Bu Blogda Ara

9 Haziran 2018 Cumartesi

Mahmut ve Meryem - Elçin Efendiyev

Azeri yazar Elçin Efendiyev'in, filmi de çekilmiş romanıdır. Ziyat Han'ın oğlu ile  Ermeni kızı Meryem'in aşkının anlatıldığı 16. yy' da geçen bir roman. Olay Azerbaycan tarihinin en parlak döneminde Sultan Selim ile Şah İsmail'in Çaldıran Savaşı sırasında geçiyor. Ziyat Hanı'ın savaşla, kılıçla ilgisi olmayan, hayatı kitapları arasında geçen  ve yüreği barışçıl duygularla besli, babasının savaşçı yapısına uymayan oğlu Mahmut'un Meryem'le olan imkansız aşkı o günün toplumsal yapısı eşliğinde anlatılmış. Kitaplarından başka birşeyi gözü görmeyen Mahmut bir gün Meryem'i görür ve aşık olur. Bu beraberliği istemeyen Meryem'in babası keşiş kızını da alıp orayı terkeder. Mahmut Mirza Salman ile kızın peşine düşer ve bu takip sırasında Çaldıran Ovasındaki savaşa tanık olur. 

Yazar Elçin Efendiyev bu romanında epik anlatımın güzel bir örneğini vermiştir, betimlemeleri çok güzel ve yerli yerindedir. Kerem ile Aslı benzeri romanın filmi de Türk-Azeri ortak yapımıdır. İki ülke Kültür Bakanlıklarınca da desteklenerek çekilmiştir. 

Altı çizili bölümler ise;

"Doğada ne çok renk var, ne çok sevgi. Güneş ki toprağı sevgiyle ısıtır, toprak ki alabildiğine verimli,selek... Yaşamak güzel! İnsanlar neden kavramıyorlar? Neden bu topraklar üzerinde doğan, aynı ayın, güneşin, yıldızların altında yaşayan insanlar birbirlerinin gırtlağını sıkar. Neden Gabil, Habil'i öldürdü? Kardeş kanının akmasına neden olan kıskançlık duygusu nasıl gelişti? Adem'le Havva'nın tek günahları buğday yemenin bedelini ağır ödedikleri halde, bu ceza neden caydırıcı olmadı ve çocukları günah üstüne günah işlediler."

"İnsanlar nasıl güler, oynar öleceğini bilerek? Ana yavrusuna nasıl bağlanır? Bir gün kendisinin de, yavrusunun da, yavrusunun yavrusunun, onun da yavrusunun kara toprağa gömüleceğini bildiği halde?"

"Hepimiz iki beşik arasında (yer ve gök) iki cevheriz.(Ruh ve madde) Bu iki cevheri birbirinden ayırmak ancak Tanrının işidir, çünkü yaratan odur ve verdiğini almak yalnız onun hakkıdır."

"Yaşlı bir adama rastladık bir gün, göz bebeğimin (Mahmut) söyledikleri dehşete düşürdü beni. Yaşlı adam:
'yolculuk nereye, diye sormuştu.' Gözümün bebeği:
'Amca ' dedi 'Yolun kandan mekanadır.'
Yaşlı sordu:
'Kan, kandır anladık. mekan neresi?'
Göz bebeğim yanıtladı:
'Kan bu dünya aamca, mekan ise öteki dünya' "

"Sarı saçlı genç şöyle dedi:
Benim için ulusun üstünde insanlık kavramı yoktu. Benim için bütün yaratıklar aynı değil. Aslanlar, kaplanlarla birlikte solucanlar da var! İnsanlar sa aynı değil. Yeryüzünün tüm Türkleri yüzlerinin gözlerinin değişikliğine bakılmaksızın birleşmeleri gerekir! Oysa biz ne yapıyoruz? Uzun Hasan Osmanlıların aleyhine, Yunanlılarla antlaşma yapıyor. Karakoyunlu ile Akkoyunlu birbirini yiyor. Şimdi de Sultan selim ne yapıyor? Tahta çıkar çıkmaz uyruğundaki kırkbinden fazla kızılbaşı astırdı! Kimdi Kızılbaşlar? Bizim Şah İsmail ne istiyor? Şii bağnazlığı! Türklük bağnazlığı yerine! Kendimiz kendimizi kılıçtan geçiriyoruz. O zaman da işte böyle olur." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder