Bu Blogda Ara

2 Ekim 2020 Cuma

Dahi Diktatör - M. Celal Şengör

Kimileri sevmese de benim beğendiğim yazarlardan biridir M.Celal Şengör. Onun 'Dahi Diktatör' kitabında Atatürk okul kitaplarında anlatılmayan, ezberlenmemiş yönleriyle, savaşları, devrimleri, cehalete karşı savaşı, bilimin ışığında yaptıkları anlatılıyor. Dahiliğinin yanında ona diktatör denilmesinin nedenleri ve bu kavramın nereden çıktığı anlatılıyor. Kapsamlı bir kitap, anlatılanlar bildiklerimizin dışında şeyler. Konu içinde açılan konularla okuyucu daha derin araştırmalara itiyor. Ben severek okudum.

Çok alıntı var. Bazıları şöyle: 

"Atatürk, etrafındaki insanlardan çok bezgindi. Rahmetli dedem anlatırdı, 'Herkes Atatürk içkiden öldü zanneder. Hayır. Kahrından öldü.' Derdini anlatacak adamı yoktu. Arkada bıraktıklarından hakikaten Atatürk' ün ne dediğini, anlamış sadece bir kişi vardı, o da Hasan Ali Yücel' di."

"Diyanet İşleri'nin başına öyle isimler geliyor ki... Şerafettin Yaltkaya'yı düşün mesela. Şerafettin Yaltkaya fötr şapkayla işine geliyor, makamına otururken fötr şapkasını çıkarıyor, sarığını takıyor, çünkü o resmi serpuşu. Oturuyor işlerini yapıyor, akşam evine giderken sarığını çıkarıyor tekrar fötr şapkasını takıyor. Mustafa Kemal'in hayal ettiği böyle bir diyanet."

"Atatürk özgürlük hakkında diyor ki, 'Tabiatta özgürlük yoktur. dolayısıyla özgürlüğün sınırları vardır. Ama bu sınırlar içerisinde özgür olmak da şarttır.' Yani insan tabiatın, çevrenin bize dayattığı sınırlar içerisinde mümkün olduğu kadar ilave sınırlar koymadan özgür olmalı.
Ben şunu savunuyorum: Atatürk diktatördü. Buna hayır diyen tarih bilmiyor demektir. Ama hürriyeti öğretebilmek için bazen diktatörlük gereklidir. Sen bin sene hiç tecrübe etmemiş bir topluma hürriyeti tercih olarak takdim edemezsin. Hüsrana uğrarsın. Bugün dahi Türk toplumunun hür olmayı öğrendiğini zannetmiyorum. Siyasi tercihler bunu gösteriyor. Lider arıyor, çoban arıyor kendine insanımız. Halbuki Atatürk, bundan kurtulun diyor. 'Ben size hiçbir ayet, hiçbir doktrin bırakmıyorum, kafanızı kullanın. Probleminize göre çözüm getirin."

"Geoffrey Lewis'in bir lafı var: 'Atatürk sıkı bir tartışmaya bayılıyordu ama bunu yapacak insan yoktu etrafında.' Atatürk kendine kafa tutulmasını isteyen bir insandı, bunu anlıyoruz. Bu, aynı zamanda dehanın da bir işaretidir; her türlü fikirden istifade etmek. Birkaç çok yakın arkadaşı dışında etrafında bunu yapacak insan yok ve Atatürk bunun çok açık bir şekilde farkında."

"Atatürk hala önemli mi bizim için? Çok önemli. Çünkü Atatürk adını sil, yerine akıl yaz, akılsız hiçbir şey yapamazsın, aklın olmadan atacağın her adım seni felakete götürür. Aklının seni iyiye götüreceğinin garantisi yoktur, ama orada adam gibi bir şey yapma  ümidin, aklını paranteze alarak yaptığından çok daha fazladır. Atatürk bunun için önemlidir. Atatürk bize aklın neler yapabileceğini göstermiştir. Bunun mümkün olduğunu göstermiştir; ama 'Ben böyle diyorum, böyle yapın' dememiştir. Bilakis, 'Ben hiçbir şey söylemiyorum' demiştir.

"Dolayısıyla Atatürk'ün diktatörlüğünün sebebi her şeyden ve her şeyden önce bağımsızlığı ve hürriyeti öğretmek, insanlığı, akılcılığı öğretmek. bunu yapmak için de diktatörlük yapmak mecburiyetindesin. Ama Atatürk' ün yaptığı diktatörlüğün bir farkı var. Onun diktatörlüğünün içinde zorbalık yok, düşüncesini öyle ya da böyle empoze etmek var. Ama bu empoze etmek kişisel kapris ürünü değil. Nihayetinde kararı yine sen alıyorsun, karar veren sensin. Kendi fikirlerini 'Ben böyle itiyorum' diye empoze etmiyor Atatürk. Ortaya atıyor, tartışıyor, tartışıyor ve karşısındaki onu yıkamıyor. Sonunda onun fikri galip geliyor ve oy veriliyor. O oylarla alınıyor bütün kararlar. Ama mutlaka ve mutlaka oy isteniyor. Diyor ki, 'Bunlar benim fikirlerim dahi olsa bunları millete anlatmam lazım, kabul ettirmem lazım, ancak milletçe kabul edildikten sonra bunları tatbik edebiliriz. Her şeyin başı millettir.' "  

"Ahlakın temeli din olabilir mi? O da mümkün değil, çünkü din başka bir adamın lafıdır. Birileri çıkmış, o dinin otoritesini sağlamak için bir şeyler söylemiş. ' Bana bunu birileri söyledi, bizi yaratan söyledi' demiş. Peki, bu birileri bunları bana niye söylemiyor? Bu yaratan bu kadar güçlüyse niçin bir elçi kullanıyor. Hepimize tek tek söylesin rahat edelim. Dolayısıyla dinin ahlakın temeli olması söz konusu değildir. Gazali, 'Nedenselliği temellendiremiyoruz, o zaman vahiye inanalım derken ve nedenselliği temellendiremezken, vahiy dediği şeyin de nihayetinde bir adamın lafı olduğunu düşünmüyor; peki bu lafa nasıl inanıyor? Kendi gözüyle gördüğünü temellendiremiyor ve bir başka adamın lafına sığınıyor. Olacak iş değil bu. Ben Tanrının elçisiyim ruhlara konuşuyorum, gökyüzünden mesaj alıyorum, tanrının oğluyum vs. Bunları bugün söyleyen biriyle karşılaşıldığında ilk yapılacak iş bir psikiyatrı aramak olur. Zaten aklı başında insanlar bu tür iddialarda bulunanlara artık akıllı bir insan muamelesi yapmıyorlar....Peki, Yunan'da neden peygamber çıkmıyor? Her ne kadar bir kaç peygamberlik heveslisi olmuşsa da orada da, Yunanlı, 'Bak kardeşim bu dediğin zırvalık vs.' diyerek bu iddiaları reddetmiş."

"Atatürk çok okuyan bir insan olarak, şu aksaklıkların pek çoğunu tespit etmiştir: Dinin getirdiği aksaklıklar, padişaha bağlılığın getirdiği aksaklıklar, aile içi yapılanmanın getirdiği aksaklıklar, birden fazla kadını eş olarak almanın getirdiği aksaklıklar vs. bunların temizlenmesi için dünyanın en ileri medeniyeti Batı medeniyetine benzememiz gerektiğini görmüştür. Fakat bu medeniyeti aynen almak yolunu seçmemiştir, mesela kanunları Fransa'dan, İsviçre'den ve başka bazı ülkelerden olmak üzere farklı kaynaklardan almıştır. Medeniyet olarak tanımladığı olguya dahil olmamız gerektiğini düşünmüş ve medeniyeti de şöyle tanımlamıştır: ' İçindeki insanların kişisel otoriteye bağlanmadan birbirleriyle birlikte yaşayabildikleri bir toplum, medeni bir toplumdur.'  Yani, bir padişaha, bir halifeye, bir peygambere bağlanmadan yaşanabilecek bir toplum yaratmak lazım. Takdir edersiniz ki, bunu sabahtan akşama tesis etmek mümkün değil. Evet, Atatürk bir diktatördü diyoruz. Niçin bir diktatördü? Bu, ilaç almayı reddeden bir hastaya, tedaviyi reddettiği için ilacı zorla vermek gibidir. Hatta bir adamı intihar ederken engel olabilecekken setreymeyi tercih etmiş biri görülürse dolaylı olarak bir ölüme sebep olmaktan cezalandırılır. Atatürk problemlerin tespiti ve çözüm yolları hakkında diğerlerinden çok daha akılcı ve doğru tespitleri olduğuna inanıyor ki, bu doğru. Atatürk, bu toplumun ekseriyetinden daha iyi düşündüğünün farkındaydı."

"Şimdi Mustafa Kemal cephede muzaffer olurken, bir yandan da başka şeylerin planlarını yapar. Kurtuluş Savaşı İzmir'de kazanıldı, ardından Bursa'ya geçti ve  burada öğretmenlere hitaben bir konuşma yaptı: 'Ordularımızın başarısının sebebini biliyor musunuz? Bizim başarılarımızın sebebi, ordularımızın sevk ve idaresinde fen metotlarını ittihaz etmektir.' Şu mesajı veriyordu: 'Ben buraya kadar çok rasyonel yönettim bu işi, bundan sonra da her şey böyle yönetilecek.' "

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder