Yalçın Küçük'ün hapishaneye dair notları, yazarların Onun hakkındaki düşünceleri ve dönemim Türkiyesine dair görüşlerini içeriyor.
"Kendi halinde "insanlık" olur mu, diğer insanların görüp de teslim etmedikleri bir "insanlık" demek istiyorum ve olması gereklidir. Mutlak ve bağımsız bir "insanlık" dönüşülmelidir; atasözlerini, halk felsefesi cümleleri sayacak olursak, dilimizdeki insan kıymetini insan bilir.. sözüne baktığımızda bunun kolay olmadığını görebiliyoruz. İnsan bilmese de insan olmalıdır ve diğer insanlardan bağımsız bir insanlık olduğuna inanıyorum; bu, yaşama gücümüzdür."
Ben cezaevi sırrını Dostoyevski'de çözdüm; gardiyanlık insan iradesini kırma mesleğidir, diyordu. Tek kelimeyle dâhiyane;dâhi, çok hızlı görebilendir ve bu nedenle bazen görünmeyeni görendir. Hapsetmenin bir tek fonksiyonu var: bireyde istemeyi ortadan kaldırmak. Dün ve bugün, cezaevinin esansı budur ve bu da insanlık dışıdır. Şimdi o demir ranzaya bakıyorum, ne kadar çiçekli; her tarafını ve bu arada her tarafımı çiçekle donatmış olduğum anlaşılıyor. Bir tek burun deliklerimde çiçek yok; sanki duvar ve demirin cansızlığından, çiçekle intikam alıyordum. Hep çiçek istiyordum. Herkes çiçek istiyordu. Fakat, Dostoyevski, bir dâhidir ve hapishane, istemeye düşmandır...
"Cumhuriyet'in otuzlu yıllarda körüklediği balo merakı, 1940 ve 1950'li yıllarda dans öğrenmeyi üniversite eğitiminin bir parçası haline getirdi. İstanbul'da dans okulları açıldı. Bir Grek kökenli dans hocası vardı; iki öğrenci gelmiş, ücreti sormuşlar. Birisi az biliyormuş, saatine on lira koymuş: hiç bilmeyene de beş. Şaşırmışlar. Profesör açıklamış, az bilene dans öğretmek için daha çok emek harcaması gerektiğini anlatmış. Önce bildiği yanlışları unutturması gerekiyormuş. Yanlışları unutturmak, yanlışları silmek de emek işidir."
"Kimseyle görüştürülmüyorduk. İşte bu sırada İç Asyalı atalarımı hatırladım. Cansız bütün gereçlerim vardı, yaşıyordum; ancak mezarda yaşıyordum. Peki ben burada "yaşıyorsam" yakınlarının "öldü" dedikleri, İç Asyalı atalarımız, üstelik sevdiği kadınları ve en güzel atlarıyla birlikte gömüldükleri muhteşem mezar evlerde yaşamıyorlar mıydı? Atalarım en sevdikleri atlarla gömüldülerse benim de en sevdiğim kitaplarım var; dışardan gözlendiğinde atalarımız kadar mezardayız."
"Hapishanede çok insan deli taklidi yapar. Ben akıllı taklidi yapıyorum."
"Yıkım, insafsızlık karşısında çaresizliktir. Benim çarem var iki gün içimi yakarcasına bir kusurum var mı diye aradım. Mutluyum."
"Stefan Zweig'in intiharını artık anlıyorum. Ölüm, insanın kendini unutmasıdır. İntihar, bunu isteyerek yapması demek oluyor. Neden artık anlıyorum? Çünkü benim de içinde yaşadığım toplum, hızla darbeyle, onların yaşadıkları topluma benzetiliyor. İnsanlar, böyle toplumlarda yaşamaya layık değildirler; bu düzenler, insanları hamam böceğine dönüştürüyor. Zweig hamam böceği olmamak için kendisini unutmayı seçiyor."
" 'Tek başıma kendimi ne kadar geliştiririm?' değil, 'Kendi başıma başkasını nasıl geliştiririm?' İlke budur. Sevginin kaynağı ortaklıktır. Sevmek bir başkasını geliştirmektir."
"Kurtuluş hep umulmadık zamandadır"