Başkomiser Nevzat geri döndü. Ekibi Komiser Ali, Kriminolog Zeynep ile birlikte çocuk tacizcilerini öldüren ve Körebe ismini verdikleri bir seri katilin peşine düşüyorlar. 12 cinayet işleyen Körebe uzun süre sonra tekrar ortaya çıkınca bu cinayetleri çözme görevi Başkomiser Nevzat ve ekibine düşüyor. Konunun içine serpiştirilmiş ve toplumsal farkındalık yaratmayı amaçlayan Suriyeli mültecilerin durumları ile onlara dair organ kaçakçılığı ve organ satışı konusuna de değinilmiş. Fazla tekrarlara düşülen bölümleri ve kurgunun basitliğini saymazsak akıcı bir kitap olduğu söylenebilir. Ancak bazı bölümleri gereksizce uzatması konuyu dağıtmış. Bazı mantık hataları da göze çarpmıyor değil. Okuduğumuz Amerikan polisiye kitapları ve dizilerindeki kurgusal tadı vermese de güzel bir konu işlenmiş. Bizim polis teşkilatının bu ekip gibi çalışıp çalışmadığını bilemiyorum ama böyle çalışılıyorsa faili meçhul cinayet kalmaması lazım. Polisiye romanların özetini yada ayrıntılı konusunu yazmanın okuma zevkini kaçırdığını düşünüyorum. Bu yüzden kitabın sonuna dair ister istemez ipucu vermek istemiyorum. Çünkü yazarın yönlendirmeleriyle tam "katil bu mu acaba?" derken ters köşeye yatabilirsiniz. Başkomiser Nevzat ve Ahmet Ümit sevenlerin bu kitabı okumasını tavsiye ediyorum.
Kitaptan kalanlara gelince:
"Sevinç çığlıkları değil bunlar, acı dolu haykırışlar. Biliyorsun kırlangıçlar göçmen kuşlardır. Çok hızlı uçarlar. İşte o göç sırasında yüzlerce kırlangıç fırtınaya yakalanıp ölürmüş. Göçü başarıyla tamamlayan kırlangıçlar, geldikleri ülkenin sıcak gökyüzünde uçarken, yollarda kaybettikleri arkadaşlarını anımsar acıyla , öfkeyle böyle çığlıklar atarmış."
"İhanetlerin en kötüsü, bedenimizin bizi satmasıdır. Ama ne yaparsan yap, eninde sonunda yapar bu alçaklığı. Allah'ın emri, bu ihanetten kaçış yok. En güzeli vakitlice ölümdür."
"O kadar çok hayâl kırıklığına uğradım ki, artık umut etmek istemiyorum. En saf, en masum sandığımız kişiler bile binbir hesap içinde. Hem de kirli, kanlı hesaplar. En fenasına hazır olmak lazım. O zaman daha az mutsuz oluruz..."
"Ama cehennem korkusu bile düzeltemiyor insanı. Daha çok sevgi lazım, daha çok sevgi, daha çok hakikat..."
"Ve anladım ki benliğimizin farkına vardığımız an, acının pençesinde kıvrandığımız andır."
"Yeniden ağlamaya başladı. Üzülme diyemedim,bütün bunlar geçer,bu acı biter de diyemedim. Hiç teselli etmeye kalkışmadım. Yapamadım,içimden gelmedi,bu yası,hiç kapanmayacak bir yara gibi ömrümün sonuna kadar yüreğinde taşıyacak bu cesur kadına yalan söyleyemedim."
"Kadınlar,ama sahiden seven kadınlar,erkeğin güçlü olmasıyla ilgilenmezler. Seni severler,çünkü yüreklerinde bir yere dokunmuşsundur. Bunu farkına varmadan yaptıysan daha çok severler. Çünkü samimi olduğunu anlarlar."
"Hiç de aptalca değil,çok doğruydu yaptığım,bir insanın yerine ötekini kolayca koyamazsın. Çok kıymet verdiğin birileri kişi hayatından koparılınca,onun acısını,sancısını,yaşını yeterince tutmadan başka birine sarılamazsın. Bu,hem kaybettiğin insana hem de kendine yapacağın en büyük saygısızlık olur. Bunu yapamazdım,aklım kabul etse bile gönlüm kabul etmezdi."
"Vicdanını yitirmiş bir dünyadan başka nedir ki cehennem"