Bu Blogda Ara

11 Nisan 2020 Cumartesi

Bir Şeyler Olacak Yarın - Bülent Ecevit

Bir zamanlar bir ülkenin başbakanının şair olması ne kadar büyük bir şans ve ayrıcalıkmış. Bunu şimdi daha iyi anlıyoruz.
Hatalarıyla, sevaplarıyla, seveni ile sevmeyeni ile Bülent Ecevit sanatçı bir başbakandı. Eline şiir kitabı almamışların aksine o çok güzel şiirler yazmıştı.

Kitabın "Niçin Şiir" başlıklı giriş kısmında; "Benim için şiir yazmak -özellikle siyasete girdiğimden beri- bir iletişim aracı bir düşünce açıklama yolu değil bir düşünce yöntemidir...Bir siyasey adamının bütün yaşamı ve dünyası siyaset olursa onun siyasette bile yararlı olamayacağına inanırım. ama her siyaset adamının siyasetten başka bir dünyası da olmalıdır... Şiir yazmaya ancak bir düşünme ve duyma yöntemi olarak gerek duyar oldum. Dili dileğimce kullanabilirdim artık şiirde. Sözdizimi kuralları dışına çıkabilirdim. Kimse kınamazdı beni bu yüzden. Kimse bunun hesabını soramazdı benden. Şiiri bu özgürlükle yazabilir olunca  daha rahat yazar oldum. Şiirden kendi düşüncelerimi oluşturmada daha çok yararlanır oldum. Üstelik siyaset adamlığının tutsağı olmaktan kurtuldum şiirle." diyor.

Güzel şiirler var kitapta:

Yarın adlı şiirden:
"nir şeyler olacak yarın
öbür günden önemsiz
bugünden önemli."

Bir Savaş ardı Destanı adlı şiirinden
"..ben de yüzyıllarca yaban ellerde 
neyin uğruna bilmeden can vermişim
kendi yurdum uğruna can vermenin tadına 
ilk kez Çanakkalede ermişim"

Çare adlı şiirden
"..ama yine de çare biziz
çare yine de insanda
başka çare de yok başka insan da"

Çağbaşında'dan:
"..ne yaratmak gelir elimizden
ne ölmek gelir gönlümüzden"

Kurgu'dan:
"..öyle düzenliydı ki kurgusu Tanrının
dediler Tanrıya ne gerek var
kopardıkça Tanrıdan evreni
boşlukta bir başına kaldılar."

En adlı şiirden:
"..erimeyen kanatlarla bir düşün İkarı
artık nereye
daha yükseliş
gökten yukarı."

Neyle Varsın adlı şiirden:
"boşver kendini sen önemli değilsin bir başına
görebilmen gördüklerinle bahçedir
duyabilmen duyduklarınla türkü
büyüyen ağaçla varsın yükselen dağla
yürüyen tırtılla uçan kuşla
dostla varsın düşmanla"

Derin Vadi şiirinden:
"yenen de biziz çünkü
yenilen de biz
kendi kurduğumuz oyunda
kendimize 'şah' dedik"

Sevgi:
"Yanımdaki sensin
yalnızlığım sen
kendinden bile uzakta
elim elindeyken."

Özgürlüğün Ardından Bir Ağıt Söylev:
"..Oysa dünyalarımız öylesine küçüktü
devlet öylesine büyük
yönetilmek öylesine rahattı
yönetmek öylesine yük."

Tapusuz Mehmet şiirinden:
"..hani senin tapun
hani senin senedin
hani iki şahidinen
bin dönüm zilyedin
git işine Memet
elde ne tapu ne senet
sen bu dünyada ne ararsın."

Günün Mevsimleri:
"gündüzler ilericidir
akşamlar tutucu
geceler gebe
sabahlar devrim."

Uzaktan adlı şiirden:
"..yaşlar dökülesi gözlerimden Türkiye
çorak topraklarına senin
açılmamış gözlerine gözlerim verilesi."

Ve en bilineni Takalar adlı şiirden bir dörtlük:
"..takalar geçiyor allı yeşilli
takalar geçiyor dümenleri lazlı
takalar geçiyor en nazlı
yelkenlilerden de güzel"

7 Nisan 2020 Salı

Benim Küçük Dostlarım - Halide Nusret Zorlutuna

"Yıllarca eğitim camiasının içinde bulunmuş, öğretmenliğe yıllarını vermiş, onlara sadece öğreten olmakla kalmayıp annelik de yapmış olan Halide Nusret Zorlutuna' nın kendinde iz bıraktığı öğrencileri arasından seçtikleri hakkında aklında kalanları paylaştığı fotoğraflarla süslenmiş güzel bir anı kitabı "Benim Küçük Dostlarım."

"Bir yaşından, yirmi yaşına kadar her çocuk, bence zevkle okunmaya değer meraklı bir kitap; karşısında uzun uzun, hayran hayran düşünülecek bir bilinmeyenler alemidir." diyor, kitabın 'Okuyucularımla Baş başa' bölümünde yazar.

Öğrenciliğine dair kendinden bir şey bulmak isteyenler ve geçmişe gidip yeniden o günleri yaşamak isteyenler için güzel bir anlatı.


Kitaptan:

"Bana "Öğretmenim!" diyen ses, beni "Annem!" diye çağıran ses kadar sevgili ve kıymetlidir."

"Yerlerde, göklerde, her şeyde gurbet!.."

"Anamızsın!... derlerdi.
Anamızsın!...
Başka hangi iltifat, hangi yüksek vaat beni tek kelimede gizlenen mana hazinesi kadar mutlu edebilirdi?.. "

Sevmek, Sevinmek, İyi Şeyler Üstüne - Yaşar Kemal

Türk Edebiyatının büyük ustası Yaşar Kemal'in  Baldaki Tuz, Zulmün Artsın, Ağacın Çürüğü ve Ustadır Arı adlı kitaplarından 1960' lı yıllardan 90' lı yıllara uzanan bir aralıkta yazılmış edebiyat, kültür ve özgürlük üzerine temel düşüncelerini gençlere tanıtmak için seçilen yazılardan oluşuyor Sevmek, Sevinmek, İyi Şeyler Üzerine adlı kitabı.

Sizi bu yazıların yazıldığı yıllara götürecek ve o dönemin siyasi, edebi kimliği hakkında fikir verecek kısa yazılar.

İşte onlardan bir kaç alıntı:

"Ben de romanlar yazdım, romanlarımın yaşam gibi doğru söylemesini, yaşamla birlik olmasını istedim. Çünkü insanlık, çünkü yaşam, umutsuzluktan umut üreterek buraya kadar gelmişti."

"Batı Batı dedikleri nedir biliyor musunuz? Bir tutam kültürle biraz makina. Bir de düşünce namusu."

"Düşünce namusunun bitmediği, gelişmediği yerde, hiçbir iyilik bitmez, gelişemez."

"Ne güzel yalansız, salt sevgi dolu bir insan eli sıkmak.."

"Bizim Anadoluda bir söz vardır : Namus, bostan tarlasinda bitmez, derler. Düşünce namusu, kültürün tarlasında biter.

"Bana bakın, ben öyle tatlı matlı yazı yazamam. Kırarım bu kalemi. Dileyen okur, dilemeyen okumaz."

"Yobaz, tuhaf bir yaratıktır. Yalnız çıkarını düşünür. İşine geliyor mu radyodan iyisi yok. İşine gelmiyor mu, o radyo gavur icadıdır."

Vejetaryen - Han Kang

Rüyalar başlamadan önce Yonğhe ve kocasının  hayatları gayet sıradandı. Evliliğin tekdüzeliğinde normal bir yaşam sürerlerken, Yonğhe rüyalar görmeye başladı ve vejetaryen olmaya karar verdi. Evdeki tüm etleri bir torbaya doldurdu. 

Güney Kore'li Han Kang'ın "Vejetaryen" adlı bu kitabında vejetaryen ile birlikte Moğol Lekesi ve Alev Ağacı adlı başlıklarla öyküler de var. Kahramanları aynı. Birinci öyküde kadının kocası, ikinci bölümde ablasının kocası ve üçüncü bölümde ise ablası ile yaşadıkları ve onların gözünden yaşananlar anlatılıyor.

Vejateryan biraz sert bir öykü. Beslenme tercihlerinizi sorgulatabilir. İlginç alışık olunmadık bir tarz. 


"Rüyadayken her şey gerçekmiş gibi gelir ya insana,ancak uyandıktan sonra rüya olduğunu anlarsın.Demek istediğim elbet bir gün biz de bu rüyadan uyanırsak,o zaman..."

"Her şey bana yabancı geliyor. Sanki bir şeylerin arka tarafına geçmişim gibi. Kulpu olmayan bir kapının ardındaymışım gibi."

"Kıyafet giymektense çıkarmak daha doğal değil mi? diyor gibiydi adeta."

1 Nisan 2020 Çarşamba

Acenta Mirza - Osman Şahin

Geçtiğimiz yaz Datça'da okumuştum. Yazmaya yeni sıra geldi. Acenta Mirza, Nadir Kitap sahaf sitesinde devamlı gözüme çarpan kitaplardandı. Anadolu köylüsüne ait hikayeleri seviyorum ve bu da onlardan biri. 
Kitap 8 hikayeden oluşuyor. Bunlar; Bebek, Deli Hatice, Musallim ile Kuşde, Çök Abuzer, Zala Kadın, Sarı Öküz, Reşim ve kitaba adını veren Acenta Mirza.
Yazar Osman Şahin anadolu insanının halini, hayatını konuşma dilini çok güzel süzmüş ve yazıya geçirmiş. Hepsi de birbirinden güzel öyküler.
Kitabın arka kapağından yazarın bir çok öyküsünün ödüle layık görüldüğünü ve onsekiz öyküsünün de filme alındığını öğreniyoruz. Yaşar Kemal türünde öyküler okumak isteyenler için tavsiye ediyorum.

En çok beğendiğim Sarı Öküz adlı öyküsünden alıntılar:

"Ama, emmeme izin yokmuş anamı. Koyu yağlı 'ağız sütü' dokunurmuş mideme. Bakır helkelerine sağıp sağıp gittiler de, kendileri içtiler körpe damağımın hakkını" 

"Ana benim süt benim değil mi? Hayır...Anam, sonra sonra sezer oldu bu hileyi. Huysuzlandı. Çekip salmaz oldu sütünü. Kuyruğunu savurdu. Suçmuş bu...Bir keresinde bu yüzden dövdüler anamı. İşte  aklım, ilk o zaman anlamaya başladı, insanların kendisine süt verenin böğrüne yumruk kaktığını.

"...'İplerimiz' dedi 'aslında bize değil, iki ayaklıların birbirlerine güvensizliklerinin kanıtı..' " 

30 Mart 2020 Pazartesi

Pinhan - Elif Şafak

Romanlarında Tasavvufi ögeler taşımayı motto haline getirmiş Elif Şafak'ın Aşk adlı romanından sonra bana yavan gelen Pinhan adlı kitabında kelime anlamı saklı kalmış, gizlenmiş demek olan Pinhan'ın çocuk yaşta Dürri Baba tekkesinde kalmaya başlaması ve derviş olup, ardından da çift cinsiyetliliğiyle olan mücadelesini anlatılmakta. Dil yine ağır.

Yine Elif Şafak romanlarında çok göze çarpan bir durumda cinsiyet meseleleri. Bu dünya öbür dünya, mistik ögeler birbirine giriyor bazen ve anlamakta zorluk çekiyorsunuz. Yani en azından ben zorlanıyorum. 
Aslında yazarın ilk romanı imiş Pinhan. Sanki olgunluk romanı gibi ve bilmesem inanmazdım ilk roman olduğuna. 
Ama şunu söylemeliyim ki kolay değil bu ve bunun gibi kitapları yazabilmek, kurgulamak. Müthiş bir bilgi ve araştırma gerektiği açık. Yazım açısından bakıldığında güzel ancak sanki okunması biraz zor gibi.
Satır arasındaki şiirlerde hoştu ayrıca. Ben beğendim. Tavsiye ederim.

Altı çizili satırlarımdan bazıları:

"Âşığın da maşuğun da gıdası, mayası aşktı.İki yürek bir çarpardı. "

"İnsanları izlerken, daha evvel hiç görmediklerini görebilir, hiç hissetmediklerini hissedebilirsin Pinhan. İnsanları uzaktan seyrederken, onlara her zamankinden daha yakın olabilirsin. Eğer bakmayı bilirsen gözlerin sana oyun etmez, dosdoğru görürsün. İçte saklı olanı, acıtanı, kanatanı görürsün. O vakit anlarsın ki o dediğin sensin, seyrettiğin kendi bedenin, kendi suretin; ağladığın kendi acıların."

"Sade tırtıl ile kelebek değil elbet. Sakın ola horgörme Pinhan; canları horgörme. Bak bu gayb âlemine, bir kendini gör. Bak kendine, cümle mahlûkatın özünü gör. Devri tamam olan gelir, devri tamam olan gider. Gelen, gidende saklıdır; giden gelende saklı."

"Lâkin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın."

"Nevres'in gözleri ağzı mühürlü bir mektup idi;
Kimsenin, kime yazıldığını bilmek istemediği."

28 Mart 2020 Cumartesi

Savaşsız Yirmi Gün - Konstantin Simonov

2. Dünya Savaşı yıllarında "Kızıl Yıldız" gazetesi muhabiri olarak cepheden cepheye koşan, görev ve sorumlulukları adına hayatını tehlikeye atmaktan çekinmeyen Lopatin'in başından geçen olayların anlatıldığı Konstantin Simonov'un en bilinen kitaplarından biridir "Savaşsız Yirmi Gün". Tabi işin içine gönül meseleleri karışmadan olmaz. Sıkıcı olmayan akıcı bir roman. Öneririm.

Alıntılar: 

"Savaş gerçekten kıyamet borusu gibi bir şeydir! İnsanoğlu hesap vermeye çağrılınca  her şeyden sorumlu tutulacak; yapabildiklerinden de, yapamadıklarından da... Şayet birisi, o kıyamet gününde hesaba çağrılmayacağını umuyorsa -ki unutularak ya da fırsat bulunmadığı için- demek ki bu insan, başkalarına karşı gerçek bir günahkardır! Böylelerinin yeri, adalet adına söylemek gerekirse kesinlikle cehennemdir! Gerçi kimi insanların tavırlarından, böyle bir şeyi akıllarının ucundan bile geçirmedikleri görülür. Hatta bunun da ötesinde, savaş sonrasının cennetinde yaşamayı düşlerler; ve başkalarının kanıyla, canıyla elde edilmiş bu cennet yıllarının başlayacağı zamanı beklerler."

"Benim düşünceme göre, insanoğlu yaşamın, keyfi istediği gibi dövdüğü, dilsiz ve cansız bir demir parçası olmaktansa, kendi mutluluğunun yarattığı bir demirci olması daha iyi..."

"Gerçekten de savaş, -tıpkı bir kıyamet borusu gibi- insana, kendisinin çıplak olduğunu hissettiriyor, yüce bir varlığın önünde yaptıklarının cevabını vereceği günü hatırlatıyor. Ayrıca yaptığı iyiliklerin, işlediği günahlardan daha çok olduğuna tutkuyla inanmasını sağlar."

" 'Başkasının ruhunda nelerin olduğu belli olmaz' tabirini hiç beğenmiyorum. Fakat yine de kendi arşınımızla onu ölçmemiz doğru olmaz."

"Bazen yıllarca bu kadınların istediğimiz gibi olmadıklarını düşünür dururuz. Fakat daha sonra iyice düşününce, belki de bizim onların istedikleri gibi olamadığımız gibi bir sonuca varıyoruz. Velhasıl, sona ermiş her evlilikte her iki tarafta suçludur."

" 'Sizin çok acımasız bir zekanız ama son derece şefkatli bir kalbiniz var!' diye konuştu."

"Velhasıl, günümüzde değerli ve saygın insanları bulmak oldukça zor...Zaten değerlilerin nerede olduklarını da biliyorsun!"