Bu Blogda Ara

3 Şubat 2021 Çarşamba

Nereye Gidersem Gökyüzü Benimdir - Şafak PAVEY

Şafak Pavey'in insani yardım görevlisi olarak  İran'da çalıştığı zamanlarda inanışları, hayat tarzları, görgüleri ve dış dünyaya bakışları farklı İran halkına dair gözlemlerini yansıttığı bir kitap.

Kitap, adını da İranlı şair Sohrab Sepehri'nin bir şiirinden almış.

Kitabın önsözünde şöyle diyor Pavey:

"Büyük bir coşku ile gittiğim ülkeden, derin bir hayal kırıklığı ile ayrıldım. Kolayca halledilebilecek, insana dair nice sorunun Kafdağı'nın arkasına gömülmesini, sosyal özgürlüklerin beş para değeri olmamasını hüzünle izledim.

Yine de ne zaman bir İran bahsi açılsa içim kıpırdar. Ne zaman İran'a dair bir şeyler duysam kulak kesilirim. İran, hayatıma benzersiz anılarını ekleyerek, gönlümde ne onunla ne onsuz olabilecek bir yere oturdu. Ömrümün sonuna kadar her İran bahsinde heyecanlanmaya devam edeceğim." diyor.

Öneririm, akıcı dilde anlatılmış, sizi 2000 yılların başlarında Ahmedinejad yönetimindeki İran'a götürecek güzel anılar var.


Alıntılara gelince:

"Beyim, İran'ı bir tepsi pilav olarak düşün, Şah döneminde kendisi bu pilavı iyi yemiştir ama kendisi ve etrafındakilerin bir sofra adabı vardı ve pilavı çatalla yerlerdi. Çatalın arasından yere, bizlerin toplaması için pirinç taneleri düşerdi. Ama şimdiki dönemde mollaların adabı da yok beyim. Pilavı kaşıkla yiyor bu güruh. Ve bize yiyecek tek bir tane pirinç düşmüyor."

"Hüzünle bana döndü ve 'Hatırlarsan bizde balkonlar geniş ve ferahtır. Ama hiç kimse balkon kullanmaz. Hele hele hiç kimsenin balkonda öğle yemeği yediği görülmüş şey değildir. Komşularına nasıl özendiğimi tahmin bile edemezsin' dedi. 'Bizde sadece Hazar Denizi kıyısında evi olanlar bahçelerine çıkabilirler. Bunun dışında kimse rejime balkonundan ya da bahçesinden görünmek istemez.' "

"Londra'da yaşayan kuzenine 'vatanı özleyip özlemediğini' sorduğunda, 'Güzel bir yemekteki eksik tuz' örneği ile açıklamıştı. Lezzetli bir yemeğin tuzunun olmamasına Farsça'daa 'jigo' deniyordu. 'Yaşadığın ülkede bir şey eksik biliyorsun ama hala orada yaşamaya devam ediyorsun. "

"Meğer bütün bu üniversite gençliği hareketi 'dünyadaki nükleer güce hayır' demek için değil 'İran nükleer güce sahip olsun' demek için meydanda toplanıp kendilerini zincirlemişledi."

"Ahmedinejad'ın Kolombiya Üniversitesi konferansını izliyorum. 'Bizim ülkemizde sizin ülkeniz gibi homoseksüeller yoktur' diyor ve dünyanın en ünlü akademisyenleri arasında gülüşmeler başlıyor...Tahran'daki gay arkadaşıma hemen bir telefon açıyorum. 'Bilmiyorsanız haber vereyim. Lideriniz sizin var olmadığınızı söylüyor. Çünkü ikimiz de dünyanın en sağlam yeraltı gay organizasyonunun İran'da olduğunu biliyoruz.' "

"Çocuklar baba soyadını taşırlar ama bizden farklı olarak kadınlar kızlık soyadlarını hiç değiştirmezler. İlginçtir, insanlar isimlerini asla değiştiremezler ama soyadlarını değiştirmek çok kolaydır."

"Biz İranlıları küçümsemek için onlara Acem deriz ama onlarda kendilerini bizden ve Azerilerden ayırmak için ısrarla ve gururla Farsi derler. Kendilerini ne kadar bizden ayırmaya çalışsalar da benzerliğimiz ayrıntılarda kolayca yakalanır. Büyük geçmişlerine sırtlarını dayar ve ne bugünle ne de gelecekle ilgilenirler."

"Arkadaşım Mitra, İranlıların Türkleri değil Türkiye'yi sevdiklerini düşünüyordu. Çünkü yaşadıkları bir gıdım özgürlüğü de Rıza Şah'la Atatürk arasında yapılmış süresiz anlaşmaya borçlu olduklarını bilir, minnet duyarlardı. Bu anlaşma sayesinde vizesiz olarak Türkiye'ye kaçabiliyor ve bir nefes alıp yeniden ülkelerine dönebiliyorlardı."

"Tahran'ın çözülmeyen korkunç trafik probleminin bir paranoyanın ürünü olduğu söylenir. Kimi İranlılar trafiğe çözüm bulunmamasının rejimin sürdürülebilirliğini sağlayan bir taktik olduğunu düşünür. Böylelikle mesela günün yarısı egzoz kokuları arasında bomboş bir beyinle trafikte geçiren kimseler başka bir işle uğraşmaya hal bulamayacaktır."

"Okul birincisi kızların yabancı ülkelerde master programına devam ederken burs alabilmesi mümkün. Ancak bu bursların hiçbir şekilde değiştirilemeyen keskin bir koşulu var. Başvuru yapıp, yurtdışına çıkabilmeleri için meğer evli olmaları gerekiyormuş. Azize'nin bu bursu alabilmek için evlenmeyi düşünmesi içimi acıttı."

"Tahran' a büyük bir oryantalist aşkla tamamen isteyerek, heyecanla, hevesle gelmiştim. Sadi'yi, Rumi'yi, Razi'yi, Hayyam'ı, Farabi'yi, Biruni'yi yetiştirmiş, İslam dünyasına sanatı, minyatürü, resmi, mizahı katmış büyük Fars medeniyeti ile kaynaşmaya gelmiştim...Kaldığım yıllar boyunca dünya mirası bir büyük medeniyetin nasıl yok edildiğine, sanatın, mizahın, resmin nasıl hayattan çıkarıldığına içim acıyarak tanık oldum."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder