Bu Blogda Ara

12 Mayıs 2020 Salı

Yabancı - Albert Camus

Albert Camus' nün 1942 yılında adını ilk duyurduğu ve Nobel ödülü aldığı romanı "Yabancı" Çevresine ve kendine yabancı düşmüş bir insanın sıradan, akıldışı, mantıkdışı bir dünyada, aklın yardımı olmaksızın gün gün yaşayışını dile getirmektedir.

Kahramanımız Mersault’un annesinin ölümüyle başlıyor hikâye. Daha sonra Cezayirli bir Arap’ı öldürür ve İdama mahkum edilir. Hayatı ve yaşamayı boş gören kahramanın idama giden sürecinde yaşadıkları ve hayata bakışı yansıtılmış yazarın kaleminden. 


"Yabancı' da saçma duygusu ile saçma kavramı arasındaki ayrılık çıkıyor karşımıza. Meursault, saçma kavramından habersiz, saçma duygusu içinde yaşayan bir yaratıktır, örneklerini görebileceğiniz yüz binlerce insan arasında. Yine Sartre' ın yerinde bir tanısına dayanarak diyebiliriz ki, Yabancı romanı, saçma üzerine ve saçmaya karşı yazılmış, klasik değerde bir romandır." diyor Vedat Günyol kitabın önsözünde Yabancı için.


"Dünyada hiçbir şey insanın sevdiğinden vazgeçmesine değmez.”


"Değil mi ki yaşam bir yerde ölümle -yani yoklukla- sonuçlanıyor, öyleyse nedir bu didinip durma, bu yedim-içtim, aldım-verdim, benim-senin kavgasının anlamı?"


”Her şeyin anlamsız olduğunu söylediğimiz anda bile anlamlı bir şey söylemiş oluyoruz.”


"İnsan eninde sonunda her şeye alışır."

"Dinliyordum. Bana zeki dediklerini duyuyordum. Yalnız şunu anlamıyordum: herhangi bir kimsedeki erdemler, nasıl oluyor da bir suçlu aleyhine ezici bir kanaat olabiliyordu."

"Sanki bütün yaşamımda, kendimi haklı çıkarmak için bu dakikayı, şu şafak vaktini beklemiştim. Hiç, hiçbir  şeyin önemi yoktu ve bunun ne için böyle olduğunu da biliyordum. O da biliyordu. Geçirdiğim bütün bu anlamsız hayatta, geleceğimin ta derinlerinden, henüz gelmemiş yıllar içinden, karanlık bir soluk bana doğru yükseliyor ve yaşadığım yıllardan daha gerçek olmayan yıllardan bana sunulan ne varsa, hepsini aynı düzeye getiriyordu. Başkalarının ölümü, bir ananın sevgisi ne umurumdaydı benim? Başkasının Tanrısından bana neydi? Başkalarının seçtiği, kabullendiği hayattan, yazgıdan bana neydi?"

"O (rahip) gider gitmez eski iç rahatlığımı buldum. Direncim kalmamıştı, kendimi yatağıma attım. anırım uyumuşum. Gözlerimi açtığım zaman, yüzüme yıldızlar doldu. Kır sesleri bana kadar yükseliyordu. Gecenin kokuları, toprak ve tuz kokuları şakaklarımı serinletiyordu. Bu mahmur yazın o olağanüstü erinci, yükselen bir yıldız gibi içime doluyordu. O anda, gecenin sınırında, vapur düdükleri ötmeue başladı. Bunlar, artık hiç umurumda olmayan bir dünyaya giden vapurları haber veriyordu. Ne zamandır, ilk kez olarak, anacığımı düşündüm. Hayatıın sonlarında niçin bir 'nişanlı' edinmişti, niçin hayata yeniden başlıyormuş gibi oyunlara girişmişti, anlar gibi oluyordum. Orada, orada da bir takım ömürlerin sona erdiği bu İhtiyarlar Yudunun çevresinde de akşamlar, hüzünlü bir savaş aralığı gibiydi. Anacığım, ölümün eşiğinde, kendini oreada serbest ve her şeyi yeni baştan yaşamaya hazır hissetmiş olmalıydı. Kimsenin, kimseciklerin onun arkasından ağlamaya hakkı yoktu. Ben de her şeyi yeni baştan yaşamaya kendimi hazır hissettim. Sanki büyük öfke beni kötülüklerden arındırmış, umuttan kurtarmıştı, işaretler ve yıldızlarla yüklü olan bu gecede, kendimi ilk kez olarak, dünyanıntatlı kayıtsızlığına açıyordum. Dünyayı kendime bu kadar eş, bu kadar kardeş bulunca, anladım ki, eskiden mutluluğa ermişim. Hatta hala da mutluydum. Her şey tamam olsun, kendimi pek yalnız hissetmeyeyim diye, benim için artık, idam gününde bir sürü seyirci bulunmasını ve beni nefret çığlıklarıyla karşılamalrını dilemekten başka bir şey kalmıyordu."

Bunlarda kitaptan bazı alıntılardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder