Bu Blogda Ara

25 Şubat 2020 Salı

Harput'ta Bir Amerikalı - Cevat Fehmi Başkut

Harput’ta Bir Amerikalı, Cevat Fehmi Başkut'un yazdığı üç perdelik bir tiyatro eseri. Okuduğum kitap İnkılap Yayınlarının 1972 baskısı. İlk sayfasında, "Bu eser 1955-1956 mevsiminde İstanbul Şehir Tiyatrosunda ve Devlet Tiyatrosunda temsil edilmiştir." notu var.

Çocuk yaştayken babasıyla Harput'tan Amerika'ya göç eden ve zengin bir işadamı olan Abraham Moderus, kırk sene sonra geride bırakılan kardeşi Ahmet’i bulmak üzere İstanbul’a gelir. Moderus’un karşısına kardeşi olduğuna iddia eden üç kişi ve bir de kardeşinin karısıyla kızı olduklarını iddiai eden iki kadın çıkınca, gerçek kardeşinin kim olduğunu bulması gerekir. Bu iş için Harput'a giden Moderus ve diğerlerinin başından geçenler yazıldığı zamanın yani 1960' ların diliyle anlatılan bu kitap ilginç bir deneyim oldu benim için. Bazı kelimelerin, bağlaçların dönemin diline göre yazılışları ve şimdi kullanılmayan kelimeleri okumak değişik. 
Tiyatroyu tabi ki seyretmek daha zevkli ama Cevat Fehmi Başkut'un zamanına özgü kullandığı dil eseri benim için çok daha güzel hale getirmiş.

23 Şubat 2020 Pazar

Bakışınla Aydınlanır Dünya - Susanna Tamaro

Yüreğinin Götürdüğü Yere Git, Anima Mundi, Luisito gibi romanlarıyla tanıdığımız Susanna Tamaro, bu kez bir anlatı ile karşımızda. Yazar, çocukluk arkadaşı, on altı yaşında geçirdiği trafik kazası nedeniyle engelli olan ve 2017'de elli yaşında kanser yüzünden hayatını yitiren şair Pierluigi Cappello' ya ölümünün ardından yazdığı arkadaşlıklarını gözden geçirdiği, yaşanılan güzellikleri yadettiği anlatılarını derlemiş. Yer yer felsefi görüşlerle süslenmiş güzel bir eser ortaya çıkmış. Bir bakıma kendini anlatıyor yazar. Yazarın çocukluğunda yaşadığı üzüntüleri, okulda geçirdiği kötü zamanları ve çocukluk travmalarını bu anlatının içinde görebiliyoruz.
Daha önceki kitaplarını okuyanlar ve Susanna Tamarro'nun  tarzını bilenler için değişik bir deneyim olabilir.

Kitaptan alıntılara gelince:

"Her şey ışık sayesinde yaşar ama karanlıktan doğar "


"Söz karanlıkla beslenir."


"Sanırım akıl hastanelerine kapatılmış insanların büyük bölümü, var oldukları sürece sevgi ihtiyaçlarından yara almış kişilerdi."

"Arkadaşlıklar yeşertilir, ilişkiler tüketilir. Şeylerisoylu, önemli kılan onları yeşertmektir. Taş ekip yetiştirmek mümkün değildir. Bitkiler, ilişkiler yetiştirilir çünkü yetiştirmek eylemi, içinde tek bir düşünce barındırır. Gelişim düşüncesi."

"Hayat bizi istediği yere, arzu etmediğimiz, bilmediğimiz, varlığından haberimiz bile olmayan yerlere götüren coşkun bir attır."

"Dünyanın hiçbir yerinde doğru olan ve olmayanın niteliğini ya da ağırlığını ölçebilecek bir terazi, kantar ya da cetvel yoktur; hayatın adaleti sorgulanamaz. Ya da vardır ama bozuk bir terazidir çünkü dünya kurulalı beri kader adil olanlara saldırmıştır ve zalimleri mutlu etmiştir."

"Ölüm cezası yaşayarak çekilir yazmıştı sevgili şairimiz Ungaretti ve varoluşumuzun derin anlamı gerçekten de onun sözlerinde gizli."

21 Şubat 2020 Cuma

Bir Gazetecinin Yolculuk Notları - Jules Verne

Gazeteci Cladius Bombarnac, Hazar Denizi kıyısından Çin İmparatorluğu' nun başkentine giden Asya postası trenine binerek yol boyunca görüp yaşadıklarını haber yapmakla görevlendirilir. Trende Avrupalılar ve Asyalılardan oluşan sıradan bir topluluk yolculuk ediyor gibi görünmektedir. Oysa büyük bir sırrı taşıyan trendeki yolcular da göründükleri gibi değildir.

Jules Verne' i daha önce başka kitaplardan tanıyanlar için değişik bir yorum, değişik bir konu. Bilim kurgunun dışında bir roman.

Sıkılmadan okudum. Konu basit gibi gelse de sayfalar ilerledikçe merakınız da artıyor. Döneme ait betimlemeler, anlatımlar çok güzel. Kitabın 1800' lerin sonunda yazıldığı düşünüldüğünde bu daha da ilginç bir hal alıyor. Mükemmel çevirisi ile çevirmen Ferid Namık Hansoy'u da unutmamak gerek. 

İşte alıntılar:


"Bir insanın at üstünde olduğu zamanki düşünceleri, yaya giderken aklına gelen fikirlerden farklıdır."


"Dünyanın beş kıtasında düşünceleri belirtmeye yarayan binlerce kelimeyi ve kuralı bilmesini bir gazete yazarından istemek haksızlık olur."


"Uzunluk ölçüsü olan bir "verst"in bir kilometre altmış yedi metre olduğunu, Güney Kafkasya'daki hükümetlerin göçebe halkının, on beş bin nüfuslu Kalmuklardan, asılları Müslüman olan sekiz bin nüfuslu Kırgızlardan, on bir bin nüfuslu Kundrof Tatarlarından, on iki bin nüfuslu Sartof Tatarlarından, sekiz bin beş yüz nüfuslu Nogaislerden ve dört bine yakın nüfuslu Türkmenlerden oluştuğunu bilmelisiniz."


"Ruslar, 1870 yılında, Nijni-Novgorod fuarı ile rekabet edebilen bir fuarı Taşkent'te kurmaya her ne kadar boşu boşuna kalkışmışlarsa da, bu girişim, yirmi yıl sonra, herhalde başarıya ulaşmış olacaktır."

Silivri Toplama Kampı Zulümhane - Mustafa Balbay

Mustafa Balbay'ın Silivri Cezaevinde kaldığı dönemdeki yazdığı kitap "Silivri Toplama Kampı-Zulümhane"
Kitap biraz cezaevinde kaldım, dur şunu bir kitaplaştırayım tasasıyla yazılmış, gereksiz ayrıntılarla uzatılmış, ticarileştirilmiş gibi geldi bana. 
Tabi cezaevi ortamı hiç de hafife alınmayacak bir ortam ama ne bileyim biraz sıktı beni bu anlatım.

Dünya Yazarlar Birliği PEN Türkiye Merkezi, Cumhuriyet Yayınları'ndan çıkan Zulümhane kitabını ayın kitabı seçmiş. Bilemiyorum.  Edebi unsuru nedeniyle değil muhakkak kitabın adaletin sağlanması açısından verdiği mesajın ulaşması amaçlanmış olabilir.

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu - Stefan Zweig


Kitap "Sana, beni asla tanımamış olan sana." başlıklı bir mektup alan yazarın bilinmeyen bir kadın tarafından kendisine yazılan aşk mektubu şeklindedir. 
2018 Ağustosunda Datça'da okuyup bitirdiğim bu kısa kitapta erkeklerin ağzından kadınlara yazılmasına alıştığımızın tersime bir kadının ağzından bir erkeğe yazılmış mükemmel satırlara, aşka ve sevgiye tanık oluyorsunuz.

Bence aşk en güzel yazarak anlatılıyor.

Kitap bir çırpıda okunup bitecek akıcılıkta. 

Beğendiğim satırlar ise şöyle:

"İnsanların arasında yalnız olmaktan daha korkunç bir şey yoktur."


"Çünkü yeryüzünde hiçbir şey kuytulardaki bir çocuğun fark edilmeyen sevgisiyle karşılaştırılamaz."


"İnsan ölümün gölgesinde yalan söylemez."

"Erkeğin gözünde bir kadının yüzü son derece değişkendir, çünkü yüzler çoğunlukla bazen bir arzunun, bazen çocuksuluğun, bazen yorgunluğun aynası olur ve aynada yansıyan bir görüntü gibi kolayca kaybolur; erkeğin gözünde bir kadının çehresini unutmak daha kolaydır, çünkü yaş almak ışık- gölge oyununa benzer, kıyafetler de bu çehreyi her seferinde farklı gösteren çerçevelerdir. Bunu yakınmadan kabul edenler, gerçekten bilenler işte onlardır."

15 Şubat 2020 Cumartesi

Baba ve Piç - Elif Şafak

Türk tarihinde her zaman tartışma konusu olmuş Ermeni meselesi her iki tarafında gözünden roman kurgusu içinde çok güzel anlatılmış Elif Şafak tarafından. Tabi bazılarının hoşuna gitmemiş de olabilir. Ermeni ve Türk ailelerin romanı. Tabi roman içinde bu aileler birbiri içine giriyor. Garip bir akrabalık bağı oluşuyor. 
Özet yazarsam kitabın sürprizi kaçar, ana konu içinde hangi alt konulara değinildi dersem yine olmaz. En iyisi okuyun.
Romanın anlatısı güzel, kurgusu güzel, sonu güzel bağlanmış. Hatta sonlara doğru şoklar yaşayabilirsiniz. Ama ben çok şok olmamıştım çünkü daha önceki sayfalarda böyle bir durumun olabileceğini düşünmüştüm.
Kitabın güzel konusu yanında fazla tekrarlar beni sıktı. Gereksiz uzatmalar bazı sayfalarda konudan uzaklaştırdı. Hatta bir ara yarım sayfa yemek tarifi bile vardı.
Bir de galiba okunan yazar olmak için bazı kelimelerin romanda geçmesi gerekiyor. Yerli yersiz, gereksizce kullanılan "kesif" ve "yılankavi" kelimeleri artık komik gelmiyor mu?
Bir de Johnny Cash aşağı, Johhny Cash yukarı. Baydı.

Kitaptan aklımda kalan, altını çizdiğim cümleler ise şunlar:

"İnsan geçmişinden usul usul kopamaz her zaman,öyle peyderpey kendiliğinden düşen ölü bir tırnak gibi. İnsan geçmişinden bir anda pat diye kopar bazen; kesinkes yırtılır bir bağ, bir daha asla bağlanmamak üzere... 
Bilirsin ki hatırlamamak tek seçeneğindir. Bilirsin ki hatırlamamak kendini inkâr demektir. Bedeli göze alırsın. Ancak böyle hayatta kalırsın..."


"Rüzgarı dilediğim gibi değiştiremem ama yelkenlerimi ayarlayabilirim daima varmak için istediğim limana."


"Bütün mutlu aileler birbirine benzerler, ama her mutsuz ailenin mutsuzluğu farklıdır."

"Babasız bir çocuk neticede bir piçti ve İstanbul'da bir piç, sallanan bir diş gibi her an düşmeye hazırdı."

"Kahverengilerden ve grilerden mürekkepti kalabalık. Kahverengilerin ve grilerin arasında, nasıl olduysa kumaşa karışmış eflatun bir iplik,  uyumsuz mu uyumsuz bir tondu Zeliha. Ne var ki kalabalık, onun ahenksizliğini yutup kendi temposuna uyduracak kadar cevval ve yekparedeydi."

"Hiçbir şey insanları ortak bir düşman kadar hızla ve kuvvetle birbirine yakınlaştırmaz."

"Alıp da kullanamayacağın kadar karanlık, tutup da hesap soramayacağın kadar yıllanmış bir bilgi sadece ıstırap veriyordu insana."

"Kız çocukları annelerinin kendilerini doğurduğu yaşa gelince kadın sayılmalıydılar."

"Ama sevgili kardeşim sen de pekala biliyorsun ki geçmiş geçip gitmiş bir şey değildir. Geçmiş şimdiki zamanın içinde yaşar ve atalarımız çocuklarımızın içinde nefes alıp verirler."

"Varsenig Hala devam etti, ' Söyle bana kaç Türk Ermenice öğrenmiş. Hani var mı böyle Türkler? Hiç! Neden bizim annelerimiz onların dilini öğrenmiş de tersi olmamış? Kimin kime hükmettiği apaçık ortada değil mi?" 

9 Şubat 2020 Pazar

Kıymetli Şeylerin Tanzimi - Sezen Ünlüönen

Okunması kolay, düz dille yazılmış, okuyucuyu sıkmayan bir roman, yok roman denilemez belki de bir anlatı.
Günümüz aile akraba ilişkileri anlatılmış. Karakterlerin isimleri altında anlatılan konuların olduğu kitaplar daha anlaşılır oluyor. O yüzden sevdim kitabı. Fazlaca karakter vardı. En akılda kalanı Gülendam.

Kitabın sayfaları arasındaki basit çizimlerde çok ilginçlik katmış.

"Gerçi çocuklar gerçekten kime emanet edilebilirdi? Her nesil, bir öncekinin yaraları, hüsranları ve yetersizlikleriyle malul, bir takım kırık dökük şeyleri devralıyor, çoğu zaman bunları biraz daha kırıp aşındırıp, bir sonrakine miras bırakıyordu."

"Mert'in sevgisi bir koza olup Gülendam'ı  sarıp sarmalıyor, onu gün boyu aldığı darbelerden koruyordu."

"Tuttukları takım için 'hadi hisset bu hislerimi' diye şarkılar yazıp on binlerce kişinin önünde avaz avaz bağırabilen , karşı takımın taraftarıyla sevişmek istediğini şarkılı türkülü davullu zurnalı bir koro halinde kan ter içinde dile getiren adamlar maazallah kız kardeşlerine filan asla 'Seni seviyorum, benim için kıymetlisin' diyemezler."

"Kadın dediğin İstanbul gibi olmalı, fethi zor, fatihi tek."

cümlelerinin ise altını çizmişim.