Bu Blogda Ara

Hasan Ali Yücel Klasikleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hasan Ali Yücel Klasikleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2023 Cumartesi

Anna Karenina - Tolstoy

Kitapta, biri dürüst ve toplumun onayladığı, diğeri ise yasak ve ahlaki olarak düşük olan iki ilişki karşılaştırılmaktadır. Karakterlerin iç dünyası ve ruh halleri okuyucuya çok iyi yansıtılmıştır. Olaylar genel olarak Moskova ve Petersburg arasında geçmektedir. Hikayenin kısa özetine gelecek olursak:

Anna Karenina, Moskova'da yaşayan oldukça güzel ve görenleri kıskandıracak kadar zarif bir Rus hanımefendisidir. Bir devlet dairesinde yüksek bir makamda bulunan Alexis Alexandrovitch ile evlidir ve bir de oğlu vardır. Anna kocasını sevmemekle birlikte, onun tüm duygulardan yoksun bir robot olduğunu düşünmektedir. Bu nedenle aralarında yalnızca saygıya dayalı, tutkusuz bir ilişki vardır.

Anna Karenina, Petersburg da yaşayan ağabeyi Stephane Arcadievitch'in yanına gitmek üzere yola çıkar. Çünkü ağabeyinin karısı Dolly'i aldattığı ortaya çıkmıştır ve Dolly kocasını terk etmek üzeredir. Anna da bu çifti barıştırmak üzere Petersburg'a gitmektedir. Ve bunu yapar da. Stephane Arcadievitch ile Dolly'nin arası yine eskisi gibi olmuştur.

Anna, Petersburg'da bir davet sırasında Kont Wronsky adında genç ve yakışıklı bir beyefendi ile tanışmıştır. Wronsky davette bulunan diğer herkes gibi Anna'dan çok etkilenmiş, Anna da Wronsky'i oldukça beğenmiştir. Fakat Wronsky'nin Stephane Arcadievitch'in baldızı Kitty'e talip olduğu söylenmektedir. Aynı zamanda Stephane Arcadievitch'in yakın arkadaşlarından biri olan Levine de Kitty'e talip olmuştur ama Kitty, annesi Prenses Cherbatzky'nin etkisinde kalarak Levine'in evlenme teklifini reddetmiştir. Prenses kızı Kitty'nin zengin olsa da bir köyde yaşayan Levine ile değil, asker olan ve geleceği parlak gibi görünen Wronsky ile evlenmesini istemektedir. Kitty de annesinin etkisinde kalmıştır.

Anna ile Kont Wronsky arasında ise gittikçe kuvvetlenen bir bağ oluşmaktadır. Bütün davetlere katılmakta, çevrelerindeki insanların bakışlarına aldırmaksızın beraber çok fazla vakit geçirmektedirler. Tüm sosyete onları konuşmaktadır fakat ikisinin de mutluluktan adeta gözleri kör olmuştur. Fakat Anna bir süre sonra bu durumdan rahatsız olmaya başlamıştır. Bu ilişkiyi başlamadan bitirmeye karar verir ve eve dönmek üzere yola çıkar. Fakat Wronsky ayrılmak istememektedir, Anna'nın büyüsüne kapılmıştır bir kere. Anna'nın bindiği trene o da biner ve aşkının peşinden gider. Gelecekte olabileceklerden, aşkı yüzünden başına gelebileceklerden habersizdir.

"Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz ailenin mutsuzluğu kendine göredir."

 "Levin şu son zamanlarda gerçekten düşündüklerini söylüyordu. Her şeyde sadece ölümü ya da ölümün yakınlığını görüyordu. Yalnızca giriştiği iş onu meşgul ediyordu. Ölüm gelmediği sürece hayatı bir şekilde yaşamak gerekiyordu. Onun için her şeyi bir karanlık kaplamıştı; fakat tam da bu karanlık sayesinde, karanlıkta ona tek yol gösteren kılavuzun yaptığı iş olduğunu hissediyordu ve gücünün son damlalarını kullanarak işine sarılıyor, tutunuyordu."

"Ama artık her şey yepyeni bir yolda yürüyecek. Hayata izin vermemek, geçmişe izin vermemek saçmalık. Daha iyi, çok daha iyi yaşamak için dövüşmek gerek..."

"Bu hayat eskiden de acı veriyordu, son zamanlarda korkunç oldu."

"Mutluluk yanızca sevmek, onun istediklerini istemek, onun düşündüklerini düşünmektir, yani hiçbir şekilde özgür olmamaktır. İşte mutluluk da budur!"

"Eğer iyiliğin bir nedeni varsa, o artık iyilik değildir; eğer iyiliğin bir sonucu, yani ödülü varsa yine iyilik değildir. Demek ki iyilik, neden ve sonuç zincirinin dışındadır."

"Her şey o kadar iyi olabilecekken neden hepimiz de acı çekiyoruz?"

"Benim uğruma her şeyini feda ettiği için bana sitem eden bir erkek dürüst olmadığı gibi kalpsizdir de."

"…seni her zaman sevdim, birini seversen eğer olmasını istediğin gibi değil olduğu gibi, her şeyiyle seversin."

12 Aralık 2021 Pazar

Kendime Düşünceler - Marcus Aurelius

"Stoacı İmparator", "Filozof İmparator" gibi sıfatlarla anılan Marcus Aurelius'un 169 sonları 170 başlarında Tuna Nehri boylarındaki Germen ve Marcomanni kavimleri üzerine çıktığı seferde yazmaya başladığı ve içselleştirdiği, kendisine yöne veren düşünceleri dışa vurduğu bir eser olan "Kendime Düşünceler" Stoacı düşüncenin en tanınmış eserlerinden biridir. Özellikle Roma stoası açısından büyük öneme sahiptir. 
Eserde imparatorun, Stoacılara farz bilinen şeyleri yapmadığına yönelik özeleştirileriyle dolaylı yoldan karşılaşırız. Kimi zaman da dolaylı aktarımla tavsiyelerini ve kendi düşünce yapısını görürüz. Kendinden çok sonraki kuşaklara, kilise düşünürlerine ve Rönesans'a da temel olacak bu metin, Stoa felsefesinin anlaşılması açısından günümüzde de çok değerli bir kaynak sayılmaktadır. 
Marcus Aurelius eserinde bazen tek cümlelik ifadeler, bazen de uzun paragraflar kullanır; bir imparatorun ağzından yazmak yerine sıradan bir yurttaş gibi yazar. (Çevirmen Y.Emre Ceren'in sunuşundan)

Peki nedir Stoa ve stoacılık? Kısaca söylemek gerekirse, stoacılar için insanın temel amacı mutluluktur. Mutluluğa ulaşmak içinse doğaya uygun yaşamak gerekir.

Kitaptan alıntılarım ya da altını çizdiğim düşünceler ise şunlar:

"Ve aldığın nefesin de ne olduğuna bak: Her zaman aynı olmayan, fakat her fırsatta dışarı çıkarttığın ve yeniden içine çektiğin havadan ibaret."

"Hataları oldukça geniş bir şekilde mukayese etmiş Theophrastos (Peripetik okulda, Aristoteles'in ardılı ve öğrencisi olarak bilinen filozof) bilgelikle yaptığı değerlendirmesinde arzular yüzünden yapılan hataların, öfke yüzünden yapılanlardan daha ağır olduğunu söyler. Çünkü öfkelenen birisi üzüntüyle ve bilinçsiz bir vicdan azabıyla düşünceden sapmış görünür. Fakat arzular yüzünden yanlış yola sapan birisi, yaptığı hatalarda zevk ve tutkunun kölesi olmuş, daha iradesiz ve daha kadınsı biri gibi görünür."

"Yaşayacak on bin yılın varmış gibi davranma. Kaderin başının üzerine asılı. Yaşadığın sürece mümkün olduğunca iyi ol."

"Ey dünya, seninle uyumlu olan her şey benimle de uyumludur. Senin için zamanında olan şey, benim için erken veya geç değildir. Ey doğa, mevsimlerden gelen her şey meyvedir bana. Her şey senden gelir
 her şey sende var olur, her şey sana döner."

"Epiktetos'un dediği gibi, Bir cesedi sırtlanmış ufacık bir ruhsun sen" 

"Zamanın bir anını bile doğaya uygun geçir ve memnuniyetle ayrıl yaşamdan; tıpkı onu yaratan toprağa ve yetiştiren ağaca şükranlarını sunmak için olgunlaşınca yere düşen bir zeytin tanesi gibi."

"Sabahları kalkmayı canın istemedikçe şunu hatırla: 'İnsanlık görevi için kalkıyorum' Eğer bunun için doğduysam, bunun için dünyaya gönderildiysem neden huysuzlanıyorum? Çarşaflara örtülere sarılıp kendimi ısırayım diye mi yaratıldım?" 

"Çünkü ölmek de yaşamdaki bir eylemdir. Bu yüzden de 'şu andan en iyi şekilde yararlanmamız' yeterlidir."

"İntikam almanın en iyi yolu intikam alınacak kişiye benzememektir."

"Dünyada çok değerli olan tek bir şey vardır, gerçeğe ve adalete uygun yaşamak ve yalancılara, merhametsizlere bile böyle yaklaşmak."

"Fikirler kendileriyle uyumlu olan düşünceler yok edilmeden nasıl ölebilir? Fakat onları canlandırmak, yeniden harlamak senin elindedir."

"Şimdi gördüğün her şeyi, evreni yöneten doğa dönüştürecek; bir varlıktan diğer varlıkları ve onlardan da diğerlerini yaratacak, sırf dünya genç kalsın diye."

"Ölüm üstüne: Eğer atomlardan meydana gelmişsek, ayrışmadır ölüm; bir bütünü oluşturuyorsak yok olma veya göç."

"Ölmüş gibi, yaşamın şimdiye kadarmış gibi, kalan günlerini doğaya uygun yaşamalısın."

"İnsanlıktan uzak olanlara karşı, onların insanlara karşı hissettikleri duyguları asla hissetme."

"İnsana, insana özgü olan işler yapmak keyif verir. İnsana özgü işlerse kendi türünden olanlara iyi davranmak, duyguların esiri olmamak, iyiyi ayırt edebilmek, evrenin doğasına ve ona uygun gerçekleşenler üzerine düşünmektir."

"Eşinin karnındaki bebeğinin çıkmasını nasıl bekliyorsan, aciz ruhunun beden denen zardan kurtulacağı anı da öyle bekle."

2 Mart 2021 Salı

Ezilenler - Dostoyevski

Severek okuduğum bir Dostoyevski romanı daha. Türk filmlerini aratmayacak konusu var. Karakterlerin isimleri yine diğer romanlar gibi birbirinin aynı. Bu romanda da Alyoşa, Katerina, Nataşa, Vanya ve Petroviç vazgeçilmezi var. Genel konusu itibari ile Çarlık Rusyasının bürokrasi sınıfı ile alt kademeleri arasındaki farklar ve alt sınıfın ezilmişliği garipliği işleniyor. Okurken içine rahatlıkla girebileceğiniz, kendinizi kahramanların yerine koyabileceğiniz bir kitap. 

Bir tarafta geçimini makalelerle, gazete yazılarıyla sağlayan, aşkın bir anlamda özveri olduğuna inanan bir genç; diğer tarafta yeni bir dünya kurmayı amaçlarken elindekileri de kaybeden, imkansızın peşinden koşan, daha da kötüsü babasını üzen bir kız. Kapsamlı  özet yazmak istemiyorum, tadı kaçmasın. Dostoyevski okumak istiyorsanız bu kitaptan başlayın derim. 

Alıntılar çok ama sadece bazıları aşağıda:

"Önce diğer kiracılarla paylaşmayacağım, ayrı bir daire isterken, sonradan bir odanın dahi yetişeceğini düşündüm ama, mutlaka büyük ve tabi mümkün olduğu kadar ucuz olmalıydı. Dar bir evde düşüncelerin de daraldığını fark etmiştim. Oysa ben öteden beri yazacağım hikayeleri tasarlarken odamda dolaşmayı severdim. Aklıma gelmişken söyleyeyim: Eserlerimi tasarlayıp, nasıl kaleme alacağım konusunda hayaller kurmak, oturup onları yazmaya başlamaktan daha çok hoşuma gidiyordu, ama tembellikten değildi bu doğrusu. Nedendi acaba?"  

" 'Tok, açın halinden anlamaz,' derler. Ben, 'Bazen aç olanlar da birbirini anlamaz.' derim."

"Gelecekteki mutluluk uğruna sonuna kadar acı çekmek, onu yeni sıkıntılar pahasına elde etmek gerek. Acı her şeyi temizler. İnsan da yaşamda çok acı çeker."

"Herkes, hepimiz, benliğimizin en gizli köşelerini olduğu gibi açığa
vurabilseydik; başkalarına, hatta en yakın dostlarımıza, sırası gelince kendimize bile itiraf etmekten çekindiğimiz ne varsa, hepsini korkmadan ortaya dökebilseydik; dünyayı saracak pis kokudan hepimiz boğulurduk."

"Bir insanın cömertliği ne kadar büyük ve gürültülüyse, onda o kadar bencillik bulunur, hem de en iğrenç, en tiksindirici türdendir."

“Sözlerinde idam sehpasına giden mahkûmun acı umutsuzluğu vardı..”

"Ben bu dünyada keyfince yaşamanın mümkün olduğuna hala inanıyorum. Bu da inançların en iyisidir, zira buna inanmadan kötü bir hayat bile süremezsiniz, zehir içmekten başka çareniz kalmaz."

"..Şey, bilir misin Vanya, senin şu yazdıklarının şiir olmadığına seviniyorum. Şiir, saçmalık birader; yo, itiraz etme inan şu ihtiyarın sözlerine, iyiliğin için söylüyorum: Saçma bunlar, boşuna vakit öldürmekten başka işe yaramaz! Şiir yazmak lise öğrencilerinin işi; şiirler sizin gibi gençleri akıl hastanesine götürür...Gerçi Puşkin büyük şair, kimsenin buna itirazı olamaz! Ama alt tarafı yine de şiir yazıyor, hava-civa yani...Zaten pek az şiirini okudum...Düzyazı başka! Düzyazıda yazar bir şeyler öğretebilir, örneğin vatan sevgisinden, erdemlerden filan söz açabilir...evet! Anlatmasını pek beceremedim ama ne demek istediğimi anlarsın sen; sevdiğim için söylüyorum bunları."

"İhmenev haklıydı, Nelli ağır bir hakarete uğramıştı, yaraları henüz pek tazeydi. Garip davranışlarıyla, bizlere cephealarak gösterdiği güvensizlikle sanki yaralarını deşmek istiyordu. Deyim yerindeyse, acısını körüklemenin verdiği üzüntüden zevk alıyordu."