Bir Hasan Ali Toptaş romanından bu denli sıkılacağım aklıma gelmezdi. Başlarda Yaşar Kemal betimlemelerine benzer bir köy romanı okuyacağımı sanmıştım ama uzadıkça uzayan bir konu, fantastik köy romanı tarzına geçiş, hadi bakalım, dur bakalım derken kitap bitti ama ben pek memnun kalmadım. İki farklı zamanda geçen olaylar ve değişik bir son. Bir rüya gibi. Rüya gibi derken güzel anlamında değil karmaşık nedensiz, sonuçsuz mantıksız fantastik olaylar. Bundan önce okuduğum Hasan Ali Totaş' ın "Kuşlar Yasına Gider" kitabından sonra, aslında daha önce yazılmış olan bu kitap bana o tadı vermedi. Tamam Hasan Ali Toptaş güzel yazar, iyi yazar ama ben bu tarzı beğenmedim. Hasan Ali Toptaş okuyacaklar önce bu kitabı okumasınlar. Ha yazar bir de bu tarzda yazmış bak hesabıyla okuyabilirler. Ha bunutmadan filmi de çekilmiş kitabın: https://www.youtube.com/watch?v=io5n-VLCIdw&t=186s seyredebilirsiniz.
Kitabın özeti ise şöyle:
Bir gün İstanbul’da çalışan berber, rutin yaşamından dolayı ruhunun daraldığını söyler ve bir köye doğru yolculuğa çıkar. Köyde daha önceden berber dükkanını işleten kişi yıllar önce köyü terk etmiştir. Köye gelen berber bu dükkanı kiralar ve yeni hayatına başlamış olur.
Köyün en güzel kızlarından birisi Güvercin’dir. Gelinlik çağda ki güzel Güvercin, bir gün aniden ortalıktan kaybolur. Bu durum üzerine bekçi ve köy muhtarı Güvercin’i aramaya başlarlar. Aramaları bir sonuç vermeyince Güvercin’in kaçırılması ihtimali üzerinde dururlar. Köyde ki şair ruhlu genç sorgulanır. Muhtar suçlunun genç olduğu konusunda çok emindir. Dayak yöntemi ile ağzından laf almaya çalışırlar fakat gençten bir sonuç çıkmaz. Yemiş olduğu dayak sonrasında beyninde oluşan zedelenmeden dolayı aklını yitirir.
Köyün eski berberi köye geri döner fakat bu esnada berberin eşi ortalıktan kaybolur. Yaşanılan bu olaylar karşısında çaresiz kalan muhtar, jandarmadan yardım almak üzere şehre gider fakat bir daha köye geri dönmez.
Köylüler, Güvercin’i bulmak için aşk büyüsü yapmaya karar verirler. Bu büyü Güvercin’i getirmek yerine bir gencin ölümü ile son bulur. Köy gitgide içinde yaşanmaz bir hale geldiği için berber şehre geri döner ve gazete de genç bir kızın, bir köyde bir ayı tarafından kaçırıldığına dair bir haber görür.
Kitaptan akılda kalan sözler:
“O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde.”
"Çünkü sabaha geç kalabilirsin. Şunu da unutma ki yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur.”
"Düş gibi bir şey yani... Koşarşın koşarsın da varamazsın hani; içindeki umut varamadığın kadar büyür. Sen bakarsın ışıltıyla. İleriye uzanırsın uzandıkça da kolların uzar babam uzar... Gene de boşluğu avuçlarsın hep; düşünü düş yapan boşluğu..."
“Devletti bu, usandırmaya gelmezdi; sonra devlet her zaman on beş yaşında olurdu, canını sıkıp da bir kere küstürdün mü artık dönüp yüzüne bakmazdı."
"Her kadının gözünde bir erkeğin kaybolup gideceği boşluk bulunduğuna inanmıştı."
"Belki de bu yüzden delirmişti Cennet'in oğlu; kendini kendine gömebilmesi için delirmesi, delirmesi için de herkesten akıllı davranması gerekmişti."
"Köyü anımsamıştı o sırada; demek, demiş, yaşadıklarımın hepsi bir oyundu. Demek, insan ne yapsa bir oyunun içinde..."