Bu Blogda Ara

27 Eylül 2021 Pazartesi

Zorba - Nikos Kazancakis

Yunan edebiyatının önemli ismi Nikos Kazancakis'in bana göre hem klasik hem de kült romanı Zorba. Yunan edebiyatının bence en önemli yazarlarından Kazancakis. Başka kitabını okudum mu hatırlamıyorum ama bundan sonra okuyacağım kesin. Aleksi zorba karakteri çok farklı bir karakter. İsimsiz kahramanın ağzından anlatılıyor. Bu isimsiz kahramanlar hep bana kitabın yazarıymış gibi gelir ve öyle okurum. Kim bilir belki de öyledir.
Kitap, Girit'te bir maden işletmek isteyen anlatıcı ile özgür bir kişilik olan Zorba'nın hikayesini anlatıyor. Ben kitabı çok sevdim. Okumanızı ve ayrıca filmini de izlemenizi tavsiye ederim.

"Deniz, sonbaharın tadı, ışıkla yıkanan adalar, Yunanistan'ın ölümsüz  çıplaklığını örten, ince yağmurdan oluşmuş, saydam bir tül. 'Ölmeden Ege Denizini gezen insana ne mutlu.'
Bu dünyanın birçok zevkleri vardır: kadınlar, meyveler ve düşünceler. Ama, tatlı bir sonbahar vakti, her adanın adını mırıldanarak bu denizi yarmak...Sanırım ki, cennette bile insanın yüreğine daha fazla girebilecek başka bir zevk yoktur."

" 'Sanırım Girit'e ilk kez gelmiyorsun Zorba' dedim. Ona eski dostunmuş gibi bakıyorsun."

"Dünyaya özgürlüğün gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani? Çünkü, oturup sana işlediğimiz cinayetlerde yaptığımız alçaklıkları saysam tüylerin ürperir. Fakat sonuç ne oldu? Özgürlük! Tanrı yıldırımını atıp bizi yakacağına özgürlüğü veriyor? Hiçbir şey anlamıyorum!.."

"Yıldızlar titriyordu. Deniz dingince iç çekiyor ve çakılları yalıyordu. Bir ateşböceği, karnının altındaki sevdalı, altın sarısı, yeşil renkli fenerciğini yaktı. Gecenin saçlarından çiy damlıyordu."

"Mutluluğun, basit ve açık bir şey olup bir bardak şarap, bir kestane, kendi halinde bir mangalcık ve denizin uğultusundan başka bir şey olmadığına aklım yattı. Yalnız, bütün bunların, mutluluk olduğunu insanın anlayabilmesi için basit ve açık bir kalbe sahip olması gerekiyordu."

"Ama, ne anlatayım? Bunlar söylenir mi patron? Namuslu çiftleşmeler tatsızdır; bibersiz yemeğe benzer. Ne söyleyeyim? azizlerin seni, çerçevenin içinden seyrederek hayır duası ettikleri sırada öpüşmen, öpüşmek midir? Biz köyümüzde şöyle deriz: 'Yalnızca çalınmış etin tadı vardır.' İnsanın kendi karısı, çalınmış et değildir. Namussuzca çiftleşmeler ise, nereden hatırlayacaksın? Horoz defter tutar mı?"

"Kış aylarında , güneşin hep daha erken battığını gören ataların ilkel korkusu yeniden başlıyordu. Atalar umutsuzca, 'Yarın tümüyle batacak!' diye düşünür, bütün gecelerini tepelerde, 'Doğacak mı?' sıkıntısı içinde geçirerek titrerlerdi."

"  'Gülme patron' dedi. 'Eğer bir kadın, yalnız yatıyorsa, bunun suçu bizde, bütün erkeklerdedir. Yarın, Tanrı'nın huzurunda hepimiz hesabını vereceğiz. "

"Sinirli bir halde ayağa kalktım. 'Yeter artık, Zorba' dedim. 'Herkes kendi yolunu izler. İnsan bir ağaç gibidir. Neden kiraz vermiyor diye incir ağacını hiç azarladığın oldu mu? Öyleyse sus! Gece yarısı yaklaşıyor. Biz de kiliseye gidip İsa'nın doğuşunu görelim.' "

"Sana başka zaman da söyledim patron, her insanın bir cenneti vardır; senin cennetin kitaplar ve büyük mürekkep damacanalarıyla dolu olacak, bir başkasınınki konyak, uzo ve şarap varilleriyle dolu olsa gerek, birininki de yığınla İngiliz lirası. Benim cennetim ise şu; alacalı entarileri, kokulu sabunları, iki kişilik sustalı karyolası olan, kokulu, küçük bir oda ve yanımda dişilik."

"Zavallı, ölümün ayak bastığı bir bölgeyi geçmekten korkuyordu... Azrail görüp de hatırlamasın diye... Bütün ihtiyarlar gibi, bizim zavallı dilberimiz de topraktaki otun içinde saklanmaya, yeşil olmaya çalışıyordu; toprağa gizlensin, koyu kahverengi olsun da, ölüm onu fark etmesin diye..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder