Bu Blogda Ara

11 Ağustos 2020 Salı

Eugenie Grandet - Honore de Balzac

Başlık ekle
Cimri bir baba, Bay Grandet'in ve kızının aile ve iş ilişkilerinin anlatıldığı roman. Balzac'ın okunması gerekli klasiklerinden. Cimrilik konusunun yanında kızı Eugenie ve sevdiği adam ve aşkının arasına giren babası. Ben sıkılmadan okudum. Başladım bitiremedim diyenlere inanmayın. Okuyun.

Bu defa alıntım çok, sıkılmadan okumanız dileğimle:

"Aşkın başlangıcıyla yaşamın başlangıcı arasında hoş benzerlikler yok muydu? Herkesin yaptığı, çocuğu ninnilerle, tatlı bakışlarla oyalamak, geleceğini pırıl pırıl edecek masallar anlatmak değil midir? Umudun ışıltılı kanatları hep onun zevki için açılmaz mı? Acıyla olduğu kadar sevinçten de gözyaşları dökülmez mi? Hiç yoktan, örneğin sallantılı bir saray yapmaya çalıştığı taşlar, ya da toplar toplamaz unuttuğu çiçekler için kavga etmez mi? Zamanı yakalayıp ardına koymaya, hayatta ilerlemeye istekli değil midir? Aşk, bizim ikinci değişimimizdir."

"Yüreğinde, annesinin yerleştirmiş olduğu biraz altın tozu vardı, ancak Paris sosyetesi onu teneke haline getirmiş, sonra da yaldızlamıştı. Yüzeyde kalan bu yaldız da çok geçmeden silinecekti. Ama Charles henüz yirmi bir yaşındaydı. O yaşta yüreğin tazeliğiyle gençliğin tazeliği el ele gitmelidir gibi gelir insana: Genç kafa yapısının, genç yüze, genç sese, genç görünüşe uymaması olanaksız gibi gelir. En sert yargıç, en kuşkucu avukat, en katı tefeci bile düzgün bir alnın, hâlâ yaşla dolu gözlerin ardında kötü bir yüreğin, çürük, soğukkanlı bir huyun bulunduğuna inanmak istemezler."

"Hüzün bütün farklılıkları eşitler. Charles ve Eugene, yalnızca bakışlarıyla anlaşıp konuştular."

"Bir cimrinin ömrü sürekli olarak, bütün insan yeteneklerini kendi kişisel çıkarları için kullanmaya çalışmakla geçer. Cimri, yalnızca iki duyguya önem verir; gururu ve kendi çıkarı. Ama çıkarı gururuna somut, elle tutulur bir destek, gerçek üstünlüğünün sürekli kanıtı olduğundan; gururu ve çıkarı için uğraşması bir bütünün, bencilliğin iki yüzüdür. Cimrilerin ustalıkla gösterdikleri aşırı merakın nedeni belki de budur. Bütün insanca duygulara saldıran, onları özetleyen bu insanlara herkes pamuk ipliğiyle bağlıdır. Tutkusuz insan nerede; toplumumuzda hangi tutkuya parasız ulaşılabilir?"

"Çoğu kez, insanların yaptıkları işler, onların bu işleri yapmalarına karşın, edebiyat açısından inanılmaz görünür. Düşünmeden verilen kararları kaçınılmaz yapan nedenlerin gizemli doğuşunu inceleyip, hemen hemen her zaman onlara bir tür ruhsal ışık da tutmayı ihmal etmeseydik belki daha az inançsız olurduk. Belki de Eugénie'nin tutkusunun kaynağına, en duyarlı ayrıntılarına, köklerine, doğasına derinliklerinde varılır ve orada analiz edilebilir. Çünkü gelecekte alaycı bir tavırla söylenebileceği gibi, bu bir hastalıktır ve onun bütün varlığını etkilemiştir."

"Cimriler öbür dünya hayatına inanmazlar, önemli olan şimdiki hayattır onlar için. Bu düşünce, içinde yaşadığımız dinsiz zamanlara acımasızca ışık tutar, çünkü günümüzde para, eski çağlardan çok topluma, geleneklere ve yasalara egemendir. Kitaplar ve kurumlar, insanların eylemleri ve doktrinleri, hepsi birden, toplum yapısının bin sekiz yüz yıldan beri oluşturduğu gelecekteki yaşama karşı inancını ortadan kaldırmak üzere birleşmişlerdir. Artık mezar fazla korkulmayan bir geçiş yoludur. Bir zamanlar bizi ölü duasının ardında bekleyen gelecek, şimdiki zamana taşınmıştır. Haklı ya da haksız yollarla lüks, gösteriş ve zevkten oluşan bir dünya cennetine ulaşmak, dünya keyiflerinin hatırı için eti çürütmek, yüreği taşlaştırmak; bir zamanlar azizlerin sonsuza kadar mutluluk umuduyla şehitliğe katlanmaları gibi yaygın bir tutku haline gelmiştir şimdi! Bu, çağımıza damgasını vuran ve her şeyde görülen bir tutkudur. Yasalar bile, yasa koyucunun eleştirel yeteneğini değil, para kazanma gücünü araştırıyor; yasa koyucuya "Ne düşünüyorsunuz?" diye değil, "Ne kadar ödeyebilirsiniz?" diye soruyor şimdi. Bu doktrin burjuvadan halka geçtiği zaman ülkemizin durumu ne olacak?"


"Hayatın önemli anlarında, çok sevindiğimiz ya da üzüldüğümüz zamanlarda, çevremizdekileri daha keskinleşmiş duyumlarla algılarız ve bunlar deneyimimizin bir parçası olarak sonradan da silinmeden, aynen kalırlar. Charles da küçük bahçenin şimşirlerden oluşmuş sınırlarını, yere düşen solgun hazan yapraklarını, yıkık duvarları, elma ağacının grotesk bir biçimde bükülmüş dallarını gergin bir dikkatle inceliyordu. Bu garip ayrıntılar belleğinde sonsuza kadar kalacaklardı; bu büyük acıyı duyduğu ana, belleğin derin duygulara bağlı bir oyunuyla bu ayrıntılar bağlanacaklardı."

"Dünden beri ruhları birleştiren bütün mutluluk bağlarıyla Charles'a bağlanıyordu, o andan beri, sanki, keder, o bağları daha da güçlendirmişti. Servetin tantanasından çok kederin vakarıyla daha derinden duygulandırılmak, kadının soylu yazgısı değil midir? Babasının yüreğinde baba sevgisi nasıl ölebilirdi?"

"Bu aile toplantısının neşesi, Koca Nanon'un çıkrığının vızıltısına eşlik eden gülüşleri, yalnız Eugénie ya da annesine karşı olan içtenlik, böyle büyük kumarlar oynayan bu akılların küçüklüğü, hakkında hiçbir şey bilmedikleri, kendilerine yakıştırılan yüksek değerin masum kurbanları olan kuşların birine benzeyen, iz sürerek bulunan, içtenlik sandığı sahte bir dostluk ağının içine düşürülen genç kızın kendisi, iki mumla zar zor aydınlatılmış, kasvetli, eski salondaki sahneyi oluşturmak için bir araya gelen her şey acı komedinin bir elemanıydı. Ama, aslında burada en sıradan şekliyle sergilenen bir sahne her ülkede, her çağda oynanmaz mı?"

"...ama herkesin düşünceleri Monsieur Grandet'nin milyonları üzerinde yoğunlaşmıştı. Yaşlı fıçıcı da konuklarını hoşnutlukla gözlüyordu. Bakışlarını Madame des Grassins'in pembe çizgilerinden, yeni giysilerinden bankerin asker gibi kafasına; Adolphe'tan, başkana; rahipten notere çevirirken, büyük bir tatmin olma duygusu içinde kendi kendine "Hepsi de benim kronlarımın peşinde. Buraya kızımı kazanmak umuduyla, can sıkıcı bir akşam geçirmeye geldiler. Ha! Kızım bunların hiçbirine uygun değil, bu insanlar ben balık tutarken zıpkın olurlar ancak!" diyordu."

"Bu kadar büyük bir servet, sahibinin her davranışını altın bir örtüyle sarıp sarmalar. Bir zamanlar yaşama biçimindeki bazı gariplikler gülünç görülür, alayla karşılanırdı ama artık yaptığı saçmalıkları kimse gülünç bulmuyor, alay etmiyordu. Şimdi en anlamsız davranışları bile bir adli karar ağırlığı kazanmıştı. Uyarıları, giydiği giysiler, yüz işaretleri, gözlerini kırpışı, bir kâhinin işaretleri olarak kabul görüyor, bir doğabilimcinin hayvanların içgüdülerini incelerken gösterdiği titizlikle bütün konu komşu tarafından inceleniyor ve herkes tarafından da derin, sessiz bir bilgeliğin dışa vurmuş belirtileri olarak değerlendiriliyordu."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder