Bu Blogda Ara

1 Eylül 2021 Çarşamba

Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerine - Olga Tokarzcuk

 

Sıkıcı Nobel ödüllü yazarlar gibi değil Polonyalı OIga Tokarzcuk. Hayvan insan ilişkilerini, insanlık hallerini ve doğanın insanla, insanların doğayla savaşını gözler önüne sermiş değişik bir kurguyla. Çok güzel alıntılar ve altı çizilesi cümleler var. İnsancıl, sevgi dolu bir yazar. Hayvanlara dair empatik düşünceler. Okudukça insanın içine sevgi doluyor. 

Janina, uzak bir Polonya köyünde, karanlık kış günlerini astroloji çalışarak, yıldız haritalarını inceleyerek, William Blake’in şiirlerini tercüme ederek ve varlıklı Varşova sakinlerinin yazlık evlerine göz kulak olarak geçirir. İnsanlar yerine hayvanlarla vakit geçirmeyi tercih eder, fazlasıyla tuhaf ve münzevi tavırları kimilerine göre *kaçık*lıktır. Bir gün komşusu Koca Ayak gizemli bir şekilde ölü bulunur. Gelecek günler daha da tuhaf ölümleri beraberinde getirir. Şüpheler ve soru işaretleri yükselirken Janina, tuhaf teorileriyle kendini soruşturmanın göbeğine yerleştirir. 

Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde tuhaf bir gerilim masalı, bir kara komedi, her şeyiyle kendine özgü bir hikâye. Akıl sağlığı ve çılgınlık, suç ve adalet, doğa ve insan arasındaki karanlık sınırların kışkırtıcı bir keşfi. Çağdaş Polonya edebiyatının en güçlü sesi, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Olga Tokarczuk’tan baş döndürücü bir roman.

"Koca ayak artık gittiğinde ona acımak veya kırgınlık duymak zordu. Geriye kalan gövdesiydi, cansız ve takım elbiseli. Şimdi, sanki ruhu sonunda maddeden ve madde de sonunda ruhtan kurtulduğu için sakin ve memnun görünüyordu. Bu kısa zaman uzayında bir metafizik boşanma meydana gelmişti. Son."

"İnanıyorum ki her birimiz diğer kişiyi kendimizce gördüğümüzden onlara uygun olarak düşündüğümüz ismi vermeliyiz. Böylece çok isimli oluruz. İlişkide bulunduğumuz insan sayısı kadar çok ismimiz olur. Swierszcynski için uygun gördüğüm isim Garip ve bunun, onun niteliklerini çok iyi yansıttığını düşünüyorum."

"..Çünkü en iyi sohbetler kendimizle yaptığınızdır. en azından bir yanlış anlaşılma olmaz."

"Bazen sanki birçok insan için geniş ve ferah olan bir mezarın içinde yaşıyormuşuz gibi hissederim. Gri karanlıkla kaplanmış, soğuk ve nahoş dünyaya baktım. Hapishane dışarıda değildi, her birimizin içindeydi. Belki de onsuz nasıl yaşanacağını bilmiyorduk."

 "Gece Venüs'ü gözlemler, bu güzel genç kızın dönüşümlerini yakından izlerim. Sanki aniden bir sihirle ortaya çıkmış gibi güneşin arkasına geçtiğinde, onu akşam yıldızı olarak yeğlerim. Ebedi bir ışık kıvılcımı. En ilginç şeyler, basit farklılıkların kaybolduğu alacakaranlık zamanı olur. Günbatımında yaşayabilirdim."

"Ben çok güzel bir çağda yetişmiştim, şimdi geçmişte kaldı ne yazık ki. O çağda, değişime hazır olmak ve devrimci önseziler yaratmak için bir yetenek vardı. Şimdilerde kimsenin yeni bir şeyler düşünmeye cesareti yok. Durmadan var olan düşünceler konuşuluyor, eski düşünceler yuvarlanıp duruyor. Gerçek yaşlandı ve bunadı; ne de olsa, her canlı organizma gibi kesinlikle aynı yasalara tabi -yaşlanıyor. Onun küçük parçaları olan duyular da apoptoza uğrar. Apoptoz, maddenin yorgunluğu ve tükenmesiyle gelen doğal ölümdür. Yunancada bu sözcük, "taç yapraklarının dökülmesi anlamına gelir. İşte dünya da taç yapraklarını döktü."

"  'Tanrı insanı mutlu ve zengin yarattı, ancak kurnazlık masumu fakirleştirdi.' diyerek Blake'den alıntı yapmıştım. Neyse zaten, ben de böyle düşünüyorum."

"  'Hayvanlar, yaşadıkları ülke hakkındaki gerçekleri gösterir,' dedim. 'Hayvanlara olan yaklaşım yani. İnsanlar hayvanlara vahşice davrandıklarında, hiçbir demokrasi biçimi onlara  yardımcı olmaz, aslında hiçbir şey yardımcı olmaz.'  "

"  'Hayvan alfabesini bilmeyi isterdim' diye sürdürdüm sözlerimi, 'onlar için uyarılar yazabileceğim işaretler: 'Oraya gitmeyin', 'O yitecek ölümcül'. ...ruhlarınız olmadığını iddia edip zavallı ruhlarınıza merhamet etmezler. Siz yakınları olarak görmezler, size destek vermezler. En kötü suçlunun bile ruhu vardır, ama senin yoktur."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder