Bu Blogda Ara

Alberto Manguel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alberto Manguel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2020 Pazartesi

Okuma Günlüğü - Alberto Manguel

Yazar, editör, çevirmen Alberto Manguel'in hayatında yer etmiş,
sevdiği edebiyat kitaplarını yorumladığı, günlükle karışık anlatımı olan, her ay ayrı bir kitabı anlattığı eseri Okuma Günlüğü. Kitap yorumlarını okurken, hiç bu açıdan bakmamıştım diyebileceğiniz gibi, kendinizi bir gezi yazısının içinde de bulabileceksiniz. Ayrıca okumadığınız başka kitapları da referans alabileceksiniz yazılarda.
Yazarın seçtiği ve incelemeye konu on iki kitaptan oluşan listede ise şunlar var: Morel'in Buluşu (Adolfo Bioy Caceres), Doktor Moreau'nun Adası (H.G.Wells), Kim (Rudyard Kipling), Mezar Ötesinden Hatıralar (Chateaubriand), Dörtlerin Simgesi (A.C.Doyle), Gönül Yakınlıkları (Goethe), Söğütlükte Rüzgar (Kenneth Grahame), Don Quijote (Cervantes), Tatar Çölü (Dino Buzzati), Yastıkname (Sci Şonagon), Yüzeye Çıkış (Margaret Atwood), Bras Cubas'ın Ölüm Sonrası Hatıraları (Maria Machado de Assis)
İncelemesi yapılan kitapları okumuşsanız daha zevkli oluyor yorumları okuması, eğer okumamışsanız da okuma isteği duyuyorsunuz.
Güzel alıntılarım ve referans alınabilecek kaynaklarım oldu kitaptan, işte onlardan bazıları:

"Eğer okuyabilecek zamanı da satın alabilseydi, kitap satın almak insan için iyi şey olurdu; fakat insanlar genellikle kitap satın almayı o kitapların içindeki şeyleri elde etmekle karıştırırlar. Bir insanın okuduğu her şeyi muhafaza etmesini istemek, yediği her şeyi midesinde muhafaza etmeyi istemekten farksızdır. Yediği şey onu bedenen, okuduğu şey de zihnen beslemiştir ve o bunlarla ne ise o olmuştur. nasıl ki beden kendisiyle türdeş olanı hazmederse, bir insan da kendisini ilgilendiren, dikkatini çeken şeyi muhafaza edecektir; bir başka deyişle onun düşünce sistemiyle örtüşen  yahut amaçlarına denk gelen şeyi bünyesinde alıkoyacaktır."

"Kitaplığımın kapısına, Rabelais'nin Theleme Manastırı'ndaki düsturunun değişik bir şeklini yazmıştım. "LYS CE QUE VOUDRA" (Canın ne istiyorsa onu oku.)

"Faciadan (11 Eylül'den bahsediliyor) birkaç gün sonra, o sabah, Dünya Ticaret Merkezi'ne yakın bir kitapçı dükkanının içinde kapana sıkışmış birinden söz edildiğini işittim. Havaya yayılmış tozların yere inmesini beklemekten başka yapacak bir şey olmadığı için, siren sesleri ve çığlıklar arasında, kitapları karıştırarak beklemiş durmuş. Chateaubriand, Fransız Devrimi'nin kaosu içinde, Paris'e henüz gelmiş bir Breton şairin, Versailles turuna çıkmak istediğini anlatıyor. 'İnsanlar vardır,' diyor Chateaubriand, 'imparatorluklar çökerken çeşmeleri ve bahçeleri ziyaret ederler.' "

"İngiliz hasta, Hana'ya 'Onu ağır ağır oku,' der. 'Kipling'i ağır ağır okuman gerekir. Doğal durakları bulmak istiyorsan virgüllerin konduğu yerlere dikkat et. O, tüy kalem ve mürekkep kullanan bir yazardır. Sık sık başını sayfadan kaldırır, uzun uzun çevresine bakardı."

"Gönülsüz bitirdim Dr Moreau'nun Adası'nı. O şahane dehşetinden hiç bir şey yitirmemiş olmasına karşın, ben yaşlandıkça yazınsal anıştırmalarla tıkabasa dolu, çok daha zor ve karmaşık bir kitaba dönüşmüş gibi geliyor bana. Blake'in Nobodaddy'sini anımsatan kaçık bilim adamı ve aksine, Kafka'nın değişime uğramış Gregor'unun varoluş sıkıntısını yankılayan hayvansı yaratıklar; bir zamanlar Prospero'nunki gibi uzakta görünen, şimdi Moreau'yu baş emperyalist olarak gören sömürgecilik sonrası kaşiflerin haritasını çizdiği ada; bütün bunlar, şimdi benim öyküyü okumamın, öykünün itaatle kabul ettiği ve anında dışına taştığı bir bölümüdür."

"Weels, Otobiyografi Denemesi' nin birinci cildinde, yedi yaşındayken, Chambers Journal'ın eski bir sayısında, bir tekerlek üzerinde parçalara ayrılan bir adam hakkında bir şeyler okuduğunu anımsar. O gece korkunç bir düş görür; tanrı, bir işkence aletini döndürmektedir. Tanrı, diye düşünür çocuk, dünyada her şeyden sorumlu olduğuna göre, dünyadaki bütün kötülüklerden de sorumlu olması gerekir. ertesi sabah, Wells, Kadri Mutlak'a artık inanmayacağı kararına varır. Mareau karakterini ona belki de bir karabasan vermişti; karşılığında Moreau da bana sağlıklı bir doktor korkusu ve yetke figürlerine karşı genel bir güvensizlik verdi.
    Borges, Tanrı'ya inanıp inanmadığı sorulduğunda şu yanıtı verir: 'Tanrı sözcüğü zamanın dışında bir varlık anlamına geliyorsa, ona inandığımı söyleyemem. ama içimizde, adaletin yanında bir şey anlamına geliyorsa, o zaman evet, bütün suçlara karşın, dünyanın ahlaki bir anlamı olduğuna inanıyorum.' "

"Bu sabah, kitaplığın raflarındaki kitaplarıma baktım ve onların benim varlığımdan hiç haberi olmadığını düşündüm. Ben onları açıp da sayfalarını çevirdiğimde yaşama dönüyorlar, ama yine de kendilerinin okuru olduğumu bilmiyorlar."

"Romanda en sevdiğim bölümü seçecek olsaydım, sanırım, Don Quijote ile Sancho'nun kendilerini büyücü Mambruno'ya havadan götürecek olan tahta ata, gözleri bağlı olarak, hileyle bindirildikleri 'Clavileno' bölümü olurdu bu. Sancho, gerçekten uçuyorlarda, yeryüzündekilerin seslerini nasıl hala açıklıkla duyabildiklerini sorar. Don Quijote, bu soruyu, büyünün akıl sır almaz bir başka garabeti diye niteleyerek geçiştirir. O zaman Sancho, en azından nerede olduklarını görmek için göz bağlarının altından gizlice bakmayı önerir. Bunun üzerine Don Quijote, sabuklamasının ne kadar çapraşık olduğunu gösterir, gözbağını çıkarmasını yasaklar Sancho'ya.
İnanç, aklın kanatlarına konu yapılmamalıdır. İnanç akılla savaşmaz; kendisi için boş bir yer yaratarak varlığını gösterir. Gizemcilerin inancına göre Tanrı işte bu boşluğun içine girer."

"1809 tarihli Philosophie der Kunst'ta (Sanat felsefesi) Schelling'in parlak bir gözlemi var: 'Don Quijote'deki ana düşünce, bir ülkünün, bütün kitaba çeşitli şekillerde egemen olan gerçekliğe karşı savaşımıdır. Önce, şövalye ve onun ideali yenilmiş gibi görünür, fakat bir dış görünümden başka bir şey değildir bu, çünkü roman ilerledikçe açık bir hale gelşen şey, bu idealin mutlak zaferidir."

" 'Nostalji' sözcüğü 22 Haziran 1688'de Johannes Hofer adlı Alsaceli bir tıp öğrencisi tarafından bulunmuş; dağlarından uzak kalan İsviçreli askerlerin hastalığını tanımlamak için, Dissertatio medica de nostalgia başlıklı tıp tezinde, nostos (dönmek) sözcüğünü algos (acı) sözcüğü ile birleştirmiş."

"Överken ender olarak cömert davranan Nietzche, Goethe'yi milliyetlerin ve milli edebiyatların üzerindeki tek isim olarak görürdü. Human, All Too Human (İnsanca, Pek İnsanca) adlı yapıtında, 'Goethe, yalnızca iyi ve büyük bir insan değildir, içinde bir uygarlık taşır o.' diye yazmıştı. Eğer böyle ise, o zaman, yaşamının son yıllarında yazmış olduğu Gönül Yakınlıkları, Goethe uygarlığının bir tür görgü kuralları el kitabı gibi okunmalıdır."

"Türkçede muhabbet sözcüğü hem 'sohbet' hem de 'sevgi' anlamına gelir. Her ikisi için de 'muhabbet etmek' diyebilirsiniz. Sohbet etmenin, bir insanın kalbine ya da aklına açılmış bir pencere olması düşüncesini seviyorum."