İranlı Şair Furüğ Ferruhzad'ın şiir kitabıdır İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına. Aynı adı taşıyan uzun bir şiirle başlayan kitabında yıllarca gördüğü kötü deneyimler, eziyetler, yalan ve dolan karşısında kendini her zamankinden daha çok yalnız hissediyor ve soğuk mevsimin başlayacağına inanıyor. Kış, soğuk ve ölüm. Bunların üçü de mevsimlerin sonudur. Tabiat mevsimlerinin sonu kış, yaşam mevsiminin sonu ölüm.
"İnanalım
İnanalım soğuk mevsimin başlangıcına
İnanalım hayali bahçe harabelerine
İşsizliğin baş aşağı düşmüş oraklarına
Ve tutsak tohumlara
Bak, nasıl kar yağıyor."
"Sevgi sözlerinin arasındaki sessizlikler kadar çıplağım
Ve aşktandır benim bütün yaralarım" diyor.
"Kuş Ölümlüdür" çok bilinen başka bir şiiridir.
Onda da şöyle diyor Ferruhzad:
"Uçmayı hatırla
Kuş ölümlüdür."
Ne çok anlam içeren iki satır.
Uzun şiirlerinin arasında göze çarpan, akılda kalan, yüreğe ok gibi saplanan çok güzel satırları var şairin. Kolay okunan, düşündüren şiirleri var. Güzel şiirler. Okuyun.
"Orçun Turkay birbirine bağlı 23 kısa metinle kurduğu anlatıda, mekan, eşya ve cansızmış gibi duran insan betimlemeleriyle yaşanmışlıkların karakalem izlerini sürüyor. Bütün zamanları şimdiki zamanda toplayarak evlerin ve eşyanın evreninde baş döndürücü ve kederli bir yolculuk yapıyor" diyor kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısında.
Ben bu 23 öyküyü okudum. Ancak, daha arka kapakta yazan tanıtımdaki anlatımın ne anlama geldiğini anlayamamışken öyküleri ve birbiri ile bağlantısını kitabı bitirdikten sonra da çözemedim.
Okuma Gözlüğü, edebiyatçı, denemeci, araştırmacı Öner Ciravoğlu'nun edebiyatın çok çeşitli alanlarına yayılmış denemelerini bir araya getiriyor. Romanlar, öyküler, şiirler, folklor araştırmaları, incelemeler, bütün bunları yazıp çizenler, okuyanlar konuk oluyor kitaba.
Kitapta yer alan yazılar Remzi Kitap Gazetesinde yayınlanan yazılarını bir araya getiriyor.
Okuması keyifli güzel anılar ve anlatılar.
İskender Pala'nın alışılmış romanlarının dışında, günlük hayatımızda kullandığımız deyimlerin nereden geldiğinin tarihsel hikayesi anlatılmış. İki dirhem bir çekirdek, İpe un sermek, abayı yakmak, ağzından baklayı çıkarmak, balık kavağa çıkınca ve daha nice deyimlerin komik hikayeleri. Okurken eğleneceğiniz bir derleme olmuş. Belki de bazı deyimleri ilk kez duyacaksınız. Yanlış bildiklerinizin de doğrusunu öğreneceksiniz.
Kitaba adını veren deyimin ise açıklamasından kısa bir bölüm:
"Eski devirlerin en kıymetli parası olan bir Osmanlı altını, toplam iki dirhem ve bir çekirdek ağırlığa sahiptir. Bu durumda süslenmiş kimselere, iki dirhem bir çekirdek yakıştırmasında bulunanlar, mecaz yoluyla onlara altın demiş olurlar ki bizce pek zarif bir nüktedir.
Puşkin'in bu kitabı bir subay ve yüzbaşının kızı ile arasında geçen aşkı anlatıyor. Rusya'nın savaşlarla,çetelerle,baskınlarla uğraştığı bir dönemde bir babanın oğlunu geçmişte tanıdığı bir yüzbaşına göndermesiyle başlayan roman heyecanlı gelişmelerle devam ediyor.Hem askerlik yapmak hem de olgunlaşmak amacıyla ziyarete giden subayımız yüzbaşının kızıyla yakınlaşır ama bu kıza aşık başka bir erkeğin varlığı iki askeri birbirine düşürür,sürekli karşı karşıya gelirler. Çatışmalar sırasında kahramanımızın başına bazı sıkıntılar gelse de geçmişte iyilik yaptığı bir adam sayesinde aksiliklerin bazısını atlatmayı başarır.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjSe07EWmlJ1W2ypPWKrv8h85cEzpZ66irrGeA5lYNpPgDlZtcYvTbeizPQosOAQyorcyhYHf0mcQaSwCw1zH7MOCLzjoUf7sQYEdsJEvTszLjYVyMtPftcAxqDDegdVkuv1a0vGesLVTw/s400/Kitap_20171130220610_81968_2.jpg)
Altını çizdiğim cümleler ise şöyle:
"Elbiseni yeniyken, şerefini gençken koru."
"Benden daha iyisini bulursan beni unutursun,
Benden daha kötüsünü bulursan beni hatırlarsın."
"Bir gün bu yazdıklarım eline geçerse, en yararlı, en köklü değişikliklerin, ancak ahlakların düzelmesi yoluyla, hiçbir zorlayıcı sarsıntı olmadan gerçekleşenler olduğunu unutma."
"Barışın kötüsü kavganın iyisine yeğdir."
Kötü bir olay yaşamış ve bundan saklanmaya çalışan Varvara Aleksiyevna ile Varvara'ya sahip çıkmaya çalışan, iyi bir hayat yaşaması için tüm imkanlarını kullanan, kötülüklerden korumaya çalışan ve saf sevgi ile seven uzaktan akrabası, fakir ve orta yaşlı bir memur olan Makar Alekseyevich'in mektuplaşmasını konu alan bir kitaptır.
Mektupların içeriği, günlük yaşantılarındaki olayları, bu olayların kendilerinde bıraktığı izleri ve birbirlerine karşı hissettikleri duyguları içermektedir. Ayrı zamanda Makar'ın saygılı ve çekimser bir üslup ile Varvara'ya duyduğu aşkı anlatmaktadır.
Burada anlatılan kişiler, olaylar aynı zamanda dönemin Petersburg hayatına da ayna tutmaktadır. Geçinme derdi, yaşam koşulları, yoksulluk gibi olaylar iyi işlenmiştir.
Dostoyevski'nin 1846 yılında yazmış olduğu bu roman yazarın ilk romanı özelliğini taşımaktadır. Ayrıca Dostoyevski'nin edebiyat dünyasına sağlam bir giriş yapmasına vesile olmuştur. İlk Rus toplumsal romanı sayılır.
Altını çizdiklerimden:
"Mutsuzluk bulaşıcı bir hastalıktır. Zavallı ve mutsuz insanlar daha kötü olmamak için birbirlerinden uzak durmalıdırlar."
"Acı, tatlı anlar hep üzüntü kaynağıdır, en azından bana öyle gelir ama bu üzüntü bile tatlıdır. Kalbim ağırlaştıkça, içim sıkıldıkça, hüzünlendiğimde, tıpkı sıcak bir günün ardından gelen nemli gecede çiğ tanelerinin, güneşte kavrulan zavallı, solmuş çiçeği tazeleyip canlandırması gibi anılar da kalbi canlandırır ve tazeler."
Benim anladığım, bir Ortodoksluk ve hristiyanlık eleştirisi kitap İtiraflarım. Kısa ve büyük anlamlar içeren bir kitap. Allah'a, inanca, ölüme ve yaşama dair düşünceler var. Tolstoy'un aklından geçenlerin yansıması var. Bu itiraflar belki de aklından geçenleri cesurca söylemleri. Çok net çok anlamlı sözler içeren cümleler, düşünceler var kitapta. Rus edebiyatı, özellikle Tolstoy sevenlerin öncelikle okuması gereken bir kitap. İşte o cümlelerden bazıları:
"Geçmişte olduğu gibi, bugün de Ortodoksluk inancını benimsediğini söyleyen kimselere, çoğunlukla kendini son derece önemli sayan, ruhsuz, acımasız kimseler arasında rastlanır. Oysa akıl, doğruluk-dürüstlük, yufka yüreklilik ve ahlaklılık çoğunlukla kendini inançsız ilan eden insanlarda görülüyor."
"Hayat, genel olarak ilerleme yoluyla gelişmektedir. Bu gelişmede en büyük pay fikir adamlarına aittir ve fikir işinin erleri arasında en büyük etkiyi yaratanlar da, sanatçılar ve şairlerdir."
"Oysa akıl, doğruluk-dürüstlük, yufka yüreklilik ve ahlaklılık çoğunlukla kendini inançsız ilan eden insanlarda görülüyor."
"Her inancın özelliği, ölümün yok etmediği bir mana vermektir yaşama."
"Her insan, Tanrı'nın iradesiyle dünyaya gelmiştir. Ve tanrı insanı öyle yaratmıştır ki, her insan ruhunu mahvedebilir ya da kurtarabilir. İnsanın hayattaki görevi, ruhunu kurtarmaktır. Ruhunu kurtarmak için insanın Tanrı'ya benzer yaşaması gerekir. Hayatın bütün zevklerinden kurtulması, çabalaması, alçak gönüllülük göstermesi, sabretmesi ve merhametli olması gerekir."
"Hayatın anlamını kavramak için, kendimi akıldan kurtarmalıyım, hani bu anlam olmadan var olmayan akıldan."
"Yanılma yok bunda. Her şey boş. Doğmamış olana ne mutlu. Ölüm, hayattan daha iyi, hayattan kendini kurtarmak gerek."
"Maddi hayat bir derttir ve yalandır. Bu yüzden maddi hayatın yok edilmesi, bir mutluluktur ve biz bunu dilemeliyiz" der Sokrates.
"Kader kimseye ayrıcalık tanımıyor, hakpereste neyse, tanrısıza da öyle; iyiye, temize neyse, kötüye de öyle; kurban kesene neyse, kesmeyene de öyle. İyinin keyfi neyse, günahkarın da öyle. Yeminini bozanla yeminden korkan bir. Yeryüzündeki bu hal, kötü bir şeydir. Bu yüzden de insanların kalbi kötülük dolu, yaşadıkları sürece kalplerinde çılgınlık var, sonra da ölüm geliyor."
"Kalbim çok şey öğrendi ve yaşadı. Ve bu sayede bilgeliği, deliliği, akıllılığı öğrendim. Fakat anladım ki, bu da zor bir iş; çünkü bilgeliğin olduğu yerde fazlaca üzüntü var. Çok öğrenmek isteyen kişinin çok acı çekmesi gerek."
"Sokrates, kendini ölüme hazırlarken "Hayattan uzaklaştığımız ölçüde gerçeğe yaklaşırız"der. "Biz, hakikati sevenler hayatta neye koşarız? Bizler kendimizi vücuttan ve vücudun hayatından kaynaklanan her türlü beladan kurtarmaya uğraşırız. Eğer durum buysa, ölüm bize gelirken niçin sevinmeyelim?" Bilge kişi hayatı boyunca ölümü arar, bu yüzden de ölüm ona korkunç değildir."
"Soru:'Ne için yaşıyorum?' Cevap:'Sonsuz büyük mekanda, sonsuz zaman içinde, sonsuz küçük parçacıklar, sonsuz küçük bileşimler içinde değişirler ve sen eğer bu değişimlerin yasalarını kavrayamamışsan, yeryüzünde ne için yaşadığını da kavrayamazsın' "
"Hayat, genel orak ilerleme yoluyla gelişmektedir. Bu gelişmede en büyük pay fikir adamlarına aittir. ve fikir işinin erleri arasında en büyük etkiyi yaratanlar da sanatçılar ve şairlerdir."