Bu Blogda Ara

17 Kasım 2018 Cumartesi

Kahvehane Hikayeleri İstanbul 1898 - Allan Ramsay, Cyrus Adler


İsminden hareketle, kahvehane "kahve evi" anlamına gelmektedir, ancak ilk ortaya çıktığı tarihten itibaren sosyal ilişkileri şekillendiren ve toplumun geçirdiği toplumsal dönüşümleri yansıtan bir kamusal mekan olagelmiştir.

Kahvehane tipi mekanların ilk örnekleri XVI. yüzyılın başlarında Mekke, Kahire ve Şam'da ortaya çıkmış, yüzyılın ortalarında ise İstanbul'a gelmiştir. Tarihçi Peçevi'ye göre, ilk kahvehaneleri Halepli Hakem adında bir tüccar ile Şamlı Şems adında bir efendi, İstanbul Tahtakale'de 1554 tarihinde açtılar. Kahve satılan/tüketilen bir yer olarak kurulan kahve hane kısa zaman içerisinde bir tüketim mekanından ziyade gündelik hayatın tecrübe edildiği bir mekan haline geldi.

Ancak Osmanlı geleneksel toplum kültürünü şekillendiren saray, medrese ve cami dışında, "sivil" bir anlayışla ortaya çıkan kahvehane, XVI. ve XVII. yüzyılların İstanbul'unda, pek sık rastlanmayan bir tepkiyle karşılaştı. "Miskinlerin buluşma mekanı ve fitne yuvası olarak görülen kahvehane, başta iktidar olmak üzere toplumun çeşitli kesimlerinin tepkisini çekti. 1567 yılında başta Suriçi olmak üzere İstanbul'daki bütün kahvehaneler kapatıldı.

Ancak kahvehanelerin sayısı günden güne artmaya devam etti. XVI. yüzyılın sonunda altı yüze, XIX. yüzyılın başlarında ise 2500' lere kadar çıktı.  Hem sayı hem de itibar olarak önemi artan kahvehaneler zaman içerisinde mevcut kültürel ve toplumsal hayata dahil olmayı başardı. Kültürün üretildiği ve tüketildiği bir mekan haline geldi. Birçok değişikliğe uğrayarak varlığını  devam ettirdi. Her ne kadar sadece erkek sosyalliğini barındırsa da Osmanlı şehrindeki kamusal yaşamın önemli bir kısmını oluşturdu. 

 Osmanlı toplumunun nabzı kahvehanelerde atardı" demek yanlış olmaz. Buralarda sohbet mahalle dedikodusuyla sınırlı kalmaz, 'devlet katına kadar' yükselirdi. Meddahlar, hikâye anlatıcılar, saz âşıkları ve şairler kahvehanelerin vazgeçilmez çehreleri arasındaydılar. Sokağa taşan mahalle kahvelerinde nargile de sohbetin ayrılmaz bir parçasıydı.Amerikalı dilbilimci ve teolog Cyrus Adler uzun yıllar İstanbul'da yaşamış arkadaşı Ramsay'den şöhretini duyduğu "kahvehane hikâyelerini" derlemek üzere İstanbul'a gelir. İki dost aylarca İstanbul kahvehanelerini dolaşıp oralarda anlatılan sohbetlere kulak vererek hikâyeleri derler ve İngilizceye çevirirler. İlk defa 1898'de New York'ta yayımlanan kitap daha sonra Londra'da da yayımlanır ama ardından unutulur gider...

Kahvehane Hikâyeleri: 19. yüzyıl İstanbul yaşamı, kültürü ve düşünme tarzları üzerine sosyolojik bir belge olmasının yanı sıra, birbirinden ilginç 28 hikayeyi keyifle okuyacağınız bir kitap olma özelliğini de taşımaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder