Bu Blogda Ara

13 Ağustos 2018 Pazartesi

Yeni Hayat - Orhan PAMUK

Roman "Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti." cümlesi ile başlasa da ben  okuduktan sonra hayatım değişmedi. Orhan Pamuk'un kült olmuş romanlarından. Okumak yeni nasip oldu. Bir kaç romanı dışında, 'eğer benim anlama sıkıntım yoksa' romanlarında bir anlam kayması, anlayamama, başını sonunu ayırt edememe, öncesi neydi, bu adam nereden çıktı, bu sahneye nereden geldik gibi soruları hep kendime sormuşumdur. Bu kadar ödüllü ve bilindik bir yazar anlaşılmaz yazacak değil ya. Sıkıntı muhakkak bendedir diye düşünüyorum. Basit bir konu, karmaşık anlatılmış, hayal mi gerçek mi belli olmayan ve sonuca bağlanamayan olaylar silsilesi. Orhan Pamuk' u eleştirmek bana düşmez de ben anladığım ya da anlamadığımı anlatıyorum diyeyim.

Kitabın arka kapağını yazayım ben size:

"Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti." Orhan Pamuk'un coşkulu, lirik ve sihirli romanı Yeni Hayat bu sözlerle başlıyor. Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan neredeyse fışkıran ışığa bütün hayatını veren ve kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşan genç bir kahramanın olağanüstü hikâyesi bu. Kitabın etkisiyle âşık oluyor, üniversite öğrenciliğinden uzaklaşıyor, İstanbul'dan ayrılıyor, bitip tükenmeyen otobüs yolculuklarına çıkıyor, taşra şehirlerine doğru savruluyor. Onunla birlikte ve aynı hızla sürüklenen okuyucu, kahramanın okuduğu kitabı değil, başından geçenleri izleyerek bize özgü bir hüznün ve şiddetin ta kalbinde buluyor kendini. Siyah-beyaz televizyonlu kahvelere, video seyredilen otobüslere, trafik kazalarına, siyasi kumpas ve cinayetlere, bayi örgütlerine, paranoyakça kuramlara, saat kadar dakik muhbirlere, kaybolan eski eşyaların şiirine ve taşranın öfkesine uzanan bu harikulade yolculuk, Orhan Pamuk'un çağdaş dünya romanının en özgün yaratıcılarından biri olduğunu bir kere daha kanıtlıyor. Bir yandan Hayat'ın, Eşsiz Anlar'ın, Ölüm'ün, Yazı'nın, Kaza'nın sırlarına, bir yandan da çocukluğun resimli romanlarına, bir belirip bir kaybolan arzu meleğine ve Dante'nin, Rilke'nin şiirlerine açılan benzersiz bir roman. Hayatla okumanın kesiştiği alanda seyreden ve her sayfada katman katman genişleyen sarsıcı bir yol hikâyesi."

Alıntılar ise şöyle:

"Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti."

"Benim hayatın kendisi sanarak mutlulukla karşıladığım, aşkla sevdiğim rastlantı bir başkasının kurgusuymuş yalnızca."

"Neden kelimelerle düşünür de insan, görüntüler yüzünden acı çeker?"
"Talih diye okumuştum bir yerde, kör değil cahildir. Talih diye düşündüm, istatistik ve olasılığı bilmeyenlerin tesellisidir."
"Bir kitap okudum, seni buldum. Ölmek buysa, ben yeniden doğdum."

"Sırrını biliyorsan ona doğru yol alıyorsan, hayat güzeldir."
"Aşk, insanı bir hedefe yönlendirir.
hayatın, eşyanın arasından çekip çıkartır."


"Bana gül ki o dünyanın ışığını bir kere olsun göreyim yüzünde. Bana karlı kış günlerinde, elimde çantam okuldan dönerken çörek almak için girdiğim fırının sıcaklığını hatırlat; hatırlat bana, ilk öpüşü, ilk kucaklayışı, tek başına taa tepesine çıktığım ceviz ağacını, kendimden öteye geçtiğim yaz akşamını, neşeyle sarhoş olduğum geceyi, yorganımın içini ve bana severek bakan güzel çocuğu hatırlat bana. Hepsi o ülkedeler, ben de gitmek istiyorum oraya, yardım et, yardım et ki, her soluk alışta biraz daha eksilişimi mutlulukla karşılayabileyim."

"Büyük uygarlıkların yıkılışı ve hafızaların çözülüşüyle birlikte ahlaksızlığa ilk kapılanlar çocuklar olurlarmış. Onlar eskiyi daha çabuk ve acısız unutur, yeniyi daha kolay düşlerlermiş."

"Hiçbir şey, her şeyi unutabilmenin verdiği huzurdan değerli olamaz."
"... bizi bu sefil hayata mahkûm eden uluslararası kumpası tezgahlayanlar hakkında dedikodu etmektir. Bu dedikoduya 'tarih' dendiğini sanıyorum."


6 Ağustos 2018 Pazartesi

Mezeleri Güzel - Erdem Aksakal

Erdem Aksakal'ın "Mezeleri Güzel" meyhane kitabı değil, içki meze kitabı değil. Beyaz yakalıların, plaza çalışanlarının, devlet memurlarının, şehirli çalışan grubunun işyeri ortamında ve özel hayatlarında yaşadığı olaylar tabi ki biraz da abartılı, esprili bir şekilde çok güzel anlatılmış. Her çalışan kendisinden ya da çevresinden bir şeyler bulabilir bu kitaptan. Kitabının "Yakam Beyazlaşırken" adlı ilk bölümünde kendisi de şöyle yazmış:
"Anlatacağım hikaye, bu şehirli ve çalışan grubun yaşadıkları. Ben de onlardan birisiyim ya, o yüzden içeriden bolca itiraf taşacak. Zira ne yazıyorsam çokça kendimden, yakın çevremden gördüklerim. Hikaye gerçek. Uydurmadım, en fazla abartmışımdır." diyor.
Güzel, eğlenceli, okunası.




Acı Çeken Nefes - Cezmi ERSÖZ

Geçen yıl İzmir Kitap fuarında tanıştım Cezmi Ersöz'le. Rastgele bir kitabını aldım tezgahtan. "Acı Çeken Nefes" kitabını benim için imzaladı. Okumak bu güne nasipmiş. Bir anda okuyup biten kitaplardan. Terk eden bir sevgilinin ardından, birbirinden bağımsız ama aynı minvalde yazılan yazılar. Duygusal satırlar.Ben sevdim. 

Kitabın arka kapağındaki Tanıtım bülteninden:

Tedirgin ama hayranlıkla baktı içeri… Bir ara usulca elimi bırakıp barınağın kapısına iyice yaklaşıp, korkarak seslendi içeri doğru: Baba, beni duyuyor musun, biri var, beni çok sevdiğini söylüyor, ben de onu sevmek istiyorum, baba izin ver saçlarımı senin okşadığın gibi sevgiyle okşasın, baba özgürlüğümü ver, onu doyasıya sevmek istiyorum, ne olur izin ver bana, diye seslendi… 

O yine babasına yalvarmaya devam etti: Baba, saçlarımı sevgiyle okşamak istiyor, izin verirsen beni tanımak, tanıdıkça sevmek istiyor… Ne olur izin ver bana, ben de onu beni sevdiği gibi seveyim… İçerden bir ses gelmedi… Dönüp bir an bana baktı… Ve sonra birden o yeryüzünün bütün acılarını taşıyan gözlerini ve sesini bana bırakıp gitti…

Altı çizgili çok cümle yok. Olanlar ise:

"Yaşlanmaktan korkacaksın. Hem de en derinden...Çünkü bir insanın hayatında hiç aşk yoksa ve hiç olmayacak gibiyse en çok yaşlanmaktan, sonra da ölümden korkar...Hem de çok korkar."

"Aşkımızdan başka hiç bir umudumuz yok...Aşkımız, paranın kara örtüleri altında gizlenen o korkak, o çaresiz, o soluksuz aşkımız..."

"Dışardan bir köpeğin inleyen sesleri geliyor kulağıma...Yatağımdan kalkıp dışarı çıkıyorum. Kapımda can çekişen zehirlenmiş, bir sokak köpeğiyle karşılaşıyorum... Sarılıyorum köpeğe...Sarılıp ağlıyorum...Sarılıp ağlıyorum şehrin bütün ışıklarına...Özlenip de yaşanmamış her şey adına...Paranın o kara örtüsü altında gizlenip duran bütün o korkak, o zayıf, o çaresiz aşklar adına...Öldürmüyor bu acı beni...Ne tuhaf öldürmüyor seni bu hayatından kurtarıp, özlediğin o uzak yerlere gidemeyişimiz... Yaşadığımız onca şey öldürmüyor..."


5 Ağustos 2018 Pazar

Babam Beni Şahdamarımdan Öptü - Ozan Önen

Penguen'den yazılarını takip ettiğim Ozan Önen'in kitabını çok beğendim. Yazarın biyografisinden zaten kalitesi anlaşılıyor. İyi eğitim almış, iyi bir adam. Böyle adamlarla dost olmak lazım. Seviyorum böyle insanları. Kitabın tamamı ya da büyük bölümü dergilerde yazılan yazılarından
oluşuyor. Kesin bir ifade bulunamadım çünkü bir kısmı tanıdık geldi. Bir dönem felsefe öğrencisi olmasının yazılarında büyük etkisi var. Filozoflardan alıntıları çok hoşuma gitti. Bunda benim de felsefe öğrencisi olmamın da büyük payı var tabi ki. Bütün yazıları çok hoşuma gitti.Yalnızca "Köpeklere Fısıldayan Adam" yazısında ne yazık ki yanılmış. O yazıda bahsettiği adamı tanıdığım için kendisi hakkında yazar kadar iyi niyetli düşünemiyorum. Keşke yazdıkları gibi olsaydı. Ama ne yazık ki çoğu insan gibi O da bir kurmacaya aldanmış. Kitabın tamamı çok güzel yazılardan oluşuyor. "Söyle Yabancı... Evin Neresidir?", "Sen Kimsin" "Ben de Seni'ler" "Babam Beni Şahdamarımdan Öptü" özellikle beğendiğim yazıları. Zarfsız Kuşlar" yazısında bahsi geçen öğretmen Halil Serkan Öz'ün durumu beni hakikaten her okuduğumda, duyduğumda beni çok derinden etkiler. Öğrencilerine verdiği kendi el yazısı ile yazılan kitap listesi de gözden geçirilmeli. "Olsun Makamı" yazısında bahsi geçen Kaz Dağlarındaki Tahtakuşlar Köyünü çok merak ettim en kısa zamanda gidip görmeyi düşünüyorum. Ozan Önen'i çok sevdim. Böyle adamlar olduğu sürece önümüz aydınlıkrır korkmayın. Daha bu adamdan gibi adamdan doğacak çocuklar var düşünsenize. Yaşadığım yer olan Aydın'da 3 yıl Fen Lisesinde okuması da beni ayrıca sevindirdi. İnşallah bir gün tanışırız.

Kitaptan çok alıntım var:  

"Zeytinlik gördüğüm her yer bana 'yakın bir tanıdık' gibi gelir hep.

"İnsan, en sevdiklerini bile toprak altına göndermişse; mezarlıklar, gözüne ev gibi görünür artık: Eskisi gibi tedirgin olmaz oralara giderken."

"Heves bir kere gitmeye görsün; hayata, insanlara ve kendine o an küsmüyor musun? O yitip gidince, içine üflenmiş nefes de bitmiş olmuyor mu?"

"Şu yıldızlı gök kubbede, güneşten ve aydan sonra en çok parlayan sen ol.
       Afrodit'ten al adını; Venüs yıldızı desinler; çobanlar seni Çobanyıldızı diye sevsinler, akşamcılar Akşamyıldızı diye; sabah namazına kalkan hacılarsa Sabahyıldızı."

"Harmandalı oynayan zeybeklerin, kollarını her havaya kaldırıp yere çöktüklerinde, aslında, şaraplık üzümleri toplayıp sepetlere koyduklarını ve yeniden ayağa kalktıklarında da o üzümleri şarap olsunlar diye ezerek kendinden geçen Dionysos alaylarına karıştıklarını gör..."

"Tek başına ama yalnız değil...
Tek başına ve mutlu"

"İyi bildiğim bir şey var: Tarihi şekillendirenler, düşünce adalarındaki hayallerinin peşine ısrarla düşenlerden çıkıyor."

"Biri konuşurken 'Konuşma sırası bana gelince ne söylerim?' diye düşünmek yerine, karşımızdakini hakikaten anlamak istediğimiz için sadece dinlemeye koyulurduk."

"Bir ülke kurardık ki hayal edebilen, hevadan uzak ama hevesini yitirmemiş...
Bir halk ki birbirini boğazlamayan ve kalem tutmayı yeni öğrenmiş temiz yüzlü çocuklar gibi sarılmaya aç.
Yeşile hain değil, hayvana zalim değil.
Merhametsiz bencilliğinden kurtulmuş bir ülke olunca; yazılı olmalarına gerek duymaksızın sahip çıktığımız vicdani değerlerimiz bize yeterdi...
Eğer halen varsa dünyanın sabaha karşı hayalleri...
Eğer tazeyse gündüzün hayal kırıklıkları...
Eğer memleket için dertlenirken uykuların halen kaçıyorsa...
Sabahlayarak yaşayanların hayal ettiği ülkeler, kurulmaya halen müsait demektir."

" 'Bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirdiğinizde, ilk vazgeçeceği siz olursunuz.' buyurmuş Freud."

"Bana 'Kadın nedir?' diye sorulacak olsa  'şöyle derim: 'Kadın gözyaşlarını saklamak için şişeler üretmiş tek canlıdır.' "

"Tekneler erkek değil dişidir ve her teknenin bir de adı bulunur. İşi bilenler, denizcilik geleneklerine uyarak teknelerine dişi isimler verirler."

"İnsan, kendi kafasına illa ki sıkacaksa, ilkbahardan başka mevsim seçmeli kendine."

" 'İyi insan, gülüşünü sevdiğiniz kişidir.' demiş Dostoyevski.   

"Nikos Kazancakis'in Zorba romanında geçer:  'Dünyada çiçek, çocuk ve kuş olduğu sürece korkma; her şey yolunda demektir.' Sadece bunu düşünürken bile gülümsemek mümkündür.." 

"Bir Roma imparatoru, zafer konuşması yapacağı balkona çıktığında; bir kölenin imparatorun kulağına eğilmesi ve 'Cave ne cadas' diye fısıldaması gelenekti: Yani, kuvveti hak gören Roma İmparatorluğu'nun koca sezarına bile, bir köle 'Düşüşe hazırlıklı ol' diyebilirdi. Hem de imparator, hayatında görüp görebileceği en yüksek makama, ulaşabileceği en büyük zafere ulaştığı anda.."

"Üzülme oyuncaklar kırılmak içindir."

"İnsan, babası hayattayken, sanki tüm babalar hayattaymış gibi bir yanılgıya; babası öldüğündeyse sanki sadece kendi babası ölmüş gibi bir küskünlüğe meyillidir."

"Sevdiğin biri ölünce; içinde kırk mum birden yanarmış, her geçen gün, içindeki o kırk mumdan biri sönermiş..Kırkıncı güne gelindiğindeyse o kalan mum hiç sönmez, sen ölene değin içinde hep yanarmış."



31 Temmuz 2018 Salı

Ötekiler - Tuncay ÖZKAN

Terör örgütü üyesi ve terör örgütü başının yakınında bulunan Rızgar isimli bir teröristin, terör örgütünün çirkinliği içinde dağda yaşadığı olaylar,  daha sonra itirafçı oluşu, askerlik hayatı, cezaevinde geçirdiği olaylar, cezaevinden kaçışı, terör örgütüne bakışı bu kitapta anlatılmış. Tuncay Özkan, itirafçı da olsa dağda teröristlik yapmış, askerimize silah sıkmış birinin  ağzından yaşanmış olayları anlatırken, objektif olmaya çalışmış ama belki istemeden de olsa bahsi geçen kişi hakkında sempati oluşturmuş gibi geldi bana. Anlatılanlar tabi ki gerçek olaylar, 
Teröristin devlete, askerin teröriste bakışı da olsa, gerçekte yaşanan olaylar, öldürülen masumlar aklıma geldiğinde kitabı okuduktan sonra dahi objektif olamayacağımı anladım. 

Kitaptan alıntıladığım  bazı satırlar tabi ki var:


"Köyde Sünniler, Aleviler ve Ermeniler ortak bir yaşam sürdürüyorduk. Fakirlikte eşitlenmiştik. Fakirlikte eşitlenince kavga olmuyor zaten. Sonradan anladım ki sorun zenginliği paylaşabilmekte."


"Devrimci devrim için izin almaz. Devrim bir halk isteğidir. Munzur'un seli gibidir, ortaya çıkınca gelir ve önüne ne çıkarsa alır götürür. Onlara rağmen devrim olur. Devrimci kötülüğü devirir. Onun için devrimcidir."


"Ancak insan, hayvanlara bile üzülüp acırken, vicdanını çalıştırırken, başka insanlara karşı zalim ve vicdansız olabilir. Göstergeleri cezaevleridir. Bence cezaevleri ile tımarhanelerinde vicdan olan uluslar büyüktür. Gerisi laf." 


27 Temmuz 2018 Cuma

Yol Arkadaşım - Gündüz Vassaf

Gündüz Vassaf bu defa bizi dünyanın değişik havaalanlarına götürüyor. Yıllardan beri gezdiği, gördüğü havaalanlarındaki insan manzaraları, değişik milletlerin kültürleri, uçak bekleme salonlarında yaşadıkları, havaalanlarının mimarisi hakkında gözlemleri gibi bir çok şeyi bize anlatıyor. Dünyanın farklı yerlerinden toplam 40 havaalanında geçen gerçek hayat öyküleri.  

Havaalanlarında geçirilen boş zamanlara acıyor ve bu vaktin değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor yazar: "Havaalanlarının  yeniden tasarlanması gerek, Artık hepsi birbirine benziyor. Uçağın kalkışından üç saat önce gelin diyorlar, geliyoruz ve zaman öldürmekten başka bir şey yapmıyoruz." diyor "Hangi havaalanına gitsem aklıma aynı şey takılıyor. Neden buraları kültürel faaliyetlerle zenginleştirmiyoruz?" Neden Atatürk havalimanı'nın bir köşesinde küçük bir İstanbul müzesi olmasın? Bir başka köşede neden belgesel filmler seyretmeyelim? .. Kütüphane ve sineme salonları da olsa. Özellikle bulunduğumuz ya da gideceğimiz ülke hakkında bizi bilgilendirecek bir mekan. Kitaplar, broşürler, tanıtım filmleri; hatta o ülke hakkında sohbet edebileceğimiz kaynak kişiler. Yüzme havuzu, sauna, aletli jimnastik salonu, içimizi dökebileceğimiz, problemlerimizi paylaşabileceğimiz psikologlar."

Havaalanlarının bir tanışma mekanı da olabileceğini düşünerek espri ile karışık "Tek başına seyahat eden erkek ve kadınlar için bir tanışma köşesi ya da bir tür "singles/bekarlar" barı olabilir oysa. Böyle bir yerin bir adım ötesi de havaalanlarında saatle kiralanacak küçük yatak odaları." olması gerektiğini yazıyor.

Havaalanı görevlilerinin kıyafetlerini de değerlendiriyor; "Gelişmiş ülkeler arasında devletin en az devlet olduğu ülkelerden biri İtalya olmalı. Asker, polis farketmiyor. İtalyanlara üniforma yakışmıyor. Havaalanındaki polisler, üzerlerindeki üniformaları evde ayaklarına terlik giymişcesine taşıyorlar."

"İnsanlar yine boş boş oturuyor etrafımda. Kitap, gazete okuyan yok denecek kadar az. Yan yana oturdukları, beklemekten çoktan sıkıldıkları halde birbirleriyle konuşanlar da yok her havaalanında olduğu gibi. Belki de tatil köylerindeki gibi animatörler lazım havaalanlarındaki insanları sıkıntıdan kurtarmak için. Üstelik bir düşünün, burada birbirimizden öğrenebileceğimiz o kadar çok şey var ki. Farklı kültür, ülke ve dinlerden insanlar bir arada ama birbirlerine kazayla ayakları değecek olsa, 'Excuse me'diye özür dilemekten başka bir şey yapmıyorlar etkileşmek adına. Oysa hayatımda ilk kez gideceğim diyelim, şu karşımda oturan Amerikalı bana ülkesi hakkında bir şeyler anlatsa fena mı olur?" Bence de güzel olur. Ama insanlar ellerindeki cep telefonu ya da tablet ekranından kafalarını kaldırıp biraz etrafa bakarlarsa tabi ki.

"Uçak korkusunu hiç yaşamadım. Neden korkarız? Uçak düşecek diye mi? Peki, daha çok otomobil kazalarında ölmemize rağmen neden uçak korkusu bu kadar konuşulur da otomobil korkusundan hiç bahsedilmez?.. Acaba uçakta olma düşüncesi aklına olası bir kazayla birlikte o an gökyüzünde olduğu için Tanrı'yı ve dolayısıyla ölümü mü getiriyor? Yani uçak korkusu kaza olasılığı ve Tanrı'ya yakınlık birleşince mi ortaya çıkıyor?"

Havaalanları belki bu şekilde daha sıcak bir yapıya kavuşabilir belki de; "Kulağım, ruhum müzik arıyor havaalanında. Neden arka fonda hafiften bir Vivaldi kompozisyonu ya da bir Napoliten şarkısı dinletmezler ki bize? Ya da en azından bir sigara içme mekanı olduğu gibi, neden hoş bir müzik dinleme ortamı düzenlemezler?" 

"İki saat sonra sivil halkı bombalamakla övünen Sabiha Gökçen'in adını taşıyan havaalanına doğru yolculuk başlayacak. Bir gün bu adın değişeceğini umuyorum."

"Almanların sandaletlerini çorapla, Amerikalıların çorapsız giymeleri gibi küçük istisnalar dışında başka milletlerden insanları giydiklerine bakarak ayırt etmem yıllardan beri pek mümkün olmuyor." 

25 Temmuz 2018 Çarşamba

Bazı Yollar Yalnız Yürünür - Özgür BACAKSIZ

     
Özgür Bacaksız'ın daha önce Mutsuz Çocuklar Ülkesi kitabını okumuş, beğenmiştim. Bu kitabını içeriğini bilmeden aldım fakat ne amaçla yazıldığını evirdim çevirdim anlamadım. Açıkça şöyle diyeyim; Filozofların ve büyük edebiyatçıların sözlerinin açıklanmasına girişilmiş, bunlar üç dört satırla geçiştirilmiş, biraz da esprilendirmeye çalışılırken sulandırılmış sanki. Yoksa bu sözler üç satırla açıklanacak sözler değil. Dahası bu aforizmalar belki bu şekilde değil daha anlatıcı, örnek hikayelerle süslenmiş şekilde verilmiş olsaydı daha çok ilgimi çekerdi diye düşünüyorum. Zorlama bir kitap olmuş diye düşünüyorum. Tabi ki bu benim düşüncem. Kitapta büyük emek var ama sadece görüntüsünde. Kitabın nerdeyse yarısını oluşturan illistrasyonları kimin çizdiğini ya ben anlayamadım ya da ismi verilmemiş. Kitap aforizmalardan oluşmuş ama tam bir laforizma olmuş. Sözlerin yorumlanmasında tartışmaya açık yorumlar da var, örneğin: Edmund Burke'nin "Kötülüğün galip gelmesi için biricik şart, iyi insanların hiçbir şey yapmamasıdır" sözünün yorumunda yazar: "İyiler, kötüleri zamanında öldürmedi de ondan hep bunlar..." yorumu açıkça benim hoşuma gitmedi.

       Kitapta geçen Baltazar Gracian'ın sözü: "Düşüncelerinizi çok açık seçik dile getirmeyin. Çoğu insan anladığı şeyleri küçümser, anlamadıklarına saygı duyar." cümlesine aykırı davranarak düşüncelerimi açık seçik dile getirdim. Sevdiğim yazarlardan daha güzel işler bekliyor olmamdan eleştirilerim. Yoksa her kitaba verilen bir emek var. Özgür Bacaksız'ın kendi kanatlarıyla uçtuğu kitapları bekliyorum.

       Kitaptan alıntılar yapmama gerek yok. zaten yazar yeteri kadar alıntı yapmış. Yine de okuyun, yorumları beğenmeseniz bile filozofların sözleri güzel.