Bu Blogda Ara

5 Mayıs 2020 Salı

Pis Moruğun Notları - Charles Bukowski

Charles Bukowski kendine has bir yazar. Onun yazıları konuşur gibi, aklından geçenlerin kağıda aktarılmasıdır. Küfür içerir, argo içerir, sizin aklınızdan geçirip de söyleyemedikleriniz yazılarında o söyler. Gıdası birasıdır. 

Pis Moruğun Notları, Bukowski'nin arkadaşının gazetesinde yayımlanmak üzere yazdığı kısa hikayelerden oluşuyor.


Bunlarda kitaptan alıntılar:


"..kodese düşmüş biri ile sokakta yanından geçen sıradan bir adam arasındaki fark nedir? -kodesteki adam denemiş bir kaybedendir."


"...ama en güzel kadınlar hep en iğrenç boklara tutulurlar zaten, en sahtelerine, ya da kıskanç mıyım neyim? 

-haklısın moruk, kadınlar sahtekarlara bu kadar güzel yalan söyledikleri için vurulurlar.
'pekala, öyle olduğunu varsayalım -kadınların sahte erkekleri seçtiklerini- bu doğanın kanunlarına ters düşmez mi? -güçlü olanın seçilmesi meselesine? nasıl bir toplum bu?'
'toplum kanunları ile doğa kanunları farklıdır, biz doğal olmayan bir toplumda yaşıyoruz, her an havaya uçma tehlikesi içinde yaşamamızın nedeni bu. Kadın sahte erkeğin toplumda ayakta kalmayı başardığını sezgi yolu ile bilir ve onu yeğler, kadının tek amacı çocuğunu doğurup onu güvenli bir şekilde büyütmektir."

"..sırf dövülmek adına dövülüyor insanlar; mahkeme salonları sonun önceden yazıldığı yerler, gerisi vodvil, insanlar sorgulanmak üzere odalara alınıyor ve yarı-insan çıkıyorlar dışarı ya da insanlıktan tamamen çıkmış, devrim isteyenler var, biliyorum ama isyan sonrasında yeni hükümetinizi kurduğunuzda bir bakarsınız ki yeni hükümetiniz eski baba'nızdır yine, yüzüne yeni bir maske geçirmiştir sadece."


"...insan ruhunun derisi yoktur, şarkı söylemek isteyen iç kıvrımları vardır, duymuyor musunuz?"


"...cinsellik ilginç, ama o kadar da önemli değil, dışkılamaktan daha önemsiz mesela, bir erkek hiç düzüşmeden yetmişine kadar yaşayabilir, ama bir hafta sıçmazsa hayati tehlike söz konusudur."


"New York'lu bir bebek iyi geceler dilediğinde sabah olmuştur. İyi geceler şekerim." 

Nefaset Lokantası - Tuğba Doğan

Bir ay önce, on altı yıldır çalıştığı gazeteden kovulmasının ardından Türkiye’yi terk edip Rio de Janeiro’ya yerleşme kararı alan gazeteci Salih’i, yıllardır müdavimi olduğu Nefaset Lokantası’nda, neredeyse ailesi haline gelen lokanta sahiplerinin düzenlediği veda yemeğinde başlayan olaylar dizisi.

Bu kitabı Kırpık' ımızın tedavisi için gittiğimiz Ankara'dan Tunalıhilmi'den YKY Yayınlarından almıştım. O günün hatırasına. Gittiğim yerleri hatırlatan kitaplar almayı alışkanlık edindiğimden.

Kitabın çok içine giremedim. Sevmedim mi sevdim ama çok sıcak gelmedi.

Alıntıladığım ya da altını çizdiğim cümle yok. Ama fikir vermesi açısından kitap yorum sitelerinden aldığım bir kaç alıntıyı aşağıda bulabilirsiniz:


"Keşke en az iki yüz yıl daha yaşasam. Ve bu zamanımın hepsi şimdi buraya, tam bu anın içine dolsa."

"Bu hayatta her şey sınıfsaldı ama bir tek arkadaşlığınki bir sınıf siyaseti değildi; eğer ki hakikiyse."


"Dünyada ne kadar hâkim, savcı, avukat, tanık, sanık varsa hepsine içireceksin. İçki insanı değiştirmez, onu aslında olup da gizlediği kişi yapar."


3 Mayıs 2020 Pazar

Veba - Albert Camus

1957 yılı Nobel edebiyat Ödülüne sahip roman Fransız sömürgesi altındaki Cezayir' in Oran şehrinde geçiyor.
1940' lı yıllarda veba hastalığının ortalığı kasıp kavurduğu bir karantina ortamı. Doktor Rieux ve salgın süresince yaşananlar romanın konusunu oluşturuyor.
Aslına bakarsanız bazı yorumlara göre de eserin aslında  metafor içerdiği. Veba ile aslında bir hastalık değil, sömürge altındaki bir ulus ve bu hastalıklı durumun resmedildiğidir.

Okuma tarihim günümüzde yaşadığımız corona salgını zamanına da rast gelmesi ve romanda yaşananlarla bu gün yaşananların onlarca yıl geçmesine rağmen bazı yönlerden benzeşmesi ilginçti. 
Mutlaka okunması gereken klasiklerden.

Altı çizili cümleler çok:

"Bir kenti tanımanın en bildik yollarından biri de insanların orada nasıl çalıştığına, orada birbirlerini sevdiğine ve nasıl öldüğüne bakmaktır."

"Alınan önlemler yetersizdi, orası kesindi. 'Özel olarak donatılmış odalar'a gelince, onların ne olduğunu biliyordu: Alelacele öteki hastaların boşalttığı, bantlanmış pencereli, bir kordonla çevrilmiş iki koğuş. Eğer salgın kendiliğinden durmazsa yöneticilerin hayal ettiği önlemlerle alt edilemeyecekti."

"Gerçekten de felaketler ortak bir şeydir, ancak başınıza geldiğinde inanmakta güçlük çekilir. Dünyada savaşlar kadar vebalar da meydana gelmiştir. Vebalar da, savaşlar da insanı hazırlıksız yakalar.. Bir savaş patladığında insanlar: ' uzun sürmez bu, çok aptalca!' derler. Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. Budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. Bu açıdan burada oturanlar herkes gibi kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçekdışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. Ancak her zaman geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider ve önlemlerini almadığından başta hümanistler gider."

"..kahramanlığa inanmam, bunun kolay olduğunu ve ölümle sonuçlandığını bilirim. Beni ilgilendiren insanların yaşaması ve aşktan ölmesi."

"..Buna karşılık, o mahallelerde oturanlar, yaşadıkları güç anlarda, başkalarının kendileri kadar özgür olmadığını düşünerek avunuyorlardı. 'Her zaman benden daha tutsak birisi vardır' tümcesi o sıralara olanaklı tek umudu özetliyordu."

"Doğal olarak gazeteler, kendilerine yollanan o iyimserlik yönergesine ne olursa olsun uyuyorlardı. Gazeteleri okurken durumu belirgin kılan, halkın 'sakinlik ve soğukkanlılık konusunda etkileyici bir örnek' sunmasıydı. Ama kendi içine kapanmış, hiçbir şeyin gizli kalamayacağı bir kentte kimse toplumun sunduğu 'örnek' konusunda bir yanılgıya düşemezdi. Ve sözü geçen sakinlik ve soğukkanlılığın ne olduğu konusunda doğru bir fikir edinmek için yönetimce oluşturulmuş bir karantina merkezine ya da tecrit kamplarından birine girmek yeterliydi."

"Dünyadaki kötülük neredeyse her zaman cehaletten kaynaklanır ve eğer aydınlatılmamışsa, iyi niyet de kötülük kadar zarar verebilir, insanlar kötü olmak yerine daha çok iyidir ve gerçekte sorun bu değildir. Ancak insanlar bir şeyin farkında değillerdir, şu erdem ya da kusur denilen şeyin; en umut kırıcı kusur, her şeyi bildiğini sanan ve böylece kendine öldürme hakkı tanıyan cehalettir. Katilin ruhu kördür ve her tür sağduyudan yoksunsa güzel aşk ve gerçek iyilik diye bir şey olamaz."

Dora "Freud'a Kafa Tutan Kız" - Lidia Yuknavich

Çok tarzım olmadığını okumaya başladıktan sonra anladığım bir kitaptı. Kitabın adındaki Freud' u ve "Chuck Palahniuk' un Önsözüyle" yazısını görünce başladım okumaya.

Kitap anne ve babasının sorunlu evliliğinden bunalmış ve 14 yaşında bir aile dostu tarafından tacize uğramış bir Dora' nın hayatını, arkadaşları ve psikoloğu ile olan ilişkilerini onun ağzından anlatıyor. 

Kapak beklentisinin bayağı altında kalmış bir kitap olmuş. Kitapta geçen gereksiz argo ve marka reklamları da bana ilginç geldi. Zira ilk kez bu kadar markanın telaffuz edildiği bir kitap okuyorum. Kesinlikle bir gizli reklam ya da sponsorluk anlaşması olmalı.

Altı çizili cümlem bu kitap için yok.

2 Mayıs 2020 Cumartesi

Şanzelize Düğün Salonu - Tarık Tufan

Tarık Tufan' dan içinde biraz fantastik, biraz hayal, biraz aşk bulunan değişik bir roman. adını bilmediğimiz kahramanımızın değişik hayatı, üniversiteden arkadaşı Eda' yla aşkı, arkadaşı Rüstem' le yaşadıkları, şıh babası, tekkeler maceralar maceralar.

İlk giriş bölümünde sıkılmıştım ama sonradan bir sardı ki o başlayışla bitti kitap. Şöyle de bir izlenim edindim, içinde o kadar çok altı çizili cümlem var ki, yazar sanki bunları kullanmak için kitabı kurgulamış gibi ilginç geldi bana. Kitabın ismine gelince "Şanzelize Düğün Salonu" çok konu örgüsü içinde bir yere sahip olmasa da dikkat çekmek için güzel bir tercih olmuş. Olumsuz bir eleştiri de yeni dönem genel Türk romanlarında olduğu gibi ayrıntılarla kitabın sayfa sayısının artmış olması.

Tarzı değişik, kolay okunur bir yazar Tarık Tufan.

Alıntı çok, hepsi özlü söz gibi:

"Bu dünyada hiçbir düşmanım yok, çünkü en çetin kavgaları kendi içimde yaşıyorum. Kendim varken bana zarar vermesi muhtemel bir başkasına ihtiyacım yok."

"Yürüdüğün yolun ışıklandırılmış olması, gideceğin yerin aydınlık olması anlamına gelmez."

"Giden bir kadının, bir adamın kalbinden götürdüğünü, bütün dünya bir araya gelse yerine koyamaz."

"İçimde bir yerde, çok derin bir yerde, kimsenin sapından tutup çıkaramayacağı bir yerde, eski paslanmış bir bıçak saplı duruyor."

"Gece her şeyin üzerini örter, diye düşünür insan. Oysa gecenin örttüğünden çok hatırlattıkları vardır. Hatırlatırken sarstıkları, sarsarken suskunlaştırdıkları, suskunlaştırırken acıttıkları."

"İnsanın ağzında ne kadar kötü duruyor böyle bir cümle: annemin öldüğü yıl. Anne bir kere öldü mü artık bütün zaman dilimleri, olaylar onun ölümüyle tarif ediliyor; annem öldükten bir yıl sonra, annem ölmeden iki ay önce, annemin öldüğü yıl."

"Annemin benden sonra bir daha çocuk sahibi olamamasına ağladım. Rahminden koparken, tırnaklarımla başka bir ceninin daha tutunabileceği duvarları paramparça ettiğim duygusundan hiç kurtulamadım."

"Annem, evimizin duvarında asılı bir Kuran-ı Kerim gibiydi ve oradan inince duvar buz gibi soğuk oldu."

"O an ölseydim dünyayı güzel bir yer olarak hatırlayacaktım."

"Bazıları yazmak iyi gelir derler, bir çeşit zehir akıtma gibi ama bana kalırsa insan yazarak kendini iyi, hissedemez. Bilakis insandaki huzursuzluğun sürekli hale gelmesinin nedeni de yazmak."

"Biz sadece saatlere bakarak o vakte sabah diyoruz ama gerçekte sabah değil. Sabah demek içinde hiç olmazsa küçücük bir umut barındıran zaman demektir. umut yoksa da heves vardır. İkisi de yoksa o vaktin adına neden sabah diyelim, gecenin devamı deyip geçeriz."

"Bir kadına aşık olmak demek, o kadının elini sürdüğü en ölümcül yaranın bile o anda iyileşeceğine dair mutlak bir inanca sahip olmak demektir. Bir kadına aşık olmak demek ona doğru yürürken attığın her adımda sızılarının da dinmesi demek."

"Kadınların yanında ağladıkları erkekler başka, güldükleri erkekler başkadır. İkisini yan yana yapabildikleri biriyle karşılaştıklarında, o zaman da onunla birlikte yaşamanın ve sonrasında birlikte ölmenin hesabını yapıyorlar."

"Eda uzaktan baktığında delilik olarak gördüğü şeye yakından bakabilseydi, bunun aşk olduğunu anlayabilecekti. Bakamadı, bakmadı."

"Yanındayken, yüz yüzeyken başını başka yöne çevirse özlemeye başlarsın. Gözlerini kapasa gurbetin başlar, açınca vuslatın olur."

"Yol, insanın araf duygusunu en çok hissettiği yer sanırım; bir yerden bir yere giderken aslında hiç bir yerde olamamak halini yaşıyorum. İki mekan arasındaki hiçlik. İki hal arasındaki yokluk. İlki menzil arasındaki zaman boşluğu."

Şehir Mektupları - Ahmet Rasim

Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlarının 1989'da yayınlamış olduğu ve Ahmet Kabaklı' nın  hazırladığı Türk Klasikleri dizisinden Ahmet Rasim'in Şehir Mektupları kitabı 1912 yılı baskısından sadeleştirilerek basılmış.

Hepsi birbirinden ilginç 58 mektuptan oluşmaktadır. Mektup denilmişse de bunların hepsi aslında gazete yazılarıdır.

Bu mektuplarda 1900' lü yılların başlarındaki İstanbul, o yıllardaki basın, aydınlar, olaylar Ahmed Rasim tarafından hicivli bir şekilde anlatılmaktadır. Ahmed Rasim'in bu yazılarda kullandığı kendine özgü bazı tanımlamaları, cümle kalıpları, betimlemeleri bulunmaktadır. Sadeleştirilmesine rağmen çokça dipnot bulunmakta ancak bunlar okuyucu için faydalı.

Saatleri Ayarlama Enstitüsünden çok farklı bir tarz bu kitapta bizleri bekliyor. Yeni basımı var mı bilmiyorum. Ben sahaftan almıştım. Bulabilirseniz okuyun.

Kitaptan neler öğrendik:

Bismark rengi: koyu kahverengine çalar bir renk,

"Zemheri zürafası" diye bildiğimiz sözün aslında "Zemherir zürefası" olduğunu ve bu sözdeki zürafanın zürefa olduğunu ve bunun da anlamının, zarif' in çoğulu olduğunu,

"Hıfz-ı sıhhat istihmam fi'l bahr": A.Rasim'in uydurduğu arapça bir cümle, "Sağlığı korumak, deniz hamamlarında yıkanmakla olur."

"Gözde iltihap bulunana doktorun "vapur dumanı gözlük" kullanmasını tavsiye ettiğini." (İnternette araştırdım bununla ilgili bir şey bulamadım ne yazık ki.) 

1 Mayıs 2020 Cuma

Sayın İzleyiciler - Feyyaz Tokar

Televizyon programları ve radyo sohbetleri ile tanınan gazeteci Feyyaz Tokar' ın televizyon konuşmalarını kitaplaştırdığı kitabı.
1980' li yılların sonlarında yaptığı tv konuşmalarının bir kısmı yazı diline uyarlanarak bu kitapta toplanmış.
Kitapta kısa kısa 40 civarında yazı var. Yazıldığı döneme ilişkin yazılar.
Çok kolay okunan akıcı yazılar. İçeriğinden çeşitli bilgiler ve dönemin olaylarına ait bilgi edinebilir.