Bu Blogda Ara

1 Ekim 2020 Perşembe

Komünist - Vedat Türkali

 Vedat Türkali'nin çocukluğunu, aile ortamını, arkadaşlarını, üniversiteye giriş sürecini, gizli TKP'yi arayışlarını ve Merih Hanım ile seksen yıl sürecek yol arkadaşlıklarının önemli kavşaklarını içeren bu otobiyografik kitap '51 tevkifatına kadarki süreci kapsıyor. Komünist, dönemin siyasi, kültürel atmosferinde, Samsun'un Kökçüoğlu Mahallesi'nde başlayan bir yaşamın Komünist bireye evrilişinin aşamalarını yakın çevresi ile birlikte anlatıyor. Komünist, bir yola çıkış hikayesi.

İşçi sınıfı ile köylü emekçiler,sömürüye karşı elele vererek burjuva iktidarını yıkıp “inkılap”ı yaptılar mı çözülmeyecek hiçbir sorun yoktu!

Kitap rüzgar olmalı, perdeyi kaldırmalıdır. (Nazım'dan alıntı)

"Şiir yazmaya başlamam Lise 2’de oldu sanırım. Gazi Kitaplığı’na uğrayanlardan, Çırakman köyü öğretmeni Sefer Aytekin’le yakın arkadaşlığımızın kurulması da bu yıllar başladı. Hacıbektaşlı, ilerici, uyanık, çok okuyan, dergileri izleyen, şiirler, öyküler yazan bir köy öğretmeniydi Sefer. Yeni evliydi. Kaynanasının Çiftlik yöresindeki evine iç güveyisi olmuştu. Dört-beş yaş kadar büyüktü benden. Alevi-Bektaşi kökenli, köycülüğü ağır basan bir devrimciydi! Hoca islamın şartını sormuş, “ikidir” demiş köylü; “Köylüler çalışır, şehirliler yer!”

“Kapitalist,kendisinin asılacağı ipi satan adamdır”sözü boşuna söylenmemiş!Gönüllü gönülsüz,satmak zorundadır o ipi.

Suç olmayan ne var bu ülkede ? Niye yıllardır cezaevinde Nazım ? Şiir yazdığından mı ? Komünist olduğundan. Ozanlığı ile komünistliğini nasıl ayırırsın Nazım'ın ?

"Bu yoksullar, güç durumda kalmış birinin tarlasına imece çalışmaya gidiyorlar; güçleri ölçüsünde birbirlerine ödünç araç gereç, sıkışanlara elleri yettiğince, faizsiz, senetsiz-sepetsiz borç, küçük paralar veriyorlar; ramazan ayı yaklaşırken değişik evlerde toplanan kadınlar, haftalar boyu birlikte çalışarak her evin gereksinimi kadar yuka (yufka) yapıyorlar, ramazanlarda yemek, belirli kutsal günlerde kardıkları helvayı birbirlerine gönderiyorlar; doğumunda, düğününde, ölümünde, hastalığında, bayram günlerinde dertlerini, acılarını, mutluluklarını birbirleriyle paylaşıyorlardı. İslamda var olan, fitre, zekat, sadaka, eskilerde beyt-ül mal-i müslimin kurumlarının koşullandırdığı bir yaşam biçimiydi bu. Yabanıl kapitalizmin, bugün bizde, yerine bir şey koymadan çiğnemeğe zorladığı bu Müslümanca dayanışmalı yardımlaşmalar, ileri kapitalist ülkelerde sosyal demokrat uygulamalarla karşılanan insanlık gereksinimidir. Bizde, sosyal demokrat geçinen partiler halka hiçbir şey vermedikleri için, kimi dinci partilerin halkça benimsenmesinde, salt dinsel inançlara bağlılıktan çok, halkın bu geleneksel dayanışma duygularını, mahallelerde kimi gösterişli yardımlarla ustaca sömürmeleri etken olmuştur. Büyük kuramcı kasıntısıyla islam kaynaklı özelliklerin sınıflar arası çatışmayı gevşetip halkın bilincini körelterek toplumu gerilettiği yargısına varırken o ilişkilerdeki bu insancıl yanın görülüp doğru değerlendirilmesi gerektiği de düşünülmelidir. Emekçi halk, yaşamındaki somut olaylara bakar. Okulda öğrettikleri “ölçü devrimi” nden evde övgüyle söz ederken terslemişti babam. Bin iki yüz elli gram olan okka, bin gram olan kiloya dönmüştü, ama fiyatlar değişmemiş, mallara zam gelmişti bir tür! Neresi iyiydi bunun?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder