Savaşın incittiği insanlara bir ses veren Erich Maria Remarque, bize hatırlattıklarıyla her zaman el üstünde tutulması gereken bir yazar. Savaşın dehşetini, beraberinde getirdiği yıkımı, insanoğlunu birbirine nasıl yabancılaştırdığını birinci ağızdan, çarpıcı bir şekilde dile getiren Remarque, savaşla ilgili bildiğimizi sandığımız gerçekleri sorgulamamızı sağlarken, edebiyatın ne kadar güçlü ve ölümsüz bir kaynak olabileceğini de bir kez daha kanıtlar.
Remarque'ın, I. Dünya Savaşı'ndaki bir grup askerin hikâyesini on dokuz yaşındaki bir çocuğun gözlerinden anlattığı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok canlı çarpışma sahnelerinin yanı sıra savaşın gereksizliğinin ve askerlerin cephede ve cephe arkasında yaşadıklarını anlatan bir roman.
Filmini seyretmedim ama kitabı beni çok sarmadı. Anlatımlar çok dolu dolu değildi. Savaşın anlatımını öyle güzel yapan, çekilen zorlukları öyle güzel anlatan bizim romancılarımızın Kurtuluş Savaşı anlatımları ile karşılaştırdığımızda çok sığ bir roman olmuş bile diyebilirim. Hep dediğim gibi bizim dilimiz, bizim yazarlarımızın anlatımı gözümüzde büyütülen bazı yabancı yazarlardan hep üstte olmuştur benim gözümde. Bu romanın klasikler arasında yer alması bizim Kurtuluş Savaşımızı anlatan romanlarımıza biraz haksızlık gibi görünfü bana. En azından Turgut Özakman' ımıza haksızlık gibi.
Bu bir savaş kitabıdır. Savaşın ne kadar gereksiz,anlamsız ve birilerinin sadece iki dudağının arasında olduğunu,o kişiler için ise bir anlamınız olmadığını karakterler aracılığıyla anlayabileceğiniz bir kitaptır. Alman askerlerinin Fransa'ya karşı savaşını konu eder.Sadece cepheyi,yanınızdan geçip giden kurşunları ,cephede çekilen gıda sıkıntısını ve hayatta kalma çabasını anlatmaz,böyle yoğun bir bombardımandan sonra evine izin alıp ailesini ziyaret edebilen şanslı askerlerin hayatından kesitler sunar veya daha 18 yaşında cepheye gönderilen çocukların aşka bakış açısını gözler önüne serer.
Cepheyi, ateş hattını, geride bekleyenleri, savaşı hiç bilmeyenleri, hastaneleri kısacası savaşa ait olabilecek her yeri herkesi anlatmış yazar bu kitapta. Anlatımı kolay bu sayede görseli kafanızda çok rahat oluşturabiliyorsunuz, okumaya başladıktan bir süre sonra gözlerini kapadığınızda kendinizi o cephede hissedebilirsiniz. Cephedeki arkadaşlığın sıcaklığını hissedebilir, bir askerin ölümünden sonra gözleriniz dolabilir. Önce filmini seyretti iseniz bu daha kolay olabilir belki.
Kitap, Nazilerin de meydanda yaktığı yasaklı kitaplarındandır. Zaten sonrasında yazar Almanya'yı terk etmiş Amerika'ya yerleşmiştir.Naziler Remarque'yi öldürmek amacıyla arasalar da bulamazlar onun yerine ablasını öldürürler.
Savaş konusunda -özellikle ne kadar anlamsız olduğu konusunda- altı çizilesi ve yeniden okunulası cümleler barındırır.
''On sekiz yaşımızda dünyayı ve hayatı sevmeye başlamıştık. Sonra da aynı şeylere ateş etmek zorunda kaldık. Patlayan ilk obüsler, kalbimize rastladı.''
“Gencim, yirmi yaşındayım. Ama hayatta umutsuzluktan, ölümden korkudan ve acı uçuruma sürükleyen anlamsız bir dıştanlığın kösteklenmesinden başka bir şey tanımıyorum. Milletlerin birbirlerine zorla düşman edildiğini ve hiç ses çıkarmadan, hiçbir şey bilemeden budala, uysal ve bönce birbirlerini öldürdüklerini görüyorum. Dünyanın en zeki beyinlerinin, bütün bunları daha ustaca ve daha devamlı yapmak için yeni silahlar ve yeni laflar bulduklarını görüyorum.”
"Göz denilen şu iki küçük noktada öyle yürekler acısı bir anlatım var ki, insanın parmağı ile örteceği geliyor."
"Dövüşmek değil yaptığımız. Yok olmamak için kendi kendimizi savunuyoruz."
"Sizlere derim ki; hayvanları savaşa sokmaktan daha büyük bir alçaklık olamaz."
"Fakat en önemlisi , her işin bir çaresine bakan sağlam bir dayanışma duygusunun içimizde yer etmesi, her cepheden en mükemmel arkadaşlık duygusuna yükselmesiydi;buda savaşın eseriydi."
"şu kadarını öğrendim ki insan başını diğer tarafa çevirdiği sürece en korkunç şeylere bile katlanabilir.fakat bu şeyleri sıcağı sıcağına düşünmeye kalkışırsa dayanamaz ölür"