Bu Blogda Ara

4 Şubat 2020 Salı

Markopaşa Yazıları ve Ötekiler - Sabahattin Ali

"Markopaşa Yazıları ve Ötekiler" Sabahattin Ali'nin, Resimli Ay, Varlık, Ulus, Tercüme, Yurt ve Dünya, Tan, Markopaşa, Malumpaşa, Merhumpaşa gazetelerinde 1930 ve 1947 yılları arasında yayınlanan yazılarından oluşuyor.  Kitabın başında ayrıca, Yücel, Varlık gibi edebiyat dergileri tarafından Sabahattin Ali ile yapılan anket ve röportajlar da var. 

Sabahattin Ali'nin yazılarını okuduğunuzda, toplumsal ve siyasal durum perspektifine bakıldığında, yalnızca tarihlerin değiştiği, senaryonun ve oyuncuların aynı olduğu, siyasal tarihte ise olayların aynı idarecilerin isimlerinin farklı olduğu görülebilir. Hele bazı yazıları var ki, günümüz gazetelerinde yayınlansa, 1940'ları yansıttığını fark etmez bugünü yansıttığını düşünebilirsiniz.

Etem Ülük'ün Çağdaş Türk Dili Dergisinde 1988'de kitap hakkında yazdığı yorumda; "Ne denli acıdır ki, Sabahattin Ali'nin, demokrasiye ilk adımların atıldığı yıllarda ortaya koyduğu sorunlar bugün de güncelliğini korumaktadır. Bunun içindir ki, bu yapıtın bugün de okunup üstünde düşünülmesinde büyük yararlar olduğu kanısındayım." demektedir.

Kitapta bugünleri yansıtan yazıların başında benim dikkatimi çeken 1947 yılında Markopaşa'da yayınlanan "Tam Demokrasi" ve "Adalet" başlıklı yazılar.    

Seveni de var sevmeyeni de Sabahattin Ali'nin. Bütün yazıları düşünerek okunması gereken yazılar.

“Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Herhangi bir karar alınırken, İzmir'deki ortak tüccar, İstanbul'daki ahbap milyoner değil, bu kararların altında beli bükülen, çoluk çocuk inleyen yığınlar göz önünde tutulsun.” 
diyor kitabının bir yerinde Sabahattin Ali.

10 Şubat 1947 tarihli Markopaşa'da da şöyle yazıyor Ne İstiyoruz başlıklı yazısında:
"Biz istiyoruz ki, bu topraklar üzerindeki insanlar, kafalarında taşıdıkları fikirlerden dolayı değil, bu yurdun ve bu halkın yararına yahut zararına yaptıkları işlerden hesap versinler."

3 Şubat 2020 Pazartesi

Hepyek - Seray Şehiner

Meraklısına yazılmış, Seray Şahiner okurlarının beğeneceği Feliçita, Ufuk Çizgisi, Sarı Işık, Personel Yemeği, Sebare, Çok Afedersin, Bulyon, İhtiyati Tedbirler, Ağlamadan Anlatmam Lazım, Arkaik ve Hepyek isimli oniki adet öyküden oluşan bir kitap Hepyek.
İlk öykü Feliçita biraz ümit vermişti ama diğer öyküleri beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Hatta kitap o kadar sıktı ki bir an önce bitsin istedim. Tercih meselesi tabi ki.
Yine de altını çizdiğim cümleler olmuş:

"Musa Tez'i nasıl bilirdiniz? bilmezdiniz. Ölüm varlığı kanıtlamakta, yaşamdan daha kuvvetliydi bu alemde."
"Aşık olunca zaaflarını kendi başlarına kayyum diye atamaktan korkmazlardı"
"Para, Emirhanların evinde her zaman baba çorabında taşınan bir emanet olmuş, hiç bir vakit anne sütyeninde saklanan bir yatırıma dönüşmemişti."

1 Şubat 2020 Cumartesi

Beni Kör Kuyularda - Hasan Ali Toptaş

Daha önce daha iyi romanlarını okuduğum Hasan Ali Toptaş'ın vasat sayılabilecek toplumsal mesaj içerikli bir romanı "Beni Kör Kuyularda". 
Adı biraz yanıltıcı, konuyla ilgisi yok ve bu beklentiyi farklılaştırıyor gibi geldi bana. Kitapta Güldiyar'ın hikayesi anlatılıyor. Güldiyar'ın üzerinden, toplumumuzda sıklıkta gördüğümüz insanların vurdumduymazlığı, birbirimizin acısından, düşkünlüğünden para kazanma hırsı, acıları sermayeye dönüştürme düşüncesi kitabın anafikri. Roman mı, masal mı, hikaye mi bilemedim anlatılan. Uzadı, sıktı, zorladı. Hasan Ali Toptaş'tan daha iyilerine alışmıştık. 

Kitapta altını çizdiğim cümle olmamış ama sizlere bir fikir vermesi açısından kitap inceleme sitelerinden kopyaladığım alıntılar:

"İyiliğin ve güzelliğin bir daha yeşermemek üzere hepten kuruduğuma kanaat getirmişçesine, Halil başını çevirip acı acı baktı onun arkasından. Gözleri dolmuştu o an, dudakları apak olmuş, hafiften titremeye başlamıştı. Aldığı nefes ciğerlerine gitmiyormuş gibiydi."

"Kalabalığı giyiniyorlardı sanki."

"Onu donduran şey bizim hissettiğimiz soğuk değil zannımca, bizim hissettiğimiz soğuk değil."

Çöplüğün Generali - Oya Baydar

Hayali bir ülkede ütopik olarak tanımlanabilecek bir roman Çöplüğün Generali. Günümüzde yaşanan mesela,  faili meçhul cinayetler, bahçeye gömülü mühimmatlar, gelişi güzel patlayan bombalar hayali bir ülkede yaşanmışcasına anlatılıyor. 
Çöpte Kağıt toplarken bulduğu bomba ile ayağını kaybeden çocuk, ailevi nedenlerle intihar ettiği iddia edilen bir general, hafıza yitiren bir virüsle uğraşan bir mikrobiyolog, 10 yıl boyunca yılmadan usanmadan kayıp oğlunu arayan köpekli ana ve daha nice öykü. 
Romanın diğer bölümü ise gelecekteki yaşamı anlatıyor. Oya Baydar'ın bu türde yazılan bu kitabını çok beğendiğimi söylemeliyim. İşte alıntılar:

"Hayatın gerçekleri roman kurgularından daha acımasızdı çoğunlukla."


"Gökyüzü mavi atlastan, yeryüzü kaz bokundan."

"Kız, psikolog olmaya karar verdiğinde ne işe yarar psikoloji, mühendis ol, işletmeci ol, bilgisayarcı ol, diye kızmıştım. Haklıymış meğer, milyonlarca psikolog yetmez bu ülkeye."

"Hipokrat yeminini hatırlayan mı kaldı! Para ve piyasa, yeminleri bile satın alıyor bu düzende."

"Halkın gözü açılmasın, hesap sorulmasın diye yapmayacakları yok bunların. Medyayı da almışlar yedeklerine... Ekranda gördüklerimizi gerçek sanmaya başladık."

"İnsan başedemeyeceği şeyi, kendi suçunu ihanetini en çabuk unutur."

"Tehlikenin bilmekten değil bilmemekten doğduğunu düşünmüşümdür hep."

"Bana sorarsan, dünyanın geleceğini virüsler belirleyecek, bir de o virüslere hükmedenler."

"Gördüklerini görmezden gelmek bu toplumda erdem sayılan bir alışkanlık."

28 Ocak 2020 Salı

Olmayan Kuşlar Ansiklopedisi - Ece Temelkuran

Ece Temelkuran'dan alışılmışın dışında bir kitap. Kitap hakkında önsözde şöyle diyor yazar:

"Olmayan Kuşlar Ansiklopedi'sinde, benim hayalimdeki kuşlar var. Bunlar, benim bir hayal mesafesinden gördüğüm garip, güzel, hayret verici canlılar. Bu kuşlar, benim kifayetsiz sözcüklerim ve M.K. Perker'in eşsiz çizimleriyle beden buldular. Bir hayal ahbaplığı bu; beraber kuşlar hayal etmenin insanı neşeyle güzelleştiren ortaklığı."

Arka kapaktaki tanım ise şöyle:

"Yazar, hiç var olmamış şakacı, hüzünlü, neşeli, melankolik, çilekeş kuşlar tasvir ediyor."

Kitapta, yazarın hayal ürünü olan ve hepsinin ayrı özellikleri bulunan, isimleri de özgün bir şekilde verilmiş otuzbeş adet kuş anlatılıyor. Yazar kuşlar üzerinden çağımızın problemlerini, kadın-erkek eşitsizliği, çevre kirliliği ve günümüz dünyasına özgü sosyal durumları eleştiriyor.

Gelgeç Gönül Kumrusu, Aniden Kuşu, Antenli Cennet Kanaryası, Uyku Sakası, Harikulade Bohçalı Sumru, Kendi Kendine Leyleği ve diğerleri.. 

Kitapta bahsi geçen kuşların hayali olduğu söylenmiş olsa da kitap içeriğine bakıldığında sanki hiç de öyle olmadığı gibi bir izlenim edindim ya da bir şeyleri yanlış anladım.

Ve kitaptan alıntılar:
“...Ve öğrendiğim şey şu oldu: Bütün varlıklar ancak tek başına kaldığında güzellikler yaratabiliyorlar. İnsan kendine şunu soruyor: Hem başkalarıyla yaşamak hem de yaratmak mümkün mü?”

"Çoğumuzun en güzel çocukluk fotoğrafları onların uçuşuyla, bizim de pırpır eden yüreğimizle güldüğümüz anlarda çekilmiştir. Her kuş her insana bir parça uçmak hediye eder çünkü."

"Gelgeç gönül kumrusu, adını çok eşli olmasından alır. Sıradan kumrular tek eşli olmaları nedeniyle evliliğin sembolü olarak kabul edilmelerine karşın, gelgeç gönül kumruları doyumsuz aşkın simgesi olarak görülürler."


25 Ocak 2020 Cumartesi

Küçük Ağaç'ın Eğitimi - Forrest Carter

Küçük Ağaç'ın Eğitimi, bir otobiyografik roman. Kızılderili yazar Forrest Carter'ın doğrudan kendi yaşamını anlattığı bir eser. 
Roman, yaşama ve doğaya büyük bir duyarlılıkla bağlı Kızılderili ruhunu yansıtıyor. Yaşamı öğrenmeye çalışan bir çocuğun gözleri ve duyguları. 
Anlatımı basit okuması kolay bir kitap.

Kızılderili halkından alınacak dersler var.

"Yumuşak bir şekilde, 'Gidişat böyle' dedi. 'Yalnızva gereksinim duyduklarını al. Geyik alıyorsan, en iyisini alma. En küçük ve en yavaş olanını seç, o zaman geyik daha güçlü olur ve her zaman sana et verir. Panter bunu bilir. Sen de bilmelisin."

"Büyükanne ve büyükbaba benim geçmişi bilmemi istiyorlardı. 'geçmişi bilmezsen bir geleceğin olmaz çünkü. Halkının bie zamanlar nerede olduğunu bilmezsen, nereye gittiğini de bilemezsin.' Bu yüzden bana geçmişimin büyük bölümünü anlattılar."

"Büyükanne doğru yaptığımı söyledi çünkü iyi bir şeyle karşılaştığın zaman, yapman gereken ilk şey bulabildiğin insanla onu paylaşmaktır; bu şekilde iyilik öyle bir yayılır ki nereye gittiğini bilemez<siniz.. Ki bu da doğrudur."

"Büyükbaba yerlilerin 'barışçı' olduklarını, silahları olmadığını anlatmak için avuç içlerini gösterdiklerini söyledi. Bu büyükbaba'ya göre mantıklıydı, oysa başka herkese acayip komik geliyordu. Büyükbaba dedi ki beyaz adam aynı şey
 el sıkarak anlatırmış"

24 Ocak 2020 Cuma

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört - George Orwell

George Orwell'in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı Romanı oldukça etki yaratmış, her dönemde Big Brother (Büyük Birader) ve "big brother is watching you" sloganının günümüze kadar kavramının telaffuz edilmesini de sağlamıştır.
1949 yılında yazılan roman, 1984 yılına yönelik bir distopya, totaliter rejimlere haklı bir şekilde eleştiri niteliğindedir. Romanda dünya yalnızca  3 büyük devletten oluşur ve bu devletlerin de birbirleriyle sürekli savaş halinde olmasından kaynaklanan bir baskı ortamı vardır. George Orwell korkunç baskı ve zulme dayalı bir devleti hayal ederek, sürekli olarak birbiriyle savaşan ve dünyaya egemen olan üç totaliter polis devletinin düşsel bir gelecekte geçen öykülerini parti görevlisi Winston'un ağzından konu edinmektedir.
Kitapta geçen çoğu cümlelerde günümüzden olayları bulabileceksiniz. Yazarın bunu yıllar öncesinde görmüş olması ayrıca çok ilginç bir durum.
Kitabın aynı adlı filmini  de seyrettim. Filmdeki sahneler aynen kitapta gözümde canlandırdığım gibi olması da ayrıca ilginçti.
Okumanız gereken kitaplar arasında olmalı 1984. 

Kitaptan çok alıntı var. İşte bazıları:

"Büyük Birader seni izliyor."

"İnsan insana nasıl hükmeder,Winston?

Winston biraz düsünüp cevapladı : "Acı çektirerek"

"Savaşın asıl yaptığı, yok etmektir; ama ille de insanları yok etmesi gerekmez, insan emeğinin ürünlerini de yok eder. Savaş, halk kitlelerini fazlasıyla rahata erdirecek, dolayısıyla uzun sürede kafalarının fazlasıyla çalışmasını sağlayacak araç gereç ve donatımı paramparça etmenin, stratosfere yollamanın ya da denizin dibine göndermenin bir yoludur."

"Savaş barıştır, özgürlük köleliktir, bilgisizlik kuvvettir."

"Parti güçlendikçe acımasızlaşacak; muhalefet zayıfladıkça, despotluk güçlenecek."

“Bazen iki kere iki beş eder. Hatta bazen üç eder. Bazen aynı anda hem beş hem üç ettiği de olur. Daha fazla çaba göstermelisin. Aklı başında olmak kolay değildir.”

"Daha şimdiden,

Devrim ve Devrim öncesi günler hakkındaki bilgimiz sıfır. Tüm kayıtlar yok edildi ya da değiştirildi, her kitap baştan yazıldı, her resim yeniden boyandı, her heykele, caddeye ve yapıya yeni adlar takıldı, her tarihçe değiştirildi. Ve bu işlem günün her dakikasında aynen sürüp gidiyor. Tarih durdu..."

Şu cümleler size de tanıdık geliyor mu?
"Kimi zaman bir yalanı yakalayabiliyordunuz. Örneğin, Parti'nin tarih kitaplarında, uçakların Parti tarafından icat edildiği yazıyordu. Oysa o, çocukluğundan bu yana, uçakların var olduğunu biliyordu."   

"Yapılan iş bir saçmalığın bir başkasıyla yer değiştirmesiydi. Uğraştığımız işlerin çoğunun, gerçek dünyadakilerle bir ilgisi yoktu. İstatistikler ilk şekilleriyle de, uydurulmuş şekilleriyle de hayal ürünüydüler, hatta çoğu zaman, sayıları sizin uydurmanız gerekiyordu."