların bir zamanlar erkek isimleri alarak kitap yazdıklarını, yazmak zorunda kaldıklarından bahsediyor... Jane Austen, Bronte, George Eliot gb. Ve bu yazarların kendilerine ait bir odaları bile olmadığından güzel eserlerini ne kadar zor koşullar altında ortaya çıkardıklarını da bize anlatıyor.Her kadının kendine ait bir odası olmalı ki o oda da kendisini geliştirsin, olgunlaştırsın
Kadınların tarih boyunca karşılaştığı baskıları oldukça yaratıcı ve felsefik bir dille anlatmış. 
Woolf kadın yazarların tarihini, neden geçmişte çok az yazar bulunduğunu irdeleyip anlatırken bir dönemin İngilteresine de ışık tutmuş, bolca güzel tespitler yazmış kitabında. bazı yerleri de bizim Türk toplumu ile benzerlik gösteriyor. Neredeyse 100 yıl öncesinin İngiltere'si günümüz Türkiye'sinin aynası gibi.
Woolf un kadınlara tavsiyesi, kendine yetecek paranız, bir de bir odanız olsun. Ve o odada yazın, kim ne der diye düşünmeden sadece yazın! 

Altı çizililer ise şöyle:
-Kadınlar, erkekler hakkında kitap yazmıyorlar -bu gerçek elimde olmadan içimi ferahlattı, çünkü önce erkeklerin kadınlar hakkında yazdıklarını, sonra da kadınların erkekler hakkında yazdıklarını okuyacak olaydım ben, kalemimi kağıda değdirene kadar yüzyılda bir çiçek açan sarısabır, iki kez ç
çek açmış olurdu.
-"İnsanların toprağa gömüldükleri yaşam cevherinde kaç tane ayaklanmanın mayalandığını kimse bilemez."
-"Genç yaşında yolundan alıkonmuş ve engellenmiş olarak ölüp gitmenin dışında elinden ne gelebilir?"
-''Kitaplıklarınızı istediğiniz kadar kapatıp kilitleyin; ama benim aklımın özgürlüğüne vurabileceğiniz hiçbir kilit, hiçbir kapı, hiçbir sürgü yoktur...''
-''Edebiyat, başkalarının düşüncelerini mantık sınırlarından taşacak kadar önemseyen insanların enkazlarıyla dolu bir deryadır...''
-Zira çok yetenekli bir kızın kabiliyetini şiir için kullandığında diğer insanlar tarafından engellense, buna karşı çıkılsa, kendisiyle çelişen içgüdüleri tarafından işkence edilse ve aşağı çekilse, bu kızın sağlığını ve akli dengesini kaybedeceğinden emin olmak için psikoloji hakkında çok az bilgi sahibi olmak yeterlidir.
-“Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!"
-''Hiçbir çağ bizimki kadar rahatsız edici bir şekilde cinsiyetin bilincinde olmamıştır; British Museum'daki erkekler tarafından yazılmış sayısız kitap bunun bir kanıtıdır. ''
-… her birimizin içinde biri erkek bir dişi olan iki yönetici güç var ve erkeğin beyninde erkek kadına baskın, kadının beyninde ise kadın erkeğe baskın durumda. Normal ve rahat varoluş hali, bu ikisi ruhsal işbirliği yaparak uyum içinde yaşadığı zaman gerçekleşiyor. Eğer bir erkekseniz, yine de beynin kadın tarafı etkili olmalı ve bir kadın da kendi içindeki erkekle ilişki kurmalı… Ancak bu kaynaşım gerçekleştiği zaman, zihin tam anlamıyla döllenir ve tüm yeteneklerini kullanabilir. Belki sırf eril olan bir zihin de, sırf dişil olan bir zihin de yaratıcı olamaz....
-"Düşsel planda kadın son derece önemlidir; gerçek yaşamda ise tümüyle önemsiz."
-Hayal edildiğinde çok önemli; pratikte ise tamamıyla önemsiz. Şiir kitaplarını baştan sona istila etmiş, tarihte ise adı geçmiyor.
-Kadınlar yarasalar ya da baykuşlar gibi yaşıyor, hayvanlar gibi çalışıyor ve solucanlar gibi ölüyorlar.




Kan ve Gül- Alper Canıgüz




“Ben bu anı daha önce de yaşamamıştım sanki…”
 
Gül bahçesi maziye, kanlı bir yolculuk…

 
Kan ve Gül, fantastik bir polisiye.
Rengini kandan, kokusunu gülden alan bir roman.
Ziyadesiyle hazin, epey hareketli, hayli komik.
 
İkinci sınıf aşk romanları çevirmeni, orta sıklet avare Aziz, bir yangında küle dönüşmek üzereyken, zamanda yolculuk yaparak yirmi yıl öncesine döner; üstelik yirmi yaş gençleşmiş bir halde.
Henüz işlenmemiş bir cinayeti çözmek üzere harekete… geçmesi pekâlâ mümkündür.
Karizmatik sosyopat Abdül’ün hayatını kurtarması… galiba iyi olacaktır.
Mazi tesisatını tamir edebilirse, hayatı, istikbal musluklarından temiz ve tazyikli bir su gibi akacaktır.
Biricik aşkı Nergis’ten hiç ayrılmayacak, kızı Zeynep’e hakkıyla babalık edecektir.
 
Peki, bu amatör dedektif, kaderin hükmünü değiştirebilecek midir?
Maktulü kurtardığına, katili bulduğuna memnun olacak mıdır?
Geleceği görmek mi daha zordur yoksa geçmişi mi?
 
Kara mizah ustası Alper Canıgüz, beşinci romanında, kurgu ve anlatımdaki yetkinliğini bir adım daha öteye taşıyor.
 
Gelecek, bazıları için, hakikaten de uzak bir hatıradan ibarettir. Böyleleri açısından varoluş, hayatın meşum bir noktasında, şimdiki zamandan ileriye doğru uzanan bir yol olmaktan çıkıp, onları geçmişle gelecek arasına sıkıştıran bir hapishaneye dönüşmüştür. Bu, trajik bir hal midir? Herhalde öyledir. Fakat burada bize düşen, kimseyi yargılamak değil; bir köle, ama muhakkak ki pek isyankâr bir köle saymak gereken insanın hazin kaderine dair bir hikâye anlatmak. O yüzden, gelin, az önce sözünü ettiğim iflah olmaz türün bir mensubu sıfatıyla, size her şeyi ta en ortasından başlayarak anlatayım.
 
Evlendiğim ve boşandığım tarih, nikah dairesindeki memur ve avukatımızın tuhaf ve müşterek bir cilvesiyle, aynı güne denk gelmekteydi. Doğum 17 Ocak 1995, ölüm 17 Ocak 2004. Dokuz sene; flört dönemimiz de hesaba katılınca, on altı. Flört ne demekse? “Ayrılık acısından kurtulmak için gereken süre, birlikte geçirilenin yarısı kadar” demişti bir arkadaşım Nergis’le boşandığımızda. O zamanlar sekiz seneyi kendimi öldürmeden ya da ne bileyim, en iyi ihtimalle aklımı kaçırmadan geçirebileceğime pek ihtimal vermemekteydim ya, yuvamızın yıkılışının onuncu sene-i devriyesini geride bıraktığım günlerde, o arkadaşımın bu teoriyi belki de beni teselli etmek için uydurduğunu  düşünmeye başlamıştım. Çünkü bu aşkın, bu sevdanın üstünden kış geçiyor, bahar geçiyor, yaz geçiyor, ömür geçiyor lâkin kalbimdeki yara geçmiyor, geçemiyordu. 


Alıntılar var tabii:
-"Belki de, hayatın kontrolsüz bir düşüş olduğunu kabul edip ona mutlu bir son aramak yerine, iyi bir hikaye olmasına gayret etmeliydim."
Kuzunun kurttan korkmasında şaşılacak bir şey yoktur ey oğul; şaşılası olan, kuzunun o kurda sevdalı olmasıdır.
-...insan ölünce yerçekiminden ziyade gökçekimi kanunlarını düşünme eğilimine giriyor.
-... insanlık projesine yeniden yazılmış modern bir bireydim artık. Hoşgörülü ama eleştirel, girişken ama saygılı, açık fikirli ama korkak, güler yüzlü ama umutsuz.
-"Neticede çocuklar bize bakarak büyüyorlar."

-"Doğru," dedim. "Ama daha ziyade biz onlara bakmadığımız sırada bakıyorlar."
-Artık sevmeyen kadının gözlerini hemen tanırsınız. Denizi yırtan bıçak gibidir