Bu Blogda Ara

30 Ekim 2020 Cuma

Peygamberin Son Beş Günü - Tahsin Yücel

Kumru ile Kumru kitabından sonra okuduğum ikinci Tahsin Yücel kitabı. Bu kitaba başladıktan sonra kendime kızdım. Bir kitapsever olarak şimdiye kadar neden daha çok Tahsin Yücel kitabı okumadım diye. Gerçekten güzel bir kurgu, güzel bir roman. Roman 1993 Orhan Kemal roman ödülünü alıyor. Peygamber lakabıyla anılan Rahmi Sönmez ve Fehmi Gülmez ile aşkları Feride'nin dönemin şartları içinde sosyalist mücadelelerini anlatılıyor. Rahmi ve Fehmi mücadeleye sosyalist olarak başlamışlar ancak Fehmi daha sonra kapitalizmin çarkına kendini kaptırmıştır. Bir de torun Nazım var ki onunla dede Rahmi'nin sohbetleri ibret verici. Kitabın adına bakmayın Peygamberin son Beş Günü tam bir devrimci romanı. Tahsin Yücel'in diğer kitaplarını da okumalıyım.
   
Romandan öğrendiğimdaha önce hiç duymadığım kelimeler de var:
somutlaşım, yarsımak (benimsemek, bağlanmak), eytişim(sav ve karşı savdan bileşime ulaşma yöntemi), kalıt hakları, öykünü, uzaksıllık, oylumsal, kılgısal(yalnız kuram, düşünce alanında kalmayarak eyleme dönüşen, eyleme ilişkin olan, uygulamalı.), anıştırmak (gazetenin anıştırdığına göre), oluntu(gerçekleşmiş olay, olmuş bir iş.), ayrımsamak, kenter sınıfı (Tahsin yücel romanlarına has bir kelime; burjuvazi anlamında), yetkeci (otoriter) bir anlatım gibi.

Alıntılarım ise şöyle:

"Peygamber, göğsünde United States/ Outsiders yazılı renk renk pijaması, delikanlıyla birlikte kapının önüne çıktı, iyiden iyiye kararmış pervazın üstünde, paslanmış, onunla bütünleşmiş olmasına karşın, doğmamış bir tayın nalını, düşündüren küçücük bir nal gördü. Hem şaşırdı, hem duygulandı; ta çocukluğundan beri hiç ayrımına varmamıştı bu nalın, ama, şimdi, ayrımına vardıktan sonra, güzel buldu, bir duygu uyandı içinde; ancak çoktan tarihe karışmış olması gereken bir kenter değerini simgelediğini, karşısında içlenmesininse benliğinde bir kenterlik tortusunun varlığına tanıklık ettiğini düşünmekte gecikmedi. Büyük b ir adım atmak üzere olduğu şu anda, gözü yaşlı duygusallıklardan uzak durması gerekirdi."

"Çayın hazzına sigaranın tadı da eklenince yumuşak bir esenlik duygusu yayıldı benliğine. Ozanlığı tuttu, 'Mezarlıkta ilk günüm' diye düşündü, 'her zaman böyleyse, hep böyle çay, sigara ve halktan insanlar bulunabiliyorsa, öbür dünya hiç de kötü bir dünya sayılmaz' Yenilip içilen, insanlarla karşılaşılabilen bir öbür dünya düşüncesi, Feride'nin mezarı başında düşündüklerini getirdi usuna, çoktan başlamış bir konuşmayı sürdürür gibi.." 

"Öyle görünüyordu ki, devrim uzaktan bakınca dünyanın son sınırı gibi görünen yüksek bir dağdı; tepesine ulaştın mı hemen bir başka çevren açılıyordu önünde, sınır yeniden uzaklaşıyordu. Böylece , Peygamber, düşündüğünü baş döndürücü bir hızla uygulamasına karşın, sonunda hep aynı noktaya, hep çıktığı yere geliyordu. Kesin olan bir şey varsa, o da köprüleri yaktığı ve ne pahasına olursa olsun geri dönmeyeceğiydi."

" 'Gözüne ne oldu?' diye sordu yalnızca.
   Peygamberin beyninde bir ışık çaktı birden, günün birinde birilerine söylemeyi nicedir düşleyip de söylemekten çoktan umudu kestiği sözü anımsadı:
   'Faşizmin küçük bir armağanı', dedi.
   'Ne demek istiyorsun?'
   'Ne demek isteyeceğim? Polisin yumruğunun izi işte.' "

"Peygamber bu sıkıyönetim döneminde bir polisçe zararsız insan olarak değerlendirilmesinin aykırılığından çok, sokakta bir polisin kolunda yürümenin aykırılığı karşısında ürperiyordu, durumu aydınlığa kavuşturmak istedi:
  'Evet haklısınız', diye yanıtladı. 'Komünistler insanların zararına değil, yararına çalışmışlardır her zaman, her zaman da çalışacaklardır.' "

" 'Hoppala! Allahın işi ne burada?' diye düşündü Peygamber, gözlerini tavana dikti. Bir kez daha, açıklıkla görülüyordu ki, halkı anlamak başka, halkın düzeyine inmek başkaydı, en büyük sorun burada yatıyordu belki; kenter sınıfının onu ortaçağın karanlıkları içinde tutma çabaları da işin içine girince, göbek bağın hep halka bağlı kalsa bile, düşünce bağların ister istemez ondan kopuyordu. Ne var ki, düşüncesini anlamıyor diye, hatta tutucudur diye halka sırt çevirmek değil, onu anlamaya çalışmak ve ona çıkarının nerede olduğunu göstermek gerekirdi."

" 'Öyleyse neden satıyorsun kitaplarını çok mu sıkıntıdasın?'
 'Hayır sıkıntıda değilim, kitap artık tarihe karışıyor da ondan satıyorum' dedi peygamber, her işin püf noktasını bilen insanlar gibi gülümsedi gene. 'Devrimci gençler geleceğin kitapsız da kurulabileceğini gösterdiler bize. Çağa ayak uydurmasını bilmek gerek.' "

"..Ayrıca tez, antitez, sentez, ölebilmek için öldüren gerektiği gibi, gerçek bir komünist olduğumuzu kanıtlamak için de karşımızda bilinçli faşistler bulunması gerekirdi."

"Nazım bileğini Peygamberin elinden kurtardı:
'Her şey bir yorum sorunu, büyükbaba, ya da senin deyiminle, bir kuşak sorunu' dedi. 'Senin kuşağın devrimciliği gördüğü işkenceyle, tutuklu kaldığı süreyle, yani başkasının kendisine yaptığıyla ölçülüyordu; benim kuşağımın devrimciliğiyse, kendisinin başkasına yaptığıyla, yani öldürdüğü suçlu sayısıyla ölçülüyor. Şimdi anlıyor musun?' "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder