Bu Blogda Ara

9 Şubat 2020 Pazar

Her Book'a Maydanoz - Metin Uca-Özlem Kumrular

Küçük Şeylerin Büyük Tarihi alt başlığıyla çıkan kitapta değişik konular hakkında ilginç bilgiler, bazılarında da bazı şeylerin tarihine değinilmiş. Okuduğunuzda ben bunu bilmiyordum ilginçmiş diyebileceğiniz bilgiler olduğu gibi sıkılacağınız bölümler de mevcut. Kısaca söylemek gerekirse, altını çizeceğiniz, ben bunu bir yerlerde kullanırım, arkadaşlarla bir araya geldiğimizde söylerim havam olur diyeceğiniz bilgiler mevcut.

İşte bazı başlıklar:

Boynuzlamak nerden geliyor, Harem bir okul muydu?, Gözyaşı diye saray olur mu? Çatal deyip geçme, Neden zeytin yeriz, Cozutmanın tarihçesi. 

Altını çizdiğim çok satır var. Yazarsam kitabın sürprizi kaçar. Alın okuyun derim ben.

8 Şubat 2020 Cumartesi

Bebek Kafası - Vedat Özdemiroğlu

Vedat Özdemiroğlu alfabetik sırayla seçtiği kelimeleri kendine özgü üslubuyla anlatmış. Tabi ki esprili bir şekilde sizi sıkmadan okutuyor. Uykusuz ve diğer mizah dergilerindeki yazılarından tanıdım Vedat Özdemiroğlu' nu. Ancak kitabı çok akıcı bulmadım. Yazı içeriklerindeki espriler de ne bileyim kırkda bir güldürdü mü diyeyim ne diyeyim bilemedim. 
Yazardan yeni bir kelime öğrendim. Yalnızca kendisinin kullandığı bir kelime aslında. "Draw' dan" Anlamı da yalandan, kandırmacadan gibi bir şey sanırım. Esprilerine çok gülmedim ama yeni şeyler öğrendiğim satırları olmadı değil. Kelime şakaları güzel. Alttakiler mesela ben beğendim.

Altını çizdiğim esprilerden bazıları:

"Darwin' e inanmıyorum ama bi maymun var."

"Felsefe: Neden Eğitimi"

"Michael Jackson'un müslüman olması üzerine George Bush'un yorumu: 'Onun geri geri yürümesinden belliydi zaten' "

"Türkçe sözlü hafif ezan: Başka programınız yoksa buyrun namaza."

"Durumdan memnunum. Bekarlığa devam partisi vericem."

"Bir gün babam, Can ben aynı koltukta oturmamız, benim 'Üç kuşak yan yanayız' demem, babamın da 'Üç kuşak altı taşak' deyip gülmesi."

"En güzeli Davos' a yerleşmek. Daha da gelmez oraya."

7 Şubat 2020 Cuma

Büyük Gözaltı - Çetin Altan

Çetin Altan'ın 1972' de yazmış olduğu ve 1973 Orhan Kemal Roman Ödüllü "Büyük Gözaltı" kitabı. Gözaltında sorgulanan bir kişinin sorgu sırasında ve hapishane odasında içsel dünyasında yaşadıkları, geçmişe gidişi, kendini ve içinde bulunduğu durumu sorgulaması. Gözaltında iken bir cinayetin üzerine yıkılmaya çalışılması ve bu süreçte karamsar bir havada sonunu beklemesi. Romanın yazıldığı yıllardaki siyasi ve toplumsal yaşam ile kahramanın çocukluk ve gençlik yıllarına dönüşü.

"Hayatında gözaltından kurtulduğun hiç oldu mu? Bir karanlık odada bile, dudak dudağa olduğun sırada bile, biri gözetlemiyor mu seni ve sen gözetlemiyor musun kendi kendini."

'' Nihayet sakladığım en büyük sırrı çözmüşlerdi. Ben aslında ipek böceğini kozasının içindeyken öldürmüştüm. Başka türlü kumaş dokunamıyordu ne yapayım''...

"Çocukluktan kalma bir korunma duygusu uyur gibi yapmak...Uyurken dövmezlerdi çocukken."

"Sert fırtınalarla, dev dalgaların içini oyuk oyuk ettiği haşin bir kaya gibiydi babaanne. Öpmesini öğrenmeden unutmuş, ağlamasını kimseye göstermeden bir ayıp kuyusuna atıp boğmuştu."

"Kaç kere sormuştum:
- Sen hiç ağlamaz mısın babaanne?
- Gözlerim kurumuş benim evladım..."

6 Şubat 2020 Perşembe

Güzel Huzursuzluk - Mümtaz Soysal

Yakın bir zamanda hayata veda eden gazeteci yazar Mümtaz Soysal'ın anısına okuduğum 1975 baskısı Güzel Huzursuzluk adlı kitabı, yazarın Yön, Barış ve Ortam Dergileri ile Milliyet Gazetelerinde 1962 ile 1975 yılları arasında yazdığı köşe yazılardan oluşuyor.
Önsözde:

"1962'den beri şurada burada yayınlanmış yazılardan bir kısmını, konu ayrımı gözetmeksizin, tarih sırasına göre sıralayıp yeniden yayınlamak; geriye dönerek, topluma ve olaylara bir kez daha bakmanın en kolay yolu galiba." diyor Mümtaz Soysal.

Tarihe ışık tutan, geçmişle günümüzü karşılaştırma olanağı bulduğum bu tür kitapları okumayı seviyorum. O günlerin yazılarından altını çizdiğim bazıları ise şöyle:

"Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden belki yine bir Türk Devleti çıkardı ama, Mustafa Kemal'in görüşleri olmasaydı, yeni kurulan devlet eskisine oranla tam bir sıçrama sayılmazdı." Milliyet 10 Nisan 1974

"Sözün kısası, Teksas kasabalarının hayhuyu içinde gelişmesi ve büyümesi istenen bir Türkiye'nin başına şair ruhlu başbakan hiç yakışmıyor. (Bülent Ecevit için diyor) Kavgadan, vurgundan, hırgürden anlayan bir başbakan gerek Türkiye'ye. Kovboy filmlerindeki şerifler gibi." (Oldu Sayın Soysal merak etme artık var.) Milliyet 25 Haziran 1974

"..Özgürce ve köklü düşünebilen insanlar yetiştirmediğimiz, kendi kafamızı bir takım asılsız korkularla cendereye sokmayı marifet saydığımız için, demokrasiyi savunurken demokrasiden korkuyoruz. Kafası karışık insanların ülkesinde ortalık da elbet karışır."

"Sorunları nasıl çözeceksiniz? Tanımlamalarda ve önceliklerde olduğu gibi, çözüm yollarında da başkalarının bulunmamasını istemek, kendi çözüm yolunu öne çıkarmanın bir başka türlüsüdür. Bazı yolları 'doğal', bazılarını 'eşyanın tabiatına aykırı' bulmanın, bazılarını 'milli', bazılarını 'kökü dışarda' saymanın gerisinde de bu yatıyor." Barış Dergisi 2 Aralık 1973

"Evet, 'devrimci' demek, 'bugünkü düzen ileriye doğru değişsin' diyen adam demektir ama, düzen kimin eliyle, nasıl ve ne ölçüde ve kimlerin yararına değişecektir?" Ortam Dergisi 19 Nisan 1971

"Türkiye' de hiçbir söz 'Devrim' sözü kadar soysuzlaşmadı. Şapka devriminin de adı devrim Türkçede, Çin' de olup bitenlerin de. Devrim belli bir alandaki köklü hareket midir, düzenin koruyucuları arasında nöbet değiştiren bir darbe mi, yoksa bir ihtilal mi?" Milliyet 3 Ocak 1971

"Her şeyden önce, Sayın İnönü'nün, radyo konuşmasındaki bir noktada yerden göğe kadar haklı olduğu teslim edilmelidir. Gerçekten 'Her devirde, her felsefe için, zanaat sahipleri Atatürk'te kendi maksatlarına uygun uygun deliller bulmuşlardır.Gerçek Atatürkçüler, kıymetli emanetleri korumak için yapacakları mücadelelerin arasına Atatürkçülüğün sahtesini icat edenlere karşı olan mücadeleyi de katmalıdırlar.' Nitekim, bugün işi şeriatçılığa kadar vardıran dergilerin sayfalarında bile Atatürk'ten alınma sözler ve bunların gerisine sığınılarak yazılmış makalelere rastlamak mümkündür." Yön Dergisi 14 Kasım 1962

"Reformlardan yana olmamak, üstelik tavizleri birbiri ardınca sıralamak, demokrasinin kökünü kurutmak olur; çünkü demokrasinin kökü, utanç duvarıyle kaplı odalarda değil, halktadır." Yön Dergisi 18 Temmuz 1962

4 Şubat 2020 Salı

Markopaşa Yazıları ve Ötekiler - Sabahattin Ali

"Markopaşa Yazıları ve Ötekiler" Sabahattin Ali'nin, Resimli Ay, Varlık, Ulus, Tercüme, Yurt ve Dünya, Tan, Markopaşa, Malumpaşa, Merhumpaşa gazetelerinde 1930 ve 1947 yılları arasında yayınlanan yazılarından oluşuyor.  Kitabın başında ayrıca, Yücel, Varlık gibi edebiyat dergileri tarafından Sabahattin Ali ile yapılan anket ve röportajlar da var. 

Sabahattin Ali'nin yazılarını okuduğunuzda, toplumsal ve siyasal durum perspektifine bakıldığında, yalnızca tarihlerin değiştiği, senaryonun ve oyuncuların aynı olduğu, siyasal tarihte ise olayların aynı idarecilerin isimlerinin farklı olduğu görülebilir. Hele bazı yazıları var ki, günümüz gazetelerinde yayınlansa, 1940'ları yansıttığını fark etmez bugünü yansıttığını düşünebilirsiniz.

Etem Ülük'ün Çağdaş Türk Dili Dergisinde 1988'de kitap hakkında yazdığı yorumda; "Ne denli acıdır ki, Sabahattin Ali'nin, demokrasiye ilk adımların atıldığı yıllarda ortaya koyduğu sorunlar bugün de güncelliğini korumaktadır. Bunun içindir ki, bu yapıtın bugün de okunup üstünde düşünülmesinde büyük yararlar olduğu kanısındayım." demektedir.

Kitapta bugünleri yansıtan yazıların başında benim dikkatimi çeken 1947 yılında Markopaşa'da yayınlanan "Tam Demokrasi" ve "Adalet" başlıklı yazılar.    

Seveni de var sevmeyeni de Sabahattin Ali'nin. Bütün yazıları düşünerek okunması gereken yazılar.

“Biz istiyoruz ki, bu memlekette yapılan her iş, üç beş kişinin çıkarına değil, bu toprakları dolduran milyonların yararına olsun. Herhangi bir karar alınırken, İzmir'deki ortak tüccar, İstanbul'daki ahbap milyoner değil, bu kararların altında beli bükülen, çoluk çocuk inleyen yığınlar göz önünde tutulsun.” 
diyor kitabının bir yerinde Sabahattin Ali.

10 Şubat 1947 tarihli Markopaşa'da da şöyle yazıyor Ne İstiyoruz başlıklı yazısında:
"Biz istiyoruz ki, bu topraklar üzerindeki insanlar, kafalarında taşıdıkları fikirlerden dolayı değil, bu yurdun ve bu halkın yararına yahut zararına yaptıkları işlerden hesap versinler."

3 Şubat 2020 Pazartesi

Hepyek - Seray Şehiner

Meraklısına yazılmış, Seray Şahiner okurlarının beğeneceği Feliçita, Ufuk Çizgisi, Sarı Işık, Personel Yemeği, Sebare, Çok Afedersin, Bulyon, İhtiyati Tedbirler, Ağlamadan Anlatmam Lazım, Arkaik ve Hepyek isimli oniki adet öyküden oluşan bir kitap Hepyek.
İlk öykü Feliçita biraz ümit vermişti ama diğer öyküleri beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Hatta kitap o kadar sıktı ki bir an önce bitsin istedim. Tercih meselesi tabi ki.
Yine de altını çizdiğim cümleler olmuş:

"Musa Tez'i nasıl bilirdiniz? bilmezdiniz. Ölüm varlığı kanıtlamakta, yaşamdan daha kuvvetliydi bu alemde."
"Aşık olunca zaaflarını kendi başlarına kayyum diye atamaktan korkmazlardı"
"Para, Emirhanların evinde her zaman baba çorabında taşınan bir emanet olmuş, hiç bir vakit anne sütyeninde saklanan bir yatırıma dönüşmemişti."

1 Şubat 2020 Cumartesi

Beni Kör Kuyularda - Hasan Ali Toptaş

Daha önce daha iyi romanlarını okuduğum Hasan Ali Toptaş'ın vasat sayılabilecek toplumsal mesaj içerikli bir romanı "Beni Kör Kuyularda". 
Adı biraz yanıltıcı, konuyla ilgisi yok ve bu beklentiyi farklılaştırıyor gibi geldi bana. Kitapta Güldiyar'ın hikayesi anlatılıyor. Güldiyar'ın üzerinden, toplumumuzda sıklıkta gördüğümüz insanların vurdumduymazlığı, birbirimizin acısından, düşkünlüğünden para kazanma hırsı, acıları sermayeye dönüştürme düşüncesi kitabın anafikri. Roman mı, masal mı, hikaye mi bilemedim anlatılan. Uzadı, sıktı, zorladı. Hasan Ali Toptaş'tan daha iyilerine alışmıştık. 

Kitapta altını çizdiğim cümle olmamış ama sizlere bir fikir vermesi açısından kitap inceleme sitelerinden kopyaladığım alıntılar:

"İyiliğin ve güzelliğin bir daha yeşermemek üzere hepten kuruduğuma kanaat getirmişçesine, Halil başını çevirip acı acı baktı onun arkasından. Gözleri dolmuştu o an, dudakları apak olmuş, hafiften titremeye başlamıştı. Aldığı nefes ciğerlerine gitmiyormuş gibiydi."

"Kalabalığı giyiniyorlardı sanki."

"Onu donduran şey bizim hissettiğimiz soğuk değil zannımca, bizim hissettiğimiz soğuk değil."