Rüyalar başlamadan önce Yonğhe ve kocasının hayatları gayet sıradandı. Evliliğin tekdüzeliğinde normal bir yaşam sürerlerken, Yonğhe rüyalar görmeye başladı ve vejetaryen olmaya karar verdi. Evdeki tüm etleri bir torbaya doldurdu.
Güney Kore'li Han Kang'ın "Vejetaryen" adlı bu kitabında vejetaryen ile birlikte Moğol Lekesi ve Alev Ağacı adlı başlıklarla öyküler de var. Kahramanları aynı. Birinci öyküde kadının kocası, ikinci bölümde ablasının kocası ve üçüncü bölümde ise ablası ile yaşadıkları ve onların gözünden yaşananlar anlatılıyor.
Vejateryan biraz sert bir öykü. Beslenme tercihlerinizi sorgulatabilir. İlginç alışık olunmadık bir tarz.
"Rüyadayken her şey gerçekmiş gibi gelir ya insana,ancak uyandıktan sonra rüya olduğunu anlarsın.Demek istediğim elbet bir gün biz de bu rüyadan uyanırsak,o zaman..."
"Her şey bana yabancı geliyor. Sanki bir şeylerin arka tarafına geçmişim gibi. Kulpu olmayan bir kapının ardındaymışım gibi."
"Kıyafet giymektense çıkarmak daha doğal değil mi? diyor gibiydi adeta."
Okuduğum kitaplar hakkında yorumlar, düşünceler,alıntılar içeren kişisel blogum. Mehmet Tekinbaş
Bu Blogda Ara
7 Nisan 2020 Salı
1 Nisan 2020 Çarşamba
Acenta Mirza - Osman Şahin
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXhchd4kL1uX5mltXYTOeEMKbiFV6N4jKtbnOcd7LxB7MmFJm7q-iQ72AoxOdyK9J7Ys-tJSRnI4zJuLiTu_GOUZ1h4SXqCSzgD5t6vYAuqg0-nhRU-60fWe5ankzTd3jumUVXyD5ju2E/s400/indir.jpg)
Kitap 8 hikayeden oluşuyor. Bunlar; Bebek, Deli Hatice, Musallim ile Kuşde, Çök Abuzer, Zala Kadın, Sarı Öküz, Reşim ve kitaba adını veren Acenta Mirza.
Yazar Osman Şahin anadolu insanının halini, hayatını konuşma dilini çok güzel süzmüş ve yazıya geçirmiş. Hepsi de birbirinden güzel öyküler.
Kitabın arka kapağından yazarın bir çok öyküsünün ödüle layık görüldüğünü ve onsekiz öyküsünün de filme alındığını öğreniyoruz. Yaşar Kemal türünde öyküler okumak isteyenler için tavsiye ediyorum.
En çok beğendiğim Sarı Öküz adlı öyküsünden alıntılar:
"Ama, emmeme izin yokmuş anamı. Koyu yağlı 'ağız sütü' dokunurmuş mideme. Bakır helkelerine sağıp sağıp gittiler de, kendileri içtiler körpe damağımın hakkını"
"Ana benim süt benim değil mi? Hayır...Anam, sonra sonra sezer oldu bu hileyi. Huysuzlandı. Çekip salmaz oldu sütünü. Kuyruğunu savurdu. Suçmuş bu...Bir keresinde bu yüzden dövdüler anamı. İşte aklım, ilk o zaman anlamaya başladı, insanların kendisine süt verenin böğrüne yumruk kaktığını.
"...'İplerimiz' dedi 'aslında bize değil, iki ayaklıların birbirlerine güvensizliklerinin kanıtı..' "
30 Mart 2020 Pazartesi
Pinhan - Elif Şafak
Romanlarında Tasavvufi ögeler taşımayı motto haline getirmiş Elif Şafak'ın Aşk adlı romanından sonra bana yavan gelen Pinhan adlı kitabında kelime anlamı saklı kalmış, gizlenmiş demek olan Pinhan'ın çocuk yaşta Dürri Baba tekkesinde kalmaya başlaması ve derviş olup, ardından da çift cinsiyetliliğiyle olan mücadelesini anlatılmakta. Dil yine ağır.
Yine Elif Şafak romanlarında çok göze çarpan bir durumda cinsiyet meseleleri. Bu dünya öbür dünya, mistik ögeler birbirine giriyor bazen ve anlamakta zorluk çekiyorsunuz. Yani en azından ben zorlanıyorum.
Aslında yazarın ilk romanı imiş Pinhan. Sanki olgunluk romanı gibi ve bilmesem inanmazdım ilk roman olduğuna.
Ama şunu söylemeliyim ki kolay değil bu ve bunun gibi kitapları yazabilmek, kurgulamak. Müthiş bir bilgi ve araştırma gerektiği açık. Yazım açısından bakıldığında güzel ancak sanki okunması biraz zor gibi.
Satır arasındaki şiirlerde hoştu ayrıca. Ben beğendim. Tavsiye ederim.
Altı çizili satırlarımdan bazıları:
"Âşığın da maşuğun da gıdası, mayası aşktı.İki yürek bir çarpardı. "
"İnsanları izlerken, daha evvel hiç görmediklerini görebilir, hiç hissetmediklerini hissedebilirsin Pinhan. İnsanları uzaktan seyrederken, onlara her zamankinden daha yakın olabilirsin. Eğer bakmayı bilirsen gözlerin sana oyun etmez, dosdoğru görürsün. İçte saklı olanı, acıtanı, kanatanı görürsün. O vakit anlarsın ki o dediğin sensin, seyrettiğin kendi bedenin, kendi suretin; ağladığın kendi acıların."
"Sade tırtıl ile kelebek değil elbet. Sakın ola horgörme Pinhan; canları horgörme. Bak bu gayb âlemine, bir kendini gör. Bak kendine, cümle mahlûkatın özünü gör. Devri tamam olan gelir, devri tamam olan gider. Gelen, gidende saklıdır; giden gelende saklı."
"Lâkin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın."
"Nevres'in gözleri ağzı mühürlü bir mektup idi;
Kimsenin, kime yazıldığını bilmek istemediği."
28 Mart 2020 Cumartesi
Savaşsız Yirmi Gün - Konstantin Simonov
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKXkt0Ix3ybDDkUXORdgQuPqLqXwnfo2V_pZCpeaON_xJ-mXBSautNmZ3seQFyeWg55uiVJXkrK2kIWVyXpPWr6_r92xNEppVqcZjTUXtxHRlMpcDk1g2n-73zM1grNEg8_J-4C1oJKpQ/s400/0000000154728-1.jpg)
Alıntılar:
"Savaş gerçekten kıyamet borusu gibi bir şeydir! İnsanoğlu hesap vermeye çağrılınca her şeyden sorumlu tutulacak; yapabildiklerinden de, yapamadıklarından da... Şayet birisi, o kıyamet gününde hesaba çağrılmayacağını umuyorsa -ki unutularak ya da fırsat bulunmadığı için- demek ki bu insan, başkalarına karşı gerçek bir günahkardır! Böylelerinin yeri, adalet adına söylemek gerekirse kesinlikle cehennemdir! Gerçi kimi insanların tavırlarından, böyle bir şeyi akıllarının ucundan bile geçirmedikleri görülür. Hatta bunun da ötesinde, savaş sonrasının cennetinde yaşamayı düşlerler; ve başkalarının kanıyla, canıyla elde edilmiş bu cennet yıllarının başlayacağı zamanı beklerler."
"Benim düşünceme göre, insanoğlu yaşamın, keyfi istediği gibi dövdüğü, dilsiz ve cansız bir demir parçası olmaktansa, kendi mutluluğunun yarattığı bir demirci olması daha iyi..."
"Gerçekten de savaş, -tıpkı bir kıyamet borusu gibi- insana, kendisinin çıplak olduğunu hissettiriyor, yüce bir varlığın önünde yaptıklarının cevabını vereceği günü hatırlatıyor. Ayrıca yaptığı iyiliklerin, işlediği günahlardan daha çok olduğuna tutkuyla inanmasını sağlar."
" 'Başkasının ruhunda nelerin olduğu belli olmaz' tabirini hiç beğenmiyorum. Fakat yine de kendi arşınımızla onu ölçmemiz doğru olmaz."
"Bazen yıllarca bu kadınların istediğimiz gibi olmadıklarını düşünür dururuz. Fakat daha sonra iyice düşününce, belki de bizim onların istedikleri gibi olamadığımız gibi bir sonuca varıyoruz. Velhasıl, sona ermiş her evlilikte her iki tarafta suçludur."
" 'Sizin çok acımasız bir zekanız ama son derece şefkatli bir kalbiniz var!' diye konuştu."
"Velhasıl, günümüzde değerli ve saygın insanları bulmak oldukça zor...Zaten değerlilerin nerede olduklarını da biliyorsun!"
Evrak Kürek - Selçuk Aydemir
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiAMkUk5cCvx_N5gETjanHagGgOtcHVBQvJz_PRncd5MuofLzs1TpJ4F5o1gxegukRTSMpKC-7t5qP7e1eYy8cyGaG7mbsnBNV1Aj1n6crrF4aBrmjc9YSQti_4LAdxYKXUJzvpvi-Juhw/s400/0001794855001-1.jpg)
İşler Güçler, Kardeş Payı gibi büyük televizyon dizilerinden Düğün Dernek gibi sinema filmlerine kadar senaryosunu kaleme aldığı yapımlar ile çektiği kısa film maceralarını, film sektörüne girişini ve bu aşamada yaşadıklarını anlatmış kitapta. Resimlerle de süslenmiş. Benim okumaktan, dizi ve filmlerini seyretmekten hoşlandığım bir yazar kendisi.
Kitaptan alıntılara gelince:
"Öyle büyük bir sınav ki akrabalık, kıyamete kadar hükmü devam edecek kitapta yer bulmuş kendine. Hatta Firavun, Hz. Musa’nın üvey babasıydı, Ebru Lehep, Hz. Muhammed’in amcası, Hz. Yusuf’u kuyuya atanlar öz abileri, Hz. Lut’un karışı geride bırakılanlardan oldu.... Görüyoruz ki peygamber bile olsan akrabandan çektiğini kimseden çekmiyorsun arkadaş bu çok net."
"Y.rağını yemeden böreğini yiyemezsin sinemanın."
"Ağlama lan! Ne karaborsası? Günahına değmez. Ben günah işlerken bir dururum, 'Ulan bu günah için yanmaya değer mi?' derim. Eğer ki 'Bunun için yanılır be gülüm' dersem işlerim günahı."
"Ercan ilk defa içi dolu kadın iç çamaşırı gördüğü için renkten renge girmiş."
"Ulan karı koca kavga eder kadın annesinin evine gider anlarım, bizim Gökmen Abi kavgadan sonra kaynanasının evine gitmiş yerleşmiş."
"Millette ne aileler vardı be!-Annesi durumları olmadığını söylemiş ama kıyamamış oğluna çıkarıp kolundan bir bilezik vermiş. Ercan bileziği almış, kaybolmasın diye hemen koluna takmış."
Eğlenceli kitap. Okuyun.
15 Mart 2020 Pazar
Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılmış Kısa Tarihi - Ayfer Tunç
"Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek" kitabının yazarından tamamen farklı yapıda bir kitap. Bu kitabın bir başkahramanı yok. En az 250 kişinin adı geçiyor kitapta. Bu nedenle konu bütünlüğünü sağlamak zorlaşıyor. Kitabı ara vererek okursanız konuyu toparlamakta çok zorlanırsınız zira ben öyle yaptığımda geri gelip konu geçmişini hatırlamak zorunda kaldım.
Kitapta Samsun'da bir akıl hastanesinden yola çıkan yazar, zincir halinde kahramanlarına yaşamlarına değiniyor.
Kitapta gerçek ile kurgu birbiri içine geçmiş gibi. Ne gerçek ne değil anlaşılmıyor. Yazımı zor bir roman olsa gerek. Kahramanının bu kadar bol olduğu ve zincir olay kurgusunu tasarlamak çok zor olmalı. Yazara tebrikler.
Alıntılar:
"Karadeniz şehirlerinden birinde, denize sırtını dönmüş biçimde inşa edildiği için görenlerin içinde anlamsız bir küslük duygusu yaratan bir Ruh Sağlığı Hastanesi'nin en üst katındaki konferans salonunda, konuk konuşmacı Ülkü Birinci 14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle, Aşk: Özveri mi? Benliği Korumak mı? başlıklı bir konferans veriyordu."
"Barış Bakış tam deli değildi, tam akıllı da değildi. Zaten akıllı delinin karşıtı değildi. Deli ya da akıllı olması da Gülnazmiye'nin Barış'a aşık olmasına engel değildi. Aslına bakılacak olursa, dünya tatlısı küfürbaz Zerrin Hemşire'nin dediği gibi, Zaten şu geçmişi boklu dünyada kim akıllı kim deli, hiç belli değildi."
"Ama düşündüğünü söylemenin, hele bu coğrafyada, hiç de akıllıca bir iş olmadığını görüp öğrenecek kadar zeki bir adamdı."
"Sağlam bir maneviyat bütün ruhsal sorunlarının ilacı olabilirdi."
"Evliliğinin daha senesi dolmadan Kenan’ın ağır başlı olmak sandığı hallerinin biraz da angutluktan kaynaklandığını anlamış, güzelliğine doyunca kocasını sıkıcı bulmaya başlamıştı."
Kitapta Samsun'da bir akıl hastanesinden yola çıkan yazar, zincir halinde kahramanlarına yaşamlarına değiniyor.
Kitapta gerçek ile kurgu birbiri içine geçmiş gibi. Ne gerçek ne değil anlaşılmıyor. Yazımı zor bir roman olsa gerek. Kahramanının bu kadar bol olduğu ve zincir olay kurgusunu tasarlamak çok zor olmalı. Yazara tebrikler.
Alıntılar:
"Karadeniz şehirlerinden birinde, denize sırtını dönmüş biçimde inşa edildiği için görenlerin içinde anlamsız bir küslük duygusu yaratan bir Ruh Sağlığı Hastanesi'nin en üst katındaki konferans salonunda, konuk konuşmacı Ülkü Birinci 14 Şubat Sevgililer Günü nedeniyle, Aşk: Özveri mi? Benliği Korumak mı? başlıklı bir konferans veriyordu."
"Barış Bakış tam deli değildi, tam akıllı da değildi. Zaten akıllı delinin karşıtı değildi. Deli ya da akıllı olması da Gülnazmiye'nin Barış'a aşık olmasına engel değildi. Aslına bakılacak olursa, dünya tatlısı küfürbaz Zerrin Hemşire'nin dediği gibi, Zaten şu geçmişi boklu dünyada kim akıllı kim deli, hiç belli değildi."
"Ama düşündüğünü söylemenin, hele bu coğrafyada, hiç de akıllıca bir iş olmadığını görüp öğrenecek kadar zeki bir adamdı."
8 Mart 2020 Pazar
Hollanda - Joseph O'Neill
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfgyhsDcT7VGlj5W8EnTqsxmcCoWsQkG0l7jiCADlPrzIxpUGyOky0yUDd49JhyphenhyphendY5uMMInyo6JcVTuy29JOb6dsToVZ-HJpBB6tZhUsBEfaGXKkh5AsGQJK2fJgMb-A-f8YQmp8o3BOo/s400/hollandajoseph-oneillroman-e003.jpg)
Neyse Observer, New York Times, Washington Post övgüleri derken kitabı okumaya başladım. İlk başlardaki uzun cümleler ve oradan oraya atlamaların biraz çeviriden kaynaklandığını biraz da benim odaklanamadığımı düşünürken atmışlı sayfalara geldim. ama kitap bir türlü serileşmiyordu. Tıkanıyordu. Nerden çıktığı belli olmayan karakterler, ani mekan değişiklikleri, zaman atlamaları derken çok sıktım kendimi yüzyetmişinci sayfaya kadar. Sonra biraz atlayarak okumaya başladım. Hiç adetim değil kitap yarım bırakmak ama bu kitabı yarım bıraktım.
Konusu ise kapakta şöyle bahsedilmiş:
"11 Eylül 2001'deki saldırının ardından kendisi New York'ta kalan, eşi ise çocuğuyla birlikte Londra'ya taşınan Hollandalı bir bankacının gözünden Amerika'daki göçmenlerin hayatı anlatılıyor." ancak alakası yok. Bu kadar basit değil. Baştan sona bir gereksiz uzatmalar, kriket sporunun kuralları, gereksiz ayrıntılar.
Kısacası ben sevmedim. Yabancıların övgüye, ödüle değer roman anlayışı ile bizimki çok farklı.
Ne yazık ki kitaptan aklımda kalan, buraya yazabileceğim bir cümle bile alıntı yok.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)