Mustafa Balbay'ın Silivri Cezaevinde kaldığı dönemdeki yazdığı kitap "Silivri Toplama Kampı-Zulümhane"
Kitap biraz cezaevinde kaldım, dur şunu bir kitaplaştırayım tasasıyla yazılmış, gereksiz ayrıntılarla uzatılmış, ticarileştirilmiş gibi geldi bana.
Tabi cezaevi ortamı hiç de hafife alınmayacak bir ortam ama ne bileyim biraz sıktı beni bu anlatım.
Dünya Yazarlar Birliği PEN Türkiye Merkezi, Cumhuriyet Yayınları'ndan çıkan Zulümhane kitabını ayın kitabı seçmiş. Bilemiyorum. Edebi unsuru nedeniyle değil muhakkak kitabın adaletin sağlanması açısından verdiği mesajın ulaşması amaçlanmış olabilir.
Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
21 Şubat 2020 Cuma
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu - Stefan Zweig
Kitap "Sana, beni asla tanımamış olan sana." başlıklı bir mektup alan yazarın bilinmeyen bir kadın tarafından kendisine yazılan aşk mektubu şeklindedir.
2018 Ağustosunda Datça'da okuyup bitirdiğim bu kısa kitapta erkeklerin ağzından kadınlara yazılmasına alıştığımızın tersime bir kadının ağzından bir erkeğe yazılmış mükemmel satırlara, aşka ve sevgiye tanık oluyorsunuz.
Bence aşk en güzel yazarak anlatılıyor.
Kitap bir çırpıda okunup bitecek akıcılıkta.
Beğendiğim satırlar ise şöyle:
"İnsanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur."
"Çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytulardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz."
"İnsan ölümün gölgesinde yalan söylemez."
"Erkeğin gözünde bir kadının yüzü son derece değişkendir, çünkü yüzler çoğunlukla bazen bir arzunun, bazen çocuksuluğun, bazen yorgunluğun aynası olur ve aynada yansıyan bir görüntü gibi kolayca kaybolur; erkeğin gözünde bir kadının çehresini unutmak daha kolaydır, çünkü yaş almak ışık- gölge oyununa benzer, kıyafetler de bu çehreyi her seferinde farklı gösteren çerçevelerdir. Bunu yakınmadan kabul edenler, gerçekten bilenler işte onlardır."
15 Şubat 2020 Cumartesi
Baba ve Piç - Elif Şafak
Türk tarihinde her zaman tartışma konusu olmuş Ermeni meselesi her iki tarafında gözünden roman kurgusu içinde çok güzel anlatılmış Elif Şafak tarafından. Tabi bazılarının hoşuna gitmemiş de olabilir. Ermeni ve Türk ailelerin romanı. Tabi roman içinde bu aileler birbiri içine giriyor. Garip bir akrabalık bağı oluşuyor.
Özet yazarsam kitabın sürprizi kaçar, ana konu içinde hangi alt konulara değinildi dersem yine olmaz. En iyisi okuyun.
Romanın anlatısı güzel, kurgusu güzel, sonu güzel bağlanmış. Hatta sonlara doğru şoklar yaşayabilirsiniz. Ama ben çok şok olmamıştım çünkü daha önceki sayfalarda böyle bir durumun olabileceğini düşünmüştüm.
Kitabın güzel konusu yanında fazla tekrarlar beni sıktı. Gereksiz uzatmalar bazı sayfalarda konudan uzaklaştırdı. Hatta bir ara yarım sayfa yemek tarifi bile vardı.
Bir de galiba okunan yazar olmak için bazı kelimelerin romanda geçmesi gerekiyor. Yerli yersiz, gereksizce kullanılan "kesif" ve "yılankavi" kelimeleri artık komik gelmiyor mu?
Bir de Johnny Cash aşağı, Johhny Cash yukarı. Baydı.
Kitaptan aklımda kalan, altını çizdiğim cümleler ise şunlar:
"İnsan geçmişinden usul usul kopamaz her zaman,öyle peyderpey kendiliğinden düşen ölü bir tırnak gibi. İnsan geçmişinden bir anda pat diye kopar bazen; kesinkes yırtılır bir bağ, bir daha asla bağlanmamak üzere...
Bilirsin ki hatırlamamak tek seçeneğindir. Bilirsin ki hatırlamamak kendini inkâr demektir. Bedeli göze alırsın. Ancak böyle hayatta kalırsın..."
"Rüzgarı dilediğim gibi değiştiremem ama yelkenlerimi ayarlayabilirim daima varmak için istediğim limana."
"Bütün mutlu aileler birbirine benzerler, ama her mutsuz ailenin mutsuzluğu farklıdır."
"Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul'da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı."
"Kahverengilerden ve grilerden mürekkepti kalabalık. Kahverengilerin ve grilerin arasında, nasıl olduysa kumaşa karışmış eflatun bir iplik, uyumsuz mu uyumsuz bir tondu Zeliha. Ne var ki kalabalık, onun ahenksizliğini yutup kendi temposuna uyduracak kadar cevval ve yekparedeydi."
"Hiçbir şey insanları ortak bir düşman kadar hızla ve kuvvetle birbirine yakınlaştırmaz."
"Alıp da kullanamayacağın kadar karanlık, tutup da hesap soramayacağın kadar yıllanmış bir bilgi sadece ıstırap veriyordu insana."
"Kız çocukları annelerinin kendilerini doğurduğu yaşa gelince kadın sayılmalıydılar."
"Ama sevgili kardeşim sen de pekala biliyorsun ki geçmiş geçip gitmiş bir şey değildir. Geçmiş şimdiki zamanın içinde yaşar ve atalarımız çocuklarımızın içinde nefes alıp verirler."
"Varsenig Hala devam etti, ' Söyle bana kaç Türk Ermenice öğrenmiş. Hani var mı böyle Türkler? Hiç! Neden bizim annelerimiz onların dilini öğrenmiş de tersi olmamış? Kimin kime hükmettiği apaçık ortada değil mi?"
Özet yazarsam kitabın sürprizi kaçar, ana konu içinde hangi alt konulara değinildi dersem yine olmaz. En iyisi okuyun.
Romanın anlatısı güzel, kurgusu güzel, sonu güzel bağlanmış. Hatta sonlara doğru şoklar yaşayabilirsiniz. Ama ben çok şok olmamıştım çünkü daha önceki sayfalarda böyle bir durumun olabileceğini düşünmüştüm.
Kitabın güzel konusu yanında fazla tekrarlar beni sıktı. Gereksiz uzatmalar bazı sayfalarda konudan uzaklaştırdı. Hatta bir ara yarım sayfa yemek tarifi bile vardı.
Bir de galiba okunan yazar olmak için bazı kelimelerin romanda geçmesi gerekiyor. Yerli yersiz, gereksizce kullanılan "kesif" ve "yılankavi" kelimeleri artık komik gelmiyor mu?
Bir de Johnny Cash aşağı, Johhny Cash yukarı. Baydı.
Kitaptan aklımda kalan, altını çizdiğim cümleler ise şunlar:
"İnsan geçmişinden usul usul kopamaz her zaman,öyle peyderpey kendiliğinden düşen ölü bir tırnak gibi. İnsan geçmişinden bir anda pat diye kopar bazen; kesinkes yırtılır bir bağ, bir daha asla bağlanmamak üzere...
Bilirsin ki hatırlamamak tek seçeneğindir. Bilirsin ki hatırlamamak kendini inkâr demektir. Bedeli göze alırsın. Ancak böyle hayatta kalırsın..."
"Rüzgarı dilediğim gibi değiştiremem ama yelkenlerimi ayarlayabilirim daima varmak için istediğim limana."
"Bütün mutlu aileler birbirine benzerler, ama her mutsuz ailenin mutsuzluğu farklıdır."
"Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul'da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı."
"Kahverengilerden ve grilerden mürekkepti kalabalık. Kahverengilerin ve grilerin arasında, nasıl olduysa kumaşa karışmış eflatun bir iplik, uyumsuz mu uyumsuz bir tondu Zeliha. Ne var ki kalabalık, onun ahenksizliğini yutup kendi temposuna uyduracak kadar cevval ve yekparedeydi."
"Hiçbir şey insanları ortak bir düşman kadar hızla ve kuvvetle birbirine yakınlaştırmaz."
"Alıp da kullanamayacağın kadar karanlık, tutup da hesap soramayacağın kadar yıllanmış bir bilgi sadece ıstırap veriyordu insana."
"Kız çocukları annelerinin kendilerini doğurduğu yaşa gelince kadın sayılmalıydılar."
"Ama sevgili kardeşim sen de pekala biliyorsun ki geçmiş geçip gitmiş bir şey değildir. Geçmiş şimdiki zamanın içinde yaşar ve atalarımız çocuklarımızın içinde nefes alıp verirler."
"Varsenig Hala devam etti, ' Söyle bana kaç Türk Ermenice öğrenmiş. Hani var mı böyle Türkler? Hiç! Neden bizim annelerimiz onların dilini öğrenmiş de tersi olmamış? Kimin kime hükmettiği apaçık ortada değil mi?"
9 Şubat 2020 Pazar
Kıymetli Şeylerin Tanzimi - Sezen Ünlüönen
Okunması kolay, düz dille yazılmış, okuyucuyu sıkmayan bir roman, yok roman denilemez belki de bir anlatı.
Günümüz aile akraba ilişkileri anlatılmış. Karakterlerin isimleri altında anlatılan konuların olduğu kitaplar daha anlaşılır oluyor. O yüzden sevdim kitabı. Fazlaca karakter vardı. En akılda kalanı Gülendam.
Kitabın sayfaları arasındaki basit çizimlerde çok ilginçlik katmış.
"Gerçi çocuklar gerçekten kime emanet edilebilirdi? Her nesil, bir öncekinin yaraları, hüsranları ve yetersizlikleriyle malul, bir takım kırık dökük şeyleri devralıyor, çoğu zaman bunları biraz daha kırıp aşındırıp, bir sonrakine miras bırakıyordu."
"Mert'in sevgisi bir koza olup Gülendam'ı sarıp sarmalıyor, onu gün boyu aldığı darbelerden koruyordu."
"Tuttukları takım için 'hadi hisset bu hislerimi' diye şarkılar yazıp on binlerce kişinin önünde avaz avaz bağırabilen , karşı takımın taraftarıyla sevişmek istediğini şarkılı türkülü davullu zurnalı bir koro halinde kan ter içinde dile getiren adamlar maazallah kız kardeşlerine filan asla 'Seni seviyorum, benim için kıymetlisin' diyemezler."
"Kadın dediğin İstanbul gibi olmalı, fethi zor, fatihi tek."
cümlelerinin ise altını çizmişim.
Günümüz aile akraba ilişkileri anlatılmış. Karakterlerin isimleri altında anlatılan konuların olduğu kitaplar daha anlaşılır oluyor. O yüzden sevdim kitabı. Fazlaca karakter vardı. En akılda kalanı Gülendam.
Kitabın sayfaları arasındaki basit çizimlerde çok ilginçlik katmış.
"Gerçi çocuklar gerçekten kime emanet edilebilirdi? Her nesil, bir öncekinin yaraları, hüsranları ve yetersizlikleriyle malul, bir takım kırık dökük şeyleri devralıyor, çoğu zaman bunları biraz daha kırıp aşındırıp, bir sonrakine miras bırakıyordu."
"Mert'in sevgisi bir koza olup Gülendam'ı sarıp sarmalıyor, onu gün boyu aldığı darbelerden koruyordu."
"Tuttukları takım için 'hadi hisset bu hislerimi' diye şarkılar yazıp on binlerce kişinin önünde avaz avaz bağırabilen , karşı takımın taraftarıyla sevişmek istediğini şarkılı türkülü davullu zurnalı bir koro halinde kan ter içinde dile getiren adamlar maazallah kız kardeşlerine filan asla 'Seni seviyorum, benim için kıymetlisin' diyemezler."
"Kadın dediğin İstanbul gibi olmalı, fethi zor, fatihi tek."
cümlelerinin ise altını çizmişim.
Her Book'a Maydanoz - Metin Uca-Özlem Kumrular
Küçük Şeylerin Büyük Tarihi alt başlığıyla çıkan kitapta değişik konular hakkında ilginç bilgiler, bazılarında da bazı şeylerin tarihine değinilmiş. Okuduğunuzda ben bunu bilmiyordum ilginçmiş diyebileceğiniz bilgiler olduğu gibi sıkılacağınız bölümler de mevcut. Kısaca söylemek gerekirse, altını çizeceğiniz, ben bunu bir yerlerde kullanırım, arkadaşlarla bir araya geldiğimizde söylerim havam olur diyeceğiniz bilgiler mevcut.
İşte bazı başlıklar:
Boynuzlamak nerden geliyor, Harem bir okul muydu?, Gözyaşı diye saray olur mu? Çatal deyip geçme, Neden zeytin yeriz, Cozutmanın tarihçesi.
Altını çizdiğim çok satır var. Yazarsam kitabın sürprizi kaçar. Alın okuyun derim ben.
İşte bazı başlıklar:
Boynuzlamak nerden geliyor, Harem bir okul muydu?, Gözyaşı diye saray olur mu? Çatal deyip geçme, Neden zeytin yeriz, Cozutmanın tarihçesi.
Altını çizdiğim çok satır var. Yazarsam kitabın sürprizi kaçar. Alın okuyun derim ben.
8 Şubat 2020 Cumartesi
Bebek Kafası - Vedat Özdemiroğlu
Vedat Özdemiroğlu alfabetik sırayla seçtiği kelimeleri kendine özgü üslubuyla anlatmış. Tabi ki esprili bir şekilde sizi sıkmadan okutuyor. Uykusuz ve diğer mizah dergilerindeki yazılarından tanıdım Vedat Özdemiroğlu' nu. Ancak kitabı çok akıcı bulmadım. Yazı içeriklerindeki espriler de ne bileyim kırkda bir güldürdü mü diyeyim ne diyeyim bilemedim.
Yazardan yeni bir kelime öğrendim. Yalnızca kendisinin kullandığı bir kelime aslında. "Draw' dan" Anlamı da yalandan, kandırmacadan gibi bir şey sanırım. Esprilerine çok gülmedim ama yeni şeyler öğrendiğim satırları olmadı değil. Kelime şakaları güzel. Alttakiler mesela ben beğendim.
Altını çizdiğim esprilerden bazıları:
"Darwin' e inanmıyorum ama bi maymun var."
"Felsefe: Neden Eğitimi"
"Michael Jackson'un müslüman olması üzerine George Bush'un yorumu: 'Onun geri geri yürümesinden belliydi zaten' "
"Türkçe sözlü hafif ezan: Başka programınız yoksa buyrun namaza."
"Durumdan memnunum. Bekarlığa devam partisi vericem."
"Bir gün babam, Can ben aynı koltukta oturmamız, benim 'Üç kuşak yan yanayız' demem, babamın da 'Üç kuşak altı taşak' deyip gülmesi."
"En güzeli Davos' a yerleşmek. Daha da gelmez oraya."
Yazardan yeni bir kelime öğrendim. Yalnızca kendisinin kullandığı bir kelime aslında. "Draw' dan" Anlamı da yalandan, kandırmacadan gibi bir şey sanırım. Esprilerine çok gülmedim ama yeni şeyler öğrendiğim satırları olmadı değil. Kelime şakaları güzel. Alttakiler mesela ben beğendim.
Altını çizdiğim esprilerden bazıları:
"Darwin' e inanmıyorum ama bi maymun var."
"Felsefe: Neden Eğitimi"
"Michael Jackson'un müslüman olması üzerine George Bush'un yorumu: 'Onun geri geri yürümesinden belliydi zaten' "
"Türkçe sözlü hafif ezan: Başka programınız yoksa buyrun namaza."
"Durumdan memnunum. Bekarlığa devam partisi vericem."
"Bir gün babam, Can ben aynı koltukta oturmamız, benim 'Üç kuşak yan yanayız' demem, babamın da 'Üç kuşak altı taşak' deyip gülmesi."
"En güzeli Davos' a yerleşmek. Daha da gelmez oraya."
7 Şubat 2020 Cuma
Büyük Gözaltı - Çetin Altan
Çetin Altan'ın 1972' de yazmış olduğu ve 1973 Orhan Kemal Roman Ödüllü "Büyük Gözaltı" kitabı. Gözaltında sorgulanan bir kişinin sorgu sırasında ve hapishane odasında içsel dünyasında yaşadıkları, geçmişe gidişi, kendini ve içinde bulunduğu durumu sorgulaması. Gözaltında iken bir cinayetin üzerine yıkılmaya çalışılması ve bu süreçte karamsar bir havada sonunu beklemesi. Romanın yazıldığı yıllardaki siyasi ve toplumsal yaşam ile kahramanın çocukluk ve gençlik yıllarına dönüşü.
"Hayatında gözaltından kurtulduğun hiç oldu mu? Bir karanlık odada bile, dudak dudağa olduğun sırada bile, biri gözetlemiyor mu seni ve sen gözetlemiyor musun kendi kendini."
'' Nihayet sakladığım en büyük sırrı çözmüşlerdi. Ben aslında ipek böceğini kozasının içindeyken öldürmüştüm. Başka türlü kumaş dokunamıyordu ne yapayım''...
"Çocukluktan kalma bir korunma duygusu uyur gibi yapmak...Uyurken dövmezlerdi çocukken."
"Sert fırtınalarla, dev dalgaların içini oyuk oyuk ettiği haşin bir kaya gibiydi babaanne. Öpmesini öğrenmeden unutmuş, ağlamasını kimseye göstermeden bir ayıp kuyusuna atıp boğmuştu."
"Kaç kere sormuştum:
- Sen hiç ağlamaz mısın babaanne?
- Gözlerim kurumuş benim evladım..."
"Hayatında gözaltından kurtulduğun hiç oldu mu? Bir karanlık odada bile, dudak dudağa olduğun sırada bile, biri gözetlemiyor mu seni ve sen gözetlemiyor musun kendi kendini."
'' Nihayet sakladığım en büyük sırrı çözmüşlerdi. Ben aslında ipek böceğini kozasının içindeyken öldürmüştüm. Başka türlü kumaş dokunamıyordu ne yapayım''...
"Çocukluktan kalma bir korunma duygusu uyur gibi yapmak...Uyurken dövmezlerdi çocukken."
"Sert fırtınalarla, dev dalgaların içini oyuk oyuk ettiği haşin bir kaya gibiydi babaanne. Öpmesini öğrenmeden unutmuş, ağlamasını kimseye göstermeden bir ayıp kuyusuna atıp boğmuştu."
- Sen hiç ağlamaz mısın babaanne?
- Gözlerim kurumuş benim evladım..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)