Bu Blogda Ara

13 Temmuz 2024 Cumartesi

Kırdığımız Oyuncaklar - Sunay Akın

 

Anlatılarını severek dinlediğim kitaplarını severek okuduğum Sunay Akın'ın Kırdığımız Oyuncaklar kitabını da okudum. Kitaplığımdaki Sunay Akın kitaplarını bitirmeye niyetli olduğumdan okumalarım biraz üst üste geldi. Oyuncaklar, oyuncakların tarihi, tarihte oyuncaklar çok güzel anlatılmış. Anlatım büyük bir zeka örneği taşıyor. Güzel bağlantılar kurulmuş ama bu defa çok zorlamaymış gibi geldi bana. Yok artık dedirten hikayeler. Neyse inanıp inanmamak bize kalmış. Güzel emek var. OSunay Akın,Kırdığımız Oyuncaklar,İş Bankası Kültür Yayınları,kumak lazım. 

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adlı romanda, karşısına dizilen askerlere bağırır bir onbaşı:”Piyano çalanlar buraya.”Askerler arasında piyano çalmayı bilenler öne çıkarlar . Bunun üzerine onbaşı ikinci emri verir:Piyano çalanlar sağa dön, marş, mutfağa patates soymaya!..Nazilerin İkinci  Dünya Savaşı öncesinde meydanlara yığıp ateşe verdikleri kitapların sayfalar arasında, piyanistlerin patates soymaya gönderilişini anlatan da vardır! Rüzgârın uçuşturdu ateşli sayfaları seyredenler de çok değil, birkaç yıl sonra, havadan gelen bombalarla can verecektir.

"Baba, her erkek çocuğunun gözünde oyuncak bir attır. Babası erken ölen bir çocuk da, koşu takımlarını giyinmiş bir jokey gibi kala kalır hayatın ortasında…"

“Bir coşkudur çocukluk, bir umuttur en tazesinden, bir sevgidir saf,dahası bir aşktır en sakınılasından. İster sokakta, ister sıcak, büyük ve güvenli bir aile ortamında geçsin, küçücük mutlulukların cennetidir çocukluk. Kimin de bir çikolataya, kiminde bir oyuncağa, kimindeyse  yalnızca bir kucaklamaya bakar,yüzlerine  yayılan eşsiz  kocaman gülümseyiş. Bir renktir çocukluk. Her çocukluk başka bir renk dünyada…Ve bir oyundur çocukluk.Bir oyun çocukluk…"

"Kitabın okunmadığı bir toplumda oyuncağa saldırılmasının nedeni, hiç şüphesiz ki, kitabın okunmamasıdır! Oyuncağın çocuğun gelişiminde tartışılmaz bir önemi vardır. Oyuncak , kitap okuma alışkanlığına engel olmadığı gibi, çocuğun okuduğu kitapları, kendini bir yönetmen yerine koyarak canlandırmasında rol oynaması bakımından yararlıdır."

"İnsan, kitap okuma alışkanlığını aileden kazanır. Anne ve babasını evde karşılıklı oturmuş kitap okurken görmeyen bir çocuğun, öğretmen, arkadaş ya da akraba gibi üçüncü şahısların etkileri ile okuma alışkanlığını kazanması çok düşük bir olasılıktır. Kitap okuyan anne ve baba yalnızca ev değil, Dünya Barışı’na da katkıda bulunur!"

"Kumbara eski parlak günlerini yitirdi, unutuldu çoktan…Bilgisayar, oyuncaklarını ellerinden aldı çocukların…"

6 Temmuz 2024 Cumartesi

Gösteri Peygamberi - Chuck Palahniuk

"Yalnızlık, yabancılaşma, şiddet, pornografi, tüketim ve şöhret açlığı... Televizyon kanallarından boca edilen sayısız yalanla kirlenmiş, hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk... Gösteri Peygamberi, yeni bir bir yılın başındaki modern dünyanın ürkütücü çılgınlığına ilişkin karanlık bir taşlama; medya, şöhret ve pop kültürüne yönelik sivri dilli bir aşağılama...

Tender Branson, Creedish mezhebinin dünyadan yalıtılmış sahte cennetinde doğup büyümüş ve dış dünyaya gönderilmiş binlerce misyonerden biri. Kilise doktrinine göre görevi, yaşadığı sürece çalışmak ve gerekli olduğunda ölmek. Kaderi beklenmedik biçimde değişip onu şöhretin doruklarına taşırken aynı zamanda medya ve popüler kültürün içyüzüyle tanıştırıyor. Yarı tanrıya dönüşme yolunda yaşadıkları yakında yüzleşeceğimiz kıyametin çarpıcı bir habercisine dönüşüyor... Branson, mezhepte kendisine zaten hiç verilmemiş olan hayatı "dış dünya"nın çirkinliğine sonuna kadar gömülerek yok etmeyi deneyecektir. Ne var ki, hayatına karışan gizemli Fertility Hollis'e göre, kendine bir kader çizmeye çalışması anlamsızdır. Olacaklar zaten bellidir ve olmak zorundadır... Ve "intihar etmekle şehit olmak arasındaki tek fark gazetede manşet olmaktır." Chuck Palahnluk, önlenemez kaderine doğru nefes kesici bir hızla sürüklenen kahramanın gözünden tüketim toplumunun hastalıklı ve anlamsız yaşam biçimini bize bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Dövüş Kulübü'nün yazarından, en az ilki kadar çarpıcı bir roman, benzersiz bir yeraltı edebiyatı örneği."

Yeraltı edebiyatı sınıfına giren gayet vurucu ve etkileyici bir kitap. Bu tür kitapları sevenler için okunması gerekli olanlardan. Film senaryosu okur gibi okuyorsunuz. Ayrıca araya serpiştirilmiş pratik bilgiler de ilginç.

Alıntılar ise şöyle:

Listedeki üçüncü soru:

“Adem’le Havva yasak elmayı cennet bahçesindeki sonsuz mutluluk çok sıkıcı olmaya başladığı için yemiş olabilirler mi?”

"Kızın biri arayıp “Ölmek insanın canını çok yakar mı?” diye soruyor. Bak tatlım, diyorum, evet yakar ama yaşamaya devam etmek çok daha fazla acıtır."

"Yaşamak için bir sürü iyi sebep var, diyorum ve benden bir liste istememesi için dua ediyorum."

"Bütün bu öğrendiklerimizin bizi daha akıllı yapacağını sanıyorduk. Ama bizi aptallaştırmaktan başka bir işe yaramadı. O kadar çok şey öğrenmiştik ki, düşünecek vaktimiz kalmamıştı."

"Sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. O özel kişiyle karşılaştığın ilk anda, onun bir gün ölüp toprağın altına gireceğine emin olabilirsin."

"Hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafızadan takılmış. Çocukluğumuzla ilgili hiçbir şeyi hatırlamazken, komedi dizilerindeki ailelerin başına gelenlerin hepsini gayet iyi biliyoruz. Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin korkuları aynı."

"Kumaşların türünü anlamanın bir yolu da bu işte. Kumaştan birkaç iplik çekip ateşe tutun. Yanmazsa yündür. Yavaş yavaş yanarsa pamukludur. Yanımızdaki rafların alev alışı gibi hemen parlarsa kumaş sentetiktir. Polyesterdir. Suni ipektir. Naylondur."

"İnsanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. Hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının. Önemsiz meselelerinin. Hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar. Büyük ve korkunç bir bilinmeyen."

"Ve istediğim halde değiştiremediğim o kadar çok şey var ki. Her şey bitti. Artık her şey bir hikâyeden ibaret.."

"Cennet değildi ama hayatım boyunca cennete en yakın olduğum andı."

"Bir arada olmaktan nefret ettikleri ama yalnız kalmaktan da korktukları için insanlar telefon denilen bir alet kullanıyorlarmış."

Umut - Ayşe Kulin

Ayşe Kulin'in doğumuna kadar ailesinde olup biten aşkları, üzüntüleri, acıları, özlemleri anlatan Cumhuriyetin kuruluşu dönemlerine denk gelen, sıkılmadan okuyacağınız bir roman. Kitabın kapağında Ayşe Kulin'in babası Muhittin'in ve annesi Sitare'nin evliliklerinin birinci yılında Ankara Kızılay meydanında çekilmiş resmi yer alıyor. Bosna’nın elimizden çıkması ile başlayıp Ayşe Kulin’in anne ve babasının tanışıp yıllarca konakta yaşayan geniş ailenin Ankara’da bir apartman dairesine taşınmasına kadar ki süreç işlenmiş... Cumhuriyet’in kurulup 2. Dünya Savaşı yıllarına kadar ülkemizde olup bitenleri kendi penceresinden anlatıyor Ayşe Kulin. Kitabın etkileyici yanı ise teyzesi Sabahat'la Ermeni Aram arasında yaşanan hüzünlü aşk hikâyesi. 

"Kitabı okurken Ayşe Kulin'i kıskandım. Neden mi? Çünkü çoğumuz dedelerimizin, anneanne ve babaannelerimizin ve onlardan öncekilerin hayatlarını bilebileceğimiz ve bize aktarılan bu denli bilgiler yok. Ben en çok babamın ve annemin anne ve babalarına ait çok kısıtlı bilgiler biliyorum. Ondan öncesine ait bilgiler ne yazık ki bir sonraki soya aktarılmamış. Aktarılmış olsa bile bunu bu şekilde romanlaştırmak büyük yazarlara ait bir özellik. Kişisel tarihimiz açısından bunlar önemli şeyler. Ayrıca uzak geçmişlere ait bu tür bilgilerin genelde Balkan göçmeni ailelerde rastlanıyor olması da bana ilginç geliyor. Milli tarihimizi bilmediğimiz gibi çoğumuz kişisel tarihimizi de pek bilmiyoruz."

Osmanlı'nın gözdesi Bosna bir imza ile elden çıkarken, Kulin ailesi Bosna'dan İstanbul'a göç ediyor, çöken imparatorluğun son maliye nazırı Ahmet Reşat sürgüne gidiyordu. Sabahat ile Aram'ın aşkı ise tehcir olaylarının acısına yenik düşmeyecekti. Yeni bir cumhuriyet, yeni bir şehir ve yeni bir yuva kurulurken hayat hep akan bir suydu Sitare, Muhittin ve herkes için... Savaşlar, yıkımlar, sürgünlerin ardından Umut geliyor. Umut "Hayat Akan Bir Sudur"'da Kulin, Veda ile başladığı Osmanlı ailelerinin yaşamına, bu kez de Cumhuriyetin yeni kurulmakta olduğu sancılı yıllarda tanıklık ediyor. Akıp gitmekte olan günlük hayat derinden değişmekte, bu değişim aşklara, dostluklara, aile ilişkilerine, her şeye yansımaktadır.

Kitabın başındaki soyağacı da kitabı kolay takip etmemi sağladı.

Alıntılarım:

"Umut, yeniden umut. Her yeni can bir umuttu. Her yeni gün bir umuttu."

''Belki birlikte değiliz, yan yana değiliz ama aynı gökyüzünü görüyoruz...''

"Umudumu kaybedersem hayatı taşıyacak gücüm kalmaz."

"Bu dünyada, senin hayalinden ve hayalim'den başka hiçbir şeyim yok benim."

"Her ikimiz de beklemeye o kadar alışığız ki, herkese en fazla on gün içinde ulaşabilecek bir zarfın, benden sana yollandığında, sana intikali bir ay sürse, ne çıkar! Biz, koca bir ömrü beklemeye adamış insanlarız."

"Hayatımın güzel günlerini senin eksikliğini hissederek ve seni özleyerek yaşayacağımı biliyorum. Buna katlanmayı öğrendim. Acaba büyümek bu mu?"

"Bir gün tekrar boyun eğmemek için  Batı dünyasına,  onların dilini de, adabını da, ilmini de, huyunu suyunu da öğrenmeliydi Osmanlılar."