Bu Blogda Ara

2 Mayıs 2020 Cumartesi

Şanzelize Düğün Salonu - Tarık Tufan

Tarık Tufan' dan içinde biraz fantastik, biraz hayal, biraz aşk bulunan değişik bir roman. adını bilmediğimiz kahramanımızın değişik hayatı, üniversiteden arkadaşı Eda' yla aşkı, arkadaşı Rüstem' le yaşadıkları, şıh babası, tekkeler maceralar maceralar.

İlk giriş bölümünde sıkılmıştım ama sonradan bir sardı ki o başlayışla bitti kitap. Şöyle de bir izlenim edindim, içinde o kadar çok altı çizili cümlem var ki, yazar sanki bunları kullanmak için kitabı kurgulamış gibi ilginç geldi bana. Kitabın ismine gelince "Şanzelize Düğün Salonu" çok konu örgüsü içinde bir yere sahip olmasa da dikkat çekmek için güzel bir tercih olmuş. Olumsuz bir eleştiri de yeni dönem genel Türk romanlarında olduğu gibi ayrıntılarla kitabın sayfa sayısının artmış olması.

Tarzı değişik, kolay okunur bir yazar Tarık Tufan.

Alıntı çok, hepsi özlü söz gibi:

"Bu dünyada hiçbir düşmanım yok, çünkü en çetin kavgaları kendi içimde yaşıyorum. Kendim varken bana zarar vermesi muhtemel bir başkasına ihtiyacım yok."

"Yürüdüğün yolun ışıklandırılmış olması, gideceğin yerin aydınlık olması anlamına gelmez."

"Giden bir kadının, bir adamın kalbinden götürdüğünü, bütün dünya bir araya gelse yerine koyamaz."

"İçimde bir yerde, çok derin bir yerde, kimsenin sapından tutup çıkaramayacağı bir yerde, eski paslanmış bir bıçak saplı duruyor."

"Gece her şeyin üzerini örter, diye düşünür insan. Oysa gecenin örttüğünden çok hatırlattıkları vardır. Hatırlatırken sarstıkları, sarsarken suskunlaştırdıkları, suskunlaştırırken acıttıkları."

"İnsanın ağzında ne kadar kötü duruyor böyle bir cümle: annemin öldüğü yıl. Anne bir kere öldü mü artık bütün zaman dilimleri, olaylar onun ölümüyle tarif ediliyor; annem öldükten bir yıl sonra, annem ölmeden iki ay önce, annemin öldüğü yıl."

"Annemin benden sonra bir daha çocuk sahibi olamamasına ağladım. Rahminden koparken, tırnaklarımla başka bir ceninin daha tutunabileceği duvarları paramparça ettiğim duygusundan hiç kurtulamadım."

"Annem, evimizin duvarında asılı bir Kuran-ı Kerim gibiydi ve oradan inince duvar buz gibi soğuk oldu."

"O an ölseydim dünyayı güzel bir yer olarak hatırlayacaktım."

"Bazıları yazmak iyi gelir derler, bir çeşit zehir akıtma gibi ama bana kalırsa insan yazarak kendini iyi, hissedemez. Bilakis insandaki huzursuzluğun sürekli hale gelmesinin nedeni de yazmak."

"Biz sadece saatlere bakarak o vakte sabah diyoruz ama gerçekte sabah değil. Sabah demek içinde hiç olmazsa küçücük bir umut barındıran zaman demektir. umut yoksa da heves vardır. İkisi de yoksa o vaktin adına neden sabah diyelim, gecenin devamı deyip geçeriz."

"Bir kadına aşık olmak demek, o kadının elini sürdüğü en ölümcül yaranın bile o anda iyileşeceğine dair mutlak bir inanca sahip olmak demektir. Bir kadına aşık olmak demek ona doğru yürürken attığın her adımda sızılarının da dinmesi demek."

"Kadınların yanında ağladıkları erkekler başka, güldükleri erkekler başkadır. İkisini yan yana yapabildikleri biriyle karşılaştıklarında, o zaman da onunla birlikte yaşamanın ve sonrasında birlikte ölmenin hesabını yapıyorlar."

"Eda uzaktan baktığında delilik olarak gördüğü şeye yakından bakabilseydi, bunun aşk olduğunu anlayabilecekti. Bakamadı, bakmadı."

"Yanındayken, yüz yüzeyken başını başka yöne çevirse özlemeye başlarsın. Gözlerini kapasa gurbetin başlar, açınca vuslatın olur."

"Yol, insanın araf duygusunu en çok hissettiği yer sanırım; bir yerden bir yere giderken aslında hiç bir yerde olamamak halini yaşıyorum. İki mekan arasındaki hiçlik. İki hal arasındaki yokluk. İlki menzil arasındaki zaman boşluğu."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder