Bu Blogda Ara

14 Nisan 2024 Pazar

Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anıları - Hulusi Turgut

Çok genç yaşta Atatürk´ün silah ve mücadele arkadaşı, vefatına kadar da onun en güvendiği dostlarından, sırdaşlarından olan Kılıç Ali, kendi gözünden ve kendi yaşadıklarından, tanıklık ettiği olaylardan yola çıkarak Kurtuluş Savaşı ve sonrasını anlatıyor... Asıl adı ASAF olan KILIÇ ALİ'nin oğlu Altemur Kılıç´ın gün ışığına çıkardığı belge ve anıları, gazeteci-araştırmacı Hulûsi Turgut derledi.
Ben, sözünü edeceğim olayları tarihtir diye anlatmayacağım. Bu, gelecek nesillerin işidir. Benim yazdıklarım tarih gerçeklerini aydınlatacak bir kaynak olursa ne mutlu bana.
İstiklal Savaşını merak edenlerin, ilk ağızdan anlatılan anıları dinlemek isteyenlerin mutlaka okuması gerekli olan bir kitap. Kitap dört bölümden oluşuyor. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, Cumhuriyet ve Devrimler, İstiklal Mahkemeleri ve İzmir Suikastı ile Mustafa Kemal Atatürk. Son bölümde ise fotoğraflara yer verilmiş.
Kitabın başında Kılıç Ali'nin oğlu Altemir KILIÇ'ın  yazdığı önsöz niteliğinde bir bölüm var.  Buradan Kılıç Ali'nin  asıl adının Asaf olduğunu öğreniyoruz.

Kitaptan akılda kalan satırlar ise şöyle:

Karşısında yer göstermişti. Önündeki kağıdı uzattı. Bu, benim kısa bir özgeçmişimdi.
Ve ismi karşısındaki, asıl adım Asaf Tevfik silinmiş, onun yanındaki, Harbiye'nin geleneği gereği nüfusa kayıtlı olduğum Beşiktaş'ın Kılıç Ali semt adı kalmıştı. Beğendiği bir şeyi yaptığı zaman gözlerini daha da renklendiren bakışı üzerimde dolaştı:
"Artık Asaf Tevfik yok . . . Sadece Kılıç Ali var . . . Ne güzel isim . . . Malumundur ki, Hazret-i Ali'nin diğer adı da Kılıç'tır. Hem de Allah'ın keskin kılıcı . . . Böyle bir birleşme olur da insan Asaf'ı falan nasıl taşır? Hele senin gibi savaşmış bir asker olursa . . . "

"Sıra, bağımsız statü ile Fransız mandasına terkedilecek Antakya-İskenderun'a gelince yüzüme uzun uzun baktı. Paşa'nın yanında gülemezdim. Nasıl oldu bilmiyorum ağlamaya başlamıştım...
 Bakışları üzüntü ve sevgi doluydu.
 O tarihlerde çeketin üst cebinde taşınan beyaz mendilini çıkardı ve zannederim, evet zannederim, hatta ısrar ederim, gözyaşlarını belli etmemek için güldü :
 ''Al sil şu gözyaşlarını çocuk !.. Gerek yok buna. Hepsini karışına kadar geri alacağız. Önce şu işgali başımızdan defedelim. Yunan'ı ezmek için güneyde rahat etmeye ve o topraklara sahip olmaya mecburuz.''
  Rahatlamıştım.
 Neyin, ne zaman, nerede yapılacağını kim O ' nun kadar bilebilirdi ki ..."

"Atatürk'ün sofrasında yapılmayan, yapılmasına izin vermediği tek şey dedikodu idi."
  
Gazi, ''Halkın kurtardığı Türkiye devletinde diktatörlük yoktur, olmayacaktır, çünkü olamaz'' diye bağırıp dururken, muhalif grup üyeleri Gazi'yi  önüne geçilmez korkunç bir diktatör olarak tasvir ediyor, Gazi aleyhinde haksız ve insafsız propagandalar yapıyorlardı.

"Bir öğretmen bir başka soru soruyordu:
"Paşam, din gerekli bir şey midir? Hilafetin kaldırılması iyi mi olmuştur? "
Atatürk yine sakin bir tavırla bu soruyu da cevaplandırıyordu:
"Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki, din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir.
Dinden maddi çıkar sağlayanlar menfur kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Din ticareti yapan bu gibi insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizin asıl mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz bu kimselerdir.
Hilafete gelince; işin garibi bazı arkadaşlardan, özellikle dışarıdan bana hilafet teklifleri gelmiştir. 'Siz halife olunuz' demişlerdir. Ben bu tekliflere daima gülerek cevap verdim. Hilafet gereksiz, hatta zararlı bir kurum haline gelmişti. Bundan beklenilen amaçlar gerçekleşmemiştir. Dünya Savaşı'nda gördük: Müslümanlar halife ordularına karşı savaştılar. Halife ordularını Suriye' de arkadan vuranlar oldu. Bunlar aynı halifeye
karşı, gönderilen Türk askerlerini şehit etmişlerdir. Hilafet yararlı konumunu korusaydı, İslam dünyasının buna sahip çıkması, saygı göstermesi gerekirdi. Dinle hilafeti birbirinden ayırt etmek gerekir. Birincisi ne kadar yararlı ise, ikincisi o kadar gereksiz olmuştur. Hilafeti kaldırdığımız günden beri kimsenin buna sahip çıkmaması, Müslüman dünyanın halifesiz de yürüyeceğine ve yürümekte olduğuna en güzel örnek değil midir?"

"Kut-ül Amare Muharebesi'nde esir edilen Ingiliz Generali Townshend, 12 Haziran 1922'de Adana'ya gelmiş, oradan Istanbul'a geçerken Konya'ya uğrayarak, Batı cephesi karargâhından dönen Mustafa Kemal'le buluşmuştu.
Uzun uzun konuştular. Townshend, ayrılırken, Türk Başkumandanına şöyle dedi:
"Ben sizi Napolyon'a benzetiyordum. Hayır! Tam değil... Belki kesin kararlılığımız, strateji debanızla onunla rahatça mukayese edilebilirsiniz. Ama siz öyle başkalıklar var ki, şu anda kararımı verdim: Her büyükten bir parça almış bir büyüksünüz!.."

"Atatürk,  Mussolini ve Stalin mareşal üniformasını giydikleri zaman, ''  Üniformayı giymek kolay, fakat onu taşımak güçtür ''  demişti."

"Cumhuriyetimizin, milletin ruhundan kaynaklanan prensiplerimizin bir bedenin ortadan kaldırılmasıyla zedeleneceğini  düşünenler, çok hafif beyinli zavallılardır. Bu gibi zavallıların,Cumhuriyet'in adalet ve kudret pençesinden hak ettikleri cezayı almaktan başka nasibeleri olamaz. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti, ilelebet payidar kalacaktır. Ve Türk milleti, güvenlik ve mutluluğunu zemin prensiplerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir."

“Arkadaşlar bu rakıyı vaktinde padişahlar da içerdi.Onlar da her türlü eğlenceyi yapardı.Yalnız aramızdaki fark, onlar saraylarının dört duvarı arasına gizlenip müraice içerlerdi.Ben ise Aziz milletimin huzurunda yapıyorum ve şerefimle içiyorum.”

Bir gün Salacak ile Harem arasında motor gezintisi yapıyorduk. Atatürk, Salacak'ın çorak sırtlarına bakarak dedi ki:
"Şu sırtlara şimdiden çam fidanları dikseler, zamanla orman haline gelir. Memlekete girenlerin gözlerine güzel bir manzara çarpmış olur."
İstanbul Valisi Muhittin Üstündağ yakın dostumdu. Kendisini çok severdim. Atatürk'ün bu arzusunu hemen naklettim. O da on, on beş gün içinde sırtları ağaçlandırmaya başladı. O günlerde tesadüfen yine aynı yerden motorla geçiyorduk. Ağaç dikme faaliyetini gören Atatürk, bana sordu:
"Ne o? Sırtlarda bir faaliyet var Kılıç?"
"Galiba ağaçlandırılıyor efendim" deyince yüzüme tebessümle baktı:
"Bak bak şuna. Aferin sana çocuk"

Büyük Taarruz sırasında tutsak edilen General Trikopis,General Digenis ve diğer tutsaklar Uşak'ta karargah olarak kullanılan bir evde(şimdi müzedir) Gazi'nin huzuruna çıkarılır ve Gazi bu yenilgileri tarihte örnekleri olduğunu görevlerini yapmış iseler vicdanen rahat olmaları gerektiğini söyler.Sonra harita üzerinde bazı eleştiriler yapar:"Şurada bir fırkanız vardı.Niçin onu şuraya almadınız?Filan yerdeki kuvvetlerinizi falan yere sürmeseydiniz daha iyi olmaz mıydı?". Bu konuşmadan sırasında bir fırka kumandanı yanındaki subaya usulca sormuş: "Bizimle konuşan bu general kimdir?". "Başkumandan Mustafa Kemal!". "Niçin yenildiğimizi şimdi anladım. Bizim Başkumandan İzmir'de vapurda oturuyordu!".

Bir köylüyü Atatürk’e küfrettiği için mahkemeye vereceklerdi. Atatürk’ün iznini istiyorlardı. Atatürk sordu:
“ Ne yapmışım ben?”
“ Gazete kağıdına sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş, eli yanmış, ‘Alsın bunu, içsin bakalım’ demiş, küfretmiş!”
Atatürk bunları söyleyen bakana sordu:
“ Sen hiç gazete kağıdına sarılmış sigara içtin mi?”
“Hayır” cevabını alınca dedi ki:
“ Ben Trablusgarp’ta içtim. Bilirim, pek berbat şeydir. Köylü haklıdır. Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin ediniz!”

"Hayatına herhangi bir şekilde kastedilmemesi için icabında canımızı bile fedaya hazır olduğumuz Atatürk, gözümüzün önünde, güpegündüz, fani hayata veda edip gidiyor, herkes ellerini kavuşturmuş, büyük bir acz içinde duruyor ve kimsenin elinden bir şey gelmiyordu."

"Büyük bir insanın, büyük bir inkılapçının, büyük bir dayanağın zamansız olarak hastalanması hepimiz için büyük bir acı ve büyük bir talihsizlikti. Bütün bir dünyanın bir deha olduğunda ittifak ettiği o büyük insan hastalanmış ve hiçbir zaman korkmadığı ölümle karşı karşıya gelmişti."

Durum ne olursa olsun, artık hiçbir şey önemli değildi.
Çünkü artık Atatürk yoktu.

8 Mart 2024 Cuma

Kurtuluş Savaşı Destanı - Orhan Asena

Çok şiir sevmem ama Kurtuluş Savaşını bir destan tadında nutuktan alıntılar eşliğinde çok güzel anlatmış şair. Zevkle okudum. 

"Bu kent böyle kara, benim değil,
Gördüm;bir can telaşında torunlarım,
bu halk böyle yılgın, benim değil,
Gördüm: bir iğrenç pazarlıkta tahtımdaki
bu döl böyle çirkin, benim değil."

"Ve bir adam, gözleri kapkara sularında Boğazın,
Kapkara suların üstünde kapkara gemiler... 'Bunlar geldikleri gibi gidecekler' "

"Çok şeyler yapılabilir bu halkla.
Yeter ki dilince söylensin her bir şey,
yeter ki içten söylensin, erkekçe söylensin.
Yeter ki söyleyen Mustafa Kemal olsun."

"Yörük Ali bir fırtınaydı dağlarda
mekansız.
Adı kimi yüreklerde umut, kimi yüreklerde korku."

"Aydın Yunan elinde tutsak,
Yunan korkunun,
Korku mu zalim, Yunan mı bilinmez."

"  'Doğa çok cimridir demiştir' Lloyd George. Daha sonra,
"Deha yaratmada çok cimri
Yüzyılda yaratır birini,
Onu da nereye atacağı belli olmaz.
Sıra Türklerdeymiş"
Böyle açıklamıştı Anadolu yenilgisini,
kendisini savunurken Lordlar Kamarasında
Ancak bir dahiye yenilmeyi
kendine yakıştırabilir br Loyd Corc. "

"Sen Atatürk, ölümsüzsün,
her canda her ruhta sen
Seninle varız, var olacağız.
seninle diriyiz, seninle esen
Başladık sürdüreceğiz."

"Atatürk durmuş mu ki sen durasın?
Atatürk susmuş mu ki, sen susasın?
Atatürk ölmüş mü ki sen ölesin?"

Yüzyılın Kitabı - Sinan Meydan

İkinci Abdulhamit'ten, Atatürk'ün ölümüne değin  kronolojik olarak,  Sözcü gazetesindeki yazılarını derleyip düzenleyerek  kitap halinde bizlere sunmuş yazar, diğer kitaplarıyla farkı görsellerle desteklenmiş. Atatürk dönemi ve sonrasında yaşananları değişik bir gözle öğrendiğim bir kitap oldu.

Osmanlı’nın 1880’lerdeki, Cumhuriyet’in 1950’lerdeki “bağımlılığını” bilmeden, Atatürk’ün “tam bağımsızlık” mücadelesi kavranamaz. 1876 ve 1924 anayasalarını bilmeden bugünkü Başkanlık Anayasası’nın Türkiye’yi nereye götüreceği kestirilemez. Osmanlı’da dinsel hukuku, Mecelle’yi ve 1917 Aile Kanunnamesi’ni bilmeden bugünkü “müftülük nikâhı”nın amacı bilinemez. I. Dünya Savaşı’nı, İzmir’in işgalini, Atatürk’ün Anadolu’ya geçişini, Amasya Genelgesi’ni, Sivas Kongresi’ni, TBMM’nin açılmasını, Sakarya Savaşı’nı, Büyük Taarruz’u, Anadolu’daki Yunan zulmünü, İzmir’in ve İstanbul’un kurtuluşunu bilmeden; Vahdettin’i, Damat Ferit’i, Rıfat Börekçi’yi, Abdurrahman Kâmil Efendi’yi tanımadan Milli Mücadele anlaşılamaz. Said-i Nursi’yi tanımadan FETÖ anlaşılamaz. Misuri Zırhlısı’nı, Kore Savaşı’nı, NATO’ya üyeliği, 6. Filo’yu, Kanlı Pazar’ı bilmeden Türkiye’de “Amerikancılık” bilinemez. Lozan’ın önemini kavramak için sadece Lozan’ı bilmek yetmez, önce Sevr’i bilmek gerekir; o da yetmez, 1950’lerde ABD ile imzalanan ikili antlaşmaları bilmek gerekir. Atatürk’ün önemini kavramak için sadece Atatürk’ü tanımak yetmez, Atatürk’ten önceki ve sonraki asker-sivil liderleri; II. Abdülhamit’i, Enver Paşa’yı, Vahdettin’i, İsmet İnönü’yü, Adnan Menderes’i de az çok tanımak gerekir. Atatürk’ü tanımak için Anatürk’ü, Zübeyde Hanım’ı tanımak gerekir.
İşte “Yüzyılın Kitabı ”nda bunlar ve daha fazlası var. “Yüzyılın Kitabı ”, bugün yaşadığımız güncel olayların, 1860’lardan 1960’lara uzanan tarihsel arka planlarını anlatıyor, böylece tarihle bugüne ışık tutuyor. “Yüzyılın Kitabı ”nı okuyunca karşınıza “Yüzyılın Lideri ”, yani Atatürk çıkıyor.

Bu kitabı okurken zaman zaman öfkelenecek, zaman zaman duygulanacak ve büyük bir bölümünde de yaşadığınız bu toprakları yeniden vatan yapan, laik, demokratik ve tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'ni ne zorluklarla, mücadeleyle kuran, yaratan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile gurur duyacaksınız....

Kitaptan alıntılarıma gelince:
"14 Aralık 1953'de Demokrat Parti "CHP'nin Haksız Kazançlarının İadesi Hakkında Kanun Teklifini" Meclise geitrdi. Aynı gün kabul edilen 6195 sayılı Kanunla CHP'nin tüm mallarına el konuldu. Ancak CHP'nin haksız kazançla suçlanması için sağlam bir gerekçe yoktu. Bu kanunla Atatürk'ün vasiyeti de iptal edildi. Bu kanunun uygulanmasıyla vasiyetteki kurumlara (TDK, TTK) ve Atatürk'ün yakınlarına artık ödeme yapılmayacağı belirtildi."

"Bugünü doğru anlamanın biricik yolu düne, tarihe bakmaktır. Ancak "düne" şaşı bakanların "bugünü" net görmeleri mümkün değildir."

Kılıç Ali’nin aktardığına göre Atatürk, 1930’da şöyle demişti: “Dinden maddi çıkar elde edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir. ”

"Görülen o ki; Dün, Yunan vatandaşı sarraf-banker Yorgo Zarifi vardı, bugün İran asıllı işadamı Reza Zarrab var! Dahası, II. Abdülhamit de servetinin çoğunu yabancı bankalardı saklıyordu... Siz hâlâ bu ülkede tarihin tekerrür etmediğini mi düşünüyorsunuz? O zaman bir daha düşünün!"

"Padişah Vahdettin sakalsızdı. “Ben büyük ceddim Yavuz Sultan gibi sakal bırakmayacağım, çünkü sakalımı kimsenin eline vermek niyetinde değilim ” diyordu. Vahdettin, evet, belki sakalını kimseye kaptırmadı, ama bütün ruhunu İngilizlere ve İngilizci Damat Ferit’e kaptırdı."

18 Ocak 2024 Perşembe

Tarihe Tanık ve Adanmış Bir Ömür Afet İnan - Volkan Payaslı-Olcay Özkaya Duman

 

“Ben müfettişin kızı olarak değil! Kendi mesleğine sahip bir kişi olarak milletime hizmet etmek istiyorum”.

Afet İnan’ın bu sözü onun iç dünyasını anlamak bakımından önemlidir. Ülkedeki savaş yıllarında babası İsmail Hakkı (Uzmay) Bey’in memuriyeti nedeniyle Anadolu’nun pek çok yerinde bulunarak, İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçişin her aşamasını yaşamış ve başta Cumhuriyet’in ilanı olmak üzere bazı önemli olaylara tanık olmuştur. Bu eserde Afet İnan’ın hayatı üzerinden Atatürk döneminde yapılan ya da bir yönüyle eksik kalan projeler derin bir incele altına alınmış, kaynak ve yöntem bakımından eşsiz bir eser ortaya çıkarılmıştır. İnan’ın Mustafa Kemal Paşa ile tanışması hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Atatürk’ün himayesinde eğitimini sürdürmüş onun hem arkadaşı hem talebesi olmuştur. İnan, Türkiye’yi yurt içinde ve yurt dışında yapmış olduğu tarih çalışmalarıyla en iyi şekilde temsil etmiş bir Cumhuriyet kadınıdır. Çalışma, Başbakanlık Cumhuriyet, Cumhurbaşkanlığı, TBMM, Taha Toros, Feridun Fazıl Tülbentçi, Ali Saim Ülgen Arşivlerinden elde edilen belgeler, dönemin basınına yansıyan olaylar ve döneme tanıklık edenlerin anılarıyla karşılaştırmalı analizlerle desteklenmiştir. Bir belgesel akıcılığında ancak bilimsellikten uzaklaşmayan bir anlatı ile olaylar kaleme alınmıştır. Afet İnan’ın sadece biyografisi değil aynı zamanda eserde bir devrin akışı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş bir Türkiye kurma çabaları ele alınmıştır. Kadının toplumsal ve siyasal hayatta nasıl yer aldığı, arkeolojik, antropolojik çalışmaların hızla sürdürülmesi gayeleri ve Afet İnan’ın bu gelişmelerin neresinde yer aldığı çalışmanın cevabını aramaya gayret gösterdiği soruların başında yer almaktadır. Araştırmacılara ve konuya meraklı olanlara ışık tutması dileğiyle…

24 Aralık 2023 Pazar

Kurt ve Pars - Benoit Mechin

Yabancı bir yazarın gözünden Atatürk'ü okumak. Çocukluğu, gençliği, İttihat ve terakki, Enver Paşa, savaş yılları ve devrimler. Güzel ve değişik bir Atatürk kitabı.
"Mustafa Kemal Paşa, her zaman Türkiye'yi idare etmek Türklerin hakkı olduğu ve Almanların yardımcı olarak muamele görmeleri lazım geldiğini düşünüyordu.
Cavit bir Selanik dönmesiydi. Daha sonra Maliye Bakanlığı yaptı. Niyazi saçma şeyler yapmaktan başka bir şey bilmeyen ahmak bir arnavut, Talat ise zekadan mahrum küçük bir posta memuruydu.
Edirne'nin Enver Paşa tarafından kurtarılması üzerine Mustafa Kemal pek neşesizdi ve Enver Paşa'ya yapılan tezahüratı geniş boz paltosunun kalkık yakası içine gömdüğü yüzünün çatıklığı ile seyrediyordu.
Liman Von Sanders, vücut yapısı ve refleksleri ile bir Prusyalıyı andıran bu sarı saçlı ve mavi gözlü Türk zabiti Mustafa Kemal'i cidden seviyordu. Mustafa Kemal, Veliahd Vahdeddin ile konuştukça ve onunla bir çok noktalarda birleştiğini gördükçe kasveti dağılıyordu. İkisinin de Enver'le, Talat'a karşı gözü yüksekteydi.
Padişah namına hareket eden Mustafa Kemal, Erzurum'dan bütün kumandanlarına, asker terhisini durdurmalarını, köylerine gönderilmiş olan bütün sağ fertlerin geri çağrılmasını emrediyordu.
Mustafa Kemal, hal icabı, ele avuca sığmayan Çerkez Ethem'i, Türk ordusuna vereceği mühim bir vazife ile istihdam edeceğini bildirerek gururunu okşayarak yola getirmek istiyordu."

Kitaptan alıntılar:
"İngilizlere, bizi daha iyi öğrenmelerini öğreteceğiz! Onları, bizimle eşit kimseler gibi konuşmaya mecbur edeceğiz! Onların önünde hiçbir zaman başımızı eğmeyeceğiz!  Son ferdimiz kalıncaya kadar onlara karşı koyacağız! Ve onların medeniyetleri başlarına parçalanıncaya kadar onlara direneceğiz!"

"İnkılapların temelleri kan üzerinde kurulur."

"Vatanın elemi ile inleyen bu adama ne kadar sağır kalınabilir?"

"Savaş! Düşüncesi bile Mustafa’yı alevlendirmeye yeten, heyecan verici, büyülü kelime!.. Yakında dövüşebilmek fikri, onu müthiş heyecanlandırıyordu. Hele şükür, nasıl bir insan olduğunu, elinden neler geldiğini âleme gösterecekti."

"Mustafa Kemal'in aslen asker, zorunluklar sebebiyle politikacı ve meyli dolayısıyla öğretmen olduğu hakkında söylentilere epeyce hak vermek lâzımdır."

"Mustafa Kemal, şehir şehir, kasaba kasaba gezerek her tarafta programını şöyle izah ediyordu:

"Milletimizde sınıf farkı ve ayrıcalığı yoktur. Biz, her şeyden önce, köylü bir milletiz. Köylüyü kalkındırmakla bütün sosyal, İktisadî ve siyasî varlığını yükselteceğiz ve böylece yeni, gelişmiş ve ileri bir vatan yaratacağız. Hepimizin vazifesi elimizden geldiği kadar mesleğimiz çerçevesinde bu esere bir taş dikmektir."

17 Aralık 2023 Pazar

Hayalet Süvari - Ray Brock

Bir yabancı gözünden Atatürk'ün hayatı, savaşları ve devrimleri. Savaşın başlangıcından cumhuriyete giden süreç Ray Brock'un kaleminden kurgulanarak anlatılmış. Güzel bir Atatürk kitabı. Tavsiye ederim.

"Kemal Gelibolu'nun kahramanı olurken Enver Kafkas cephesinde uğranan büyük yenilginin baş aktörü olmuştu."

"Mustafa Kemal; sultana, dogmatik düşünceye, batıda İngiliz ve Fransız kudretine ve kuzeyde Rus güçlerine karşı yeri doldurulamaz bir isyancı olarak hayatı boyunca mücadele vermiştir. Mustafa Kemal'in ayrıca hayata, savaşa, güce belki de ölüme karşı doymak bilmez bir tutkusu vardı."

"Mustafa Kemal, kayanın üzerinde kızgınca oturuyordu. Bir gün, diye geçirdi kalbinden, Türkler'in de söyleyebilecek bir şarkıları olacak!''

Evet, Türk milleti asırlardır süregelen sorunlar ve yozlaşma nedeniyle hasta, ancak ben bir Türküm ve halkımı tanıyorum. Onlar hasta değiller. Asya'daki topraklarımızın -Anadolu'da- havası soğuk, temiz ve özgürdür, toprağı da öyle olmalı. Öyle olmalı!''

"Yönetimini güçlendirmek için dini kullanmak, güçsüz bir adamın yapacağı bir iştir."

"Mustafa Kemal Paşa atına bindi ve halkını uyarmak üzere yola çıktı. Köy ve kasabaların yerlerini kesin olarak tespit etti ve düzenli olarak ilerledi, Kemal; köylüleri etrafına toplayarak direnişe, çalışmaya, silahlanmaya, örgütlenmeye, ülkeleri için, kendi Türkiyeleri için dış düşmanlara ve onlarla birlikte onlardan da tehlikeli olan iç düşmanlara karşı çarpışmaya teşvik etti. Kemal, büyük bir zahmetle yeni ve cesur bir Türkiye Cumhuriyetinin gururlu, güçlü, özgür, ve kendine güvenen parıltılı görüntüsünü halkın zihinlerinde uyandırmaya çalışıyordu. Kemal küçücük bir kıvılcımı ateşliyordu."

"Sultan ya da krallar, köleler ve budalalar içindir! Türk halkının ne sultana ne halifeye ne de krala ihtiyacı var."


28 Ekim 2023 Cumartesi

Devrim Yılları - Hıfzı Topuz

Cumhuriyet'in kurucularıyla röportaj yapmak için devrimlerin en coşkulu günlerinde Türkiye'ye gelen Fransız kadın gazeteci Colette, hem gençlik aşkı Türk gazeteci Samim'le yeniden büyük bir aşk yaşayacak hem de Milli Mücadele kahramanlarının Gazi'nin önderliğinde gerçekleştirdikleri büyük atılımlara tanık olacaktır. Hıfzı Topuz'un bu son romanında ele aldığı Menemen Olayı, laikliği ve devletçiliği yaratan koşullar, eğitim ve kültürde kimlik arayışları ile çok partili rejime geçişin ilk deneyimleri, Türkiye'nin yakın geçmişine ışık tutuyor. 

Yazar, cumhuriyet öncesi milli mücadele dönemini o yılların komutanlarını, siyasetçilerini, askerlerini ve Mustafa Kemali de katarak yaşananları bir roman tadında aktarıyor. Romansal anlatımı kötü olmasına rağmen döneme ışık tutması açısından sıkılmayacak okunacak bir tarih-roman. Tarihi fotoğraflar da kitaba ayrı bir güzellik katıyor.

"-Evet, dedi, biz ne sosyalistiz, ne de liberal. Bizdeki düzeni devletçilikle tanımlayabilirsin." (Colette'in Mahmut Esat'la konuşmasından)

"Mustafa Necati eğitimde, Tevfik Rüştü (Aras) dışişlerinde devrimlerinin temellerini nasıl atmışlarsa, Mahmut Esat da Cumhuriyet'i temelleri üzerine oturtanlardan biridir. Elbette ki Gazi olmasaydı hiçbiri olmazdı."

"Bir karma ekonomi sistemi kurmaya yöneldik. Buna da Türkiye İktisat Ekolü dedik."

"Devrim deniz gibidir, pislik tutmaz."

"Kemal Paşa, yorulmaz bir savaşçıdır. İşine gönülden bağlanmıştır. Çok sabırlı ve dostluklarına çok bağlı bir kişi. Ama asla dostlarının egemenliği altına girmeyi kabul edecek bir insan değil."

“ Tekkeler mutlaka kapanmalıdır. Hiçbirimiz tekkelerin bizi aydınlatmasına muhtaç değiliz. Biz uygarlıktan bilim ve teknolojiden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız. Biz evren ailesi içinde uygarız. Her alanda uygarlığın gereklerini yerine getireceğiz.”

"Bugün Fransa'da kiliseler hiçbir yardım alamazlar.  Her kentte,  kasabada kiliselere gelip dua edenler kendi aralarında para toplar, kiliselerin masraflarını karşılarlar.  Papazlarin da devletten aylıkları yoktur. Vatikan 'dan da yardım gelmez.  Anlatabildim mi arkadaşlar,  laiklik böyle uygulanır."