Bu Blogda Ara

Ayrıntı Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ayrıntı Yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Temmuz 2024 Cumartesi

Gösteri Peygamberi - Chuck Palahniuk

"Yalnızlık, yabancılaşma, şiddet, pornografi, tüketim ve şöhret açlığı... Televizyon kanallarından boca edilen sayısız yalanla kirlenmiş, hiçbir şeyin dolduramadığı bir boşluk... Gösteri Peygamberi, yeni bir bir yılın başındaki modern dünyanın ürkütücü çılgınlığına ilişkin karanlık bir taşlama; medya, şöhret ve pop kültürüne yönelik sivri dilli bir aşağılama...

Tender Branson, Creedish mezhebinin dünyadan yalıtılmış sahte cennetinde doğup büyümüş ve dış dünyaya gönderilmiş binlerce misyonerden biri. Kilise doktrinine göre görevi, yaşadığı sürece çalışmak ve gerekli olduğunda ölmek. Kaderi beklenmedik biçimde değişip onu şöhretin doruklarına taşırken aynı zamanda medya ve popüler kültürün içyüzüyle tanıştırıyor. Yarı tanrıya dönüşme yolunda yaşadıkları yakında yüzleşeceğimiz kıyametin çarpıcı bir habercisine dönüşüyor... Branson, mezhepte kendisine zaten hiç verilmemiş olan hayatı "dış dünya"nın çirkinliğine sonuna kadar gömülerek yok etmeyi deneyecektir. Ne var ki, hayatına karışan gizemli Fertility Hollis'e göre, kendine bir kader çizmeye çalışması anlamsızdır. Olacaklar zaten bellidir ve olmak zorundadır... Ve "intihar etmekle şehit olmak arasındaki tek fark gazetede manşet olmaktır." Chuck Palahnluk, önlenemez kaderine doğru nefes kesici bir hızla sürüklenen kahramanın gözünden tüketim toplumunun hastalıklı ve anlamsız yaşam biçimini bize bütün çıplaklığıyla gösteriyor. Dövüş Kulübü'nün yazarından, en az ilki kadar çarpıcı bir roman, benzersiz bir yeraltı edebiyatı örneği."

Yeraltı edebiyatı sınıfına giren gayet vurucu ve etkileyici bir kitap. Bu tür kitapları sevenler için okunması gerekli olanlardan. Film senaryosu okur gibi okuyorsunuz. Ayrıca araya serpiştirilmiş pratik bilgiler de ilginç.

Alıntılar ise şöyle:

Listedeki üçüncü soru:

“Adem’le Havva yasak elmayı cennet bahçesindeki sonsuz mutluluk çok sıkıcı olmaya başladığı için yemiş olabilirler mi?”

"Kızın biri arayıp “Ölmek insanın canını çok yakar mı?” diye soruyor. Bak tatlım, diyorum, evet yakar ama yaşamaya devam etmek çok daha fazla acıtır."

"Yaşamak için bir sürü iyi sebep var, diyorum ve benden bir liste istememesi için dua ediyorum."

"Bütün bu öğrendiklerimizin bizi daha akıllı yapacağını sanıyorduk. Ama bizi aptallaştırmaktan başka bir işe yaramadı. O kadar çok şey öğrenmiştik ki, düşünecek vaktimiz kalmamıştı."

"Sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. O özel kişiyle karşılaştığın ilk anda, onun bir gün ölüp toprağın altına gireceğine emin olabilirsin."

"Hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafızadan takılmış. Çocukluğumuzla ilgili hiçbir şeyi hatırlamazken, komedi dizilerindeki ailelerin başına gelenlerin hepsini gayet iyi biliyoruz. Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin korkuları aynı."

"Kumaşların türünü anlamanın bir yolu da bu işte. Kumaştan birkaç iplik çekip ateşe tutun. Yanmazsa yündür. Yavaş yavaş yanarsa pamukludur. Yanımızdaki rafların alev alışı gibi hemen parlarsa kumaş sentetiktir. Polyesterdir. Suni ipektir. Naylondur."

"İnsanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. Hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. Dramlarının. Önemsiz meselelerinin. Hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar. Çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar. Büyük ve korkunç bir bilinmeyen."

"Ve istediğim halde değiştiremediğim o kadar çok şey var ki. Her şey bitti. Artık her şey bir hikâyeden ibaret.."

"Cennet değildi ama hayatım boyunca cennete en yakın olduğum andı."

"Bir arada olmaktan nefret ettikleri ama yalnız kalmaktan da korktukları için insanlar telefon denilen bir alet kullanıyorlarmış."

2 Mayıs 2021 Pazar

Nasipse Adayız - Ercan Kesal

Durduk yerde tabir yerindeyse gaza gelip siyasete, belediye başkan adaylığına atılan Doktor Kemal. Diğer Ercan Kesal romanları gibi  topluma dair gözlemler içeren bir roman. 
'Siyasette niye yeni isimler, yeni yüzler yok?' sorusunun da bir cevabı.
Siyasette dönen dolaplar, doğru insanı bile yoldan çıkaran siyasi oyunlar ve bu dişlinin arasında kendini kaybeden bir adam Doktor Kemal. Kendi hikayesi diyen de var. Malum, bir dönem belediye başkan adayı olmuş ve mesleği de doktormuş kendisinin.
Peri Gazozu'ndan sonra ikinci Ercan Kesal kitabım. Filmi de çekildiği için konu hakkında çok açıklamada bulunmak istemedim.  Bir Zamanlar Anadolu'da filmini de izlemediyseniz tavsiye ederim." 

Kitaptan altı çizili cümlelerim ise şöyle:

"Adaşım, büyük bir ihtimalle fark etmemişti; risk almadan yaşanan hayatların doğru hayatları yaşayabilmek için oldukça fazla riskler barındırdığını..."

"  -Yav, ben seni uzaktan ince ince takip ediyorum, biliyor musun? Allah aşkına Doktor senin ne işin var bizim aramızda?
    Hiç sesimi çıkarmadım, öylece durdum.
   -Bak doktor! Bir şey söyleyeceğim sana, sakın alınma. Bu söylediklerimi de unutma. Her dönem sizin  gibi güzel arkadaşlar gelir, biraz vitrinde dururlar. Paralarını, zamanlarını harcar, sonra da giderler. Üzüntüleri, yorgunlukları da cabası. Bu hep böyledir biliyor musun? Biz hiç bir yere gitmeyiz ama! Burası bizim işimiz, ekmek kapımız. Gidecek başka yerimiz yok çünkü. Onun için biz hep buradayız. Tamam mı?
   Hiç bir şey söylemeden dinledim partimizin demirbaşlarından Selim Bey'i. Adam haklı beyler! Lakin artık yapacak bir şey yok."

"Biz siyasete almaya değil, vermeye geldik."
İyi o zaman... Verdim gitti!

‘Beni böyle alkışlarsınız, kucaklarsınız, rey zamanı gelince de başga partiye verirsiniz. Başağınız çok da taneniz yok, demişti rahmetli.’

"Ölünce kirlerimizden temizlenir, Ölünce biz de iyi adam oluruz; Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış, Hepsini unuturuz ..."

".. politika ekip işidir doktor. Bizim de bir ekibimiz var. Ekipte envai çeşit adam olur. Çoğunun da başka işi yoktur. Adam ömrünü bu işlere harcamış. Seni terk etmemiş. Cahil, işsiz, salak ama senin yanında. Bu insanlara ahde vefa göstermek zorundasın. Sen, hastanede birisi işine yaramazsa ne yaparsın, atarsın işten. Bizde öyle değil. işe yaramıyorsa daha fazla sahip çıkman lazım. Hatta çok becerikli olursa tehlikelidir. Uzaklaştırman gerekebilir."

"Utanma duygumu hızla kaybetmiştim galiba. Bu böyle aniden olan bir şey miydi yahu? Ne bileyim, önceden bir belirti vermez mi? Kişiyi uyaran. “Bak, böyle bir durumun var senin; dikkat et, haline tavrına.” Ya da, “şansını zorlama” falan gibi. O da olmadı birtakım hafif bulgular da mı göstermez?"

"Bazı müşterilerimiz mesela, çok yüksek bir sonuç çıkmasını istemiyorlar. Vatandaş, böyle durumlarda, 'bu zaten kazanıyormuş' duygusuna kapılır, oy vermekten vazgeçebilir çünkü. Bu durumda daha mütevazi rakamlar çıkartıyoruz..."

11 Ekim 2020 Pazar

Balkon - Jean Gennet

Bütün yapıtlarında yerleşik ahlak kurallarına aykırı bir ahlak anlayışının sözcülüğünü yapan Jean Genet başkalarının insana zorla benimsetmeye kalktıkları yazgıya karşı çıkmakla insanın gerçek kimliğini bulabileceği düşüncesinin inançlı bir savunucusu oldu.

Genet, Balkon' da toplumu, insanların düşlerini düşlerini gerçekleştirdiği bir genelev olarak tasarlar. Oyunun başında şatafatlı giysiler içinde gösterişli bir söylev çeken bir piskopos görürüz. Oyun ilerledikçe bu kişinin bir memur olduğunu Büyük Balkon adındaki Madam Irma' nın randevu evinde cinsellik ve iktidarla ilgili fantezilerini tatmine çalıştığını anlarız. Madam Irma' nın randevu evi bir yanılsamalar sarayıdır.
Tiyatro oyunu şeklindeki eser, anlatımın altında başka anlamlar içermekte. Okumadan önce konuyu anlamak için yazarla ve eserle ilgili başka incelemeleri okumakta fayda var. 
Kitabın tiyatro oyunu hakkında şu yazı okunabilir:  https://www.evrensel.net/haber/297058/jean-genetnin-balkonuna-buyrun 

Alıntılarım:

"Dünyanın dört bir yanında Büyük Balkon’u tanıyor insanlar. Herkesin ulaşamadığı, ama en namuslu yanılsamalar evidir burası..."

"Silahlar patlayınca her şey güçleşiyor. Önce taraflar belirginleşiyor, seçim yapabiliyor insan. Barış içindeyken bulanık gözüküyor ortam. İnsan kime ihanet ediyor anlayamıyor büsbütün. Hatta ihanet ettiğinin bilincinde bile olmuyor."

"CARMEN: Katiyen. Kerhanede çalışmak dünyayı yadsımaktır. Buradayım, burada yaşıyorum. Gerçekliğim, aynalarınız, emirleriniz ve tutkularınızda."

"Dışarısı için yaratılmamışım,uzun zamandır seninle duvarların korunağı arasında yaşıyorum.. Derim bile açık havaya katlanamıyor...Bir peçe verseydin bana...Ya tanırlarsa beni?"

"Birazdan yeniden başlayacak her şey... ışıkları yakacağız...giyineceğiz...Ah şu giyinip kuşanmalar yok mu! Rol dağılımları...kılık değiştirmeler..."

1 Ekim 2020 Perşembe

Komünist - Vedat Türkali

 Vedat Türkali'nin çocukluğunu, aile ortamını, arkadaşlarını, üniversiteye giriş sürecini, gizli TKP'yi arayışlarını ve Merih Hanım ile seksen yıl sürecek yol arkadaşlıklarının önemli kavşaklarını içeren bu otobiyografik kitap '51 tevkifatına kadarki süreci kapsıyor. Komünist, dönemin siyasi, kültürel atmosferinde, Samsun'un Kökçüoğlu Mahallesi'nde başlayan bir yaşamın Komünist bireye evrilişinin aşamalarını yakın çevresi ile birlikte anlatıyor. Komünist, bir yola çıkış hikayesi.

İşçi sınıfı ile köylü emekçiler,sömürüye karşı elele vererek burjuva iktidarını yıkıp “inkılap”ı yaptılar mı çözülmeyecek hiçbir sorun yoktu!

Kitap rüzgar olmalı, perdeyi kaldırmalıdır. (Nazım'dan alıntı)

"Şiir yazmaya başlamam Lise 2’de oldu sanırım. Gazi Kitaplığı’na uğrayanlardan, Çırakman köyü öğretmeni Sefer Aytekin’le yakın arkadaşlığımızın kurulması da bu yıllar başladı. Hacıbektaşlı, ilerici, uyanık, çok okuyan, dergileri izleyen, şiirler, öyküler yazan bir köy öğretmeniydi Sefer. Yeni evliydi. Kaynanasının Çiftlik yöresindeki evine iç güveyisi olmuştu. Dört-beş yaş kadar büyüktü benden. Alevi-Bektaşi kökenli, köycülüğü ağır basan bir devrimciydi! Hoca islamın şartını sormuş, “ikidir” demiş köylü; “Köylüler çalışır, şehirliler yer!”

“Kapitalist,kendisinin asılacağı ipi satan adamdır”sözü boşuna söylenmemiş!Gönüllü gönülsüz,satmak zorundadır o ipi.

Suç olmayan ne var bu ülkede ? Niye yıllardır cezaevinde Nazım ? Şiir yazdığından mı ? Komünist olduğundan. Ozanlığı ile komünistliğini nasıl ayırırsın Nazım'ın ?

"Bu yoksullar, güç durumda kalmış birinin tarlasına imece çalışmaya gidiyorlar; güçleri ölçüsünde birbirlerine ödünç araç gereç, sıkışanlara elleri yettiğince, faizsiz, senetsiz-sepetsiz borç, küçük paralar veriyorlar; ramazan ayı yaklaşırken değişik evlerde toplanan kadınlar, haftalar boyu birlikte çalışarak her evin gereksinimi kadar yuka (yufka) yapıyorlar, ramazanlarda yemek, belirli kutsal günlerde kardıkları helvayı birbirlerine gönderiyorlar; doğumunda, düğününde, ölümünde, hastalığında, bayram günlerinde dertlerini, acılarını, mutluluklarını birbirleriyle paylaşıyorlardı. İslamda var olan, fitre, zekat, sadaka, eskilerde beyt-ül mal-i müslimin kurumlarının koşullandırdığı bir yaşam biçimiydi bu. Yabanıl kapitalizmin, bugün bizde, yerine bir şey koymadan çiğnemeğe zorladığı bu Müslümanca dayanışmalı yardımlaşmalar, ileri kapitalist ülkelerde sosyal demokrat uygulamalarla karşılanan insanlık gereksinimidir. Bizde, sosyal demokrat geçinen partiler halka hiçbir şey vermedikleri için, kimi dinci partilerin halkça benimsenmesinde, salt dinsel inançlara bağlılıktan çok, halkın bu geleneksel dayanışma duygularını, mahallelerde kimi gösterişli yardımlarla ustaca sömürmeleri etken olmuştur. Büyük kuramcı kasıntısıyla islam kaynaklı özelliklerin sınıflar arası çatışmayı gevşetip halkın bilincini körelterek toplumu gerilettiği yargısına varırken o ilişkilerdeki bu insancıl yanın görülüp doğru değerlendirilmesi gerektiği de düşünülmelidir. Emekçi halk, yaşamındaki somut olaylara bakar. Okulda öğrettikleri “ölçü devrimi” nden evde övgüyle söz ederken terslemişti babam. Bin iki yüz elli gram olan okka, bin gram olan kiloya dönmüştü, ama fiyatlar değişmemiş, mallara zam gelmişti bir tür! Neresi iyiydi bunun?"