Okurla sohbet eder gibi yazmış Eduardo Galeano. Uruguaylı muhalif gazeteci-yazar. O'nu okumak keyifli. Hangi ülke vatandaşı olursanız olun kendinizde mutlaka bir şeyler bulacaksınız. Ben yıllar önce Güney Amerika için yazdıklarını rahatlıkla kendi ülkeme uyarladım.
Bu kitapta Eduardo Galeano' nun çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmış 26 yazısına yer verilmiş.
En çok alıntıyı da galiba okuduğum kitaplar içinden en çok bu kitap için yapmışım:
"Hayırseverlik dikeydir, aşağılar. Dayanışma yataydır, yardım eder."
"Bir zaman önce İspanyol din adamı Ignacio Ellacuria bana şu Amerika' nın keşfi hikayesinin ona saçma geldiğini söyledi. Zalimin keşfetme yeteneği yoktur, dedi.
"Zalimi keşfeden mazlumdur."
O, zalimin kendisini bile keşfedemeyeceğine inanıyordu. Zalimin hakiki gerçekliği yalnızca mazlumun olduğu yerden görülebilirdi.
Ignacio Ellacurıa kurşunlarla tarandı, bu affedilemez ifşa yeteneğine inandığı ve kehanet gücündeki inancının risklerini paylaştığı için. Omu öldüren El Salvador' lu askerler mi, yoksa kendisini açık eden bakışa tahammül edemeyen bir sistem mi?"
"Bizim zamanımızda, çoklu pazarların ve çokuluslu şirketlerin çağında, ekonomi uluslararasılaştı ve kültür de , hızlanan gelişme ve araçların kitlesel yayılımı sayesinde 'kitle kültürü' de uluslararasılaştı. İktidar merkezleri bize makineler ve patentlerin yanı sıra ideolojiler de ihraç ediyorlar. Eğer Latin Amerika' da yeryüzü nimetlerinin safası azıcığa ayrılmışsa çoğunluğunun fanteziler tüketmekle yetinmesi zorunlu. Yoksullara zenginlik ilüzyonları satılıyor, ezilenlere özgürlük illüzyonları, yenilenlere zafer düşleri ve güçsüzlere iktidar düşleri. Televizyonun, radyonun ve sinemanın dünyanın eşitliksiz örgütlenmesini haklı göstermek için yayınladıkları simgeleri tüketmek için okuma bilmek gerekmiyor."
Her dakika pek çok çocuğun öldüğü bu topraklarda yürürlükteki sistemin kalıcı olması için birbirimize bizi ezenlerin gözleriyle bakmamız gerekiyor. Halk 'bu' düzeni 'doğal' ve bu yüzden de sonsuz olarak kabul etmesi için evcilleştiriliyor; sistem vatanla özdeşleştiriliyor; rejimin düşmanı hain ya da dış mihrak ilan ediliyor. Sistemin kanunu kutsallaştırılıyor; yenilen halklar talihlerini kader olarak kabul etsin diye, geçmiş tahrif edilerek yoksulluğu her zaman uzak zenginlikleri besleyen Latin Amerika'nın tarihsel başarısızlıklarının gerçek nedenleri hokus pokusla yok ediliyor; küçük ekranda ve büyük ekranda hep en iyiler kazanıyor, en iyiler ise hep en güçlüler. İsraf, teşhircilik ve vicdansızlık iç bulantısına yol açmıyor, hayranlık uyandırıyor: Ruh da dahil her şey alınabilir, satılabilir, kiralanabilir, tüketilebilir."
"Zalim, aynanın mazluma sürekli değişen cıva lekesinden başka bir şey göstermemesini ister. Kim olduğunu ve nereden geldiğini bilmeyen bir halkı nasıl bir değişim süreci harekete geçirebilir? Eğer kim olduğunu bilmiyorsa, olmaya layık olduğu şeyi nasıl bilir? Edebiyat, doğrudan ya da dolaylı olarak, bu ifşaya yardımcı olamaz mı?"
"Biz yaptığımız şeyiz, özellikle olduğumuz şeyi değiştirmek için yaptığımız şeyiz: Bizim kimliğimiz eylemde ve mücadelede yatıyor."
"..Ne o kadar Tanrıyız, ne de o kadar böceğiz. Sınırlarımızın bilinci bir acizlik bilinci değildir: Edebiyatın, bir eylem biçimi olarak, doğaüstü güçleri yoktur. Ama yazar eseri aracılığıyla buna gerçekten değen eylemlerin ve insanların yaşamaya devam etmelerini sağlayarak birtakım büyücü özellikleri gösterebilir.
Kendi gölgeleriyle monologlar ve sonsuz labirentler geliştirenlerin sözü yadsımaları bana tutarlı geliyor ama biz insanlık durumunun bir lağım olmadığı saptamasını kutsamak ve paylaşmak isteyenlerin için sözün anlamı vardır. Konuşacaklar arıyoruz, hayranlar değil; diyalog sunuyoruz, gösteri değil. Okurun bize ondan gelip cesaret ve kehanet olarak yine ona dönen sözlerde bir ortaklık bulmasını amaçlayan bir buluşma girişiminden yola çıkarak yazıyoruz."
"İşime inanıyorum; aracıma inanıyorum. İnsanların açlıktan öldüğü bir dünyada yazmanın bir anlamı olmadığını açık bir pervasızlıkla açıklayan yazarların neden yazdığını asla anlayamadım. Sözü tamamen öfkeye ya da fetişizm nesnesine çevirenleri de asla anlayamadım. Söz bir silahtır, iyiye ya da kötüye kullanılmış olabilir, cinayetin suçu asla bıçağa ait değildir."
"..kendi ülkende sürgün olup kendi içinde sürgün edilmek, dışarıdaki herhangi bir sürgünden her zaman daha zor ve daha faydasızdır."
"Ülkelerimizde ifade özgürlüğünden tamamen yararlansak bile, herkes için yazıyoruz ama yalnızca kitaplara para ödeyebilen ve onlarla ilgilenen eğitimli bir azınlık tarafından okunuyoruz."
"Nerede olursam olayım, hangi toprağa aşt olduğumu asla unutmuyorum; eğer onu üstümde taşıyorsam, eğer onunla yürüyorsam, eğer oysam."
"Kendi topraklarından ve kendi halkından uzaktasın. Evet,ama
başka topraklar görünüyor, başka halklar keşfediliyor, beslenecek yeni kaynaklar, sohbet edilecek yeni insanlar var. Farklılığa ve egoist yıkıma yenilen her bilinç, düşmen için bir zaferdir."
"Cezaevi gibi yönetilen ülkelerde duvarlarda yazılar ya da resimler ışıldamaz. Duvar yoksulların matbaasıdır: Risk alarak, gizlice, bir anlığına, dünyanın unutulmuşlarına ve yoksullarına hizmet veren bir iletişim aracı."
"Bir keresinde bana Endülüs'te sepetindeki midyeleri satarak sokaklarda dolaşan çok yoksul bir balıkçıyı anlattılar. Bu balıkçı bütün midyelerini almak isteyen genç bir beye midyelerini satmak istememiş. Baasitçe şöyle demiş:
-Kendi açlığımda emirleri ben veririm."
"Demokrasi olduğu şey değildir, benzediği şeydir. Ambalaj kültürünün göbeğinde yaşıyoruz. Evlilik sözleşmesi aşktan daha önemli, cenaze ölümden, elbise bedenden, ayin tanrıdan daha önemli. Ambalaj kültürü içerikleri hor görüyor. Söylenen önemli yapılan değil.
Köleliğin Brezilya'da bir yüzyıldan beri olmadığı varsayılıyor ama Brezilyalı çalışanların üçte biri günde bir dolardan az kazanıyor ve sosyal piramit yukarıya beyaz, aşağıda siyah. Köleliğin kaldırılmasından dört yıl sonra, 1892' de Brezilya hükümeti kölelikle ilgili bütün belgelerin kitapların yakılmasını emretti, köle şirketlerinin bilançolarının, makbuzların, şartnamelerin, kararnamelerin ve her şeyin yakılmasını emretti, sanki kölelik hiç olmamış gibi.
Bir şeyin olmaması için, olmadığını açıklamak yeter."
"Başpiskopos Desmond Tutu Afrika'yı kastediyor ama Amerika için de geçerli:
'Geldiler. Onların İncili vardı, bizim toprağımız vardı. Bize 'Gözlerinizi kapayın ve dua edin' dediler. Gözlerimizi açtığımızda onların toprağı vardı, bizim İncilimiz vardı.' "
"Friedrich Nietzsche bir keresinde şöyle demişti:
-Ben yalnızca dans etmeyi bilen bir tanrıya inanabilirim."
" 'Hayat, sen başka planlar yapmakla meşgulken başına gelendir' diyordu John Lennon. Bizim amaçlarla araçların karıştırılmasından muztarip çağımızda, yaşamak için çalışılmıyor, çalışmak için yaşanıyor."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder