Bu Blogda Ara

Cemil Meriç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cemil Meriç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2021 Salı

Jurnal Cilt 1 - Cemil Meriç

Yazar Cemil Meriç'in  1955-1965 yılları arasındaki yazılarından oluşuyor. Yazdığı zamanın siyasi ve toplumsal fotoğrafını çekiyor bizlere. Görme engeli olmasına karşılık çok yazan çok okuyan bir yazar. Tanıyanlar tarafından bazen çok sinirli olduğu söylenir. Bunu yazılarında da görmek mümkün. Yıllar geçtikten sonra bile fikirleri hala geçerliliğini koruyan yazılar.

Uzun ve güzel alıntılarımdan bazıları:

"Bu ölümsüzlük tabii ki, beşeri olan her şey gibi, nisbi, ama yeterli ve teselli ediyor. neden yalnızlık bizi ürkütüyor. Ürkütüyor, çünkü sonsuzluğun başlangıcı gibi geliyor bize ve sonsuzluğun karşısında kendimizi kolumuz kanadımız kırık ve bomboş hissediyoruz, öldükten sonra da yaşamak için tanıklar istiyoruz...Çoğu hiç de orjinal olmayan bu düşüncelerle şu sayfaların bekaretini bozmak neye yarar? Kim beni okuyacak? Benzerlerime iletecek hiçbir önemli mesajım yok. Bir vahşi gibi yaşadım, herhangi biri gibi acı çektim. Hayatımda hiçbir fevkalade olay yok; önemsiz hayal kırıklıkları, gerçekleşmemiş rüyalar, yerine getirilmemiş projeler...İşte 38 yılımın iyice sıkıcı ve hiç de ilginç olmayan hikayesi." 

"Entelektel teşhircilik cinsel teşhircilik kadar tiksindirici. Bütün gayretlerimizin ortak bir hedefi olmalı: kendimizi İden'in diktatörlüğünden kurtarmak."

 "Ey karşısında vecitli saatler yaşadığım eski dostum kağıt! Ne zaman dertlerime kulak verecek, ne zaman kafamdakilere makes olacaksın? Fikirler kelebekler gibi, onları hafızaya iğnelemeye kalkınca bir toz yığını haline geliyorlar...Yazabilsem benim de hürriyetim olacak. Belki yaşadığımı ve yaşamaya layık olduğumu hissedeceğim. Bu zavallı satırların hiçbir okuyucusu olmasa bile. Denize atılan bir şişe onlar. Belki dalgalar asırlarca aşina bir ele tevdi edecek onları..."

"Din, aşk, şiir: boşlukta yuvarlanan insanın bir yıldıza attığı merdivenler. İnanmayanların inanlara sataşmasında muhakkak bir parça kıskançlık da var Keşke bütün insanlar aynı tanrıya inanabilseydiler. O zaman dünya cennet olurdu.
Sevmek yaşamaktır. Böceklerden kehkeşanlara kadar uzayan bir sevgi...Bütün kainatı ve kainattan daha büyük bir yaratıcıyı sevmek, hem de ruhun ölmezliğine inanarak. Yani ebediyet ölçüsünde bir sevgi. Dinsizlerin ölümü, insanı tahammül edilmez bir yalnızlığa sürüklemekten başka neye yarar?"

"Görmek yaşamaktır, vuslattır görmek. Her bakış, dış dünyaya atılan bir kementtir, bir kucaklayıştır, bir busedir her bakış. Göz bebeklerimizden fışkıran her seyyale mekan canavarını bir anda ehlileştirir. Görmek sahip olmaktır. Gören hangi hakla yalnızlıktan şikayet edebilir? Mevsimler bütün işveleriyle emrindedir, renkler bütün cilveleriyle hizmetindedir. Çiçekler onun için açar, şafak onun için pırıldar. Gütenberg matbaayı onun için icat etmiştir. Hugo o okusun diye yazmıştır şiirlerini. Şehrin bütün kadınları onun için giyinip süslenir. Çocukların tebessümü onun içindir."

"Görenin yalnızlıktan şikayete hakkı yoktur; mevsimler, renkler, çiçekler, şehrin bütün kadınları, bütün çocuklar gören içindir. görmeyen bir insan bozuk bir ampul gibi, manasız, bıraktığınız yerde kalan bir paket; içinde eski hatıralar olduğu için arada bir karıştırılmaya layık... Çocukken oynadığımız bir taş bebek gibi, atmaya kıyamadığımız acayip bir külçe."

"Gözyaşlarından inci yapmak... Şairim kaderi bu. Bu incilerin bir sevgili kakülünde pırıldadığını görebilmek de en büyük mükafatı. Benim gözyaşlarım..!"

"Zavallı midye! Seni kayadan söken iraden mi sanıyorsun? İsyan vahim, tevekkül güç. Ama isyansız tarih olmaz, bütün dinler, bütün efsaneler bunu haykırıyor. İblisin isyanı, Promete'nin isyanı...Neden tevekkül güç? Ve Allah insanı yarattıktan sonra istirahate çekildi, insana yükledi vazifelerini, hilkatin son şaheseri insana. Yaratmak, daima bütünün parçalanması. Tanrı kainatla sınırlandırdı kendini ve her varlıkta bir kere parçalandı. İnsan da öyle."

"Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor yurdundan. Hayır, kirlettiği bir odadan kaçar gibi. Unutuyor ki vatanı kenefe çeviren kendisi. Aydın, Tanzimat'tan beri Batı kapitalizminin şuursuz simsarı. Tanzimat bir medeniyetin fethi değil bir ırzın teslimi. Ve aydın harabe haline getirdiği bu memleketin enkazından bir şeyler yüklenip batıya kaçmak istiyor. O enkazla yeni bir bina kurmak güç şey. Ama zavallı dostlarım, dünyanın en güzel coğrafyasını cehennemleştiren biziz. Bavulunuzda, hafızanızda o cehennemi taşıyorsunuz. Kaçış daima zelilanedir. Bu kaçış bir kendini arayış da değil, pervanenin ışığa koşması da. Hürrüyet hürriyet, ne hürriyeti? Mevcut hürriyetleri kullanıyor musun? 1963 Türkiyesi Voltaire'lerin Fransa'sından yüz kere daha hür. Voltaire'ler nerede?"

"...O halde? Tefekkürün her ülkede bir nevi 'martyr' olduğu belki bir vakıa. Ama şehvet dolu bir 'martyr'. Bir ideal için ipe çekilmek ölümlerin en güzeli. Nihayet manastır var Batıda. Yaralanan insan köpek gibi sokağa terkedilmez."

"Söz zehirli bir kama. Ama kelimelerin gönülde açtığı yarayı ancak kelimeler iyileştirebilir: Aşil'in kılıcı gibi söz. Kelimeleri ciddiye almamalı. Bir avuç konfeti onlar. Günlerin rüzgarı hepsini alır götürür. Bir rebabın tellerinden dökülen ses ne kadar rebabsa, kelime de o kadar insan. Kelime şuurun  güneşinde eriyen bal mumundan düşüncelere giydirdiğimiz elbise. Kelime sinen, şahlanan, kanatlanan, kah uçuruma atılan, kah ufuklara süzülen rüya mahluklarının boyunlarına takmak istediğimiz kement."

"Ölmemek için öldürmek mi? Peki öldürürsem ölmeyecek miyim? Belki öldürdüğüm her canlıda ölen kendinsin. Ama bunu ne zaman kavrayacak insan? Ya örs olacaksın ya çekiç diyor Goethe. Çekiç de çelikten, örs de çelikten. Örsle çekiç kardeş. Ne kardeşi? Aynı varlık. Tek varlık. Hakikat bu mu? Harbin hud'a olduğu mu hakikat? Ezilmek istemiyorsan ez mi hakikat?"

"Kitap kainata açılan kapı. Ruh yazının icadından sonra ölümsüzleşti. Ehramlar ahmak bir taş yığını. Granit homurdanır, mermer gülümser. Yalnız kitap konuşur. İnsanı kertenkele olmaktan kurtaran, soyumuzun hafızası. Kaybolmayan mazi. Tanrı bütün nevileri denedikten sonra insanı yarattı. Ve selahiyetlerini ona devretti. Kitap binlerce yılın ötesinden gelen binlerce yıl öteye taşıyan ses. Kitap bütün peygamberlerin mucizesi. Eflatun'u barbardan ayıran okumuş olması. Hepimiz maddenin mağarasına zincirliyiz. Kitap mağaramıza akseden ışık. Pisliklerinden, ölümlü taraflarından sıyrılan insan, yalın kılıç insan. Kalp ve kafa."

14 Mayıs 2020 Perşembe

Bir Facianın Hikayesi - Cemil MeriçB

Önsözünde bir daha baskısının yapılmayacağı açıklanan 1981 baskısı Cemil Meriç' in Bir Facianın Hikayesi adlı kitabı. 

Bir Çağın Otopsisi, Şiddet Doktrinleri, Anarşiden Anarşizme, Toplu Bir Bakış, Son Durak:Anatomi, Batı Olayı, 1875-1878 Buhranı yahut Ramazan Kararnamesinden Ayestefanos Muahedesine, II.Selim'den Abdülaziz'e, 1908-1918 Buhranı İmparatorluğun Çöküşü ve Ali Paşa' nın Vasiyetnamesi başlıklı bölümlerden oluşmuş. Batı ve doğudaki buhran anlatılmış.

Cemil Meriç genç yaşta görme kabiliyetini kaybetmiş bir yazar. Görmüyorken bu birikimi sahip olmak ve bunları yazıya dökmek gerçekten kolay olmasa gerek. Kendine has üslubu ile Cemil Meriç okunması gereken yazarlardan. Bu Ülke ve Journal okuma sıramda bulunan diğer eserleri.

Kitapta 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başları dünyanın siyasi, ekonomik halleri anlatılıyor.


Kitaptan:

"Abdülhamid katiyen zalim değildi. Adına ve hatırasına eklenen “Kızıl Sultan” lâkabı tarihin en büyük yalanı. Boğdurulup yok edilen devrimci talebeler masalı yalan, çuvallara dikilip Boğaz’ın sularına atılan saraylı kadınlar hikâyesi yalan! Tam tersine... Abdülhamid şiddetten nefret ederdi. Tahammül edemezdi kan akmasına, maddî eza duyardı. Nefret ederdi darağacından. Affetme salahiyetini her vesileyle kullanırdı."


"Halk istemedikçe cumhuriyet kurulmaz; zorla kurulan krallık rejimleri çok görülmüştür. Oysa halkın iradesine dayanmayan cumhuriyet uzun zaman yaşayamaz."

"Şeytan insanı kibirlerinden yakaladı."

"Aydının görevi karanlıkları aydınlatmaktır."

"Sighele' nin Örgüt Psikolojisi adlı eserinden:
İranlı Mektupları'nın sevimli kahramanı Rica, Paris' e gelince tımarhaneleri görür, şöyle anlatır izlenimlerini:
'Dışarıdakiler kendini akıllı sansın diye, üç beş mecnunun içine tıkıldığı evler' "
Yerinde bir hüküm. Aynı şeyi hapishanedekiler için söyleyemez miyiz? Dışarıdakiler kendini namuslu sansın diye üç beş haytanın içine tıkıldığı binalar."


"Şeytan, İnsanları kibirlerinden yakaladı. Tanrı’dan ne farkımız var demeye başladılar."

"...Camus, intiharı incelemekten çok bir cevabı değerlendiriyor. Hayatın anlamı nedir sualine verilen cevap. Düzeyde kalan izahlara iltifat etmiyor Camus.
Yargısı şu: Hayat abestir. Niçin katlanıyoruz? Alışkanlıktan. 'Canına kıymak demek, bu alışkanlığın ne kadar abes olduğunu, yaşamak için hiçbir ciddi sebep bulunmadığını, her Allah' ın günü didinmenin çılgınlığını ve ıstırabın faydasızlığını anladım demektir.' Kısaca, canına kıymak, hayatın yaşamağa değmediğini kabul etmektir."