![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKNhIRA_MZqKqkJFsVwNRUXKkLAy7xH35fbctOHFqaR0trPc0OX9R7otg-DtCz_8jy3tqMp7s1iqqih6kNYQDElADCyu_OQj_2sPuZBC3bZPFM5eL3POhGg2ZgqRq_JCuktZJgPZV8B64/s1600/siddharta.jpg)
En iyi yaptığı şey düşünmek, beklemek ve
oruç tutmaktı. Ama bunlarla sınırlı kalmadı becerileri, başka şeyler de öğrendi
hatta bir ara başka bir insan bile oldu. İnsanları yıldızlar ve yapraklar diye
iki gruba ayırıyordu. Bir yıldızdı önce, kendi yolunu çiziyordu, sonra bir an
geldi yaprak oldu, rüzgarın estiği tarafa savruldu. Ama özünde yıldızdı o,
sonsuza kadar savrulmayacaktı, elbet yolunu yeniden bulacaktı.
Bilinmesi
gereken şeyleri insanın kendisinin tatması gerektiğine inanıyor, bilgeliğin
öğretilemeyeceğini savunuyordu Siddhartha. Öncelikle kitabın çok şık bir dili
var. Belki de Doğu felsefesinin naifliğinin, sadeliğinin getirisidir bu; akıp
gidiyor.
Tamamen farklı bir kültüre ait bu kitabı okurken yeni bir sürü şey öğreniyorsunuz. Kitap insanı araştırmaya itiyor. Hint kültürü ve Budizm inanışına ait birçok şey öğreniyorsunuz. Bu yanıyla öğreticiliği ikiye katlanıyor. Çünkü ayrıca size kattığı çok önemli şeyler de var. Öncelikle üç yüce edimi tanıyoruz: Oruç tutmak, yürümek ve düşünmek. Özellikle oruç tutma konusu öyle bir işlenmiş ki farklı bir bakış açısı kazandırıyor insana. Kitabı okurken Budizm inancından kopuyorsunuz zaten, kendi kültürünüzle arasında bir fark göremiyorsunuz. Yazar o evrensel dili yakalamayı çok iyi bilmiş.
Ayrıca kitabın sayfalar boyu söylemeye çalıştığı önemli bir şey daha vardı: Bu da aydınlanmanın yol göstericilerin öğretilerini dinleyerek gerçekleşemeyeceğiydi. Aydınlanma ancak kişinin kendi yolunu, kendi çıkarımlarıyla bulmaya çalışmasıyla gerçekleşebilirdi.
Son olarak da şunları söyleyebilirim. Zaman ve sabırla ilgili kısımlar kesinlikle ufuk açan cinstendi ama benim dikkatimi daha çok çeken bir şey vardı: Güler yüz. Nasıl da etkileyici ve önemli bir şey olduğunu insan sürekli unutuyor. Sadece bunu hatırlatması için bile defalarca okuyabilirim.
Tamamen farklı bir kültüre ait bu kitabı okurken yeni bir sürü şey öğreniyorsunuz. Kitap insanı araştırmaya itiyor. Hint kültürü ve Budizm inanışına ait birçok şey öğreniyorsunuz. Bu yanıyla öğreticiliği ikiye katlanıyor. Çünkü ayrıca size kattığı çok önemli şeyler de var. Öncelikle üç yüce edimi tanıyoruz: Oruç tutmak, yürümek ve düşünmek. Özellikle oruç tutma konusu öyle bir işlenmiş ki farklı bir bakış açısı kazandırıyor insana. Kitabı okurken Budizm inancından kopuyorsunuz zaten, kendi kültürünüzle arasında bir fark göremiyorsunuz. Yazar o evrensel dili yakalamayı çok iyi bilmiş.
Ayrıca kitabın sayfalar boyu söylemeye çalıştığı önemli bir şey daha vardı: Bu da aydınlanmanın yol göstericilerin öğretilerini dinleyerek gerçekleşemeyeceğiydi. Aydınlanma ancak kişinin kendi yolunu, kendi çıkarımlarıyla bulmaya çalışmasıyla gerçekleşebilirdi.
Son olarak da şunları söyleyebilirim. Zaman ve sabırla ilgili kısımlar kesinlikle ufuk açan cinstendi ama benim dikkatimi daha çok çeken bir şey vardı: Güler yüz. Nasıl da etkileyici ve önemli bir şey olduğunu insan sürekli unutuyor. Sadece bunu hatırlatması için bile defalarca okuyabilirim.
İbadette yıkanarak arınmak
yararlı idi, ama arıtan şey suydu, günahları arıtamazdı, akıl-ruhun açlığına
şifa bulamazdı, kalpte yerleşmiş kaygıyı dağıtmazdı...
...tüm günahlar bağışlanmayı, tüm küçük çocuklar yaşlıyı,
tüm bebekler ölümü, tüm ölenler sonsuz yaşamı kendi içinde taşır.
...yumuşak sertten güçlüdür, su kayadan güçlü, sevgi
zorbalıktan güçlüdür.
“Yazmak iyidir, ama düşünmek daha iyi; akıllılık iyidir,
ama sabretmek daha iyi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder