Edebiyatın içkisever tayfası hakkında küçük küçük anektotlar paylaşmış Refik Durbaş. Bunların arasında Neyzen Teyfik, Asaf Halet Çelebi, Oktay Akbal, İlhami Bekir, Şair Eşref, Ahmet Rasim, Yahya Kemal gibi edebiyatçılar şiirleri ve içki masası anılarla Durbaş'ın kitabında anılanlardan.
Okuması zevkli, hoş, eğlendirici bir kitap olmuş.
Kitapta altmışların Beyoğlusu, o zamanların adabı, mekanları da çok güzel anlatılıyor. O zamanı yaşayanları tekrar o zamanlara götürebilir.
İşte onlardan birkaç alıntı:
"Genç yaşta ölen Alman yazar Wolfgang Borchert 'Sesler Havada, Gecede' adlı hikayesinde sisler altında bir kenti anlatırken kahramanlarından birini şöyle konuşturur: 'Bütün kalpler dolu çünkü. Ağzına kadar dolu. Oysa yalnızca kalplerde kalabilir ölüler.' "
"Şarap deyince çoğumuzun aklına Neyzen Teyfik gelir.
Rakı söz konusu olduğu zaman da Ahmet Rasim."
"Parasız bir döneminde şair-ressam Arif Dino Emin Efendi'nin dönerine bakıp şu şiirini yazacak ve şiir 1940 yılının Mart ayında 'Sokak' dergisinin birinci sayısında yayınlanacaktır.
'Döner kebap dönmez olsun.'
Bir gün de Arif Dino Süleymaniye civarındaki evine giderken karanlıkta yolunu şaşırır ve yolu mezarlığa düşer. Üstat hemen şu şiiri döktürecektir:
'Taştan mantar tarlası
Çok yaşasın ölüler' "
"Ve Cumhuriyet Gazetesinin kültür sayfasında yazmaya başladım. Aybaşı oldu, vezneye çağırdılar. Aydın Emeç, üç bin lira mı ne, bir para yazmış...Yani dört yazının parası... Uzun etmeyeyim bir büyük şişe Yeni Rakı olarak düşünüyor bir yazının parasını ve telif hakkını böyle ödüyordu Aydın Emeç."
"Zincirlikuyu' da bedeni toprağa kavuşan Hüseyin Haydar, 'İstemem toprağa gömüldüğümü, Yakın beni ve savurun külümü, Baharda badem ağaçlarının üstüne, Ben yine döneceğim yeryüzüne.' dörtlüğünü okuyarak bir demet badem çiçeğini yüreğinin üzerine bırakıyordu."
"Yakasındaki kırmızı gülün rengi dudaklarına yansırdı. Dudaklarının kırmızısı yanağının gamzesine. Göğsünün sığınağına aldığı akordeonu ile Çiçek Pasajı'nın variller üzerine kurulmuş masaları arasında dolaşır, uyaruına getirdiğinde bir sandalye çeker altına, Pasaj'ın gökyüzüne açık tavanını akordeonunun nağmeleriyle süslerdi. Beyoğlu cihetinin Madam Anahit'i o... Anayurdu Beyoğlu'ydu. Çalışma mekanı Çiçek Pasajı..."
Neyzen Teyfik'le ilgili:
"Umumi Harp' e kadar 1868 okka rakı içtim; bütün gazeteler de yazdı ya...Ondan sonrasını hesap etmedim. Bir mandalina, bir dilim portakalla bir okka rakı içtiğim çok olmuştur. Aylarca değil yemek, bir lokma ekmek bile ağzıma koymadım. Ben mideme rakı doldurmakla sarhoş olmayı sevmem. Gözüm doymalı, gözüm sarhoş olmalı, gözüm.!"
" 'Ben sofraya konan her şeyi yemek zorunda değilim' der Yahya Kemal. 'bazıları da benim göz mezemdir.' "
"Adamın birine bir yerde çayla konyak ikram etmişler, pek beğenmiş. Karısına tarif etmiş, 'hanım buna punç derler ne zaman istersem bana yaparsın.' demiş. Günün birinde istemiş. Bakmış, karısının getirdiği nesnenin rengi bir tuhaf. Bir yudum almış, içilecek gibi değil...'Hanım' demiş 'Bu ne biçim punç?' Karısı, 'Bey' demiş, 'Evde çay yoktu, kahve yaptım, konyak yoktu, rakı koydum.'"
"Sait Faik, Mina Urgan'a kıskançlık denen duyguyu hiç anlamadığından söz etmektedir: 'Senin aşık olduğun kadına o da tutulduğu için, bir erkeğe nasıl düşman kesilirsin, nasıl kıskançlığa kapılırsın? der ve arkasını getirir. 'Seninle aynı duyguları paylaşan adam, sana en yakın insandır, senin can kardeşindir.' Mina Urgan çok duygulanmıştır, neredeyse ağlamak üzeredir. Derken Sait Faik, birden sözünü keserek ayağa fırlar ve bağırmaya başlar: 'Ulan pezevenk! Benim karıma neden bakıyorsun?' "
"Asaf Halet Çelebi, kimi meyhanelerde şiirlerini masaya çıkarak okumayı sever."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder