Bu Blogda Ara

Halikarnas Balıkçısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halikarnas Balıkçısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Temmuz 2023 Salı

Düşün Yazıları (Bütün Eserleri-6) - Halikarnas Balıkçısı

Azra Erhat'ın baskıya hazırladığı Düşün Yazıları, Halikarnas Balıkçısı'nın, uygarlık tarihinin anıt ülkelerinden Anadolu'yu en ilginç boyutlarıyla sergileyen incelemelerini, yorumlarını ve özgün sentezlerini içermektedir. Deneme türündedir. Dini konularda güzel tespitleri var. Severek okudum.
Azra Erhat kitabın başında yazdığı önsözde şöyle diyor:
"  'Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı' adlı derlemenin önsözünde Balıkçı'nın mektupları arasında bilimsel konulara ayrılmış, mektup  sayılamayacak yazılar bulunduğunu, bunları bir ikinci derleme için alıkoyduğumu yazmıştım. Bu söz okurlar arasında epey dikkat çekti, yıllardır benden bu yazıları isteyenler var. ..Bilimsel diye nitelediğim yazılar arasında bana yazılmışlar, Sabahattin Eyüboğlu'na, ya da her ikimize hitap edip de Balıkçı'nın bir yerde yayınlanmasını istediği bize gönderilmiş yazılar vardı...Asıl amacım tam anlamıyla eleştirel bir yayın denebilecek bir kitap hazırlamaktı. Bu iddialı ve kapsamlı çalışma henüz gerçekleşmiş değildir, ama elde bulunan ve yıllarca temize çektiğim yazıları da uyutmanın bir anlamı yoktur düşüncesi ile bu ilk derme vb. konulu yazılarını bir başka derlemeye bırakıyorum." 

Alıntılarım var tabi ki:
“Yazının başında laikliğin papazlık karşıtı olduğu anlatıldı. İslamlık aslında laik idi. Çünkü dini tekeline alan bir papazlık örgütü yoktu. Ama yobazlığın papazlaşmasıyla din kafalarda dar çerçevesinde betonlaştırılıp donduruldu. Bunun için laiklik gerekti. Din anlayışına yobazlığın çektiği ilk set Kur’an ve hadislerin -kimsenin anlamadığı- Arapça okunmasında direnmesidir.”

"İslamlığın baş suresi Fatihadır. Orada Tanrı’dan ekmek şu bu istenmez. Çünkü akıl vardır. İnsanoğlu aklıyla ekmeğini yapar.”

“Bugün Türkiye’de bu namaz kılınıyorsa kılanlar bu haklarını “Milli Misak”la yurda bağımsızlığını sağlamış olan Atatürk’e ve milli orduya borçludur."

“Canlı insanın canının başlıca düşmanı ölümdür. Hâlâ çocuklar gecenin karanlığından, mezarların hortlaklarından korkarlar, çünkü çocukluk yabaniliğe en yakın çağdır.”

“Frenk dillerinde “person” sözü kişi demektir. Bu söz Etrüskçeden alınmadır, Etrüskçede kişi değil, maske demektir. Zaten kişi kuru soğana benzer, kabuk üstüne kabuk maske üstüne maskedir."

15 Kasım 2021 Pazartesi

Ben Halikarnas Balıkçısı Doğdum Sevdim Öldüm - Şadan Gökovalı

Balıkçı'nın bana anlattıkları, bana verdiği yetkiyle yazdığım ve kendi araştırıp bulduklarım; türünde ve Türkiye'de ilk galiba..
Şimdiye kadar yazdığım 40'ı aşkın kitabın, beni en doyuranı oldu diyebilirim. Yazmam gerekirdi. Ben bu işlevi yerine getirmek için dünyaya getirilmiştim ! Hele rehberlikle ilgili bölümler... Sanırım rehberdeşlerimiz için yol gösterici olacak; ders alınacak deneyim ve bilgiler içeriyor.. 
Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) ki bu kitapta ben onu, yakınları gibi 'Balıkçı' diye anacağım, diyor bize Anadolu ufkunu açan kitabının önsözünde Şadan Gökovalı.

Bodrum'a sürgüne gönderilen Cevat Şakir'in İstanbul'dan Bodrum'a kadarki yolculuk serüveni, sürgün yılları bazen Şadan Gökovalı'nın  bazen De Halikarnas Balıkçısının ağzından anlatılıyor.
Bir de anekdot anlatıyor Gökovalı:
"Vaktiyle, Doğulu bir hükümdar, ülkesinin bilginlerini çağırıp, 'ben' demiş 'insanlık tarihini öğrenmek istiyorum! yazıp bana getirin.' 
Bilginler günlerce uğraşıp, üç cilt kitap getirmişler, Hünkar:
-Bunu okuyamam, daha kısa yazın!
Bilginler bu kez, haftalarca çalışıp, tek cilt kitapla gelmiş hünkarın karşısına, O:
-Bunu okumaya vaktim yok, bana bir tümceyle özetleyin insanlık tarihini!
Bilginler, aylarca uğraşıp çıkıp hakanın karşısına; demişler ki:
-İnsanlar doğdular, savaştılar, öldüler!..
-Sen dedik, sen nasıl özetlersin insanlık tarihini?
Hiç düşünmeksizin şöyle dedi:
-İnsanlar, doğdular, sevdiler, öldüler!..'
O an, Balıkçı'nın yaşamına dair yazacağım kitaba  bu adın uygun olacağını düşündüm..."

Kitapta hoşuma giden çok bölüm var. Bunlardan biri de "Mezar Taşı" başlıklı yazı:
"Sakın mermer, beton falan istemem. Bir taş bulun, uzunca bir taş Yazısız! Onu dikin mezarımın başına. Falanca oğlu filancaymışım da, şu tarihte doğup şu tarihte ölmüşüm. Kesinlikle yazı istemem, basit bir taş. Eh, bizim tekne su almaya başladı. Tepelere, deniz gören yere gömülmem şart değil! Nasıl olsa yattığım yerden denizi seyredemem. Deniz ruhumda yaşıyor., gönül gözüyle her zaman görüyorum. Mezarın ne önemi var?
Öldükten sonra ben kendime değil, toprağa doğaya lazımım. Galiba ruhun yaşaması da bu! Topraktan olduk toprağa dönüyoruz. Ben öldükten sonra yokum. Toprak bizi kendisine yararlı hale getirecek. Yoksa, cesedin ne değeri var?

Oğlum gibi sevdiğim Şadan'a anlattım. Dedim ki:
"Bodrum'a gömülmek isterim elbette. Orayı pek sevdim. Bodrum'un Mindos kapısı yakınlarında bir yere gömsünler beni. Yanımda Hatico'ya da bir yer ayırsınlar."

Ben kitabı çok sevdim. Bir başucu kitabı niteliğinde. Halikarnas Balıkçısı severlere.