Bu Blogda Ara

Orhan Pamuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Orhan Pamuk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Eylül 2023 Cumartesi

Öteki Renkler - Orhan Pamuk

 

"Öteki Renkler", Orhan Pamuk’un “Pencereden Bakmak” adlı hikâyesiyle, 1980’lerin sonundan 1990’ların sonuna dek yurtiçi ve yurtdışında çeşitli dergilere yazdığı yazılardan, yaptığı söyleşilerden, günlük parçalarından, yerli ve yabancı birçok yazar üstüne yazdıklarından ve politik makalelerinden oluşan zengin bir seçki. Yazarın romanlarını sevenler için onu daha yakından tanıma, yazara yabancı olanlar içinse Pamuk’un dünyasına iyi bir giriş sayılabilecek "Öteki Renkler", yıllar boyunca tekrar tekrar dönülüp okunacak bir kitap.

Öteki Renkler yazarın çocukluk anılarından mutluluk saatlerine, romanlarını nasıl yazdığından gezi notlarına, sevdiği yazarlar ve kitaplar hakkında eleştirilerinden kişisel itiraflarına, şikâyetlerine, siyasi öfkelerine, kültür ve gündelik hayat konusundaki heyecanlarına uzanıyor ve Orhan Pamuk’un yalnız romanda değil, düzyazıda da ne kadar usta olduğunu kanıtlıyor. Yirmi beş yıldır yazdığı düzyazılardan, tuttuğu defterlerden, yaptığı röportajlardan yapılan bu titiz seçmede Pamuk, zaman zaman eğlenceli, kışkırtıcı, çözümleyici olan bir dille kızı Rüya ile arkadaşlığını, bayram ziyaretlerini, sigarayı bırakışını, gençlik bunalımlarını, yazarın günlük hayatını, sinema zevkini, Boğaz’daki eski yangınları, bildiği İstanbul’u, yalnızlık ve mutluluk üzerine takıntılarını, toplumun ve kendisinin korkularını ve paranoyalarını anlatıyor; Dostoyevski’den Tanpınar’a, Kemal Tahir’den Oğuz Atay’a pek çok yazar ve kitabı tartışıyor; roman kuramı ve tarihi roman, Doğu ve Batı, milliyetçilik ve Avrupa konusundaki düşüncelerini açıyor. Bir çocuğun gözünden anlatılmış ve Nişantaşı’nda geçen Pencereden Bakmak adlı uzun hikâye ile birlikte bu kitap Orhan Pamuk’un renkli dünyasını daha da derinleştirip genişletiyor.

"İnanabildiğim, sıkı, yoğun, derin bir roman parçası beni her şeyden daha çok mutlu eder ve hayata bağlar. "

"Kendimi biraz da kitaplarıma ait hissediyorum.."

"Bir binayı bir ev yapan şey, içindekilerin kurduğu hayallerdir. Bu hayaller, tıpkı hayaletler gibi, binaların eskimiş, yıpranmış, karanlık ve kirli köşelerinden beslenir. Hatta tıpkı eskidikçe dış cephelerinin, iç duvarlarının dokusu esrarengizleşerek güzelleşen binalarda olduğu gibi, hayal edile edile bir binanın anlaşılmaz bir yapıdan bir eve nasıl çevirildiğinin izleri de görülebilir."

"Yazmak, yaşanmayan hayattan bir çeşit intikam almaktır."

"Hayata ezik ve yenik başlamışsak, kafamızdaki şehir haritasının merkezi biz kendimiz değil, başkaları olur. Başkalarının evlerini, mahalleleri' ni arzular, oralara merkezlere ulaşmayı dileriz. Merkez büyük ihtimalle çocukluğumuzun geçtiği yerler, öyle olmasa' da bizim için önemli olan, değerli olan bizi bi yapan malzemenin durduğu bir yerdir. Ama oradan kaçmakta isteriz hatta unutmak' da. Şehrin diğer yerlerine bu noktadan başlayarak sokuluruz. Şehrin diğer yerlerini bu noktalarla ilişkilendirerek anlarız, tanırız. Uzaklık olarak farklılık olarak, koku, doku, kültür olarak."

"Siyaset, insanların argo anlamıyla “yazdıkları” şeyler gerçekmiş ve siz de bu gerçeğin önemli bir parçasıymışsınız gibi davranabilme sanatıdır."

27 Kasım 2022 Pazar

Veba Geceleri - Orhan Pamuk

Tam da salgın zamanına rast gelen bir kitap. Veba Geceleri. Bundan yaklaşık 120 yıl önce yaşanan veba salgınında günümüzdeki covit-19 salgınıyla neredeyse ortak denebilecek şeyler yaşanmış. Diğer Orhan Pamuk kitaplarına göre daha sade, daha insanı içine çeken bir kitap olmuş. Karakterler ve yerler kurgu. Başta gerçek sanmıştım Minger Adasını ancak bunun sanal bir yer olduğunu daha sonra anladım. Güzel kurgulanmış, gerçek tarihle kurgusallığı iç içe sokan güzel bir eser bence. Ben sevdim. 

Veba Geceleri, 1901 yılında 3. Veba Pandemisi döneminde Osmanlı’nın 29. Vilayeti Minger adasında geçiyor. Hem sürükleyici bir siyaset ve aşk romanı hem de Pamuk’un salgın, karantina, devlet ve birey konularını bir masal havasıyla tartıştığı bu tarihi roman, konusuyla yaşadığımız günlere de ışık düşürüyor.

1901 baharında Osmanlı İmparatorluğu’nun 29. vilayeti Minger Adası’nda veba salgını baş gösterince Sultan Abdülhamit önce Sağlık Başmüfettişi kimyager Bonkowski Paşa’yı, onun arkasından da genç ve başarılı Doktor Nuri’yi salgını durdurması için adaya gönderir. Padişah kısa bir süre önce genç doktoru, sarayda hapis hayatı yaşattığı ağabeyi önceki padişah V. Murat’ın kızı Pakize Sultan ile evlendirmiştir ve Pakize Sultan da bu yolculukta kocasına eşlik etmektedir. Adada ise genç ve milliyetçi Osmanlı subayı Kolağası Kâmil, onun âşık olduğu adalı Zeynep ve her şeye yetişmeye çalışan Vali Sami Paşa ile güzel sevgilisi Marika vardır. Karantina yasaklarına itaat edilmesi için çaba harcayan bu insanların vebayla, adadaki geleneklerle ve sonunda birbirleriyle ve ölüm tehditleriyle savaşının ve yaşadıkları aşkların hikâyesidir Veba Geceleri.

" 'Abdülhamit'ten başka bir de Babıali, devlet ve millet olduğunu sanmanıza cidden şaşıyorum...' dedi Sultan. 'Devlet dediğiniz paşalar ve katipler amcamın her istediğini yaparlar ve O'na göre adalet onun her istediğinin yapılmasından başka bir şey değildir. Başka bir adalet olsaydı, babamı, ağabeyimi, ablalarım ve beni yirmi dört yıl kuş gibi Çırağan Sarayı'nda esir edebilirler miydi?"  

"Saray penceresinden sizin amcaoğulları ve anlattığınız diğer akılsız şehzadelerin seyrettikleri, Kabataş'tan Beşiktaş'a yürüyen kalabalık, işte o millettir."

"İnsanların birbirleriyle ilişkileri zayıflamıştı, dostlukları ve yeni bir şeyler öğrenme, yeni söylentilere öfkelenme isteği de azalmıştı. Herkesin yeterince korkusu, yarası, telaşı vardı. Kimse komşusunun ölümüyle meşgul değildi."

"... Karantina, halka rağmen halkı eğitip, onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir."

"..Mutlu hatıralar kayboldu ve geriye yalnızca dünyanın manasızlığını hissettiren bir ölüm korkusu ve yalnızlık kaldı."

"Yasakları faydasız kılan onları ciddiye almayanlardır.Sonunda kendileri de ölürler."

" Bizler sokağa çıkmamızın yasaklanmasına alışığızdır!" dedi Sultan gururla."

“‘Salgın var!’ dediğim için beni hapse atan sizsiniz…” dedi gazeteci. “Ama şimdi millet salgından kırılıyor.”