Bu Blogda Ara

Dostoyevski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dostoyevski etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mayıs 2021 Çarşamba

Yeraltından Notlar - Dostoyevski

Dostoyevski'yi Dostoyevski yapan kitaplardan biridir. Genelinde toplumsal eleştiri barındırır. Diğer kitaplarından farklıdır. En azından roman değildir. Bir olay kurgusu içinde değerlendirmedim ben. İçinden gelenleri rahatça dışa vurmuş yazar. Bu haliyle en sevdiğim Dostoyevski kitaplarından biri oldu Yeraltından Notlar.

Yeraltından Notlar, iki bölümden meydana gelmektedir. Kitabın bölümleri ve bu kitabı neden yazdığı konusunda Dostoyevski: “Gerek ‘Notlar’ yazarının, gerek ‘Notlar’ın tamamen hayal mahsulü olduğu şüphesizdir. Bununla beraber, çevremizdeki insanlar üzerinde biraz düşünülürse, bu notların yazarı gibi şahısların aramızda bulunmasının yalnız mümkün değil, muhakkak olduğu anlaşılır. Ben sadece pek yakın bir zamanın sıradan bir tipini daha açık olarak kamu huzuruna çıkarmak istedim. Bu, henüz hayatta olan kuşağın tiplerinden biridir. ‘Yeraltı’ adlı verilen bölümde bu şahıs kendisini, fikirlerini tanıtırken, neden muhitimizde yer aldığını ve bunun neden kaçınılmaz olduğunu açıklamak ister gibidir. İkinci bölümdeyse, bu şahsın hayatına ait bazı olayları anlatan gerçek ‘Notlar’ yer almaktadır” demektedir.

“Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız.”

"Nihayet şuna geliyoruz baylar: En iyisi hiçbir şey yapmamak! Bilinçli tembellik hepsinden iyi! Onun için yaşasın yeralt."

"Bence manevi yoksunluklar, bütün maddi azaplardan çok daha ağırdır."

"Dünya mı yıkılsın yoksa bir bardak çay mı içersin?" deseler...
"Ben çayımı içtikten sonra dünyanın canı cehenneme" derdim.

"Okumaktan başka yapacak işim, gidecek tek yerim yoktu, çünkü çevremde saygıya layık, beni kendine çekebilecek bir meşguliyet bulamıyordum."

"Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Gerçek, tam bir hastalıktır."

"Saygıdeğer karıncalar gözlerini yuvada açar, besbelli orada kaparlar; bu müspet ve sebatkâr davranışlarıyla da büyük bir onuru hak ederler.Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir (emin olamayız tabi) belki de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır."

"Evet efendim, on dokuzuncu yüzyıl adamı en başta karaktersiz olmalı, böyle olmaya manen mecburdur; karakter sahibi, çalışkan bir insansa oldukça dar kafalıdır. Kırk yıllık bir ömürden sonra bu inanca vardım. Kırk yaşındayım artık, şaka değil; kırk yıllık koca bir ömür, ihtiyarlığın ta kendisi. Kırk yaşından fazla yaşamak ayıptır; bayağılık, hatta ahlaksızlıktır! Tüm samimiyetinizle, dürüstçe söyleyin, kırk yaşını kim geçer. Ben söyleyeyim size: Aptallarla namussuzlar. Bunu tüm ihtiyarlara, o saygıdeğer, ak saçlı, mis kokulu ihtiyarların yüzüne de söylerim! Buna hakkım var, çünkü ben de atmış yaşına kadar yaşayacağım. Hatta yetmişe kadar! Seksenimi bulacağım!..Durun müsaade edin de biraz soluklanayım."

"...;umutsuzluk en yakıcı zevktir, özellikle de içinde bulunduğun durumun çaresizliğini açıkça kavramışsan." 
 
"Şimdi de kendi kendime şu lüzumsuz suali soruyorum: Kolay elde edilmiş bir saadet mi, yoksa insanı yücelten ıstırap mı daha iyidir? Evet, hangisi daha iyi?"

2 Mart 2021 Salı

Ezilenler - Dostoyevski

Severek okuduğum bir Dostoyevski romanı daha. Türk filmlerini aratmayacak konusu var. Karakterlerin isimleri yine diğer romanlar gibi birbirinin aynı. Bu romanda da Alyoşa, Katerina, Nataşa, Vanya ve Petroviç vazgeçilmezi var. Genel konusu itibari ile Çarlık Rusyasının bürokrasi sınıfı ile alt kademeleri arasındaki farklar ve alt sınıfın ezilmişliği garipliği işleniyor. Okurken içine rahatlıkla girebileceğiniz, kendinizi kahramanların yerine koyabileceğiniz bir kitap. 

Bir tarafta geçimini makalelerle, gazete yazılarıyla sağlayan, aşkın bir anlamda özveri olduğuna inanan bir genç; diğer tarafta yeni bir dünya kurmayı amaçlarken elindekileri de kaybeden, imkansızın peşinden koşan, daha da kötüsü babasını üzen bir kız. Kapsamlı  özet yazmak istemiyorum, tadı kaçmasın. Dostoyevski okumak istiyorsanız bu kitaptan başlayın derim. 

Alıntılar çok ama sadece bazıları aşağıda:

"Önce diğer kiracılarla paylaşmayacağım, ayrı bir daire isterken, sonradan bir odanın dahi yetişeceğini düşündüm ama, mutlaka büyük ve tabi mümkün olduğu kadar ucuz olmalıydı. Dar bir evde düşüncelerin de daraldığını fark etmiştim. Oysa ben öteden beri yazacağım hikayeleri tasarlarken odamda dolaşmayı severdim. Aklıma gelmişken söyleyeyim: Eserlerimi tasarlayıp, nasıl kaleme alacağım konusunda hayaller kurmak, oturup onları yazmaya başlamaktan daha çok hoşuma gidiyordu, ama tembellikten değildi bu doğrusu. Nedendi acaba?"  

" 'Tok, açın halinden anlamaz,' derler. Ben, 'Bazen aç olanlar da birbirini anlamaz.' derim."

"Gelecekteki mutluluk uğruna sonuna kadar acı çekmek, onu yeni sıkıntılar pahasına elde etmek gerek. Acı her şeyi temizler. İnsan da yaşamda çok acı çeker."

"Herkes, hepimiz, benliğimizin en gizli köşelerini olduğu gibi açığa
vurabilseydik; başkalarına, hatta en yakın dostlarımıza, sırası gelince kendimize bile itiraf etmekten çekindiğimiz ne varsa, hepsini korkmadan ortaya dökebilseydik; dünyayı saracak pis kokudan hepimiz boğulurduk."

"Bir insanın cömertliği ne kadar büyük ve gürültülüyse, onda o kadar bencillik bulunur, hem de en iğrenç, en tiksindirici türdendir."

“Sözlerinde idam sehpasına giden mahkûmun acı umutsuzluğu vardı..”

"Ben bu dünyada keyfince yaşamanın mümkün olduğuna hala inanıyorum. Bu da inançların en iyisidir, zira buna inanmadan kötü bir hayat bile süremezsiniz, zehir içmekten başka çareniz kalmaz."

"..Şey, bilir misin Vanya, senin şu yazdıklarının şiir olmadığına seviniyorum. Şiir, saçmalık birader; yo, itiraz etme inan şu ihtiyarın sözlerine, iyiliğin için söylüyorum: Saçma bunlar, boşuna vakit öldürmekten başka işe yaramaz! Şiir yazmak lise öğrencilerinin işi; şiirler sizin gibi gençleri akıl hastanesine götürür...Gerçi Puşkin büyük şair, kimsenin buna itirazı olamaz! Ama alt tarafı yine de şiir yazıyor, hava-civa yani...Zaten pek az şiirini okudum...Düzyazı başka! Düzyazıda yazar bir şeyler öğretebilir, örneğin vatan sevgisinden, erdemlerden filan söz açabilir...evet! Anlatmasını pek beceremedim ama ne demek istediğimi anlarsın sen; sevdiğim için söylüyorum bunları."

"İhmenev haklıydı, Nelli ağır bir hakarete uğramıştı, yaraları henüz pek tazeydi. Garip davranışlarıyla, bizlere cephealarak gösterdiği güvensizlikle sanki yaralarını deşmek istiyordu. Deyim yerindeyse, acısını körüklemenin verdiği üzüntüden zevk alıyordu."

7 Şubat 2021 Pazar

Stepançikovo Köyü - Dostoyevski

Dostoyevski Okuma Grubunda okuduğum bir kitaptı "Stepançikovo Köyü" Doğruyu söylemek gerekirse ilk sırada duyduğum ve ilk sıralarda okumayı düşündüğüm Dostoyevski kitaplarından biri değildi. Romanın ana karakteri Foma Fomiç ve onun çevresinde dönen amca yeğen karakterleri. Roman, bir üniversite öğrencisi olan Sergey’in, dayısının evinde tanıdığı Foma Fomiç’e dair anlatımlarına dayanıyor. Evin hakimiyetini eline almış şarlatan ruhlu Foma Fomiç’in komik maceraları romanın omurgasını oluşturuyor. Tabi Fomiç’in yanı sıra, Nastya, Tatyana İvanovna, Mizinçikov, Bahçeyev, Falaley ve Vidopliyasov gibi özgün karakterler de kendi öyküleriyle karşımıza çıkıyor. Çok sevdim mi? Sevmedim. Ama Dostoyevski yazdığı için okunur.

Güzel sözler var kitaptan:

"Dayım bir kere daha içini çekti.
-Başkalarına karşı daha şefkatli, dikkatli olun, başkalarını sevin; başkaları için kendinizi unutun, o zaman sizi de hatırlayacaklardır. yaşa, ama başkalarına da yaşama hakkı tanı! İşte bu, hayat kuralımız olmalı. Sabırlı ol, çalış, dua et ve ümitle yaşa. Bunlara alışmayı bütün insanlığa aşılamak istiyorum. Bu kurallara uyarak yaşayacak olursanız, herkesten önce ben size kalbimi açar, göğsünüzde ağlarım...gerekirse tabii...Ama hep 'ben, ben, tatlı canım...' derseniz, izninizle tatlı canınız da kabak tadı verir."

"Çamur neyle örtülürse örtülsün, yine çamurdur."

"Tatlı zamanlar gökten düşmez, onları biz kendimiz yaratırız. Onlar kalbimizin içindedir..."

"Kelle kesildikten sonra, saçların ardından ağlanır mı?"

"Zenginlerde buzağı, fakirlerde çocuk boldur!"

"Temiz, güzel bir yavruyken çayırlarda bahar kelebekleri arkasından koştuğum güzel çocukluk günlerim nerede?.. Nerede, nerede o zamanlar? Geri verin bana masumluğumu, verin bana onu!.."

21 Aralık 2020 Pazartesi

Amcanın Düşü - Dostoyevski

 Okuma grubunda okuduğumuz bir kitaptı Amcanın Düşü ya da Rüyası. Okuma planımda yoktu ama iyi ki de okumuşum. Eserde yaşlı ve zengin bir prens ve kızını ona vermeye çalışan para peşindeki bir anne ekseninde onun çevresindeki taşralı Rus sosyetesi anlatılıyor. Bol diyaloglu sizi sıkmayacak bir kitap. Dikkatimi çeken bolca Sheakspeare eleştirisi ve dönemin insanlarının Fransız özentisinde olması.

Alıntılara gelince:

"Öylesine güzelsin ki, insan güzelliğine bir krallık feda eder!"

Her şey ölür, her şey, hatta anılar bile!.."

"İçinden gelirse başkasını sev, ölenle ölünmez. Yalnız seyrek de olsa hatırla beni..."

"Evet! Gücü, ünü, nüfusu, her şey bir gecede gitmiş, yok olmuştu. Marya Aleksandrovna, bir daha belini doğrultamayacağını anlıyordu. Çevresinde kurduğu, yıllardır süren baskı düzeni bir daha canlanmamak üzere yıkılıyordu. Ne kalıyordu ona -felsefe yapmak mı? Hayır, felsefe yapmadı o, bütün gece kudurup durdu. Zina'nın  şerefi beş paralık olmuştu; bitmez tükenmez dedikodular başlayacaktı...Korkunçtu, korkunç!.."

"Zaten felaket hiçbir zaman tek başına gelmez..."

19 Aralık 2020 Cumartesi

Beyaz Geceler - Dostoyevski

 İş Bankası Kültür Yayınlarının baskısı olan Beyaz Geceler kitabı içerisinde toplam 5 öyküyü barındırıyor. Bunlar Beyaz Geceler, Başkasının Karısı, Noel ağacı ve Nikah, haysiyetli, Hırsız ve Yufka Yürekli adlı öyküleri. Beyaz Geceler öyküsünde hayalperest bir adamın hayatından 4 gün anlatılıyor. Kitap yazarın doğduğu şehir olan St. Petersburg’da geçmektedir. Başkahramanımız yirmili yaşlarda asosyal yalnız ve hüzünlü biridir. Hayattan kendini soyutlayarak bilime adamıştır kendini. Başkahramanımızın Petersburg'un güneş batmayan 4 beyaz gecesinde tanışıp zaman geçirdiği Nastenka’ya aşık olur ve olaylar ilerler. Dostoyevski denince akla gelen ilk öykülerden. Okunası bir kitap.
Alıntılarım Beyaz Geceler'den:

"Nasıl oluyor da böyle bir göğün altında türlü türlü suratsız, kaprisli insan yaşayabiliyor?"

"Bak dostum, diyorsun kendine, bak artık toprak soğumaya başladı. Bir kaç yıl daha geçecek ve sonra koltuk değneklerine dayanmış titreyen ihtiyarlık, ondan sonraysa sefalet ve terk edilmişlik gelecek. O düşler dünyası  beyazla örtülecek, donacak, hayallerin solacak ve sararmış yapraklar gibi düşüp gidecek..."

"Nastyenkam, ne tavsiyesi istiyorsunuz? Çekinmeden söyleyin; şimdi öyle neşeli, mutlu, yürekli ve duyarlıyım ki, cebimden sözcük çıkarmakta hiç mi hiç zorlanmam."

"Kasvetli, yağmurlu, karanlık bir gündü, tıpkı yaklaşan yaşlılığım gibi."

"Fakat mutluluk ve neşe insanı nasıl güzelleştiriyor! Yürek sevgiyle nasıl da kaynıyor? Sanki kendi yüreğini alıp bir başkasının yüreğine dökmek istiyorsun, herkesin neşelenmesini, herkesin gülmesini istiyorsun. Mutluluk nasıl da bulaşıcı!"