![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHrxgv_CpiO9l7DN81D7iuRJW30CLk9hfzblQE8SkYk8lLsBWbZ-X61ltDPFuOKuMpLG9RcsmMQI0Jue7r1eNBiTIev3WKu_m0yiW7nShVD2Nzkw3b8u9oa4QIS_E1tndvOUP-f9XvJTE/s400/gitme-zamani.jpg)
Romanda; işadamı Selim'in son ana kadar aşkla dolu ancak heyecanını kaybetmesine rağmen devam eden mutsuz bir evliliği, Selim'in karısı Burcu'nun başka bir adamla tam da aldatma sayılmayan bir duygusal yakınlaşması, Selim'in bunu öğrenmesi üzerine başka kadınlarda (Zümrüt, Bengü) mutluluğu araması ve bulması, bu arada selim'in devamlı yakınında olan evli bir kadının (Aslı) Selim'e olan platonik aşkı anlatılırken bu üçgende gelişen olaylar felsefenin kenarından teğet geçen anlatımla bizlere sunuluyor. Yazar belki de "Bakın benim felsefe bilgim var" diyor ama romanla felsefi anlatımı tam kaynaştırabildiğini söyleyemem. Kitabın içinde sırayla bir bölüm roman bir bölün felsefi anlatımla geçiyor. Açıkçası sıkmıyor. Belki geçen yıl okusaydım sıkılabilirdim ancak bu yıl ben de bir felsefe öğrencisiyim. Bu bölümleri ilgiyle okudum. Ayrıca romanda adı anılan ve dinlenen bütün şarkıları bulup dinledim.Hem de anında.Çok da güzel oldu. Anlatılan olayda geçen ve romandaki kahramanla birlikte okurken dinlenen şarkı ile sanki romanın içine girdim. Romanın içine girdiğim bir bölüm daha var ki, Selim'in Zümrüt'le sevişme sahnesi. Bu kadar mı güzel anlatılır. Sanki Zümrüt'le ben seviştim.
Kitapta çok altını çizdiğim bölüm var. İşte bunlardan bazıları;
-"Dile getirilemeyen, yaşanılmayan aşklar, yaşananlardan daha fazla yorar...Yarım kalmış aşklar kadar acı verir hiç başlamamış olanlar.Hele ki yanı başındaysa, gözünün önünden geçip gidiyorsa...Yıllar geçse de üzerinden, yaşanılmamış olan sende yaşanılmaya devam eder.zihninde sorularla, her anındaki "keşke"lerinle ve damarlarını titreten yüreğindeki ateşle.
-"...Hatta belki de aşka aşık olmaktı en güzeli.Çevresindeki onlarca insan, birlikte olduğu insanların gözlerinin içinde bulduğu aşkı değil, aslında karşılaşma ihtimali mümkün olmayan aşkı bekliyor, tarif ediyor, düşlüyordu. Hayatında olan insanın üzerine, sahip olmak istediği aşkın elbisesini giydiriyordu. Bu elbisenin ona uygun olup olmadığıyla ilgilenmiyordu bile."
-"Mademki bitişi kesin olan bir hayat var elimde ve bu gerçeği anlamlandırmak imkansız, o halde sonrasına inanmak da elimdeki süreyi katlanır kılabilir."
-"'Yaşamın anlamı nedir?' sorusu, ölümün gerçekliğine bir yanıt aramaktan başka bir şey değil. İnsan ölümlü olduğunun farkındalığına sahip tek varlık. En azından yaşamın beden için yaşamın bir yok oluş yolculuğu olduğu gerçeği, ölümden kaynaklı yaşama başkaldırıyı, en büyük çatışmanın huzursuzluğunu getiriyor. Tam da bu yüzden ölümle barışamayan, yaşamla barışamıyor.İşte egonun faaliyet alanı da burada başlıyor."
-"Çocukken camiye, sinagoga ve kiliseye gitmişliği vardı. O yaşlarda neden insanların farklı binalarda tanrıyı aradıklarını anlamlandıramıyordu."
-"Ezberler, kalıplar ve büyük sözler, yaşamın dinamiğinde anlamsızdırlar. Çünkü her anın, her durumun ve o durumu meydana getiren bütün unsurların, farklı bir dinamiği vardır."
-"Son nefese ertelenen her şeyin, hiç olmadığı kadar ağır bir yük oluşturacağını hissetmeye başlamıştı nihayet. Yaşadıklarımızdan çok yaşamadıklarımızın yorduğu bu hayatta, hiçbir yaşanan, yapılan, 'Acaba yaşasaydım, yapsaydım nasıl olurdu*' sorusu kadar ağır değil"
-"İnsan bedene aşık olmazdı. Bedene hissedilen şey 'aşk' olmazdı."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder